Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana geçen süreçte, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısında önemli değişiklikler yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen reformlar ve kalkınma hamleleri, Türkiye’nin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynamıştır.
Cumhuriyetin İlk Yılları: Atatürk Dönemi
Atatürk, 1923 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan borçları ödeyerek ekonomik bağımsızlığı sağlamıştır. Osmanlı’nın verdiği kapitülasyonları kaldırarak demiryolları, posta, telgraf ve limanları kamulaştırarak, üretim kapasitesini artırmış ve ülkenin sanayileşme sürecini hızlandırmıştır. Ayrıca, demir yolları inşa ederek, ülkenin dört bir yanını demir ağlarla örmüş ve ulaşım altyapısını güçlendirmiştir. Bu dönemde yapılan yatırımlar, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında önemli bir rol oynamıştır. Atatürk’ün eğitime verdiği önemle birlikte, yeni okullar açılmış ve eğitim reformları gerçekleştirilmiştir. Bu sayede, toplumsal bilinç ve okuryazarlık oranı hızla artmıştır.
1950 Sonrası: Özelleştirme ve Ekonomik Değişim
1950’li yıllardan itibaren, Demokrat Partinin ABD ‘nin dümen suyuna takılması, Özal dönemi ile başlayıp Türkiye’de iktidara gelen tüm sağ hükümetler, özelleştirme politikaları uygulayarak devletin ekonomik rolünü azaltmışlardır. Bu süreçte, birçok kamu kurumu ve fabrika özelleştirilmiş ve yabancı yatırımcılara satılmıştır. Ayrıca bu politikaların uygulanması halkın yaşamını olumsuz yönde etkilemiştir. Ülkede bulunan yer altı ve yer üstü kaynakların yandaşlar aracılığıyla talan edilmesi ve yurt dışına götürülmesi, ülkenin ekonomik bağımsızlığını zayıflatmıştır. Tarım ve sanayi sektörlerinde yaşanan gerilemeler, kırsal kesimde işsizliği artırmış ve büyük kentlerde gecekondulaşmaya neden olmuştur.
Günümüz Türkiye’si: Acı Gerçek
Bugün Türkiye, ekonomik ve sosyal açıdan çeşitli zorluklarla karşı karşıyadır. Açlık, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunlar, ülkenin kalkınma sürecini olumsuz etkilemektedir. Eğitim ve sağlık alanında yaşanan eşitsizlikler, toplumsal refahı olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak, geçmişten ders alarak ve Atatürk’ün ilkelerini rehber edinerek, Türkiye’nin gelecekte daha güçlü ve bağımsız bir ülke olma potansiyeli bulunmaktadır. Bu potansiyel mevcut iktidarın akıl dışı politikaları ile değil, halk iktidarının kurulmasıyla gerçekleşebilir. Halkın katılımını ve şeffaf yönetimi teşvik eden politikalarla, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması mümkündür.
Sonuç olarak, Türkiye’nin geçmişteki başarılarından ve hatalarından ders çıkararak, gelecekte daha sürdürülebilir ve adil bir ekonomik yapı oluşturması mümkündür. Bu süreçte, doğru politikaların uygulanması ve toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla, Türkiye’nin potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmesi sağlanabilir. Eğitim, sağlık ve altyapı yatırımlarıyla desteklenen bir kalkınma modeli, Türkiye’yi daha refah ve müreffeh bir geleceğe taşıyabilir.
Mustafa Kemal Atatürk 1938 yılına kadar yapmış olduğu fabrikaları 24 Ocak kararları ile başlayan özelleştirme süreci 12 Eylül’de faşizminin yönetime getirdiği ANAP iktidarı ile başlayan özelleştirme süreci bütün fabrikalar satılmış ve bu günde baktığımızda Cumhuriyetin İlk döneminde yapılan fabrikalar satılmıştır ve aynı zamanda Topraklarda satılmaya başlandı ve ülkede kurulan çete vari şirketler Kendi kanunlarını çıkararak ülkeyi de yönetiyorlar.