Getting your Trinity Audio player ready...
|
Fiyatlardaki artışın can yakıcı düzeye çıkması, temel gıda maddelerinden ev kiralarına en zorunlu giderlerin karşılanamaz duruma gelmesi karşısında hayat pahalılığı, geniş halk yığınları için sadece en önemli değil katlanılamaz bir sorun haline gelmeye de başlamış bulunuyor. Bu çerçevede epey bir zamandan beri medya ve siyasette de enflasyon, ücret ve maaşlara yapılan artışın gerçek enflasyon karşısında anlamını yitirmiş olması, elektrik, doğal gaz, ev kiraları, başlıca gıda maddeleri gibi olmazsa olmaz ihtiyaçlara yapılan zamlar siyaset ve medyanın başlıca konusu haline geldi.
Nitekim, hayat pahalılığının baskısı karşısında “Ekonomi şahlanıyor!” edebiyatıyla günü kurtarmaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan bile; “Hayat pahalılığı konusundaki sıkıntıları biliyoruz. Enflasyonu kontrol altına alarak raflardaki fahiş fiyatların önüne geçeceğiz” demek, polisler eşliğinde denetçilerle market baskınlarını başlatmak zorunda kaldı. Tabii yandaş medya da böylece hayat pahalılığını keşfetti; manşetlere taşımaya başladı! Diyanet bile, “günaydın” demenin cahiliye devrinin selamı olduğu, Müslümanların “selamün aleyküm” diye selam vermesi gerektiği gibi “asli işlerini” bir yana bırakıp cuma hutbesinde “pahalılığı, “fahiş fiyatları”, gündeme aldı!
SADECE GERÇEĞİ SÖYLEMEK YETMEMEKTEDİR
Uzun zamandır hayat pahalılığını sistem ve iktidarın ekonomik politikaları temelinde eleştiren halktan yana iktisatçılar, muhalefetin sözcüleri, eleştirilerinin haklılığını gösteren gelişmeler karşısında eleştirilerini daha sert ifadelerle dile getirmeye yöneldiler.
Son günlerde zamlarla ilgi tartışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte bu tartışmaları yapan iktisatçılar haklı olarak, zamların kapitalist sistemle ve iktidarın temsilcisi oluğu sermaye kliğinin çıkarlarının ifadesi olan ekonomik politikalarını kıyasıya eleştiriyorlar. Dahası önümüzdeki günlerde ve aylarda “İğneden ipliğe her şeye zam geleceğini”, iktidarın izlediği ekonomi politikasının kaçınılmaz biçimde bu zamları gerektirdiğini düne göre bile çok daha anlaşılır biçimde ifade ediyorlar.
Bu açıklamalar önemlidir ve her somut gelişme karşısında yeniden yeniden yapılması da gerekir.
Ancak burada kalındığında, söylenenler ne kadar doğru ve söylenmesi ne kadar önemli ve gerekli olursa olsun ileriye doğru bir adım atılmış olmamaktadır.
Tersine bu açıklamalarla sınırlı kalındığında; zamların yağmur gibi yağması karşısında iktisatçıların söyledikleri aklında olan emekçi durumu “Zaten böyle olacağını bekliyorduk” diyerek karşılamakta, hatta “Bakın söylediklerimiz doğru çıktı” diyerek, üstüne düşeni yaptığını düşünen bir çizgide kalmaktadır!
MUHALEFET, ZAMLARA KARŞI MÜCADELEDE HALKI DIŞLIYOR
Zamlar ve hayat pahalılığı gibi geniş halk kesimlerini doğrudan ilgilendiren bir konudaki tepkilerin, “sert eleştiri” sınırını aşmamasından iktidar, sermaye muhalefeti şu sonuçları çıkarıyor:
1) İktidar; son günlerde açıkça görüldüğü gibi, olup bitenler kendi politikaları değilmiş gibi, marketlere göstermelik baskınlar düzenlemek, aracıları suçlamak, üretici depolarını basmak, olmadı “tanzim satış” noktaları açmak, daha da olmadı “Pazara öğleden sonra gidin”, “Porsiyonları küçültün” gibi insan aklıyla alay eden günü kurtaracak birtakım girişimlerle halkın dikkatini dağıtmayı amaçlamaktadır.
2) Sermaye muhalefeti; klasik formülü devreye sokmakta, “Bu kardeşlerinizi iktidara getirin, zamlara karşı, hayat pahalılığına karşı nasıl mücadele edilir gösterelim” diyerek, zamlara karşı mücadeleyi kendi seçim taktiklerinin bir aracına dönüştürmüş bulunmaktadır.
İktidarın bu durumu nasıl istismar ettiğini bir yana bıraksak bile, açıkça görüldüğü gibi sermaye muhalefeti, tüm diğer vaatlerinde olduğu gibi zamlara karşı mücadelede de halkı dışlamakta, halk adına kendisinin zamları ortadan kaldırıp hayat pahalılığına son vereceğini söylemektedir. Ama bunlar için de bir şartları vardır: Kendilerinin ilk seçimde iktidar yapılması!
YIĞINLARI HAREKETE GEÇİREN BİR MÜCADELE OLMADAN BİR YERE GİDİLEMEZ!
Oysa, mücadelenin yakın geçmişi ve tarihsel deneyimleri açıkça göstermektedir ki, işçi sınıfı ve halk yığınları için kazanımın kendisi kadar nasıl kazanıldığı da belirleyici önemdedir. Bu yüzden de zamlar, hayat pahalılığı gibi geniş toplumsal kesimleri ilgilendiren konularda kazanım ancak bu geniş halk yığınlarının inisiyatif aldığı bir mücadelenin örgütlenmesi ile mümkün olabilecektir. Böyle bir mücadelenin örgütlenmesiyle birleşmediğinde, son haftalarda yaşananların da açıkça gösterdiği gibi, zamlar ve hayat pahalılığı üstünden kapitalist sisteme ve iktidarın ekonomik politikalarına yönelik eleştiriler ne kadar doğru olursa olsun bir laf yığını olarak kalmaya mahkum olmaktadır.
Önümüzde “erken” ya da “zamanında” bir seçimin gündemde olduğu da düşünüldüğünde zamlara ve hayat pahalılığına karşı mücadelenin geniş yığınları harekete geçirme imkanı ayrıca üstünde durulması gereken bir durum olarak önem kazanmaktadır.
Sendikalar, emek ve meslek örgütleri ve elbetteki ileri işçi ve emekçi kesimlerinin, mücadeleci sendikacıların etkili olduğu her sektör ve kademeden sendikaların, çeşitli adlar altındaki yerel platformların, emekçi semtlerinde çeşitli türden örgütlerin, yerelde tanınmış aydın ve demokratların, kültür-sanat çevrelerinin “Zamlara hayır,”, “Zamlara geri alınsın”, “Tüm emekçilere insanca yaşayacakları bir ücret (ve maaş)”… gibi talepler etrafında yığınların harekete geçirilmesini amaçlayan bir mücadele çizgisine girmeden bir yere gidilemeyeceği açıkça görülmektedir.