Getting your Trinity Audio player ready...
|
Yılmaz Özdil, tam teslim Saray’a karşın vatanın istiklali için seve seve ölmeyi göze alanların, “Ya istiklal, ya ölüm!” diyerek ant içmiş Kuvayi Milliyeciler Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının Türk milletiyle birlikte “son cüret’le ayağa kalkıp yazdığı destanı tüm cepheleriyle aktardığı ‘Son Cüret’e (Sia Kitap), 12 yıl emek verdi. “Mustafa Kemal” kitabının ardından gelen “Son Cüret”i Yılmaz Özdil’le konuştuk.
– Hasan Tahsin’e ithaf ettiğiniz “Son Cüret”i hazırlamanız 12 yıl sürdü. Bu süreci sorarak başlayalım…
2008 yılıydı, peş peşe Atatürk kitapları çıkmaya başladı, enteresandı, Atatürk’ü ve Milli Mücadele’yi anlatıyor gibi görünmekle beraber, yalan yanlış ve kasıtlı saptırılmış bilgilerle alternatif tarih yazma çabasıydı. Yine aynı günlerde yine peş peşe popüler tarih dergileri çıkmaya başladı. Hepsinin arkasında FETÖ’cüler, çeşitli tarikatlar ve İkinci Cumhuriyetçiler vardı. Bu motivasyonla çalışmaya başladım.
‘İŞGAL SÜRÜYOR’
– Vurguladığınız gibi Mustafa Kemal Milli Mücadele’yi sadece emperyalist ülkelere karşı değil, bu tür işbirlikçi güruha karşı da veriyordu. Bu kitabı hazırlarken sizi hangi izdüşümler ve tipler şaşırttı / şaşırtmadı?
Çalışırken gördüm ki sizler de okurken göreceksiniz ki Milli Mücadele aslında devam ediyor. Tetikçi medyasıyla, işbirlikçi vatan hainleriyle, emperyalizm kuklası din tüccarlarıyla, sadece cebini düşünen hırsız işadamlarıyla, isimler farklı, karakterler bire bir aynı… O günlerin silahlı işgali, bugün silahsız işgal olarak devam ediyor.
GİZLENEN GERÇEKLER
– Neleri ne kadar bilmediğinizi, nelerin ne kadar bilinmediğini fark ettiniz? Bu kitap en önce ne için yazıldı?
Bu kitap öncelikle, Milli Mücadele kahramanlarına saygı duruşu olarak yazıldı. Çünkü, çalışırken gördüm ki bildiğini zanneden ben bile aslında hiç bilmiyorum. Adeta bir sihirli el, bu millet kendi Milli Mücadele’sini öğrenmesin diye çaba harcamış. Çalışırken gördüm ki, Milli Mücadele gerçekleri, aslında Milli Eğitim müfredatından özellikle uzak tutulmuş. Kendi Kurtuluş Savaşı’ndan, kendi devriminden haberi olmayan, başkalarının devrimlerine öykünen, özellikle uzak tutulan nesiller yetiştirilmiş. Özellikle film çekilmemiş. Özellikle tam tersini anlatan dizi filmler çekilmiş.
– Neden böyle bu?
Bu kitabı yazdığım için bu sorular bana soruluyor. Halbuki, film yönetmenlerine, dizi senaristlerine, televizyon yöneticilerine sorulmalı. Padişah dizilerine kafayı takan TRT’ye sorulmalı! Sihirli bir el var. Özel sektörün bu yönde çaba harcaması adeta engelleniyor, tam tersi görüşlerle dizi film üretiliyor. ATV ve Star’da yöneticilik yaptığım dönemde bu engellemeyi bizzat yaşadım. Devlet hiç çaba harcamıyor, hatta devleti yönetenlerin elinde olsa Milli Mücadele’yi yok bile sayacaklar! Bu kitap bu sinsi karşıdevrim çabasını afişe etmek için yazıldı.
‘TÜRK OLMAK SUÇ’
– Barbarlığın ulaştığı noktalara İngiltere bile göz yumamaz hale geliyor ve savaş suçlarını soruşturmak üzere uluslararası heyet oluşturuluyor. Sonuç?
Emperyalizmin pompaladığı yalanlar sayesinde, dünyada sadece Türk olmak suç sayılıyor! Etnik köken ve din gözeterek bizzat Türk milletini katledenler, utanmadan Türk milletini soykırımla suçluyor! Yeterli bilgiye sahip olmayan, fikir mücadelesiyle hakkını savunabilmek için yeterli donanıma sahip olmayan gençlerimiz de “Acaba biz bu suçları işledik mi?” diye kabulleniyor. 100 yıldır kesintisiz şekilde devam eden ürkütücü bir kara propaganda bu.
– Yunanistan’ın işgaldeki dehşet stratejisinin asıl sebebi ne?
İki sebebi var, birincisi bölgeyi insansızlaştırıp Rum nüfusu buraya taşımak… İkincisi ise Yunan kiliselerinde Yunan halkına adeta zehir olarak zerk edilen megali idea… Türk düşmanlığını esas alan megali idea, şaşırtıcı şekilde hastalıklı beyinler üretiyor. Bugün Kıbrıs Rum Kesimi’nde, Ege adalarındaki işgallerde, Doğu Akdeniz krizinde, yine bu hastalıklı düşmanlığı görüyoruz.
BUGÜNÜN AB’CİLERİ…
– Hainlerin bini bir para! İngilizden parayı alan, Kuvayi Milliye’ye bayrak açıyor! Her yoldan, her zümreden tipler, tarih sahnesine kimi açık açık, kimi gizli saklı çıkıyor satırlar ilerledikçe. Kimi belasını buluyor kimi ise?
Biz kendi kendimize adam olamayız kafası… O zamanlar İngiliz muhipleri, Amerikan mandacısı olanlar, bugün AB’ci… Biz kendi kendimize adam olamayız, bizi kurtarsa kurtarsa Avrupa Birliği kurtarır diye düşünüyorlar. O zamanlar işgalcilere petrol arama imtiyazı verilmesiyle, bugün Doğu Akdeniz’de yaşananlar, aslında aynı… Memleketi basiretsiz yöneticilere bırakırsan, kendine ait yeraltı zenginliklerini başkaları alır, kaçınılmaz sonuç bu.
GENÇLER DAHA ŞUURLU
– Milli şuurun bugünkü durumuna, içselliğine yorumunuz?
Her şerde hayır vardır derler. Türkiye’nin son 20 yılda başına gelenler, özellikle gençlerimizi daha diri, daha duyarlı hale getirdi, daha çok okuyorlar, daha çok merak ediyorlar. Salatalıklar elbette var ama, bizim yaş kuşağımızdan çok daha şuurlu, çok daha cesur, çok daha evrensel bir gençliğe sahip olduğumuzu düşünüyorum.
– Her kesimden Milli Mücadele’ye koşan kadınların öykülerinde sizi en çok etkileyen ne oldu?
Kuvayi Milliye’ye katılan kadınların yüreği çok etkileyici. Ama onları Kuvayi Milliye’ye dahil eden erkeklerin gelişmişlik düzeyi daha etkileyici… Başta Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele’yi yöneten komutanlar, insanlara kadın veya erkek diye bakmamışlar, böyle bir ayrıma tabi tutmamışlar, yürek var mı, ona bakmışlar. Kuvayi Milliyecilerin 100 yıl önce bugünden ileride oldukları görülüyor.
ÖNCE BASINI ELE GEÇİRİRLER
– Yurtsever basın da büyük bir mücadele veriyordu. Yurtsever matbaacılar ve yurtsever karikatüristler de cabası.
Bir devleti ele geçirmek istiyorsanız, öncelikle o milletin ruhunu ele geçirmeniz gerekiyor. Bir milletin ruhunu işgal etmek istiyorsanız, en önce basınını ele geçirmeniz gerekiyor. Emperyalizm bunu yapıyor. 100 yıl önce de bugün de. İletişim fakültelerini tek tek inceleyin lütfen, güya her şeyi öğretirler, Milli Mücadele’deki yurtsever gazeteleri, yurtsever gazetecileri asla öğretmezler. Ortalama zekâya sahip her iletişim fakültesi öğrencisinin şu soruyu sorarak mesleğe başlaması lazım: İletişim fakültelerinde Milli Mücadele basını neden öğretilmiyor?
– Karşımızdaki orantısız gücü de ortaya koyuyorsunuz kitabınızda. Atatürk’e “Geldikleri gibi giderler!” dedirten işgal donanmasının hacmini de ortaya koyuyorsunuz.
Kat be kat fazlaydılar ama bizde var olan silah onlarda yoktu. Mustafa Kemal zekâsı… Onu Allah’a, geriye kalan her şeyi ona borçluyuz.
– Sokaklarda durum neydi?
Son Cüret’i diğer Milli Mücadele kitaplarından ayıran önemli özelliklerden biri bu; cephelerden ziyade sokakları anlatıyor… Esir olan sadece Saray’dı. Sokakların ruhu bağımsızlık ateşiyle yanıyordu.
BİZ BU DEVLETİ KUPONLA ALMADIK
– Damat Ferit’le Kürt Teali Cemiyeti arasındaki anlaşma… Mustafa Kemal ortadan kaldırılınca, saltanata ve halifeye bağlı kalmaları koşuluyla “özerk Kürdistan”a izin verilecekti… Tüm bunlardan haberi olan Mustafa Kemal’in hamlesi de emsal kuşkusuz.
Devlet dediğin masada veya kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarla kurulmaz. Biz bu devleti gazeteden verilen kuponla almadık. Devlet kurma hayali kuranların, Kurtuluş Savaşı’nı hiç okumadıklarını tahmin ediyorum. Mustafa Kemal’in daima tek hamlesi var, milletin bölünmez bütünlüğü.
– Mustafa Kemal, Osmanlı’nın yüzyıllardır Alevilere karşı yürüttüğü yok sayma, baskı ve kırım politikasını tarihe gömmüştü?
Alevi yurttaşlar olmasa, bu ülkenin ayakta durabilmesi imkânsızdır, iki iki daha dört kadar nettir. Mustafa Kemal’in gördüğü netlik buydu.
– Sonraki çalışmanızı soralım.
Mustafa Kemal kitabım ve Son Cüret kitabım, 12 yıldır devam eden eşzamanlı çalışmalarımın ürünü, üçüncüsünün konusu şimdilik bende kalsın ama, üçlemesi olacak.