Getting your Trinity Audio player ready...
|
Türkiye uzun bir tatil süreci geçirdi ancak dünya ve bölgemiz için aynı şeyler geçerli değildi. Halk tatil fırsatını değerlendirdi, ülke yöneticileri ise zorunlu temaslarını yürüttü.
Nelerin yaşandığına gözatmakta fayda var. En sondan başlayalım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransa lideri Emmanuel Macron’la telefonda görüştü. Görüşmede Erdoğan, “SAMP-T konusunda beklentilerinin ‘tam açıklık’ prensibi çerçevesinde azami işbirliğini içeren ortak bir sistem geliştirmek ve tedarik projesinin başlatılmasını temin etmek olduğunu” dile getirdi.
TEHDİT ALGILAMASI
Türkiye, hemen her bölgeden tehdit algılaması bulunan bir ülke. Kafkaslardan, Irak’tan, Suriye’den, Yunanistan’dan, Karadeniz’den, Kıbrıs’tan… Silah sistemlerinde örtülü-açık ambargo uygulanıyor. Bu ambargoları aşmak için kendi çabaları var ancak acil gereksinimlerin giderilmesi için de hazır alım yapmak istiyor. Bu kapsamda Rusya’dan 2.5 milyar dolara S-400 alındı. Hükümet aktifleştiremediği sistemler için “istediğimiz zaman kullanırız” savunması yapıyor.
İhtiyacın yakıcılığı o seviyede ki konu Cumhurbaşkanı düzeyinde görüşmeye konu oluyor. Eldekilerin Türkiye’nin gereksinimini karşılamadığı açık ama S-400’ü de kullanamıyoruz. Kullanamadığımız S-400’ün parasını ödemişiz, üstüne ortağı olduğumuz F-35 projesinden bu yüzden dışlanmışız, harcadığımız parayı alamıyoruz. Savunma sanayi araştırmacısı Abdullah Bekçi’nin incelikli çalışmasına göre Türkiye, tüm değerli girişim ve çabalara karşın Yunanistan karşısında beş-sekiz yıl sürecinde hava gücü üstünlüğünü kaybetme riskiyle karşı karşıya. O zaman sormadan edemiyoruz: Bu nasıl öngörü, bu nasıl diplomasi?
Diğer acil konu Suriye, Tel Rıfat ve Münbiç’in YPG’den arındırılması. Bunun ön görüşmeleri, bugün Tahran’da yapılacak. Pazarlıklarda Rusya nasıl ikna edilecek göreceğiz. Tahran’ın bu konuda çok sert olmadığı mesajları geliyor. Türkiye’nin başından beri “kırmızıçizgi” olarak gördüğü Münbiç konusunda ısrarı sürecek.
ABD ORTADOĞU’YA DÖNDÜ
Türk diplomasisinin bayram ve sonrasındaki çalışmaları bölgemize yönelik yeniden şekillenmeyi ortaya koyuyor. Bu şekillenme Ortadoğu’ya da yansıdı. ABD Başkanı Joe Biden’ın bölge, özellikle de Suudi Arabistan temasları Türkiye’yi de ilgilendiriyor. İki ülkeyi de yaşları hayli ilerlemiş liderler yönetiyor: Kral Abdulaziz ve Biden. ABD ısrarla Kral Abdulaziz’le görüşmek istedi. Ancak Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MbS) ile üç saat görüştü. MbS gücünü perçinledi. Biden’ın “Kaşıkçı” anımsatmasına, unutulan “Ebu Garib işkenceleri” ve İsrail’in gazeteci Akile’yi öldürmesiyle karşılık verdi. “Demokrat gelenek” Suudi ailesine istediği şekli pek verememiş gibi duruyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan, Biden döneminde en üst noktaya çıkan Ortadoğu’dan çekilme, Rusya ve Çin’e yönelme planın abartıldığı kabul edildi.
Bizzat Biden, “Körfezde Çin ve Rusya’ya alan bırakmayacaklarını, çekip gitmeyeceklerini” söyleyerek ABD’nin Ortadoğu’ya yeniden döndüğünü açıkladı. ABD, İran karşısında Suudi Arabistan’a önemli askeri destekler sağlayacağını açıkladı. Demokrat yönetimin “Kaşıkçı cinayetinin sorumlusu” olarak gösterdiği MbS’ye, artık bazı Amerikalı analistler “methiyeler dizmeye” başladı.
Biden yönetiminin, Ortadoğu’da ilişkilerini yeterince ilerletmediği İran, Suriye bir de biz kaldık. ABD ile Suudi Arabistan temaslarına ilişkin ortak bildiride Türkiye’nin pek de hoşlanmadığı konular yer aldı. Örneğin Suriye’nin toprak bütünlüğü, Libya’daki yabancı güçlerin çıkması. Bunlar Türkiye’nin haklı güvenlik kaygılarıyla çelişiyor.