Advert
Atilla YÜCEAK
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Yaşamın Kendisi Bir Öğreticidir!

Yaşamın Kendisi Bir Öğreticidir!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son yıllarda kitap okuyamıyorum.

Yazıları okumak,

Yazıp çizip oynamalar çok zamanımı almakta.

 

Bir yerlerde okumuştum;

Bir gün uyuyan bir adamın ağzından içeri bir yılan girer ve midesine yerleşir.

Vatandaş korkunç bir ağrıyla uyanır ve yılanın midesine indiğini anlar.

Yılan ise sürekli tehditler ve emirler yağdıran despot bir varlıktır.

Zavallı adam korkunç eziyetlere uğramamak için yılanın tüm emirlerini yerine getirir.

Bu esaret dolu yaşamın üzerinden aylar,

yıllar geçer.

(Bizim gibi)

Vatandaş bir gün çok güzel bir bahar sabahına uyanır ve yılanın midesinden çekip gittiğini anlar.

Önce benliğini büyük bir sevinç sarar.

Bu durum yeniden özgür olmanın getirdiği bir sevinçtir. Ne var ki hemen sonra anlar ki artık ne yapacağını bilmemektedir.

Çünkü yılanın despotluğu altında geçen yıllar boyunca, kendi iradesini,

bildirim gücünü yılanın iradesine onun bildirim gücüne tabi kılmıştır ve artık ne yapacağını bilmemektedir.

(Nedense;

Bize hiç de yabancı değil gibi bu durum)

Alın işte kıssadan hisse;

Öykümüz bu kadar dostlar!

 

Sizce kahramanımız, yani bizler hayata karşı yaşam istencini ve iradesini kendi içinde yeniden yaratabilir mi(yiz)?

(Bence kesinlikle EVET)

Sorunun muhataplarına duyurulur.

 

Düşünmeye başlarken insana dair bir biriyle çelişen iki ayrı düşünceyi karşı karşıya getirelim.

Bireyler yapıların basit birer taşıyıcısı mıdır?

Özel olarak Marx’ın ve genel olarak da Marksistlerin ileri sürdüğü üzere “Bireyler tarihin yapıcıları,

onun belirleyici öznesi midir?

Bu birbirine zıt iki ayrı düşüncenin merkezine kendimizi ve yaşadıklarımızı koyarak sonuca ulaşmak adına içsel bir tartışma açabilmeliyiz…

 

Özcesi;

Mücadele ederek elde edeceklerimiz;

En başta özgürlüğümüzün birinin diğerine öğreterek bahşedeceği bir şey olmadığını,

böyle bir tutumun sahte bir yüce gönüllülük dışında bir anlam taşımadığını artık anlamamız gerek.

Altın tepside sunulan hiç bir şey olmayacak bize.

Bu dün böyleydi,

bu gün de böyle,

yarın da böyle olacak.

 

Biz KHK’lılar;

Siyasal ve hukuksal haksızlıkları,

çelişkileri kavramak ve gerçekliğin muktedirin insanları ezen koşullarına karşı harekete geçmek için gereken öğrenme sürecini yaşadığımızı,

yaşayarak öğrenmekteyiz acı ve gerçek deneyimlerimiz ile.

 

Günümüz;

“Sağcı” sekteri,

bugünü sistemin içinde sürünerek evcilleşen ve dolayısı ile yarınlarını da evcilleştirilmiş bugün üzerinden yeniden üreteceğine,

düzelteceğine inanan ezik insanlardır.

Günümüz “Solcu” sekteri ise; Yarının önceden tasarlanmış, kurulmuş olduğuna inanan,

palyatif ve düzen işbirlikçisi çözümler içinde boğulan ya da sisteme entegre olarak tüccarlaşan,

dolayısı ile geleceği bir tür kaçınılmaz bir yazdı,

bir akıbet sayan,

bu nedenle de kendi egosunun derdine düşmüş insanlardır.

Kısacası her iki sekter tutum da gericidir ve çözüm odaklı değildir.

İnanın dostlar benim için her iki yapının da bir birinden hiç farkı yoktur.

Her ikisinin ortak özelliği de kendi doğalarını yadsımış,

gerçek yaşamdan kopmuş olmalarıdır.

 

Bir başka önemli olan ise;

İnsanın insanlaşma uğraşı karşısında insandışılaşma ne yazık ki ezilenin tercihi ve seçeneğidir.

Çünkü genillikle emek ve sınıf bilincine varmamış ezilenin rüyası ezen olmaktır.

En çokta küçük burjuvalar ihanete yatkın,

sınıf atlama derdinde olanlardır.

Örneğin emek ve sınıf bilinci olmayan köylülerimiz toprak reformu istiyorlarsa;

Bu daha fazla toprağa sahip olmak,

kendileri gibi ezilenlerin ağası olma isteğinden kaynaklanmaktadır.

Bireyin özgürlüğü;

İnsanın dışında bir ideal,

bir mit ya da bir düşünce olarak görülmemeli.

Özgürlüğün;

Kendini yetkinleştirmenin, özünü gürleştirmenin yetisi ve eylemi olduğunu bilmeli ve bundan hareketle de zorunluluğun bilincine ulaşmalıdır.

Bu zorunluluğun bilinci ise ezilenler için aşılması gereken sorunlu bir uğraktır.

Sorunludur çünkü binlerce yıl mitlerle koşullanmış aklı ile özgürlüğün bedelini ödemekten korkmaktadır.

Korkar çünkü ezilen gerçekliği içinde ezen olma isteğinden vazgeçmenin yarattığı boşluğu neyle nasıl dolduracağı bilincinden de isteminden de yoksundur.

Yaşamın kendisi bir öğreticidir.

Köy enstitüsü mezunu eğitim emekçisi babam derdi ki;

Öğrenenler;

Doldurulması gereken boş birer kap.

Onun hakkında düşünülen, eğitilen yalnızca hir alan.

Öyle olması gereken basit birer nesne konumundadır.

KHK’lılar olarak tam da bu durumdayız.

Yüz binlerce mağdur edilen,

ötekileştirilen,

intihar etmesine neden olunan;

KHK’lılar açısından ezilenin kendi gerçekliğinin bilincinden yoksun oluşuna karşı,

kendi bilincini yaratma ve kendini yeniden,

yeniden yaşama döndürme eyleminden başka bir şey değildir…

 

En önemlisi de;

Şiir Sevdanın Militanıdır!

Aşk Örgütlenmektir!

Yaşamın Kendisi Bir Öğreticidir!
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 20 Eylül 2024, 06:55

    Yazma okuma konuşma demogogluktur
    Yapmak ideologluktur
    Biz en çok ta orda hata yaptık
    Yapmadık konuştuk tartıştık yazdık okuduk
    Yapmadık yaptırdık
    Yapmadık bize verilmesini bekledik
    Oysa “Nasıl Yaşamalı” diye bir şey var
    Alternatif yaşamak İçin önce yanlış yaşamdan kopmalıydık
    Sonra alternatif yaşamda ısrarcı olmalıydık
    Askın da sorun belli
    Çözüm de belli
    Ama konuşuyoruz tartışıyoruz yazıyoruz okuyoruz yapmıyoruz
    Yapmadıkça kimseye idol yol gösterici olmuyoruz
    Çok şey biliyoruz
    Ama hiçbir şey yapamıyoruz
    Kurtarıcı bekliyoruz
    Kurtuluşun Ya bizde Ya da hiçbir yerde olmadığını zihniyete çıkarmıyoruz

    Cevapla
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin