Getting your Trinity Audio player ready...
|
Bir önceki bölümde, erkek egemen diplomasiye yönelik feminist eleştiriler ile alternatif önerilerin teorik çerçevesi hakkında farklı örnekler sunmuştuk.
Burada ise dünyanın farklı ülkelerindeki diplomatik faaliyet ve uygulamaların feminist anlayışa uygun olup olmadığına bakacağız.
Diplomasi, aynı zamanda mümkünat (mümkün kılma) sanatıdır. Dolayısıyla da dış ilişkilerin elverdiğince uzlaşmacı bir anlayış ve barışçıl bir yöntemle yürütülmesini öngören geleneksel bir kurumdur.
Katı kuralların egemen olduğu devletlerarası ilişkilere ve onun uygulama alanı sayılan erkek tekelindeki diplomasiye yönelik feminist itirazlar, zaman içinde dünya ölçeğinde ses getirmek suretiyle siyasete yansıyabilmiştir.
İngiliz yazar ve araştırmacı Helen McCarthy, “Women of the world: The rise of the female diplomat” isimli çalışmasında, İngiliz kadınlarının dış ilişkiler ve diplomasi alanında faaliyet göstermek maksadıyla on yıllar boyunca nasıl sıkı bir mücadele verdiklerini anlatıyor.
Çok sayıda kadınla gerçekleşen yüz yüze konuşmalarından şunu anlıyoruz: Esas gaye sadece diplomat kadın olmak değil, süper devletlerin savaşçıl politikaları ile amansız rekabet zeminine oturtulmuş diplomatik faaliyeti elverdiğince yumuşatıp uzlaşmacı ve barışçıl bir temele dayandırmaktır.
Kadınların diplomaside varlığı ve etkisinin geleneksel/gelenekçi diplomasi yönteminin değişmesine, dolayısıyla küresel bir dönüşüme yol açtığını saptayan McCharty, bahsedilen eserini “Dünya Kadınları: Dişil Diplomasinin Yükselişi” adıyla yayımlamıştır.
Aynı kitaba atıfta bulunan iki akademisyen, Dr. Bahar Rumelili ile Dr. Rahime Süleymanoğlu-Kürüm kadınların diplomasideki tarihçesi hakkında şöyle bir tespitte bulunuyorlar:
“19. yüzyıldan önce saray kadınlarının eş, anne, kız evlat ve kız kardeş gibi sıfatlarıyla diğer saraylarla kurdukları resmî ve gayri resmi ilişkiler aracılığıyla devletlerarası ilişkileri şekillendirdiklerini gösterir. Resmî düzeyde, İspanya’da 1507 yılında Aragon Kralı Ferdinand’ın kızının İngiltere’ye büyükelçi olarak gönderildiği ve 1529 yılında imzalanan ve ‘Kadınların Barışı’ olarak bilinen Cambrai Anlaşması’nın Kral I. Francis’in annesi Savoylu Louise ile İmparator V. Charles’ın teyzesi Avusturyalı Margaret arasında imzalandığı kayıtlara geçmiştir.
Türk (Osmanlı) diplomasisinde de 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı saray kadınlarından Hürrem, Nurbanu, Safiye ve Kösem Sultanların Avrupalı yöneticilere elçilerle gönderdikleri hediyeler ve mektuplar yoluyla haberleştikleri; gayri resmî seviyede de olsa yoğun diplomatik faaliyetlerde bulundukları görülmektedir.
Avustralyalı iki akademisyen, Dr. Carolyn James ve Glenda Sluga da, kadınların diplomasiye girmelerinin sadece modernleşmenin bir sonucu olmadığını; aksine, bunun kadınların diplomasi tarihinin başından itibaren edindikleri devletlerarası ve kültürlerarası bilgi toplama, ittifak (yapma), ağ oluşturma ile siyasi müzakeredeki rollerinin devamı olduğunu vurgulamıştır.
1815 Viyana Kongresi ile diplomasinin profesyonelleşmesi, diplomasiyi münhasıran erkek mesleği haline getirmiş ve kadınların diplomaside tarihsel olarak oynadıkları bu rolleri sınırlandırmıştır. Kadınların resmî olarak diplomaside rol almaları, pek çok ülkede ancak 1900’lü yılların ilk yarısından itibaren gerçekleşmiştir.
Tarihlerine göre bazı ülkelerde ilk kadın diplomat görevlendirme yılı sıralaması şöyledir: Brezilya (1918), ABD (1922), Fransa (1930), İngiltere (1946), İtalya (1963). İspanya’da ise, kadınların diplomasiye girmelerine ilişkin yasağın 1962 yılında kalkmasına rağmen, ilk kadın diplomat ancak 1971 yılında göreve başlamıştır.” 1
Kanımca, kadınların diplomatik faaliyetlerine ilişkin isimlendirme ve tarihlemede eksiklikler söz konusudur. Mesela İngiliz Gertrude Bell ile Kürt Caf aşireti reisi Adile Han bu sıralamada yerlerini alamamıştır.
Oysa biz her ikisini de 1900’lerin başlarında, bilhassa Birinci Dünya Savaşı sırasında yoğun diplomatik faaliyetler içerisinde görebiliyoruz. Konunun arka planına şöyle bir göz atalım:
Osmanlı (İttihat-Terakki Yönetimi), 11 Kasım 1914 tarihinde Cihat-ı Ekber ilan etmişti. Ancak İngiltere, Cihat ilanına karşı hazırlıklıydı. Tüccar, seyyah, arkeolog, sosyolog, istihbaratçı ve resmi diplomatlarını çok önceden Ortadoğu’da seferber etmişti.
Dönemin en şöhretli istihbaratçıları olan R. Storrs (askeri komutan ve diplomat), Gertrude M. Bell, Percy Cox; E.B. Soane ve T.E. Lawrence Ortadoğu “devletler oyunu” sahnesindeki yerlerini almışlardı. Bölgedeki istihbarat çalışmalarında faal olan diğer bir önemli isim ise Gertrude Margaret Lowthian Bell idi.
İngiliz yönetiminin aldığı karar uyarınca, Cihat karşıtı hamle için üç bölümlük bir istihbarat (Arap) bürosu kurulmuştu. Büro sadece bilgi toplamayacak, tarafsız ülkelere ve onların kamuoyuna yönelik propaganda faaliyetinde bulunacaklardı.
Büroda istihdam edilecek saha elemanları Mısır, Hicaz, Suriye ve Anadolu’da istihbarat ve propaganda çalışması yapacaklardı.
Saha elemanlarının görevleri arasında (Almanya ve Osmanlı Devleti) politikalarının seyrine ilişkin istihbarat edinmek de vardı. Bell’in altyapısını hazırladığı ve Lawrence’ın örgütlediği Şerif Hüseyin ve oğullarının ayaklanması büyük savaşın tam ortasında patlak verdi.
1909 yılında Irak’a geçerek, Şehrizor ve Süleymaniye bölgesinde görev yapan İngiliz istihbaratçı ve dilbilimci Binbaşı Ely Banister Soane, Irak ve İran’daki gücüyle ün salan Kürt Caf aşireti reisi ve Osmanlı paşası Osman Bey’in eşi Adile Han’ı (Xanım veya Hanım) etkilemişti.
Eşinin ölümünden sonra Adile Han, aşiretin başına geçti. Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında İran ile Irak’ta bilhassa Almanya ile nüfuz ve rekabet mücadelesi veren İngiltere’nin Irak’taki iki temsilcisi sayılan E. B. Soane ile Gertrude Bell, bu süre zarfında Caf reisi Adile Han ile siyasi ve diplomatik temaslarda bulunmaya başladılar.
Böylece Adile Han, 20. yüzyıl başlarında Kürtlerin ilk diplomatik görüşmelerini yapan kadın sıfatıyla tarihi kayıtlara geçti.
Başarılı bir istihbaratçı ve mahir İngiliz diplomatı sayılan Gertrude Bell, defalarca görüştüğü Adile Han hakkında şöyle diyordu:
Halepçe’nin ayırt edici özelliği Adile Xanım’dır… Kimlik ve kişilik sahibi bütün ünlü Kürt kadınları nasıl davranıyorsa, o da öyle asaletli ve ağırbaşlı davranıyordu. Bana sık sık yazardı… Onunla Farsça sohbete devam ediyorduk. Kendisine, ‘Kral Faysal’ın yönetimi altındaki iki çocuğumuz sayılan Irak ile Kürdistan barış içinde birlikte yaşayabilsin diye temenni ediyor ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz’ dedim. 2
Bir diğer ünlü diplomat kadın ise, 20’nci yüzyılın süper devletleri arasında sayılan Sovyetler Birliği’nin ilk kadın misyon şefi Aleksandra Kollontay’dır.
Kollontay 1923 yılında Norveç’e atanmıştır. 1945 yılına kadar çeşitli ülkelerde büyükelçilik yapan Kollontay, daha sonra Dışişleri Bakanlığı’nda da görev aldı. 3
Aleksandra Kollontay’ın cinsiyet eşitliği mücadelesindeki hikâyesine ise yazımızın üçüncü bölümünde değineceğiz.
20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınların diplomasi alanında görünür olmalarının bir nedeni de dünya devletlerinin çatı kuruluşu sayılan Birleşmiş Milletler teşkilatındaki faaliyetleridir:
“Birleşmiş Milletler Kadın Statüsü Komisyonu’nun faaliyetleri ve BM Genel Kurulu’nun 1975 yılını ‘Uluslararası Kadınlar Yılı’ olarak kabul etmesiyle başlayan süreç, 1975-1985 yılları arasını ‘Kadınların On Yılı’ olarak ilan etmesiyle devam etmiştir.
1979 yılında kabul edilen Convention On The Elimination of All Forms Of Discrimination Against Women’in (CEDAW-Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin) esas amacı şudur:
‘2000 yılında BM Güvenlik Konseyi tarafından kadınların karar verme mekanizmalarına katılımını ve savaştan kaynaklanan deneyimlerinin paylaşımını sağlamak ve adalet arayışı açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilen 1325 sayılı karar doğrultusunda çatışma sırasında kadınlara yönelik cinsel şiddeti ve diğer şiddet türlerini önlemek.’
Bu konuda sorumluluk almaya teşvik eden 1820 ve 1889 sayılı kararlar, devletler arasındaki ilişkilerde kadınların görünürlüğü açısından yaşanan önemli gelişmeler olarak kabul edilmiştir…
Kaydedilen ilerlemelerin dışında, dünya siyasi tarihinde bir ilk olarak İsveç, dış politikasını feminist teori üzerinden oluşturacağını ilan ederek devletler düzeyinde somut bir adım atmıştır. İsveç dış politika söyleminin feminizm konusunda BM çatısı altında üye devletlerce düzenlenen konferanslar, imzalanan sözleşmeler gibi kolektif örneklerden devlet düzeyinde tekil bir örneğe geçişin göstergesi olduğu söylenebilinir.” 4
Yukarıda bahsedilen BM Kararları’na ilaveten 1995 yılında Beijing’de (Pekin’de) düzenlenen BM 4. Dünya Kadın Konferansı şunu göstermiştir:
Toplumsal cinsiyetin ana-akım haline getirilmesi stratejisiyle erkek egemen yapıya sahip kurumlarda bir sorgulama ve dönüşüm süreci başlamıştır.
Bu süreç zarfında genel olarak uluslararası ilişkilerin esas kurumu/uygulama alanı olan diplomasinin cinsiyetçi yapısına yönelik farkındalık ve eleştiriler artmıştır.
Dünya siyaset ve diplomasi alanının kadınlar lehine değiştiğini Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun “kabinedeki kadın ve erkek bakan sayısının eşitliğinin neden önemli olduğu” yolundaki soruya verdiği şu cevaptan anlıyoruz:
Çünkü 2015 yılındayız! 5
Kadınların iç ve dış politika alanında görünür olmalarına ilişkin bazı verilere de bakarsak, iç siyasetteki somut örnekleri şöyledir:
Dünya genelinde sadece 21 ülkede hükümet ya da devlet başkanlığı koltuğunda kadınlar oturuyor; bunlardan 11’i Avrupa ülkelerinde. Asya kıtasında 4 ülke kadınlar tarafından yönetilirken, Afrika, Okyanusya ve Karayipler’de ikişer devlet, kadın lidere sahip.
8 Mart 2021 tarihli Anadolu Ajansı verilerine göre 1960 ile 2021 yıllarında 58 ülke, belli aralıklarla bir kadın tarafından yönetilmiştir. Son 50 yılda 13 ülke birden fazla kadın lidere sahip oldu.
BM Genel Sekreterliği’nin 21 Aralık 2020 tarihli raporuna göre, kadınlar dünya genelinde, bakanlık pozisyonlarının yaklaşık yüzde 21’ini elinde bulundururken, 14 ülkede, kabinedeki kadın oranı yüzde 50’nin üzerinde seyretti.
2020 yılında tüm ulusal parlamentoların üyelerinin yüzde 25’ini kadınlar oluşturdu. Parlamentodaki kadın milletvekili oranı yüzde 61 ile en yüksek ülke olan Ruanda’yı yüzde 53 ile Küba ve Bolivya, yüzde 50 ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) izledi. Kadınların Avrupa’daki milli parlamentolardaki temsil oranı yüzde 9, Latin Amerika ve Karayipler’de yüzde 5, Afrika’da yüzde 4 ve bir de Asya-Pasifik ülkesinde yüzde 40 (muhtemelen Yeni Zelanda-FB) olarak belirlendi. Bu oran, Pasifik ada devletlerinde yüzde 6 ile en düşük seviyededir.
Çoğu BM’ye bağlı kuruluşların oluşturduğu uluslararası örgütlerde kadın yöneticilerin sayısı son 4 yılda artış gösterdi.
2017 yılının Ocak ayında BM Genel Sekreterliği görevine gelen Antonio Guterres, BM kuruluşlarının üst düzey yöneticileri arasında cinsiyet eşitliğini sağlama sözü verdi. Guterres’in bu konuda özel çaba göstermesiyle örgütte yönetici pozisyonuna getirilen kadınların sayısı arttı.
New York Üniversitesi (NYU) Uluslararası İş Birliği Merkezi’nin (CIC) BM bünyesinde yapılan üst düzey yönetici atamalarına ilişkin verilerine göre, tayin edilen kadınların oranı ilk kez 2017 yılında yüzde 50’nin üzerine çıktı.
2020 yılı boyunca 20 kadın, BM Genel Sekreterliği tarafından örgütün üst düzey pozisyonlarına atandı.
Dünya genelinde uluslararası kuruluşlarda çalışan kadın uzmanlar tarafından oluşturulan Trade Experettes Örgütü’nün verileri de dünya genelinde 30 büyük uluslararası örgütte bugüne kadar üst düzey liderlik pozisyonuna getirilen 291 kişiden 33’ünün kadın olduğunu gösterdi. Öte yandan, 30 büyük örgütün 14’ünde, kadınların bugüne kadar üst düzey yöneticilik yapmadığı da kaydedildi. 6
Anadolu Ajansı’nın verilerinden farklı olan örneklere ise, başka kaynaklardan rastlamak mümkündür. Şöyle ki;
Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İzlanda gibi kuzey ülkeleri, cinsiyet eşitliği bakımından örnek sayılırlar. Ortak paydaları demokratik istikrar, sekülerizm/laiklik, yüksek hayat standartları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve parlamentoda kadın temsiliyetinin artırılmasıdır. 7
2020 yılı verilerine göre; 28 AB ülkesinin ortalaması (yüzde 31,7) olarak belirlenmiştir. Avrupa’daki kadın milletvekili oranı dağılımı şöyledir: İsveç (yüzde 47,6), Finlandiya (yüzde 46,5), Belçika (yüzde 42,4), İspanya (yüzde 41,9) ve Norveç (yüzde 40,8), Avusturya (yüzde 38,9), Fransa (yüzde 37,1), İtalya (yüzde 35,8), Kosova (yüzde 32,5) ve Almanya (yüzde 31,7). 8
Rusya Haber Ajansı Sputnik çalışanları aracılığıyla edindiğim bilgiye göre; Rusya Dışişleri Bakanlığında yaklaşık 70 kadın üst düzey görevlerde ve yönetici pozisyonunda bulunuyor. 2 kadın halen departman müdürü ve 1 kadın da büyükelçidir. İlaveten 20 departman müdür yardımcısı ile 50 kadar bölüm şefi kadındır.
Avrupa ülkelerinin dış politika alanındaki örnekleri ise şöyledir:
Kadın-erkek eşitliği konusunda Avrupa’da öncü olan İskandinav ülkeleri, diplomaside kadın temsilinde de oldukça ileri bir durumdadır. Örneğin Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun (UNECE) sunduğu 2017 yılındaki verilere göre İsveç’te bugün diplomatların yüzde 40’a yakını (96 büyükelçinin 38’i) kadındır.
Bugüne kadar İsveç’in üç kadın dışişleri bakanı (Laila Freivalds, Ylva Anna Maria Lindh ve Margot Wallström) olmuştur. Son Dışişleri Bakanı Margot Wallström, İsveç’in bundan sonra feminist dış politika izleyeceğini söyleyerek bir ilke imza atmıştır.
2015-18 yılları arasında İsveç Dışişleri Bakanlığı feminist dış politikası üzerine bir eylem planı oluşturmuştur. İsveç ayrıca nasıl feminist bir dış politika izlenebileceği konusunda diğer ülkeleri bilgilendiren bir kılavuz da hazırlamıştır.
UNECE’nin rakamlarını referans alarak devam ettiğimizde İsveç’i, yüzde 35 kadın diplomatla (71 büyükelçinin 25’i) İrlanda’nın takip ettiğini görürüz. 9
Birleşmiş Milletler kararlarını esas alan İsveç’in izlediği feminist dış politika anlayışının çerçevesi şöyle çizilebilir:
“İsveç’in feminist dış politikası dünya üzerinde bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Fakat feminist dış politika kavramı İsveç için yeni bir durum olarak kabul edilmemektedir.
Dış politika vizyonu barış zamanında bağlantısızlık, savaş zamanında tarafsızlık olan İsveç’in temel odak noktası ülke dışına yapılan insani yardımlar ve insan hakları ihlallerinin önlenmesi olmakla birlikte, toplumsal cinsiyet eşitliği her zaman dış politikanın gündeminde yer almıştır.
Dolayısıyla feminist dış politika, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesinde kuvvetli bir ses ve bütün kadınlar için insan haklarının tesisinde gerekli bir araç olarak tanımlanabilmektedir.
Avrupa Komisyonu’nda komiserlik (1999-2010) ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin silahlı çatışmalar ile cinsel saldırılara karşı mücadeleden sorumlu özel temsilcisi (2010-2012) gibi görevlerine ilaveten İsveç Dışişleri Bakanı olan Margot Wallström, feminizmin kadınların sistematik ve küresel olarak ikincil konuma getirilmelerine karşı çıkmakla ilgili olduğunu savunmaktadır.
Wallström, ABD’de yaptığı bir konuşmada, toplumsal cinsiyet eşitliği için çabalamanın kendi içinde bir amaç olmadığını aynı zamanda İsveç’in daha geniş dış politika ve güvenlik politikası hedefleri için bir ön koşul olduğunu belirtmiştir.
Wallström, feminist dış politika söyleminde ABD’li siyaset bilimci Joseph Nye’in kavramlaştırdığı akıllı güç konseptini benimsemiştir. Akıllı güç (smart power); sert güç (hard power) ve yumuşak gücün (soft power) pragmatist bileşkesi olarak tanımlanmıştır.” 10
Bu noktada, İsveç’in çelişkili, çıkarcı ve pragmatist siyasetlerine yönelik eleştirilere örnek olarak şu tespitlere de yer verebiliriz:
“Dış politika pratikleri farklı politik seçenekler ve ödünler vasıtasıyla oluşturulmaktadır. Bunlardan pragmatizmi önceleyen bazıları etik ideallerle ve feminist prensiplerle çelişebilmektedir.
Suudi Arabistan krizinde görüldüğü üzere küresel adalet ve etik ilkelerle güç hiyerarşisine meydan okumayı hedefleyen feminist dış politika söylemi sekteye uğramaktadır.
Sınırların ötesinde baskıya, şiddete maruz kalan gruplar arasında toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı diyalogu teşvik eden İsveç hükümeti, silah ihracatı ile amaçladığı feminist dış politika hedefinden uzaklaşmaktadır.
Şeriat rejimi altında kadın haklarının asgari seviyede tutulduğu bir ülkenin BM Kadın Statüsü Komisyonu’na üyeliğine dair verdiği oy konusunda sessiz kalan İsveç, feminist dış politikanın ‘haklar’ ilkesi ile çelişkili bir durum yaratmaktadır.
Bir diğer çelişki de, İsveç’in göçmen politikasına dair yaptığı düzenlemelerdir. Kendisini insani süper güç olarak tanımlayan İsveç, 2015 yılında 160 bin mülteciyi ülkesine kabul etmiştir. Fakat bu kabul bir dönüm noktası olmuş, bu noktadan sonra İsveç, göçmenleri çok ağır kısıtlamalar ve sınır kontrollerine maruz bırakmıştır…” 11
Batılı ülkelerdeki durum, biraz daha karmaşıktır.
“2014 yılına gelindiğinde Avustralya ve ABD gibi ülkelerde kadın büyükelçilerin oranı yüzde 25-40 oranlarına ulaşmıştır. 12
20’nci yüzyılın ikinci yarısının hegemonik gücü olan ABD örneğine baktığımızda, kadınlar Dışişleri Bakanlığı’na 1925’ten itibaren kabul edilmeye başlanmıştır.
ABD’nin, Danimarka’ya ilk defa elçi olarak bir kadın göndermesi 1933’te mümkün olmuştur. Fransa 1930’da Dışişleri Bakanlığı’na giriş sınavlarını kadınlara da açmış, ancak misyon şefi olarak atamamıştır.
ABD’nin dışişleri bakanlığında kadın görevlilerin 1960 yılında yüzde 9,8 olan oranı, 2016’da yüzde 36’ya çıkmıştır. Buna karşılık 2016’da yapılan bir araştırma, ABD tarihinde görev yapmış olan büyükelçilerin sadece yüzde 9’unun kadın olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu da ABD için bir ilerleme söz konusu olsa da tarihsel olarak bakıldığında daha alınacak çok yol olduğunu göstermektedir.
Diplomasi tarihinde önemli bir yeri olan İngiltere’de ise 1947 yılına kadar herhangi bir kadın diplomat ataması yapılmamıştır. 2019 yılında Birleşik Krallık (İngiltere) ABD’ye ilk kez kadın büyükelçi atamıştır.
İngiltere, kadınların diplomasiye girmesine ABD’den daha geç izin vermiş olsa da günümüzde ABD’den daha iyi durumdadır. Zira birçok ülkenin güvenlik ve stratejik önemi gerekçesiyle kadın diplomat göndermeye çekindiği Ortadoğu’da, İngiltere İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Enformasyon Bakanlığı bünyesinde Ortadoğu’nun birçok ülkesinde Freya Stark’ı görevlendirmiştir.
Farsça ve Arapça bilen, oryantalist (şarkiyatçı, doğubilimci) görüşleriyle bilinen Stark’ın o dönemde İngiliz politikalarına etkisinin, 1946’da kadınların da dışişleri bakanlığına girebilmesinin önünü açtığı söylenir.
İlk aşamada kadının aile (özel) ve iş (kamusal) arasında denge sağlayamayacağı endişesi ve yargısı dolayısıyla 1970’lere kadar batı ülkelerinin önemli bir çoğunluğunda kadın diplomatların evlenmesi yasaklanmıştır. Evlilik engeli, ABD’de 1972 ve İngiltere’de 1973 gibi oldukça geç bir dönemde kaldırılır.
Günümüzde (2019-2020) 54 kadın İngiltere adına büyükelçilik görevi yapmaktadır; bu kadınların neredeyse yarısı Avrupa ülkelerinde bulunmaktadır.
Günümüzde NATO’ya üye ülkeler içinde 13 savunma bakanı da kadındır.
Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in, 60 yıl sonra Avrupa Komisyonu’nun ilk kadın başkanı olarak seçildiğini de belirtmek gerekir.
Tüm iyileşmelere rağmen, dünya ortalamasına baktığımızda halen büyükelçilerin yüzde 85’inin erkek olduğunu görürüz. Yine de kadınların diplomatik kurumlardaki temsilinin arttığı açıktır. 13
Not: Yazımızı bitirirken, Türkiye ve Ortadoğu’daki örnekleri gelecek bölümde yayımlayıp sonuç değerlendirmesi yapacağımızı da duyurmak isteriz.
Kaynakça:
1. Bahar Rumelili ve Rahime Süleymanoglu-Kurum, Women and gender in turkish diplomacy: historical legacies and current patterns. Karin Aggestam ve Ann Towns (der.), Gendering Diplomacy and International Negotiation içinde. Basingstoke: Palgrave Macmillan, 2018. Ayrıca bkz. Glenda Sluga ve Carolyn James, Women, diplomacy and international politics since 1500. Londra: Routledge. Leslie P. Peirce, The imperial harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire. New York: Oxford University Press. (Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar” başlığıyla Türkçe yayınlanmıştır, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2016.)
2. Faik Bulut, Kürtlerde Diplomasi, 2 cilt. Evrensel Yayın, 2015. Ayrıca bkz. Faik Bulut, “Paşalar, sanatçılar ve aydınları baba ocağı Caf aşireti” https://www.indyturk.com/node/311971/, independent Türkçe gazetesi, 7 Şubat 2021. Bora İyiat, “XX. Yüzyıl Başında İngiliz İstihbaratının Kürtlere Yönelik Faaliyetleri”, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sunulan yüksek lisans tez, Haziran 2019.
3. gazetekarinca.com, 2017.
4. Doç. Dr. Zehra Yılmaz, “Eril Diplomasi Kültürüne Feminist Bir Eleştiri”, Kültür ve İletişim, Yıl: 22 Sayı: 44, Eylül 2019-Şubat 2020.
5. “Justin Trudeau Sworn In As New Canada Prime Minister”, http://bbc.com/news/world-us-canada-34725055. 20 Ocak 2017.
6-7. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunya-genelinde-son-yillarda-kadin-liderler-ve-yoneticilerin-sayisi-artti/2168234. Ayrıca bakınız, Z. Yılmaz, agy.
8. https://tr.euronews.com/2020/03/10/kadin-milletvekili-oraninda-turkiye-117-nci-sirada-zirvede-ruanda-ve-kuba-var
9. Doç. Dr. Zehra Yılmaz, agy.
10-11. İlkim Tuğçe Biter, “Uluslararası İlişkilerde Feminist Dış Politika Söylemi ve İsveç Örneği”, Alternatif Politika, sayı 9, yıl 2017.
12. Bahar Rumelili ve Rahime Süleymanoglu-Kurum, agy.
13. Doç. Dr. Zehra Yılmaz, agy.
© The Independentturkish