Advert
  1. Haberler
  2. 2. SAYFA
  3. Vahşi Kapitalizim-Efendiler ve Köleler

Vahşi Kapitalizim-Efendiler ve Köleler

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

 

BÖLÜM I
İngiliz korsan gemisi White Lion-Beyaz Aslan, 1619 yılı Ağustos ayı sonlarında Amerika’nın doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi’nin ağzındaki Comfort Burnu’na demir attı. Gemi, el yazması kayıtlara göre Meksika’ya gitmekte olan bir Portekiz gemisinden zorla alıkonulan 20’den fazla Afrikalı’yı Comfort Burnu’na bıraktı.


Angola’dan gelen bu tutsaklar, koloni döneminde Virginia’ya ayak basan ilk Afrikalılar’dı. Bu Afrikalılar’ın 400 yıl önce Virginia’ya gelişi, Amerika’da iki yüz yıldan uzun süre ayakta kalan kölelik kurumunun başlangıcı sayılıyor.
Emory Üniversitesi’nin Trans-Atlantik Köle Ticareti Veritabanı’na göre 1525-1866 yılları arasında 12 buçuk milyon Afrikalı tutsak, Amerika ve Karayip Adaları’na doğru yola çıkan gemilere bindirildi. Bunların 10,7 milyonu, zincirlenip gemi güvertelerinin altına sıkıştırıldıkları, aç ve susuz bırakıldıkları okyanus ötesine uzanan bu çetin yolculuğu atlatmayı başardı. Büyük çoğunluğu Brezilya ve Karayip adalarınana gönderilen kölelerin 400 bine yakınıysa Amerika’ya getirildi.

Yerel bir tarih grubu olan Project 1619’un başkanı Calvin Pearson, Amerika’ya ayak basan ilk Afrikalılar’ın hayat boyu köleliğe mahkum olduklarını, Virginia’nın Hampton kasabası gibi yerlerdeki zengin çiftlik sahiplerine satıldıklarını ya da James Nehri kıyısındaki yerleşim bölgesine götürüldüklerini söylüyor. Pearson’a göre mısır ve tütün tarlalarında çalıştırılan köleler, hiçbir zaman özgürlüklerine kavuşamayacaklarını bilerek hayatlarını sürdürmüştü.

Massachusetts eyaletinin 1641’de köleliği yasallaştırmasına kadar Afrikalılar’ın Amerikan kolonilerinde hiçbir yasal statüsü yoktu. Köleliği kalıtsal olarak yasalaştıran Virginia eyaletiyse 1662 yılında geçirdiği yasayla köle siyah bir kadının doğurduğu çocukların da köle olmasını öngörüyordu. Böylelikle Amerika’daki kölelerin sayısı neredeyse dört milyona çıktı.


Afrika’lı zencilerin Jamestown’a ayak basışları

Ticaret Üçgeni

Kölelik, Amerika’ya, Ticaret Üçgeni’nin parçası olarak geldi.

Kumaş, silah ve metal eşya taşıyan Avrupa gemileri Afrika’ya gider, bu ürünler köleler karşılığında satılır ya da takas edilirdi. Afrika’nın batı kıyılarından toplanan köleler Karayipler ve Amerika’ya getirilip şeker, pirinç, pamuk ve tütün tarlalarında çalıştırılırdı. Yetiştirilen bu hammaddelerin Avrupa’ya gemilerle gönderilmesi, ticaret üçgenini tamamlardı.

Afrika’da kölelerin çoğu Gana ve Senegal’den toplansa da Batı Yarımküre’ye ayak basan 5 milyondan fazla köle, Angola’dan gelmişti. Kuzey Amerika’ya gönderilen yaklaşık 400 bin Afrikalının dörtte biri, köle ticaretine on yıllar boyunca hakim olan Portekizliler tarafından kolonileştirilen Angola’da toplanmıştı.

Angola’nın başkenti Luanda’nın hemen güneyinden Atlas Okyanusu’na dökülen Kwanza Nehri, önemli bir ticaret yoluydu. En çok nehrin yataklarında yaşayanlar köle ticaretinin kurbanları olurdu.

Afrika’da bazı kabile şefleri Avrupalı köle tacirleriyle işbirliği yapsa da bazı Afrikalı liderler, kendi halklarını korumak için büyük çaba göstermişti. 17’inci yüzyılda hüküm süren Ndongo ve Mataba krallıklarının hükümdarı Kraliçe Njinga Mbande, bu liderlerden biriydi. Hem savaşçı hem de diplomat olan Kraliçe Njinga Mbande, 40 yıllık hükümdarlığı boyunca Portekizli ve Hollandalı köle tacirlerini halkından uzak tutmuş, ancak Portekizli köle tacirleri en sonunda yine de üstünlük sağlamayı başarmıştı.


Amerikan ekonomisini güçlendiren etken: Kölelik

Kölelik, İngiltere’den 1783’te bağımsızlığını ilan eden Amerikan kolonilerinin inşa edilmesine büyük katkıda bulunmuştu. Norfolk State Üniversitesi’nden tarihçi Cassandra Newby Alexander, o dönemde Amerikan ekonomisi açısından çok önemli olan kölelik kurumunun Amerika’daki tüm sanayi kollarının toplamından daha değerli olduğunu kaydediyor.

Yazar Ta-Nehisi Coates, 2014’te The Atlantic dergisi için kaleme aldığı bir makalesinde, İç Savaş’tan hemen önce, 1860’da, Amerika’daki yaklaşık 4 milyon kölenin değerinin 3,5 milyar doları aştığını ve bunun o dönemde demiryolları ve imalat sektörleri dahil Amerikan ekonomisinin tamamı içindeki en büyük mali varlık olduğunu kaydediyor.

Amerika’da köleliğe izin verilip verilmeyeceğine eyalet yönetimleri karar veriyordu. Tarımın egemen olduğu Güney eyaletlerinde köleler, tarlalarda fiziksel açıdan en zor işlere koşulurken daha sanayileşmiş Kuzey eyaletlerde yaşayan beyazlar, köleleri kalifiye eleman ya da evlerde hizmetçi olarak kullanırdı. Kuzey eyaletleri köleliği kademe kademe de olsa yasaklamasına rağmen kölelik kurumundan yine de büyük kar sağlamaya devam etmişti.

Dinin rolü

Farklı inanç grupları da köleliğin devam ettirilmesinde büyük rol oynamıştı. Episkopal Kilisesi, özellikle 1600’lü yılların sonuyla 1700’lü yıların başında kölelikten doğrudan kar elde etmişti. Bunun nedeni, kilise mensuplarının yaptıkları bağışların köle ticaretinden elde edilen kara dayanmasıydı.

Rhode Island eyaletindeki Episkopal Kilisesi Başpiskoposu Nicholas Knisely, Amerika’daki Anglikan kiliselerini kuran misyoner örgütlerin de köle sahibi olduğunu söylüyor.

Afrika’da ele geçirilen tutsaklar, Angola’da binecekleri gemileri beklerken Portekizli efendileri tarafından din değiştirmeye zorlanıyor, Katolik oluyordu. Baptizm ise siyah tutsakların Afrika kimliğini kaybetmesine yol açmıştı. Örneğin Angola’da tutsak edilenlere Hıristiyan isimleri veriliyordu. Papa İkinci Jean Paul 1985’te, Afrikalılardan beyaz Hristiyanları köle ticaretinde oynadıkları rolden ötürü affetmelerini istemişti.

Köleliğin mirası

Dört yüzyıllık kölelik ticareti, Angola’yı ağır hasara uğrattı. Bugün Angola, Sahra Altı Afrika ülkeleri arasındaki üçüncü en büyük ekonomiye sahip ülke olsa da 30 milyonluk nüfusunun en az üçte biri, yoksulluk içinde yaşıyor.
Luanda’daki Angola Ulusal Kölelik Müzesi’nin direktörü Vlademiro Fortuna, Angola’nın kölelik nedeniyle her açıdan zarar gördüğünü, ülkenin sosyal dokusunun bozulduğunu söylüyor.

Amerika’daysa Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat Partililer’in ön ayak oldukları bir yasa tasarısı, köleliğin ve ayrımcılığın geriye kalan olumsuz etkilerini incelemek ve bunları gidermek için bir komite kurulmasını öneriyor. Tasarıyı destekleyenler, kölelik ve sonrasında siyahlara karşı ayrımcılık uygulayan yasalar nedeniyle tazminat ödenmesi ve özür dilenmesini istiyor ve geçmiş uygulamaların medeni haklar, eğitim, konut, finans gibi alanlarda sistemi siyahların aleyhine işlettiğini söylüyor.

Amerikan Merkez Bankası’nın 2017 verilerine göre ortalama siyah bir ailenin net değeri, beyaz bir aileninkinden yüzde 15 daha az.


Hampton, Virginia’nın tarihi bakış açısı

İngiltere’nin Amerikan kolonilerinde kölelik, Virginia’da başlamış, aynı sistem, ilk kez Virginia’nın Hampton kasabasında çözülmeye uğramıştı.

Mayıs 1861’de, yani köleliğe dayalı 11 Güney eyaletini Kuzey’le karşı karşıya getiren Amerikan İç Savaşı’nın başlamasından bir ay sonra Virginia’da yaşayan ve Güney’in Konfederasyon Ordusu’na mensup olan üç köle, Kuzey’e ait Birleşik Devletler (Eyaletler) askerlerinin hakim olduğu Monroe Kalesi’ne kaçmıştı. Kalenin komutanı General Benjamin Franklin Butler, köleleri “savaş ganimeti” ilan etmişti. Bu karar insani görülmese de, kölelerin Kuzey’in Birleşik Devletler’ine katılmasını sağlamış, daha sonraysa binlerce siyah köle, dört yıl süren savaş boyunca aynı yolu izlemişti.

Dönemin Başkanı Abraham Lincoln 1863 yılı başındaysa köleliğin sona erdirildiğini açıklayan bildirgeyi imzalamıştı. Bildirgeye göre Konfederasyon yani Güney eyaletlerinde yaşayan tüm köleler serbest bırakılmıştı. Bu adım, Amerikan Anayasası’nda yapılan 13’üncü yasa değişikliğiyle köleliğin kaldırılmasının, 14’üncü yasa değişikliğiyleyse 1866’da eski kölelere vatandaşlık verilmesinin yolunu açtı.
Monroe Kalesi, 2011 yılı Eylül ayında askeri yerleşke olmaktan çıkarıldı. Bundan iki ay sonraysa dönemin Başkanı Barack Obama, kalenin bundan böyle ulusal anıt olduğunu ilan etti.

BÖLÜM II

Abû’l Farac, kendi adıyla anılan Tarih’inde Aristoteles hakkında şöyle yazar: “…Tek başına yürüdüğü zaman süratle adım atar, başkalarıyla yürüyünce ağır ağır ilerlerdi. Kitap okuduğu zaman ara sıra uykuyu büsbütün unutmuş görünüyordu. Her kelimeye ehemmiyet verir ve onun kuvvetini itina ile araştırırdı. Bir sual sorulduğu zaman süratle cevap vermez, cevabını bir müddet sonra söylerdi. Şarkıları (destanları) severdi. Biri ile münakaşaya girişti mi, münakaşayı kazanıp kazanmamayı düşünmez, fakat hakikatle alâkadar olurdu. Yanıldı mı, yanlışını itiraf ederdi. Kendisi ile münakaşa eden kimse hakikati anlatırsa bu hakikatı seve seve kabul ederdi. Giyinişi, yemesi, içmesi, aile hayatı, hisleri ve heyecanları övülmeye lâyıktı. 68 yaşında öldü ve bir oğul, bir kız, bir zevce, köleler, cariyeler ve birçok mallar bıraktı.”

Cicero’nun kölesi Tiron, ideal köle örneğini sunar. Efendisinin ve arkadaşının mülkiyetinin yöneticisi, eserlerinin editörü, akıl hocası, kısacası, Cicero’nun zencisi Tiron, iddia etmek için hayali zincirlerini kırmaya asla cesaret edemeyen özgürleştirilmiş kölenin karmaşık karakterinin tipik örneğini sunuyor. tamamen sözde kölesinin niteliklerine bağlı olduğunu bilen sözde bir efendinin karşısındaki özgürlüğü.
İki ahlakın hikâyesi

Nietzsche, düşüncelerini açıklamak için bize bir anlatı sunar. O, antik bir toplumu iki sınıf üzerinden betimler: Efendiler ve Köleler. Efendiler güçlü, yaratıcı, varlıklı ve nüfuzludurlar. Ne isterlerse yapabilirler. Kendilerini severler ve kendilerini iyi olarak görürler. Kendilerine karşıt olanları, yani âciz ve çelimsizleri kötü olarak adlandırırlar. Kötü oluş yalnızca bir kişinin nasıl olduğuyla ilgilidir, böyle olmayı seçmiş değildirler; onlar sadece kaybedenlerdir.

Köleler daha kötü durumdadırlar. Efendiler tarafından ezildiklerinden, istediklerini yapamazlar. Âciz, yoksul ve dargındırlar. Tıpkı efendilerinin yaptığı gibi, ilkin kendilerine kötü olarak bakarlar çünkü aksini yapmak için gerekli kavramlardan yoksundurlar.

Ne var ki, Nietzsche bir süre sonra bir “köle isyanı”nın meydana geldiğini ileri sürer. Köleler bu tür bir intikam için çok zayıf olduklarından bu fiziksel bir devrim değil, ahlaki bir devrimdir. Bu isyanla birlikte köleler, çektikleri ızdıraba ancak onu hem iyi hem de bir seçim olarak yeniden tanımlarlarsa katlanabilecekleri sonucuna varırlar.
Uysal olanı, yoksul olanı, çektiği ızdırabı sonlandırmaya gücü yetmeyenleri methetmeye başlarlar.
Efendiler varlıklı, kudretli ve kabiliyetli olmayı seçtiklerinden kötü diye adlandırılmışlardır. Köleler Efendilerle karşıt durumda olduklarından, iyi hâline gelirler. Bu onlara varlıklarını sürdürmek için psikolojik kuvvet verirken, güçlü yönlerini ortaya koymaları için onları yüreklendirmiş değerler sisteminin altını oyarak Efendilerden öç almalarına da olanak verir.

Köleliğin inşa ettiği yeni dünya

Köle ticaretinin kıtalar arası yapılması Avrupalı ve Amerikalı köle tüccarlarının Batı ve Orta Afrika’dan erkek, kadın ve çocuk olmak üzere on iki ila on dört milyon kölenin satın alınması ve zorla yurtlarından edilmesi ile büyük trajedilere sebep oldu.

Ne yazık ki, köle ticaretinde rol alan ülkelerde, Atlantik köle ticareti dünya ekonomik tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak öğretilmemekte ve incelenmemektedir. Bu tarihi söylem, köle sistemini genellikle köle ticaretinde rol alan birkaç aileye fayda sağlayan ve İç Savaş ile sonuçlanan küçük bir bölüme indirgemektedir. Bu durumda Atlantik köle ticareti için kimin suçlanacağı ve sömürü sisteminden hangi ulusun çıkarları olduğu ve ekonomik olarak hangi ülkelerin faydalandığı hakkında birkaç temel soru ortaya çıkmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki köleliğin sosyal etkisine ilişkin olarak, Afrika kökenli insan ticaretinin münhasır yararlanıcıları olan köle tüccarları, Avrupalı-Amerikalı tarla sahipleri ve bir bütün olarak bu sistemin arkasındaki devlet şirketleri olduğu kabul edilmelidir. Hiç şüphesiz, Afrika emeğinin sömürülmesinden mezkûr kişi ve kurumlar muazzam servet elde ettiler. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerin küresel ekonomi haline gelmesini sağladığı gibi, bu küresel ekonomi imparatorluğunu günümüze kadar ilişkilendirmek de mümkündür.

Köleleştirilmiş emek sistematik olarak doğrudan ve dolaylı olarak, katılım sağlayan ülkeleri büyük ekonomik güçlere dönüştürdü. Bu dönüşüm kölelerin, ruhlarından, terlerinden ve kanından çıkarılan sermaye ile meydana geldi. Köle sistemi görünürde sona ermesine rağmen, günümüzde Afrika kıtası, Batılı ülkeler tarafından ekonomik ve siyasi baskı dahil olmak üzere neo-sömürgeciliğin her türünden büyük zarar görmektedir.

BÖLÜM III
ZULÜM İÇEREN TİCARET VE EMEĞİN ÇALINMASI

Köle ticaretinin kıtalar arası yapılması Avrupalı ve Amerikalı köle tüccarlarının Batı ve Orta Afrika’dan erkek, kadın ve çocuk olmak üzere –rakamlar kesin olmasa da – on iki ila on dört milyon kölenin satın alınması ve zorla yurtlarından edilmesi ile büyük trajedilere sebep oldu.

Üçgen ticaret olarak adlandırılan Avrupa köle gemileri, Afrika’ya üretilmiş mallar getirip, Afrikalı erkekleri, kadınları ve çocukları Amerika’ya taşıdılar; ticaretin üçüncü ayağında ise, köleleştirilmiş işgücü tarafından yetiştirilen şeker, pamuk, tütün ve diğer birçok ürünü Avrupa’ya ihraç ettiler.

Köle tüccarlarının gemileri az yolcu taşıyabilecek kapasiteye sahip olmasına rağmen, daha fazla erkek, kadın ve çocuk bindiriliyordu. Yolculuk süresi boyunca, dayanılmaz sıcaklıkta pisliğin içinde hareket edecek alanı olmayan çıplak bedenler ve kırbaçlama gibi korkutucu, inanılmaz derecede acımasız ve insanlık dışı bir zorbalıkla karşı karşıya kaldılar. Bu işkencelere dayanamayan bazı insanlar ölmeyi tercih etti. Ancak bu yolculukta isteyerek ölmek bile zor bir durumdu. Çünkü mürettebat bu insanları sıcak kömürle işkence dahil dişlerini kırarak ağızlarını açmaya çalışarak yiyecek almaya zorladı.

Zulüm içeren yolculuk sonrası Amerika’ya ulaşanlar sömürge bölgelerinde tarlalarda ve diğer zor işlerde kölelik hayatıyla karşı karşıya kaldılar. Burada özgürlükleri ve haysiyetleri ellerinden tamamıyla alındı. Burada, vahşetin ve acıların sürdüğünün işareti olarak köleler kaçma ve bazen ayaklanma girişiminde bulundular. Acılara dayanamayan bir kısım köleler birkaç yıl içinde tarlalarda hastalıktan öldü. Kölelerin ölümü, tarla sahipleri tarafından sürekli olarak Afrika’dan yeni kölelerin talep edilmesi anlamına geliyordu.

KÖLE TİCARETİNDE KİMLER YER ALDI

Köle ticareti acımasız, korkunç ve insanlık dışıydı. Öyle ki, insanoğlu tarihi içinde, insan onuruna en uzun süre devam eden saldırılardan birini temsil ediyordu. Afrikalıları Atlantik boyunca tamamen insanlık dışı koşullarda taşıyan, çok fazla kişinin hayatta kalamadığı bir yolculukta köle gemileri kimlere aitti? Köle ticaretinde kim hangi rolü oynadı ve ticaretin ne kadarını kontrol etti?

Köle ticaretinde yer alan kişiler ve ülkeler emek sömürüsü, şiddet ve işkence ile ekonomilerini en üst düzeye çıkardı. Transatlantik köle ticareti, modern kapitalizmin temelini attı, Amerika ve Avrupa’daki ticari işletmeler için muazzam bir zenginlik meydana getirdi.

Çok sayıda şehir, özellikle liman şehirleri, köle ticaretinin oluşturduğu servet üzerinde büyüdü ve gelişti. İngiltere’de bir gemi inşa şehri olan ve köle ticaretinin merkezinde yer alan Liverpool ve Bristol, bu dönemde o kadar gelişti ki, caddelerinin çoğuna ünlü köle tüccarlarının adı verildi ve heykelleri dikildi. İngiltere’nin tek resmi kölelik şirketi olan Royal African Company’de belirgin bir yeri olan ünlü köle tüccarı olan Edward Colston’un heykeli geçen günlerde Bristol şehrinde yapılan ırkçılık karşıtı gösterilerde göstericiler tarafından yıkılarak nehre atıldı.

Dünyaya yayılan gösteriler ABD’nin Minneapolis şehrinde bir polis memuru siyahi bir ABD vatandaşı olan George Floyd’un yaklaşık dokuz dakika boynunda siz çökerek ölmesine neden olmasından sonra başlamıştı. Black Lives Matter olarak isimlendirilen gösterilerde, bir kısım köle tüccarının ve eski sömürgeci liderlerin heykelleri de göstericiler tarafından yıkıldı.

“KAPİTALİZM VE KÖLELİK”

Köle ticareti ile finanse edilen diğer şehirler arasında Hollanda’da da Amsterdam ve Rotterdam; İngiltere’de Manchester, Londra; Fransa’da Nantes; Portekiz’de Lizbon; İspanya’da Sevilla; ve Kuzey Amerika’da New Orleans, Charleston, Baltimore, Philadelphia ve Providence gibi şehirler yer aldı. İngiliz yönetimi altında, şimdi New York olarak adlandırılan şehir, köle tabanlı bir “Yeni Dünya” imparatorluğunda önemli bir ticaret merkezi haline geldi
Eric Williams “Kapitalizm ve Kölelik” adlı çalışmasında “Liverpool ve Manchester’da kurulan 18. yüzyıl bankalarının çoğunun üçgen ticaretle doğrudan ilişkili” olduğunu dile getirdi.İlginçtir ki, köle ticaretinde yer alan ve köle ticaretini kanunla sonlandıran ülkelerin birçoğu daha sonra Afrika kıtasını sömürge altına alan ülkeler arasında yer alacaktı. Aynı zamanda köle ticareti Afrika kıtasını Avrupa hegemonyasının bir sonraki aşaması olan sömürgeciliğe karşı savunmasız bırakacaktı.

YAHUDİLER KÖLE TİCARETİNDE YER ALDI MI?

Yahudilerin, Afrikalıların köleleştirilmesinde orantısız bir rol oynadığı ve bu gerçeğin örtbas edildiği iddiaları konusu tartışmalıdır. Kölelik tarihçisi Jason H. Silverman, “Yahudilerin Atlantik köle ticaretine katılımını kabul ederken, Afrikalıların köleleştirilmesinde asgari bir katılım olduğunu ve belirgin bir rol oynamadıklarını” iddia etmektedir. William ve Mary Koleji’nde Musevi çalışmaları profesörü Marc Lee Raphael ise “Yahudiler o kadar etkiliydi ki, köle müzayedeleri Yahudi bayramlarına denk geldiği zaman sık sık ertelenirdi” iddiasında bulunmaktadır.

Atlantik köle ticaretine katılım gösteren olan bazı Yahudilere baktığımızda, Joseph Jacobs, Isaac Da Costa, David Franks, Belmontes, Gradis, Mendez, Aaron Lopez ve Jacob Rivera gibi isimler Afrikalı kölelerin satışında öne çıkan Yahudiler arasında yer alıyordu. Yahudi tüccar Aaron Lopez’in köle ticaretinde kullanılan bir kısım gemilere sahip olması Yahudilerin kısmen de olsa köle ticaretindeki bağlantılarını net bir şekilde açıklamaktadır. Aaaron Lopez 1872’de atını sularken boğulması, köle taciri bir figür için ibret verici bir ölüm olmuştur.

BÜYÜK BİR KÖLE SATICISI ALEXANDRE LİNDO

Aynı zamanda, Fransız Yahudi Gradis ailesi, Afrika köle ticareti merkezlerinden olan Senegal Goree Adası’nda köle ticareti konusunda dikkat çeken isimler arasında yer alıyordu. 18. yüzyılın sonlarında Jamaika’da varlıklı bir tüccar olan Fransız doğumlu bir Yahudi olan Alexandre Lindo, kölelerin büyük bir satıcısıydı.

Sonuç olarak, Kölelik tarihinin tüm yönlerini anlamak gerçekten önemlidir. Yaşanan büyük trajedinin unsurları, genel olarak görmezden gelinirse, hakikat daima gizli kalacaktır. Bu yönüyle, Atlantik köle sistemine katılanlar, bazı Afrika etnik grupları, İtalyanlar, Portekizliler, İspanyollar, Hollandalılar, Yahudiler, Almanlar, İsveçliler, Fransızlar, İngilizler, Danimarkalılar ve beyaz Amerikalılar en önemli köle ticaret güçleriydi. [Diriliş Postası]

 

Vahşi Kapitalizim-Efendiler ve Köleler
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin