Advert
Yalman ÖZGÜNER
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Yanılmayı Hiç Bu Kadar İstememiştim

Yanılmayı Hiç Bu Kadar İstememiştim

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ŞAHSIMİSTAN Emirliği Emiri, Baş veziri, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanı yetkilerine yenilerini ekleyen bir kararname imzaladı.
Belli ki yeni bir projeyi hayata geçirmek için buna ihtiyacı var.
Onda projeler bitmez
Nedir o projelerin ana fikri?
Yıllar önce Atatürk’ü kastederek “Yolumuzun üstünde ölü bir inek var” diye andığı yolu temizleyip, “demokrasi tramvaya benzer gideceği yere kadar gider kendi yoluna devam edersin” diye tanımladığı yolda önüne çıkan engelleri aşarak projelerini birer birer hayata geçirmek…
Ayrıca askerlerin engellerine takılmaması için de TSK’ya karşı Yahudi kökenli ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul D. Wolfowitz’den destek istemiş ve istediğini de almıştı
Projeleri nelerdi?
Onları da “Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim” diyerek…
Siyasete atılmadan önce mahalle bakkalından veresiye alarak, eşi de komşusunun halısını yıkayarak geçimlerini sağlarken 3Y Formülü ile yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz diyerek iktidara geldiler
“Eğer zengin olursam bilinsin ki yolsuzluk yapmışımdır” diye dilinin altındakini ifşa ederek bir trilyon dolarlık servete sahip olduğu duyurulan Şahsımistan emiri…
Yolsuzluk için verilen mücadele ayakkabı kutularından çıkan dolarların, avroların örneklediği şekilde soygunların, rüşvetlerin, kara para aklamalarının tavan yapmasıyla sonuçlandı.
Yoksulluk sınırı açlık sınırının da altına düşerken, mahdumların gemicik filoları, makam arabası filoları, sarayın emrindeki uçak filosu büyüdükçe büyüdü.
Türkiye Cumhuriyeti Rusya’dan sonra dünyada en çok mahkûmun olduğu ikinci ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu IFJ’nin raporuna göre de dünyada en fazla gazeteciyi ceza evine gönderen ülke oldu.
Tarım ve orman alanları, sahiller yağmalanarak üstlerinde saraylar kurularak rant merkezlerine dönüştürüldü.
Ülkemiz tarımsal üretim alanında dünyadaki kendine yeten birkaç ülkeden biriyken tarım bitti, sınai üretim kurumları yağmalanarak talan edildi.
Çin’de kolera salgınını önlenmesini sağlayan, Bulgaristan, Mısır gibi ülkeler dahil intani salgınlara karşı deva olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi hizmet kurumlarının kapılarına kilit vuruldu.
Avrupa’nın en işlek havalimanı Yeşilköy Atatürk havalimanı adına duyulan alerjiden ötürü yerle bir edildi.
Güneydoğudaki sınırlardaki mayınlar kaldırılarak ülke, sosyal yaşamına büyük zararlar veren milyonlarca asalak Suriyeliye Afganlıya işgal ettirildi.
Ege’deki adalarımızın Yunanlıların işgali ile Türkiye Cumhuriyeti ilk defa vatan toprağı kaybederken Şahsımistan Emirinin gıkı çıkmadı belli ki ülkeyi batırma projelerine uygun düşmüştü.
Ulusu “bizimkiler” ve “onlar” diye farklı cephelere sürükleyerek “dindar ve kindar genç yetiştireceğiz” diye ülkeyi dağ tepe İmam Hatip Okullarıyla doldurması yetmiyor gibi ve sanki kadınlar din adamı oluyorlarmış gibi bunlara Kız İmam Hatip okulları da eklendi.

Tarikatlar irtica merkezlerine, Aile Bakanı olan bir kadın “bir defadan bir şey olmaz” diye sözünü ettiği bir başka bakanın “küçüğün rızası vardı” demek pişkinliğini gösterdiği küçük çocuklara tecavüz yuvalarına döndü.
Tarım sektörünün çöküşünün nedeni olan enerji ve gübre gibi girdilerdeki maliyet artışından “anamız ağlıyor” diye yakınan ve Atatürk’ün “milletin efendisi” dediği köylüye “artistlik yapma lann… haydi ananını da al git buradan” diye hakaret eden
Acılı şehit anasına “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen…
“Benim için Suriyeliler Türk vatandaşlarının üstündedir bunu unutmayın” diyen…
İşte öyle biri…

**
14 TEMMUZ 2014 ülkemizin kara günlerinden biri…
Soma’da 300’den daha kişinin öldüğü ve “AKP’nin yeraltı prensi” diye de anılan Alp Gürkan’ın sahibi olduğu maden ocağı kazası dolayısıyla kente gelen o dönemin Başbakanı olan Şahsımistan emiri halkın protestolarıyla karşılanıyor.
Protestoculardan arasında maden kazasında ölenlerden birinin yakını olarak maden ocağında hiçbir önlem alınmamasından yakınan Taner Kuruca adındaki genci gırtlağını sıkarak “Başbakanı yuhalarsan tokatı yersin” diyerek tokatlıyor.
Olay yerinden uzaklaşan gencin arkasından Almanya ve İsrail’in de tepkilerine neden olan ‘niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü’ şeklinde sözler sarf ediyor. Video Kayıtlarda ayrıca Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel’in Taner Kuruca’yı tekme tokat yerlerde süründürken kaydedilmiş görüntüler var.

*
DAHA neler gördük neler yaşadık…
Okullarda andımızın okunması yasaklandı.
Resmî kurumların tabelalarından T.C. ibaresi kaldırıldı.
Okul kitaplarındaki Atatürk tanımlamaları önemsizleştirildi.
Önde gelen bazı devlet erkanı resmi bayramlarda ishal raporu gibi bir şeyler edinerek törenlere katılmama muafiyeti kazandılar.
2016 nisanında makam arabasında fenalaşan Şahsımistan Emirinin tedavisini yapıp epilepsi teşhisi koyan Nöroloji Anabilim dalı Uzmanı Dr. Fethiye Sümer Güllap’ın ve 1982 yılında kurulan üniversiteden 1981 yılında diploma alan Şahsımistan Emiri hakkında “Recep Beyin Diploma Kalpazanlığı” adlı klip yapan CHP Gökçebey eski İlçe Başkanı Ömer Başoğlu’nun esrarengiz şekilde ölümlerine tanık olduk.
Böyle “hazmettirile hazmettirile” bugünlere geldik.

*
15 TEMMUZ 2016 tarihinde tertiplenen düzmece ayaklanma insanlık tarihinin en utanç verici günlerinden biridir.
Biri ABD’deki Pennsylvania, ötekisi Ankara ve İstanbul olan iki merkezden kurgulanan sahtekarlığın düzmece olduğu ayaklanma ortamının seçildiği alandan ve oluşum şeklinden belli.

Vatan görevi yapan Mehmetçikler tepeden gelen bir emirle nereye ve niçin gittiklerini bilmeden yem olarak kullanılmak üzere mezbahaneye kesime gider gibi boğaz köprüsün Avrupa yakasından Asya yakasını giden bir bölümünde konuçlanıp yolu kesiyorlar.
Aslında kendilerine kapan kurulduğunu bilmiyorlar
Boğaz Köprüsünün Asya yakasından Avrupa yakasına uzanan şeritlerinde ise trafik bütün sakinliği ile sürüyor.
Olay bir şekilde haber olarak basına yansıtıldığında Şahsımistan emiri bir televizyon kanalıyla ilişki kurarak “olayı eniştemden duydum” diyor devletin istihbaratının haberi yok ama eniştesi biliyor
Düzmeciliğin bir kanıtı daha…
Bu sözlerin ardında senaryonun ikinci aşamasına geçiliyor
Emir hazretleri aynı Tv kanalından halka sokağa dökülme çağrıları yapıyor ve hemen ardından çoğu kara sakallı, kara cüppeli karanlık yüzlü insanlar -ne zaman hazırlamışlarsa- ellerinde flamlarla, kesici, öldürücü aletlerle her şeyden habersiz bekleyen masum Mehmetçiklere saldırıp kimilerinin boyunlarını keserek kimilerini boğazın derin sularına atarak şehit ediyorlar.
Türk ulusuna bu komployu birlikte düzenleyen Ankara’daki kaçak sarayla Pennsylvania’daki imam kısa bir süre sonra bir taraf “ne istediniz de vermedik” diyerek, öteki taraf beddualar ederek iktidar paylaşımı kavgası çıkıyorlar.
15 Temmuz destanı denen olay aslında 2,5 milyon mühürsüz zarftan çıkan geçersiz oylarla “tek adam” koltuğuna oturma ortamını hazırlama projesiydi.

*
TÜRKİYE Cumhuriyeti tarihi en acı en karanlık günlerini yaşıyor ve cahil kitleler bunun farkında değiller
İşte beni bu korkutuyor.
Falih Rıfkı Atay “En mesut Türkler Atatürk ölmeden yaşayan Türklerdir” demişti
En şanssız Türkler ise RTE yaşıyorken yaşayan Türkler
Bizler ne Fransız yazar ve düşünce adamı Claude Farrère’in “Siz onu tanıyamazsınız o yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, O’na çok uzaklardan bakmak gerekir diye tanımladığı, Belçikalı Düşünür Daniel Dumoulin’in de “Türkiye, Atatürk’ü Tanrı ‘ya geri kalan herşeyi de Atatürk’e borçlusun” dediği eşsiz önderimizi yeterince tanımıyoruz
Ve ne de Fransa’da yayınlanan Le Monde dergisinin 24 Ekim 2019 tarihli sayısında Türkçe karşılığı “yok edici- yıkıcı- kökünü kazıyıcı” anlamında Şahsımistan sultanını “L’Éradicateur” diye adlandırarak kapak resmi yaptığı ve yanısıra bütün dünya basın manşetlerinden ve sadece bir örnek olarak 1 Mayıs 2021 tarihli Londra’da yayınlanan Daily Telegraph gazetesinde “Türkiye cumhuriyet tarihînin en kötü yönetimi ve yöneticisinin elinde cehenneme döndü” manşeti gösteriyor ki biz uyuyoruz ama dünya uyumuyor

*

ERADİKATÖRÜN sarayını kaybederse yaptıklarının bedelini en ağır şekilde ödeyeceğini bildiği için yaptıklarına bakarak yapacaklarından korkuyorum
Şimdilik kokusu çıkmasa da ateş etme yetkisi verilmiş mahalle ve çarşı bekçileri adlı milislerin emir aldıklarında yaşanacak olanlardan korkuyorum.
O saltanatını sarayını kaybederse yaptıklarının bedelini en ağır şekilde ödeyeceğini bildiği için yaptıklarına bakarak yapacaklarından korkuyorum

*
ULUS olarak yıllardır katlandığımız karanlık dönemin bu kadar dramatik olmasa da küçük bir benzerini 1950-1960 döneminde de yaşamıştık Türk silahlı kuvvetlerinin basireti sayesinde 27 mayıs devrimi ile Atatürk Türkiye’sine geri dönme umutlarımız yeşermişti.
Bugün böyle bir umudumuz yok
Zira TSK asırlık geleneklerinden koparılarak, kurumları yok edilerek iç hizmet yönetmeliğin üstü çizilerek saray saltanatının arka bahçesi haline dönüştü.
Oysa ikinci bir “Kurtuluş Savaşı” gerekiyor
İnsanın aklına “Keşke Tanrı bir reenkarnasyon gerçekleştirse de daha önce Türk ulusuna yolladığı o sarı saçlı mavi gözlü armağanını bir kere daha gönderse” diyesi gelmez mi?

Yanılmayı Hiç Bu Kadar İstememiştim
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin