Yalman ÖZGÜNER
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Ne Olabilirdik Ne Olduk…

Ne Olabilirdik Ne Olduk…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

ŞÖYLE bir düşünelim;

Kafkas dağlarından Arap çöllerine kadar uzanan bir coğrafyada yapılan savaşlar.

Dünya savaşında cepheden cepheye koşan yorgun bir ordu.

Osmanlı sarayının sadece savaş zamanında ordunun asker ihtiyacı için, parasız kaldığında vergi toplamak için hatırladığı, yaşamdan bezdirilmiş Anadolu insanını yıldırıma, ateşe döndürerek, dünyanın en güçlü ordularına karşı hem de sadece dış düşmana değil içerdeki hainlere, saray uşaklarına rağmen yabancı istilacıları denize dökerek ulusuna büyük onur kazandıran…

Emperyalizmi ilk yenen ve hiçbir savaşta yenilmemiş bir kahraman.

Dünyaya bir eşi daha gelmemiş olan belki de artık hiç gelmeyecek olan Mustafa Kemal Paşa adlı “insan üstü” bir insan…

Harabeye dönmüş, yoksullaşmış vatan toprakları üzerinde modern bir kente dönüştürdüğü ve adete yarı çöl görünümündeki yoksul bir Anadolu kasabası Ankara’yı başkent yaparak küllerinden yepyeni bir ülke yaratarak cihanı hayretlere boğan Türkün atası Atatürk adlı kahraman.

Batılıların Rönesans ve Reform hareketleri ile ancak yüzlerce yılda yapabildiği devrimleri 15 yıldan da kısa sürede gerçekleştirerek insanlığı bir kere daha kendisine hayran bırakan bir dahi.

Çağdaş uygarlığın da üstüne çıkmak hedefiyle üstelik Osmanlı imparatorluğunun miras bıraktığı saraylar, selatin camiler inşa etmek için yaptığı dış borçlar da ödenirken, kırk paranın üstüne kırk para eklenerek, uygar dünyanın saygın bir ülkesi olarak gelişen bir Türkiye Cumhuriyeti.

*
GELİN şimdi de Atatürk’ün zihninde doğmuş olan Kemalist Rejimin gerçekleştirdiği devrimlerden bazı örnekleri hatırlayalım.

Atatürk’ün “Ekonominin temeli” dediği tarım sektöründeki dünyada bir eşi olmayan Köy enstitüleri

Ekonomi mucizesinin temel unsurlarından biri. Sosyal Fabrikalar Projesi.

Eğitimde orta çağ artığı darülfünundan modern üniversitelere geçiş medrese eğitiminde çağdaş okullara geçiş ve halkevleri.

Hukukta mecelleden çağdaş hukuka geçiş.

İrtica yuvası tekkelerin kapatılması.

Din düşmanlığı değil, dini safsatalarından temizleme ve özgür düşünce için laik düzen.

Ve tabii Avrupa’da Finlandiya, Rusya, Almanya, Avusturya’dan sonra ilklerden biri olarak kadınlara seçme seçilme hakkı tanınması.

Gerisini sıralamaya gerek yok, her biri ekâbir taallukatından çok ünlü çook büyük bir bilge kişinin “seksen yılın pisliğini temizledik” diye andığı pislikler(!)

Konuyu uzatmayalım ve Akıllı Fabrikalar diye de anılan Sosyal Fabrikalar projesini tanıyalım.

Atatürk’ün verdiği adla 11 Temmuz 1933 tarihinde kurulan Sümerbank tarafından tesis edilen ve Cumhuriyetin dev projeleri diye anılan Nazilli Sümerbank Basma Farikası, Uşak Şeker Fabrikası, Bursa Merinos Halı fabrikası, Malatya Bez fabrikası Uşak’da, Eskişehir’de Alpullu’ da kurulan şeker fabrikaları gibi sosyal fabrikalar projesinden bazıları.

Hepsi 40 paranın üstüne 40 para konularak kurulan ama bugün yok edilen ya da yağmalanan eserler.

25 Ağustos 1935 tarihinde Türk-Rus ortak yapımı olarak temeli atılan ve 9 kim1937 günü açılan ve her şey dahil 8 milyon liraya mal olan Nazilli Sümerbank Bez Fabrikası için gerekli makine ve teçhizat narenciye karşılığında yine Sovyetler tarafından sağlanmış ve bu dolaysıyla da tarım sektörüne de kazanç sağlanmıştı.

Cumhuriyetin Birinci Beş Yıllık Planının ilk önemli eseri olan Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası sadece üretim ve istihdam kaynağı değil, aynı zamanda teknoloji geliştiren Ar-Ge laboratuvarı, genel eğitim verilen bir okul, her tür sanat ve spor olanaklarına sahip bir kültür kompleksi ile dünyada eşi benzeri olmayan bir başarı örneğiydi.

Fabrikada neler yoktu ki?

Beş kısımdan oluşan fabrikada Dokuma, Basma, Desen, Gravür ve Baskı bölümleri vardı. Basma, Desen, Gravür bölümünden geçen kumaşlar, dokuma bölümünde, yarısı elektronik olmak üzere 768 tezgâhta günde ortalama 62.000 ile 64.000 metre dokuma üretiliyordu.

Tesisin hem kendi hem de Nazilli kentinin elektrik ihtiyacını karşılayan 2500 kw gücünde elektrik santralı ile birlikte su santralleri vardı.

Bekar işçilerin kaldığı pansiyonları, işçilerin çok ucuz fiyatla oturduğu 264 dairelik lojmanlar, fabrikanın çalışanlarını şehirle fabrika arasında taşımak gıdı gıdı adı verilen mini tren.

Hem Nazillililere hem çalışanlara hizmet veren bir hamam.

Kırk yataklı bir hastahane, eczane vardı.

980 öğrencisi olan bir okulu, “Ar-Ge” çalışmalarının yapıldığı bir laboratuvar vardı.

Kadınlara biçki dikiş kursları veriliyordu biçki-dikiş kurslarında her yıl birçok genç kız meslek sahibi olmuştu.

Bir işçi radyosu ve işçi çocukları için 26 yatak ve 40 mevcutlu bir kreş kurulmuştu.

1937 yılında 12 bin kişinin yaşadığı kentte, fabrika bünyesinde haftada iki defa memurlara, iki defa işçilere ve iki defa da ustalara olmak üzere haftada toplam altı defa film gösterildiği 700 kişilik bir sinema salonu vardı.

Halkı her konuda bilinçlendirmek amacıyla fabrika bünyesinde oluşturulan Sümer Halkevinin sahnesinde büyük kısmı çalışanlar tarafından oynanan oyunlar sergileniyor, sosyal faaliyet olarak bölge insanlarının da katıldığı balolar dans partileri düzenleniyordu.

Her altı ayda bir halka bedava basma dağıtılıyordu

Halkevi civar köylere geziler düzenliyor bölge insanlarının ve köylülerin sorunlarıyla ilgilenip, köylere ilaç ve sağlık elemanı göndererek hastaların tedavisini sağlıyordu.

Nazilli’nin kâbusu haline gelen sıtma hastalığı fabrikanın sağlık ekibi tarafından kurutulmuştu

Fabrika çalışanları arasında bir müzik grubu oluşturulmuştu. Klasik müzik seslendiren grup Nazilli, Aydın ve Denizli’de konserler vererek çok sesli müziğin Anadolu’da tanınmasını sağlamıştı. Balolar, danslar ve partiler düzenleniyordu.

1930’ların ortalarına kadar kadınlı erkekli hiçbir toplantıya katılmamış halk, fabrikanın organize ettiği balolar, danslar ve partilerle sosyalleşmiş, özellikle kadın ön plana çıkmaya başlamıştı.

Yemek aralarında dünya klasiklerinden eserler okuyan koro, işçilerin Beethoven’e zevke ulaşmalarını sağlamıştı, çalmayı bilen işçilerin kullanımlarına açık bir de piyano vardı.

Fabrikanın ressamları, desinatörleri vardı. Desinatörler belli zamanlarda fabrika dışına çıkarak Nazilli ve çevresinin güzel resimlerini yaparlar, ressamlarının yaptığı tablolar açık arttırmalarda satılıyordu.

Resim heykel sergileri de düzenleyen fabrika Nazilli’de güzel sanatların gelişmesini sağlamıştı.

Fabrikanın lacivert-beyaz renkli Sümer Spor kulübü futbol, basketbol, atletizm, voleybol, bisiklet, güreş, yüzme, boks branşlarında faaliyet gösteriyordu. Fabrika Sümer Spor futbol Sahası Türkiye’nin ilk “alttan ısıtmalı” futbol sahalarından biriydi. Ayrıca basketbol, voleybol sahaları, güreş minderleri, boks ringi, tenis kortu ve paten pisti vardı.

Nazilli’de toplumsal kaynaşmayı güçlendiren “paten eğlenceleri” ve” bisiklet yarışları” Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın mirasıdır.

Fabrikanın atölyesi vardı. Bu atölyenin demirhanesi, marangozhanesi, dökümhanesi, kaynak ve teneke işleri yapan bir kısmı vardı.

İşçi haklarına önem veriliyordu.

İşçi ve Memur Biriktirme Sandıkları, İşçi Ölüm ve Hasatlık Yardım Sandıkları oluşturulmuş, fabrika içinde işçi sağlığını koruyacak 40 yataklı bir hastane, bir eczane bir de laboratuvar kurulmuştu.

Fabrika içinde mekanik odası, fizik laboratuvarı, tarım laboratuvarı gibi Ar-Ge bölümlerinde, fabrikada yapılacak üretimin kalitesini arttırmak için çalışmalar yapılıyordu.

Küçük bir kasaba olan Nazilli bu fabrika sayesinde modern bir kente dönüşmüştü

Bütün bunlar 1930’lu yılların ortasında cereyan etmişti, yanı kaba bir hesapla aradan 90 yıl geçti. Ne kamu sektöründe ne özel girişimde bunun benzer hiçbir örneği yaşanmadı.

Atatürk’ün sağlığında dünya ölçeğinde muhteşem bir yeri olan Sümerbank Nazilli Bez fabrikası eşsiz önderimizin sonsuzluğa göçünden sonra aşama aşma gerileyerek ve özelleştirme gibi çeşitli safhalardan geçip 2002 yılında sonra teknolojisi eskidi gerekçesiyle kapatıldı.

Oysa yaşamını bir kamu kuruluşu olarak sürdürseydi teknolojisini yenileyerek ekonomideki ve sosyal yaşamdaki rolünü devam ettirebilirdi.
*
EŞSİZ önderimiz Atatürk’ün hedefi Sosyal Fabrikalar Projesini Edirne’den Kars’a kadar yurdun her yerinde gerçekleştirmekti.

26 Mayıs 1935 tarihinde kendisi ile bir mülakat yapan ABD’li gazeteci Gladys Baker’in devrimlerle ilgili bir sorusuna “15 yıla daha ihtiyacım var” demişti.

Tanrı eğer o ömrü verseydi kararlaştırdığı her şeyi gerçekleştiren Atatürk bütün ülkeyi sosyal fabrikalarla donatırdı.

Böylesi bir durumda bugün nasıl bir ülkede de yaşıyor olacaktık bunu düşünebiliyor muşunuz?

Ne olabilirdik ne olduk?

Çağdaş uygarlığın zirvesinde yaşamak varken 90 yılın da çok gerilerine düştük.

Ne Olabilirdik Ne Olduk…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin