ÜLKEMİZ, ulusumuz eşsiz önderimiz Atatürk’ün hem de hastalıklarla da boğuşurken kazandığı zaferin ürünü olarak doğan cumhuriyetimiz hiç kimsenin akli, mantıki, etiksel bir gerekçe ile aksini iddia edemeyeceği bir büyük felakete doğru hızla sürükleniyor.
Bu durumdan kurtulunabilir mi? elbette kurtulunabilir.
Ama bunun ilk koşulu “yangından ilk kurtarılacak…” zihniyeti ile CHP’nin “Atatürk’ün CHP’sine geri dönmesidir ki bugün bu pek olası görülmüyor. Zira CHP lideri Kılıçdaroğlu gerçi dürüst bir kişiliğe sahiptir ve “Adalet yürüyüşü” ile kendini sevdirmiş beğendirmiştir ama daha önce “Bırakın Kemalizm’i memalizmi, ben Dersimli Kemal” diyerek ve Atatürk’e “kefere Kemal” diyen Mehmet Bekaroğlu’nu CHP’nin üst yönetimine getirerek CHP’yi Atatürkçü bir dönüşümü gerçekleştirebilecek düşünce yapısına sahip olmadığını göstermiştir.
***
CHP’nin Atatürk’ün CHP’sine geri dönmesi demek ülkemizin bütün sorunlarını çözecek reçeteyi hazır haliyle bulmak demektir.
Atatürklü yılları Atatürk devrimlerini düşünün.
Dünyayı şaşkınlığa boğup hayran bırakan, ülke neredeyse orta çağ karanlığında yaşarken gerçekleştirilen alfabe devrimi, eğitim devrimi, hukuk devrimi, irtica yuvası tarikatları kapatıp çağdaş uygarlığın zihniyetine ulaştıran aydınlanma devrimi, pek çok Batılı ülkeden önce kadınlara seçme seçilme hakkı tanınması…
Sadece bu kadar mı?
“Kısa sürede başarılan ekonomi mucizesi gibi bütün Kemalist devrimleri düşünün
İşte o reçetenin gücü ve etkisi bu…
***
ELBETTE yapılacak çok şey ve aşılması gereken uzun bir yol var.
Hem de iç içe geçen birlikte hiç zaman kaybetmeden Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde yolsuzluklarla, devleti, ulusu soyanlarla mücadele için çıkarılan ancak AKP iktidara gelir gelmez yolsuzlukların önündeki yasal engelden kurtulmak için kaldırdığı “Nereden buldun Yasası”nı yeniden oluşturup hiç zaman yitirmeden uygulamaya başlanılması gibi…
“Bütün servetim parmağımdaki bu yüzük, eğer zengin olursam yolsuzluk yapmışımdır” diyerek dünyadaki en zengin politikacılardan biri olması yanısıra kendi yakınlarını ve yandaşlarını ganimete boğan, “milletin a…koyduk” diyen, ayakkabı kutularında dolarlar, avrolar zula ederken yakalananların hepsinin yurtdışına çıkmaları yasaklanarak derhal hâkim karşısına çıkarılmaları gibi…
Yurtdışına kaçırılmış servetlerin tekrar Devlet Hazinesine iadesi için yurtdışındaki ilgili yabancı bankalar ve gerekirse ilgili devletlerle konunun masaya konması gibi…
Başta Amerikan emperyalizminin projesi olarak mülteci görüntüsünde Türk topraklarını istila edip de Türk düşmanlığını sürdüren Araplar olmak bütün asalaklar hiç zaman kaybetmeden sınır dışı edilmelidir
****
BÜTÜN bu edimler başarıyla sonuçlandığında sağlanacak mali olanaklarla çöken ekonomik yapıyı yeniden sağlıklı bir yapıya dönüştürme hamlelerine dört elle sarılanmalı, 21 yıldır süregelen devleti soygun planlarını tarihe gömecek olan ve Kemalist ekonomi mucizesinin sırrı olan kalkınma programlı dönemde olduğu gibi devletin özel sektöre yol göstericilik yaptığı “karma ekonomi” modeli yeniden yaşama geçirilmelidir
“Kemalist sistemin, az gelişmiş ülkelerin Moskova ve Pekin etkisinde kalmamış olmalarında etkili olduğunu” söyleyen Fransız siyaset bilimcisi Maurice Duverger. “Kemalizm, kapitalizmde bulunmayan nitelikleri ile Marksizm’in seçeneğidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, Batı demokrasisinde gördükleri yetersizliklere çözüm getiren Kemalist düzeni tercih edebilirler” der
Kapatılan, yağmalanan bütün üretim kuruluşları ve sözgelişi sadece ülkemize değil bütün insanlığa sağlık hizmeti veren Hıfzıssıhha gibi kurumlar yeniden işler getirilmeli…
Yabancılara satılan kurum ve kuruluşlar ulusallaştırılmalı, yabancı sermaye ve teknolojiye gereksinim duyulduğunda, bu yabancılara hiçbir ödün verilmeksizin sağlanmalıdır.
Bugün önemli ölçüde tarım ve ormanlık alanlarımız yok pahasına yabancılara peşkeş çekilmiş durumda.
Hatırlanacağı gibi CHP Muğla milletvekili Tolga Çandar bir süre önce TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Türkiye’deki ekili alanların önemli bir bölümünü alan İsraillilerin Iğdır Ovasının tamamını, Harran Ovasının da yarıdan fazlasını satın aldığını gündeme getirmişti.
Ayrıca toplam yüzölçümü 11.571 kilometre kare olan Katar’a, satılan toplam arazi miktarı 22.000 km² ve bundan çok fazlası başta Suudiler olmak üzere yine Araplara satılmış durumda.
AKP iktidarından önce bereket taşan tarım alanları sayesinde tarımsal üretim alanında dünyadaki kendi kendine yeterli 4-5 ülkeden biri iken samanı bile yabancılardan satın alan ülke olma ayıbından kurtulmak için tarım sektörü kırsal alanlar gerektiği gibi desteklenmelidir
Tarım sektörü ekonomik kalkınmanın motoru olarak, sanayiye kaynak yaratan bir güçtür
Batı’daki gelişmiş ülkelere bakın, sanayi alanında geliştikleri kadar tarım sektöründe de ileri düzeydeler.
***
ÜLKEMİZİN ivedilikle çözümlenmesi gereken bir başka sorunu cehalet ve cehaleti besleyen irtica yuvası tarikatlardan, dini cemaatlerden ve cennet vaadi ile cehennem tehdidi ile dini inançları ipotek atına alarak uyutulan insanlarımız cehalet tuzağından kurtarılmalarıdır.
Bütün semavi ve pagan dinler doğarken “iyi insan”, “iyi vatandaş”, “iyi ebeveyn”, “iyi evlat” olma ve benzeri ahlaki ve akli hususlarda insanlara yol göstermek amacıyla doğmuştur.
Bu, yaşamın gerçeklerini ve gereklerini görerek zihinsel, akli edimlerle din istismarından dolayısıyla eğitimli ya da eğitimsiz olsun insanları kara cehalet tuzağından uzak olmak demektir.
Radikal İslamcıların acaba ne kadarı bu hususlara yatkındır?
Eğer göksel bir ritüel yapılacaksa bu yaratana yarattığından ve dünya nimetlerinden yararlandırıldıkları için şükran duyguları ile ifadesi olarak yapılmalı, cehennem tehdidi cennet vaadi saikiyle değil.
Biz insanlık tarihinde ilk kez tek tanrılı dinin kurucusu olan Türkler dini yozlaştıran “Suudi Arabistan televizyonunda “Kadın insan mıdır” konulu panel düzenleyip “kadın memeli hayvandır” sonucuna varılan Arap kültürünü din olarak kabul etmeden önce böyle yaşıyorduk.
Tekkeleri kapatarak ülkemizi bu beladan kurtaran eşsiz önderimiz Atatürk’ün sonsuzluğa göçünden sonra onlar sığındıkları inlerinden irtica soygun ve hatta beyinleri apış aralarını sıkışıp kalmış insan, vatan sevgisi nedir bilmeyen insan eşkalinde yaratıklar olarak gün ışığına çıktılar.
Oysa 1844 yılında tekkelerin bozulduğunu ve kapatılması gerektiğini söyleyen Halveti tarikatı şeyhi kuşadalı İbrahim Halveti “Tekkelerde artık hayır kalmamıştır bunların kaldırılması lazımdır bunlardan artık insanlığa da İslam’a da hayır gelmez çünkü tekkeler meyhane ve kerhaneye dönüştürdüler” diyerek kendi tekkesini kapatmıştı.
İşte çözüm bekleyen önemli bir sorunumuz da bu.
Bunun akla gelen ilk çözüm şekli “dindar ve kindar genç yetiştireceğiz” diye dağ tepe doldurulan ve kadınlar imam olamayacağı halde kız imam hatip okulları kurulacak kadar zıvanadan çıkan düzeni ortadan kaldırıp, gerçek İslamiyet’in bugün ülkemizde egemen olan din anlayışı olmadığının öğretileceği, ulusun ihtiyacı kadar sayıda aydın din adamı yetiştirecek eğitim kurumlarına dönüştürmek ve gerici eğilimlerin etkisiyle ve yozlaşan askeri okullar dahil “ilk”, “orta”, “yüksek” eğitim kurumları çağdaş uygarlık anlayışına göre yeniden yapılandırılmalıdır.
****
AKP iktidarından önce yaşanmayan ve altında kadını ayrıştıran ikinci sınıf insan gibi görme saiki yatan başörtüsü İslamiyet’in koşulu diye bugün kökleşmiş halde.
Başörtüsü zorlaması aslında bir Yahudi geleneği…
Musa peygamberin ölümünden 2000 yıl sonra bazı Yahudi din adamları “Peygambere inen ama bilinmeyen vahiyler “var yalanıyla kutsallaştırılmış ve bir anlamda Siyonizm’in el kitabı niteliğinde derledikleri Talmud’da “kadının başı çirkindir onun için örtünmelidir” şeklinde bir zırvaya imza attılar
Zaman içinde bu anlayış kolaylıkla soylu olmayan ailelerin yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar kadına, insana saygısı olmayan Araplara geçti.
Başta Merhum Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Zekeriya Beyaz olmak üzere aydın din adamları Kur’an’ın orijinal yazımının nur suresinde kadınlara soygunculara karşı “yüzük küpe dışındaki ziynetlerinizi örtün” şeklindeki önerinin sonradan Kur’an meallerinde kadını ötekileştirme amacıyla “ziynet yerlerinizi örtün” şekline sokulduğu, bundan da başörtüsü emri uydurulduğu, oysa Kur’an’ın hiçbir suresinde ne “baş” anlamında ne de “başörtüsü” hiçbir sözcük olmadığını vurgularlar.
Bu zihniyet Osmanlı döneminde özellikle saray çevresinde Türkleri etrâk-ı bî-idrak -aptal Türkler- diye aşağılayıp Arapları kavm-i necip -soylu ulus” diye anarak başlayan Arap hayranlığı ile biz Türklere de bulaştı
Başörtüsü zorlamasının anlamı kadını ötekileştirerek cinsiyet eşitsizliği yaratmaktır.
Devrim şehidi Asteğmen Kubilay’ın katili derviş Mehmet’in torunu olan ve yıllarca TBMM’de başkanlık makamını işgal eden Bülent Arınç’ın mecliste HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ı “bir kadın olarak sus” diyerek susturmaya çalışması, kadını ötekileştirme, dışlama tarzı örneklerinden sadece biridir.
***
ESKİ Türklerde Gök Tengri inancına göre kadın ve erkek eşit olarak yaratılmışlardır.
Erkek yüce bir dağa benzer, kadın ise erkeğin başının tacı olarak yüce dağın tepesindeki kardır.
***
SON sözlerimi haykırarak söylemek istiyorum;
Ne mutlu dini, dili, ırkı ne olursa olsun “Türküm” diyene
Ne mutlu bağrından bir eşi daha doğmamış ATATÜRK’ü çıkaran Türk milletine …