1. Haberler
  2. Siyaset
  3. TSİP (1974-1990) Dayanışma grubunun 50. yıl buluşması

TSİP (1974-1990) Dayanışma grubunun 50. yıl buluşması

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Haber: Atilla YÜCEAK

 

TSİP (1974-1990) Dayanışma grubunun 50. yıl buluşması bu yıl Antalya/Kemer’de gerçekleştirildi.

3 gün süren buluşmaya Anadolu’nun çeşitli yerlerinden toplam 200 arkadaşımız katıldı.

 

İkinci gün yapılan panele Cemal Candaş’ın kolaylaştırıcılığında;

Çağatay Anadol, Foti Benlisoy, Meryem Koray katıldı.

Kolaylaştırıcı Cemal Candaş‘ın kısa bir açılış konuşması sonrası ilk sözü, konuşmasını yapması için TSİP’in Ahmet Kaçmaz ile birlikte önde gelen kurucularından,

son Türkiye sorumlusu Çağatay Anadol‘a verdi.

TSİP emekçisi Çağatay ANADOL konuşmasında görüşlerini şöyle dile getirdi: “1974-1990 yılları arasında Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nde sosyalizm için yürütülen mücadeleye emek veren insanların 2024 buluşması partimizin 50. kuruluş yılına denk geliyor. Doğal olarak benim bu açış konuşmamın konusunun Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olması bekleniyor.

Bu konuda, aralarında benim de katkılarım olan epeyce çok şey yazıldı, söylendi. Tekrara düşmeden yeni bir şey söylemek zor. Ama hiç merak etmeyin Orta Oyuncularının “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” adlı ünlü oyunundaki gibi benim konuşmamın içinden de TSİP “tramvayı” geçecek!

Tam bu noktada bir açıklama yapmak yerinde olacak. Geçmişteki ortak partimizin kuruluşunun üzerinden 50 yıl, onun varlığına son verişimizin üzerinden 34 yıl geçtiğine göre elbette hepimiz bu süreç içinde değiştik, fikirlerimiz farklılaştı ve çeşitlendi.

O halde bugün burada yapacağım konuşma da kuşkusuz günümüzdeki Çağatay’ın şahsi fikirlerine dayanacak. Yani kısmen veya çoğunlukla katılmayacağınız şeyler de söyleyebilirim, bunu hoşgörüyle ve ifade özgürlüğümün bir yansıması olarak karşılayacağınızdan eminim. Ama kendi kanaatime göre bugün söyleyeceğim şeylerin, Üçüncü Kongre sıralarında sınıfın öz örgütü kavramından uzaklaşarak geniş bir sol parti arayışı içine girmiş ve solun birliği çabalarımızı bu temele oturtmuş olmamızla tutarlılık içinde olduğunu düşünüyorum.

 

… Evvelki yıl gerçekleştirdiğimiz Dalyan Buluşmasında HDP’nin geleneksel nehir yatağı kuruyan Türkiye sosyalist hareketine yeni ve canlı bir kanal sağlayarak, milliyetçiliğe karşı bir turnusol kağıdı işlevi görerek ve nihayet “aydınlanmacı” bir geçmişe sahip sol hareketi mütedeyyin insanlarla aynı örgüt içinde buluşturarak geleneksel önyargılarının yıkılmasına hizmet ettiğini söylemiştim.

Şimdi de 33 sene önce reel sosyalizmin yıkılışıyla birlikte işçi sınıfının öz örgütü kavramının da yıkıldığını hatırlatarak, sosyalist hareketin1990’larda yaşadığı, yukarıda andığım tecrübe ve arayışların ışığında Türk ve Kürt emekçi halk hareketlerini birleştirecek geniş bir emekçi halk partisine ihtiyaç olduğunu söylüyor ve böyle bir partinin zaten hep birlikte oluşturulduğunu ve bu doğrultudaki çabaların son halkası olarak Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin kendi tüzel kişiliğini vermesiyle 2023’te siyaset sahnesine çıkan ve yukarıda andığım örgütsel aşamaların sonuncusu olan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM) bu parti olduğunu vurguluyorum.

Kürtlerin kül yutmayacak bir tecrübeye sahip olmaları iyimser düşünmeye olanak veriyor.

Türkiye’nin sosyalistleri ya bu geniş emekçi partisini desteklemeli, içinde üye olarak yer almalı, ya da eğer tercihleri başkaysa onunla ittifak içinde olan yapılarda yer almalıdır. Kimilerinin adı hatta “komünist” olan milliyetçi “sol” partiler için bir önerim yok elbet! Onlar kendi yağlarında kavrulup dursunlar!

Şahsen “kanalında” kendi başına akan veya akmaya çalışan “öz örgüt” arayışlarına uzağım. Ama ittifak içinde olmaları kaydıyla TİP gibi örgütlere de saygı duyarım.

…. Tabii burası netameli, her türlü yan yola sapmaya her an hazır, üzerinde ortaklaşılmış güzergâhtan kolaylıkla sapabilecek bir ülke. Bu nedenle gerek barışın ön koşulları üzerinde anlaşırken gerek sürecin ileri adımları atılırken, gerekse de “tamam işte her şey yoluna girdi” denilen aşamaya gelindiğinde daima çok dikkatli olmak, kitleleri gelişmeler konusunda sürekli bilgilendirmek ve onları sürece katmaya çalışmak çok önemli. Kürtlerin kül yutmayacak bir tecrübeye sahip olmaları iyimser düşünmeye olanak veriyor.

Sınırlı bilgilerimle benden bu kadar.

Öyle görünüyor ki heyecanlı günler bekliyor bizi.

Ayaklarınızı sağlam basın ki 60. Yılımızda da buluşabilelim!

 

Değerli arkadaşlar,

Bundan elli yıl önce hep birlikte yola çıktık, cansiperane bir çaba ile Türkiye sosyalist hareketini ilkelere sadakat yerine faydacılığa yaslanmaktan, milliyetçilikten, Kemalist tortulardan kurtarmaya, işçi sınıfı ideolojisinin bağımsızlığını korumaya, enternasyonalist anlayışı yerleştirmeye, Kürt halkının eşitlik mücadelesini desteklemeye ve siyasi örgütlenmemizin darbe koşulları altında sürekliliğini sağlamaya çalıştık. Başarılarımızın yanı sıra yetersizliklerimiz, başarısızlıklarımız, hatalarımız da oldu. Ama sevgili arkadaşımız Orhan Aydın’ın sözlerini yeniden ödünç alarak şunu rahatlıkla, göğsümüzü gererek söyleyebiliriz:

“TSİP, tercihini sosyalizmden yana yapanların içlerine sindirebilecekleri bir örgütlenme ihtiyacına cevap vermekle kalmamış, …Onurlu bir yaşam uğruna, onursuz yollara sapmadan siyaset yapılabileceğini de göstermiştir.”

Kanımca gelecek kuşaklar nezdinde hepimizi aklamaya yetecek en önemli özelliğimiz budur!

Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın tümünü saygıyla anarken hepinizi kucaklıyorum.

Ayaklarınızı sağlam basın ki 60. Yılımızda da buluşabilelim!” diyerek alkışlar arasında konuşmasını sonlandırarak kürsüden ayrıldı.

 

Sevgili Çağatay Anadol, TSİP’i “… kuruluşu ve varlığıyla Türkiye sosyalist/komünist hareketine müdahalesinin bir nevi “barbar aşısı” işlevi gördüğü” şeklinde tarif ediyor.

 

Daha sonra kolaylaştırıcı Cemal Candaş:

DEM parti İstanbul milletvekili ve

HDK Eş sözcüsü Cengiz ÇİÇEK‘in göndermiş olduğu mesajını okudu.

İst.Mv.HDK Eş sözcüsü Cengiz Çiçek gönderdiği mesajda;

“…Değerli yoldaşlar,

Türkiye Sosyalist İşçi Partisinin 50. Yıl Buluşmasında aranızda bulunamamanın burukluğunu ve mahcubiyetini yaşıyorum.

Sevgili yoldaşım Bülent Uyguner ile yaptığımız bir sohbette “geçen yıl bir arada olamadık bu sene mutlaka buluşalım” diye söz vermiştik birbirimize.

Bu coğrafya bir kez daha mutlak sözler vermenin naifliğini de hatırlatmış oldu. Malumunuz Kürt sorunu bağlamında son günlerdeki olağanüstü trafik ve gelişmeler, rutinimizi de doğal olarak bozdu.

Maalesef ‘olağanüstü olanın olağanlaştığı, anormal olanın normalleştiği’ bir coğrafyada yaşıyoruz.

 

Kürt meselesinin demokratik çözümünün de Türkiyeli ve Kürdistanlı biz “Barbarların” birleşik mücadelesiyle mümkün olacağını bu vesileyle tekrardan ifade etmek isterim.

 

Sevgili Çağatay Anadol, TSİP’i “… kuruluşu ve varlığıyla Türkiye sosyalist/komünist hareketine müdahalesinin bir nevi “barbar aşısı” işlevi gördüğü” şeklinde tarif ediyor. Açık söyleyeyim bu tarif, iletişim yayınlarından çıkan kitabı elime geçtiğinde kapağında en fazla ilgimi çeken şey olmuştu. Şahsen TSİP geleneğinden gelen yoldaşlarla son yıllarda tanışma fırsatı bulmuştum. Tanıdığım yoldaşlarda beni en fazla etkileyen özellikler ise politik okumalarındaki berraklık, tutarlılık ve düşünsel zindelikti. Tabi ki belli bir yaş kuşağını temsil ettiklerinden, pratiğe dönük bir beklentim pek yoktu. Lakin “gençliklerinde kim bilir nasıllardı?” sorusunu sordurtmuyor da değillerdi.

Bunlardan neden bahsettim peki? Kişisel deneyimimle sabit diyebilirim ki TSİP geleneği ve onu temsil edenler, halen dokundukları her yere, her kese “Barbar aşısını” yapıyor.

 

Egemenlerin bize dayattığı kölelik düzenine ve mezarda barışa karşı ezilenlerin özgürlüğü ve toplumsal barış, Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak mücadelesinin üzerinden yükselecektir.

 

 

Mensubu olduğum Kürt halkının özgürlük mücadelesinin de yüz yılı aşkın ulus devletçi uygulamalar sonucunda siyasal/toplumsal çözülmeye ve yorgunluğa karşı bir barbar aşısı olduğunu, inanarak ve kıvançla belirtmek isterim. Son günlerin en sıcak gündemlerinden birisi olan Kürt meselesinin demokratik çözümünün de Türkiyeli ve Kürdistanlı biz “Barbarların” birleşik mücadelesiyle mümkün olacağını bu vesileyle tekrardan ifade etmek isterim.

 

Yaşama, çözüme, toplumsal barışa dair inanç, umut halen ayaktaysa ve muktedirler halen buna mecbursa unutmayalım ki bu, bizlerin mücadelesi sayesindedir. Bundan sonra da başta ekonomik kriz olmak üzere çoklu krizlere kalıcı çözüm ve barışın toplumsallaşması ancak bizlerin ortak mücadelesiyle gelecektir.

Ellinci yılında TSİP’in sosyalist-komünist harekete ve halkların özgürlük mücadelesine kattıklarına en anlamlı yanıt da birleşik mücadelemizi büyütmek ve toplumsallaştırmaktır.

 

Egemenlerin bize dayattığı kölelik düzenine ve mezarda barışa karşı ezilenlerin özgürlüğü ve toplumsal barış, Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak mücadelesinin üzerinden yükselecektir.

Bizlere bu yolu açan, tökezlediğimizde ayağa kaldıran, çıkmaza düştüğümüzde yeni yollar bulanlara selam olsun!

Ellinci yılında genç ve diri kalmamızda katkısı olan geleneğe ve tanışmış olmaktan dolayı kendimi hep ayrıcalıklı hissettiren Cengiz UZUNER ve Hüseyin HASANÇEBİ şahsında salonda bulunan-bulunmayan TSİP’li tüm “Barbarlara” selam olsun!..” diye mesajı sonlandırırken salon “Yaşasın Halkların Eşitliği” sloganı ve alkıştan inliyordu.

 

Ardından kolaylaştırıcı Cemal Candaş konuşmasını yapmak için Prof. Dr. Meryem Koray‘a söz verdi.

 

Bu kadar eşitsizliğin olduğu bir dünyada bu güce sahip olanların sahip olduğu şirketler aracılığıyla üretilen yeni teknolojiler var.

 

Prof. Dr. Meryem Koray konuşmasında “Yapay Zeka’nın insanlık alemine yapacağı katkı ve zararlı bir bütünlük içinde ele alarak Aptal İnsanlar Zeki Makineler başlıklı kitabından alıntılar yaparak bize nasıl bir gelecek beklediğine dair görüşmelerini anlattı.

KORAY şu görüşlerini dile getirdi:

“Teknolojiye ve yapay zekaya karşı olunamayacağını ama bunun sermayenin elinde tehlikeli bir silaha dönüşebileceğini belirtti.

Prof. Dr. Meryem Koray konuşmasını şöyle sürdürdü;

Ülkemizde zengin ve yoksul arasındaki uçurum olduğundan söz edilebilir ama küresel düzeyde düşünürsek, bu uçurum çok daha büyük düzeyde.

Dünya’da üretilen zenginliğin yarısını yüzde 1’lik bir kesim alıyor.

Yarısından fazlasını alıyor, yüzde 56-58.

Geri kalan %99’a diğer pay düşüyor.

Bu kadar eşitsizliğin olduğu bir dünyada bu güce sahip olanların sahip olduğu şirketler aracılığıyla üretilen yeni teknolojiler var.

Bu yeni teknolojiler mesela işte ömrü uzatmak için insana özel sağlık ilaçları, yani nedir derdiniz, sizin gergin vücudunuz, metabolizmanızın sorunu nedir.

Yapay zeka bunları gerçekleştirebilecek güçte. Özel ilaçlar, özel protezler artık şu anda bile yalnız yapay zeka değil onunla birlikte gelişen başka teknolojiler de var.

Gen teknolojisi.

Genlere hastalık veren nedir kanıtlamak veya genleri güçlendirmek.

Dolayısıyla insanın ömrünü uzatacak. Aynı zamanda arttırılmış insan diyorlar.

 

Çünkü bugünkü teknolojiler geçmişin teknolojilerinden çok daha büyük vaatler içermektedirler!

 

Bugünkü biyolojik yapınızın daha ötesinde bir güce ulaşan bir insan. Hem zihinsel anlamda, hem fiziksel anlamda. Bu şirketler tabii ki bunları yaparken bedava dağıtmayacak.

Çok büyük paralara verilecek. Ne olacak? Bazı insanlar çok daha akıllı, çok daha güzel, çok daha sağlıklı olurken bazı insanlar bunlardan uzak kalacak.

Yine yapay zekayla yeşil enerjiyi, karbonu azaltan enerji olacak ve bunları kullanabilecekler. Diğerleri hala işte kömür ocakları vs ile üretim yapacak. Bunun getirdiği ekonomik üstünlük tabii ki katlanarak devam edecek.

Diğerlerinin ise onlara olan bağımlılığı daha çok artacak. Çünkü bugünkü teknolojiler geçmişin teknolojilerinden çok daha büyük vaatler içermektedirler. Bazıları bunu elektriğe benzetir. Nasıl Edison elektrikli lambayı bulduğu zaman evimi ışıldattı önce, sokakları aydınlattık. Ama bugün o elektrik nedeniyle dünyanın etrafında dönen 1000 tane uydu var. O elektrik nedeniyle bilgisayarlarımız, internetimiz var. Bunlar o zaman düşünülemezdi.

Biz de şimdi yapay zekayla ve bugünkü teknolojilerle nereye ulaşılacağını düşünmekten aciziz.

 

Bazı insanlar çok daha akıllı, çok daha güzel, çok daha sağlıklı olurken bazı insanlar bunlardan uzak kalacak.

 

O yüzden çok büyük bir dipsiz kuyu.

Biz gerçekten bunlarla nereye ulaşabiliriz. Biz tabii ki çok iyimser bir yaklaşımda mümkün.

Biz bununla dünyanın bütün sorunlarını çözebiliriz. İklim sorununu, gıda sorununu, iletişim sorunu, ulaşım sorunu vesaire hepsini çözeriz. Dünya gerçekten güllük gülistanlık olabilir. Ama bu dünyayı önce insanın hazırlaması lazım. Teknoloji her zaman insanın elinde biçimlenmiştir.

İşte Atom enerjisi üretiyorsunuz, sonrasında atom bombası yapılıyor. Burada siyasetçilere büyük bir sorumluluk yükleyebiliriz ama bilim insanının hiçbir sorumluluğu yok.

 

İnsanın içinde bulunduğu bugünkü düzeni konuşmamız lazım. Eğer kurtuluş olacaksa bunları konuşmak lazım.

Gelecekle ilgili öngörüler de var kitabımda. Bir takım senaryolar yapılıyor.

Evet ya barbarlık, ya sosyalizm diyorlar genellikle! Ama ya barbarlık ya sosyalizm konusunu bugünkü teknolojiler çok daha biçare duruma getirmiş durumda. Çünkü ortaya çıkacak sonuçlar barbarlığı getirecek kadar şiddetli, vahim olabilir. Ama öte yandan ortaya çıkacak sonuçlar özgürlükçü sosyalist bir dünyanın kurulmasını da sağlayabilir. Bunu sağlayacak olan teknoloji değil, bunu sağlayacak olan insandır.

 

Mesela benim önerim, artık ulusal değil küresel düşünmektir.

 

Ne yazık ki bu konuda iyimser bakamıyorum. Sürekli olarak bu konuşuyorum, yazıyorum, hatırlatıyorum.

Unutmamamız gereken bu. Bu teknoloji bizim elimizde şekillenecek. İnsanı konuşmamız lazım, bizi konuşmamız lazım. İnsanın içinde bulunduğu bugünkü düzeni konuşmamız lazım. Eğer kurtuluş olacaksa bunları konuşmak lazım. Dolayısıyla ben kendimi sürekli olarak burada sorumlu hissediyorum.

 

Teknolojiye insan gözüyle bakmak gibi bir yaklaşımım var. O yüzden insan kim sorusuyla başlıyor, sonra insanlığın bugünkü durumunu, hegomonik düzeni, kapitalist sistemi, kapitalizmin artık kendini zehirleyecek kadar olumsuz hale gelişini, bunun için buna fetret devri deniyor. İçinde bulunduğumuz çözümsüzlük dünyasında henüz bir çıkış bulunamadı.

Bulmak zorundayız.

Nasıl bulabiliriz? Tabi ki burada sol partilere çok iş düşüyor.

Ama bunu yapamıyorlar. Mesela benim önerim, artık ulusal değil küresel düşünmektir.

Küresel hareket etmek gerekiyor. Çünkü sorunlar ortak ve bu ortak sorunlar bizi birbirimize daha fazla muhtaç hale getiriyor. Biz çözümü de küresel aramak zorundayız. Mesela iklim krizi, işsizlik veya eşitlik, adalet için küresel eylemler gerekiyor. Ancak bunlarla insani değerleri yükseltebiliriz. BM bu konuda istekli ama BM zayıf. Bugüne kadar hangi savaşı önleyebildi, hangi barışı gerçekleştirdi, hangi yoksulluğu bitirdi. Bütün bunlarla ilgilenen tek kuruluş. Benim hala ciddi bağlılık duyduğum bir kuruluş bütün zaaflarına rağmen. Bizim çok daha güçlü bir BM’ye ihtiyacımız var. Hep küresel düşünmek zorundayız. Teknoloji bize ancak o zaman yardımcı olur.” diye uyarı yaparak konuşmasını sonlandırdı.

 

Ya Barbarlık Ya sosyalizm!

 

Daha sonra kolaylaştırıcı Cemal Candaş‘in kürsüye davet ettiği yazar Foti Benlisoy:

Ya Barbarlık Ya sosyalizm” başlıklı merakla izlenen konuşmasında yaşadığımız çağı bir felaketler çağı olarak nitelendirirken, kapitalizmin insanlığı toptan yok oluşa sürüklediğini, ama her sürecin kendi karşıtını içinde taşıdığı belirtti.

Yazar Foti Benlisoy; Kapitalizmin çok yönlü krizinin yarattığı dünyadaki sonsuz direniş hareketlerinden örnekler verdi.

Sorun olan bu direniş hareketlerin, isyanların, tepkilerin, ekolojik, barış hareketlerinin ve sınıf hareketlerinin sürekliliği konusunda bir zaaf yaşadığını, direniş ve tepkilerin hızla büyüyüp ve hızla sönümlenmesinin çözmemiz gereken en büyük sorun alanımız olduğunu belirtti.

 

Faşizmin hortladığı bir çağdayız aynı zamanda.

 

Son konuşmacı yazar Foti Benlisoy düşüncelerini aktarmaya devam etti:

“Pandemi dönemini bir kenara bakalım.

Esas itibari, tabii ki karşı karşıya olduğunuz bir ekoloji yıkımın meselesi var.

İşte, iktisadi burhan ve iki tane dünya savaşı, faşizmin yükselişini. Şimdi böyle check list yapalım. İktisadi burhan, bir uzun resesyon dönemi içerisindeyiz. Dolayısıyla biz daha fazla savaş ve yıkımın karşı karşıya kalıyoruz.

Faşizmin yükselişi, örneklerle proto-faşizm, pre-faşizm, post-faşizm, geç-faşizm de olsa yeni-faşizm, neo-faşizm. Faşizmin hortladığı bir çağdayız aynı zamanda.

Ama bir de başka bir şey var. Bütün bu günümüzde ki musibetlerin etki ve olasılık sonuçların daha ağırlaşırsa, karşı karşıya olduğumuz ekolojik yıkım süreci.

Ekolojik yıkım sürecinin çok farklı çeşitli ve çiftleri var. Hepsi bir bütünüyle, kapitalist üretimin çıkarı ile bağlantılı.

 

Yani, okyanus asitlenmesinden bahsediyorsak da bağlantılı. İşte ne bileyim, dünyanın düzenindeki bio-çeşitliliğin ortadan kalkması ile bahsediyorsak da, biraz önce dediğim gibi bağlantılı.

Arkadaşlar, dünyanın çok uzun tarihinde 5 tane büyük yok oluş süreci var.Bilim insanları diyor ki, türlerin ortadan kalkışı açısından ve tek türler içerisindeki popülasyon eğitimleri açısından, bir önceki 5 büyük yok oluş, yani dünyadaki bio-çişlinin %80-60 oranında azalması süreçleriyle benzer bir hızdayız. Dolayısıyla bugün için bir 6. büyük yok oluş süreci içerisinde olduğumuzda ortak bir fikir yok. Büyük yok oluş değil tabi ki bizim şu anda. Büyük yok oluşlarını biliyorsunuz en ünlüsü şeydir, meteor çarpar, dinazorlar ortadan kalkar. Bir anda olmuyor. Uzun dönemler gidiyor.

Şimdi, bir yok oluş süreci değil, bir meteor filan çarpmayacak, bir yok edişi süreci içerisindeyiz. Doğrudan doğru, insan faaliyetleriyle, insan faaliyetlerini sonucu, aslında kapitalist üretim ilişkileriyle bağlantılı insan faaliyetleri dolayısıyla kapitalist üretim ilişkileri dünyadaki canlı yaşamı ortadan kaldırıyor.

 

İklim krizinin de etkin nedeni yine kapitalist üretim ilişkileri!

 

Bize bir kuşak sonrası için balık dediğimiz şey, üretim çiftliklerinde üretilen şey haline gelecek. Çünkü 100 yıl ortasında popülasyonların, özellikle deniz yaşamın popülasyonu çökmesi ihtimalle var.

Bunu beraber tartışırız sonrasında ama tabii ki en göründüğü olan yüzü iklim krizi. İklim krizinin de etkin nedeni yine kapitalist üretim ilişkileri tabii ki.

Biz muhtemelen 2030’lu yıllarda sanayi öncesine göre 1,5 derece ısınmış bir gezegenle karşı karşıya kalacağız. 2050 yılına geldiğimizde sanayi öncesine göre 2 derece ısınmış bir gezegenle karşı karşıya kalacağız. 1,5 derece ne olur, 2 derece ne olur, ne olur diye düşünmeyin.

Bir başka atmosferik sistemine geçiyoruz. Biz o ılıman iklim koşullarından başka iklim koşullarını geçiyoruz aslında, başka bir gezegeni geçiyoruz.

 

İnsanların ortak çıkarlarına bir ortak evrensel çözümü bulunacaktır gibi bir iyimserlik hakim bu iyimserlik gelişiyor.

 

Bu iklim değişikliğini yaratacağı ve yaratmakta olduğu hali. Mega yangınlar, seller, kuraklık, dünyanın önemli bölümlerinde tarımsal üretiminin mümkün olmaktan çıkması, dolayısıyla insansız insan yaşamını destekleyebilecek faaliyetlerin yapıları olmaktan çıkması gibi ihtimaller bu 100 yıl içerisinde karşı karşıya kalacağımız da değil mi?

Kaldığımız ihtimaller yanlış değerlendiriliyor. İklim krizi sanki böyle bir popüler anlayışla sanki çok böyle ağır ilerleyen ve işte çocuklarımızın bile değil, torunlarımızın karşı karşıya kalacağı görme eğilimi. Açıkça söylemek gerekirse böyle değil. Çok hızlı ilerleyen bir süreçte karşı karşıya.

 

Bilim insanların yaptığı modellerini tahmin ediyorsanız bunlar sürekli güncelleniyor ve sürekli en olumsuza doğru güncelleniyor.

Bu iklim tartışmaları başlayalı 30 yıl belki 40 yıl oldu. Konumda herhangi bir gelişme var diyecekseniz var, olumlu gelişme nerede var. 2023 yılında dünyada enerji tüketiminin %82 fosil yakıtı kaynaklıydı. 2023 itibariyle bu %81 buçuğa düştü. İyi gelişme bu!

Şunu çok sık yapıda deniyor ki, ya bunlar bu ekolojik yıkım süreci, bu iklim krizi vesaire, sermayenin de karşı karşıya olması. Hakim sınıflar da karşı karşıya kalıyorlar. Bütün insanlığın karşı karşıya olması. Dolayısıyla bu çözüm bulunacaktır. İnsanların ortak çıkarlarına bir ortak evrensel çözümü bulunacaktır gibi bir iyimserlik hakim bu iyimserlik gelişiyor.

 

Hiçbir sınıf, hiçbir hakim sınıf kendi hakim pozisyonundan insanlığın ortak çıkarları gibi soyut ve var olmayan bir şey için vazgeçmez. Vazgeçmeyecek.

 

Sermayenin sınıfı açısından böyle bir ortak çözüm ihtimali yok. Sermayenin sınıfı açısından gerçeklik şu; Ekolojik yıkım sürecinin iklim krizi sonuçlarının eşitsiz gelişiyor.

Bir ortak çözün bütün insanlığın yani sağ-sol dışı, siyasetler üstü falan filan bütün insanlığın, bilim insanlarının çağrılarına kulak vererek bir şey yapacağı falan filan bir şey yok.

Niye yok? Çünkü sadece ikinci açısından bile fosil yakıt sermayesinin bir tür üretim ilişkilerinin fosilsizleştirilmesi, sermaye sınıf açısından muazzam bir zenginlik ve kar kaynaklı olanaklarının toprağı görülmesi demektir.

Bununla alakalı bütün altyapı sistemlerinin, bununla alakalı işte petrokimyadan, silah sanayi bütün üretim sistemlerinin durdurması anlamına gelir.

 

Hiçbir sınıf, hiçbir hakim sınıf kendi hakim pozisyonundan insanlığın ortak çıkarları gibi soyut ve var olmayan bir şey için vazgeçmez. Vazgeçmeyecek. Vazgeçmediği için de biz hani felaketten felakete sürüklemeye, sürüklemeye devam ediyoruz.

Vazgeçmediği için de yine hani Marx’a dönülebilir, Marx bir yerde şeyden bahseder. İnsanlığın radikal bir biçimde nüfusunun düşmesi, çölleşme gibi tehditler sermaye sınıfının umrunda olmaz. Niye çünkü? Onun mottosuna şöyle bir ifade vardır. Benden sonrası tufan. Sermaye sınıfının yani yönetim süreci içerisindeki çeşitli sermaye aktörleri çok rasyonel aktörlerdir ama sistemin kendisinin işleyişi bayağı rasyonelidir.

 

Şimdi dolayısıyla iklim krizi ve ekolojik yıkım süreçleri bizi tabi ki sermaye sınıfının safında bir felaketler silsilesi içerisinde mahkum kılmaya aday.

Önümüzdeki 100 yıl oldukça zor geçecek. Üzgünüm bu açıdan. Eğer bu eğilim durdurulamazsa, bir 100 yıl önce ya da 200 yıl önce sermayenin iklim cinayetlerine nokta konulmazsa bu cinayi eğilimler giderek boyutlanır.

Yani sosyal cinayet falan diyorduk ama bu artık böyle imajcı bir kapasite, sermaye imajı kapasitesi artıyor.

Niye Meryem Hoca biraz önce anlattı Menettan projesi. Biz 1945’ten itibaren, yaz 1945’ten itibaren New Mexico’da patlattılar, şey devrine geçtik.

 

İnsanın kendi kendini yok edebilmek kapasitesinin olduğunu bildiğimiz bir çağda yaşıyoruz.

 

Bu çerçevesinden, yani bütün insanın tarihi açısından bir kırılma. Bizi, bu dünyayı yok edebilirsiniz. Yapıyoruz da zaten yani sanayi öncesini değiştiriyoruz. Çevreyi değiştiren bir tür hali gelmiş durumda insan. Atmosferin bileşimini değiştiriyor insan. Başka canlılar da bunu yapabilir ama böyle 200 milyon, 200 milyonu biraz yani milyonlarca yıl içerisinde yapar da insanın böyle 30-40 yıl içerisinde atmosferin bileşimi pratikal içini değiştiriyor, iklimi değiştiriyor. Çok ciddi bir sorun.

Lenin emperyalist konusunda yazar meselesinden bahsetmiş.

…özelliklerinden bir tanesi emperyalist arası rekabeti. Emperyalist arası rekabetin savaşa yol açması meselesi. Biz bunu 45’ler sonrasında, 2. dünya savaşı sonrasında unuttuk. Bir sürümceme bir durum oluştu. Bir tarafta Sovyetler Birliği var. Onu teşkil ettiği bir blok var. Bir de Amerika Birleşik Devletleri’nin neredeyse bir kolektif emperyalist işleri görmeye başladı….’’

Sabırla bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum dedikten sonra konuşmasını sonlandırdı.

 

Kolaylaştırıcı Cemal Candaş‘in konuşmacılara soruların yazılı sorulmasını istemesinden sonra adeta soru yağmuruna tutulan konuşmacılar mutlulukları gözlerinden okunuyordu.

Toplantı soru ve yanıtlar ile dost sohbeti havasında ve büyük bir ilgiyle izlendikten sonra son buldu.

Konuşmacılar ve dinleyenler uzun süre salondan, yapılan sohbetler yüzünden ayrılmadı.

Tıklayıp videonun tamamını izleyelim mi! 

TSİP (1974-1990) 50. YIL BULUŞMASI ANTALYA/KEMER EKİM 2024

TSİP (1974-1990) Dayanışma grubunun 50. yıl buluşması
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin