ÜLKEMİZDE bir süredir giderek yükselen trendler halinde ve birbirinin tersi olan iki eğilim yaşanıyor.
Birincisi hayvan sevgisi.
Her ne kadar zaman zaman zevk için kedilere köpeklere işkence yapan, o suçsuz, günahsız masum canlıların yaşam hakkına saygı duymayan sapık katillere rastlansa da hayvan sevgisi giderek daha somut şekilde bilinçlere yerleşiyor.
Bu bilinci taşıyanlar bilirler ki ister bir insanı ya da ister hayvanı öldürmek cinayettir. Bu bir insani duygu olarak insanlık adına umut verici bir gelişmedir.
Hayvanlar en az insan kadar sevgiye saygıya layıktırlar. Çünkü onlar iyiliğin değerini bilerek vefakârlık yapan, sevginin karşılığını veren, insanlar gibi sahtekarlık, nankörlük, yalancılık nedir bilmeyen can dostlarımızdır.
Yaşanan ikinci eğilim toplumda sevginin vefa duygularının paylaşımcılığın şefkat duyguların yok olması.
Var oluşumuzu her şeyimizi borçlu olduğumuz eşsiz önderimiz Atatürk’e gösterilen vefasızlıklar, saygısızlıklar sevgisizlik ortamının nerelerden nereye geldiğinin göstergesi.
Geçmişten bir örnek vermek gerekirse bir zamanlar dinî bayram günlerinde gençler en güzel giysilerini giyer büyüklerinin bayramını kutlamaya, ellerini öpmeye giderler, büyükler de genç konuklarını çorap, mendi gibi armağanlar hazırlayarak beklerlerdi
Tarihe karışan bütün güzel adetlerimiz, geleneklerimiz gibi bu da unutuldu gitti.
Kadın katlamları cinayetleri çocuk cinayetleri-hayvan katliamları
Aslında bu çöküşün nedeni olarak bireyleri suçlamak pek doğru olmaz.
Dünyaya egemen olan Materyalist, kapitalist düşüncenin paylaşımcılık yerine utilarist yani çıkarcılık anlayışı sevgi ortamının çöküşünün başlıca nedeni
Devleti yönetenlerin temel görevi halkını mutlu etmektir, sevmektir.
Var mı öyle bir devlet?
Devlet Baba vardı silindi kayboldu başka babalar geldi.
Zaman zaman bazı kişilerin yaşlı insanlara gösterdiği saygısızlığın nişanesi olarak kent içi toplu taşma araçlarında ücretsiz yolculuk etmelerini şikâyet ettiklerine tanık olunuyor.
Düşünmüyor ki o insanlar yıllarca güçlerinin, bilgilerinin yettiğince ulusa vatana katkılarda bulunmuşlardır.
Yaşlılara yaşamlarının son döneminde tanınan kolaylığı kendilerine tasa edeceklerine zaman ayırsalar da ülke ekonomik düzenindeki savurganlığın rakamlarını düşünseler keşke.
O rakamları eğer okurlarsa önce bir merhem edinip uçuklamasın diye dudaklarına sürmeleri gerekebilir.
Sözgelişi Türkiye ve gelişmiş ülkelerdeki makam arabası rakamlarını…Almanya’da makam arabası sayısı dokuz bin, Japonya’da 10 bin, Fransa’da 8 bin İtalya’da 29 bin, İngiltere 2010 yılında bütçe açıklarına önlem olarak makam arabasını kaldırmış, kamu görevlilerinin toplu taşıma aracı kullanmalarını kararlaştırmıştı.
Ya ülkemizde durum nasıl?
Saygı Öztürk’ün 19 Temmuz 2023 tarihli Sözcü Gazetesinde yer alan haberine göre makam arabası sayısı yanına yaklaşılamayacak bir dünya rekoru düzeyinde; 125 bin.
Yine aynı habere göre devlete ait uçak filosundaki uçak sayısı Almanya’da 12, Fransa’da 14, İtalya’da 11 Japonya’da 2, ülkemizde ise 16.
ABD’de Başkan Beyaz Saray’da oturur. Kirasını öder, yediği yemeğin faturasını öder. Evine misafir geldiğinde 5 yıldızlı otelin tarifesi üzerinden misafirlerine ikram ettiği yemeğin bedelini öderken bizde Başkanlık Sarayının devlete günlük maliyeti 300 asgari ücretlinin bir aylık gelirleri toplamına eşit.
Milletvekillerinin maaşları Türkiye de asgari ücretin 10 katı iken Yunanistan 5,9 katı, İngiltere’de 4,6 katı Fransa ve Belçika’da 4,3 katı Hollanda’da 4,1 katı İsveç’de 3,6 katı İspanya 2,6 katı.
Lübnan’da 1 milyon, Ürdün’de 660 bin, Irak’ta 250 bin. Almanya’da 530 bin. İsveç’te 110 bin, Avusturya’da ise 50 bin. Amerika’da 100 bin Suriyeli mülteci varken ülkemizdeki Suriyeli mülteci sayısı üç milyon 400 bin ve bunların ülkeye yükü 250 milyar dolar.
Halka Hizmet bakanlıkları olan Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, AB Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarını bütçeleri diyanet işleri başkanlığının 12 milyar liralık bütçesini gerisinde kalmışsa…
Aynı dönemde 162 imam hatip okulu açılırken sadece 12 fen lisesi açılmış ve ülkemiz dünyadaki en cahil 9 ülkeden biri olmuşsa…
2023-2024 eğitim öğretim yılında bir milyon 168 bin 896 olan öğretmenlerin 600 bini atanma bekliyorsa ve eğer toplumda çöp konteynırlarından nafaka çıkarmaya çalışan açlık sınırında yaşayanların sayısı hiç de az değilse …
Ve eğer İmam sayısı 275.000 iken, Kamu hastanelerindeki uzman hekim sayısı ise içlerinden 395’inin yurtdışında çalışamaya gidenler ve ayrıca hekimlere daha cazip olanaklar sunan emeklilere asgari ücretle çalışanlara yoksul büyük kitlelere kapıları kapalı olan özel hastahanelere transfer olanlar dahil 65.426 doktor varsa cami sayısının 89.817 iken hastane sayısı 1.250 ise…
Doktor yetersizliği nedeniyle hastalar devlet hastahanelerinde randevu alabilmek için aylarca bekliyorlarsa…
Sağlık hizmeti kutsal bir görevdir ve dolayısıyla bu sektörde çalışanlara dil uzatmak yanlış bir şeydir ama hastahanelerde yaşanan bu kaos yüzünden Hipokrat yemininin gereğini yerine getiremeyip hastaların iyileşmek yerine daha da kronikleştiği hatta ölümlere kadar uzanan haller varsa bütün bunlardan dolayı yaşama sevinci yaşama gücünü kaybeden hasta ve hasta yakınlarının geriye sevecekleri ne kalabilir ki.
KADIN
**
SEVGİ Evrenin düzenini kuran en büyük güç kaynağıdır.
Toprak suyu, su toprağı sevmese, bitktiler toprak ve suyu, su ve toprak yeşil bir dünyayı sevmese gezegenimiz üstünde yaşanamaz bir dünya olurdu
Sevgi paylaşımcılıktır
Acılar paylaşıldıkça azalır mutluluklar paylaşıldıkça büyür
Birincisi hayvan sevgisi.
Her ne kadar zaman zaman zevk için kedilere köpeklere işkence yapan, o suçsuz, günahsız masum canlıların yaşam hakkına saygı duymayan sapık katillere rastlansa da hayvan sevgisi giderek daha somut şekilde bilinçlere yerleşiyor.
Bu bilinci taşıyanlar bilirler ki ister bir insanı ya da ister hayvanı öldürmek cinayettir. Bu bir insani duygu olarak insanlık adına umut verici bir gelişmedir.
Hayvanlar en az insan kadar sevgiye saygıya layıktırlar. Çünkü onlar iyiliğin değerini bilerek vefakârlık yapan, sevginin karşılığını veren, insanlar gibi sahtekarlık, nankörlük, yalancılık nedir bilmeyen can dostlarımızdır.
Yaşanan ikinci eğilim toplumda sevginin vefa duygularının paylaşımcılığın şefkat duyguların yok olması.
Var oluşumuzu her şeyimizi borçlu olduğumuz eşsiz önderimiz Atatürk’e gösterilen vefasızlıklar, saygısızlıklar sevgisizlik ortamının nerelerden nereye geldiğinin göstergesi.
Geçmişten bir örnek vermek gerekirse bir zamanlar dinî bayram günlerinde gençler en güzel giysilerini giyer büyüklerinin bayramını kutlamaya, ellerini öpmeye giderler, büyükler de genç konuklarını çorap, mendi gibi armağanlar hazırlayarak beklerlerdi
Tarihe karışan bütün güzel adetlerimiz, geleneklerimiz gibi bu da unutuldu gitti.
Kadın katlamları cinayetleri çocuk cinayetleri-hayvan katliamları
Aslında bu çöküşün nedeni olarak bireyleri suçlamak pek doğru olmaz.
Dünyaya egemen olan Materyalist, kapitalist düşüncenin paylaşımcılık yerine utilarist yani çıkarcılık anlayışı sevgi ortamının çöküşünün başlıca nedeni
Devleti yönetenlerin temel görevi halkını mutlu etmektir, sevmektir.
Var mı öyle bir devlet?
Devlet Baba vardı silindi kayboldu başka babalar geldi.
Zaman zaman bazı kişilerin yaşlı insanlara gösterdiği saygısızlığın nişanesi olarak kent içi toplu taşma araçlarında ücretsiz yolculuk etmelerini şikâyet ettiklerine tanık olunuyor.
Düşünmüyor ki o insanlar yıllarca güçlerinin, bilgilerinin yettiğince ulusa vatana katkılarda bulunmuşlardır.
Yaşlılara yaşamlarının son döneminde tanınan kolaylığı kendilerine tasa edeceklerine zaman ayırsalar da ülke ekonomik düzenindeki savurganlığın rakamlarını düşünseler keşke.
O rakamları eğer okurlarsa önce bir merhem edinip uçuklamasın diye dudaklarına sürmeleri gerekebilir.
Sözgelişi Türkiye ve gelişmiş ülkelerdeki makam arabası rakamlarını…Almanya’da makam arabası sayısı dokuz bin, Japonya’da 10 bin, Fransa’da 8 bin İtalya’da 29 bin, İngiltere 2010 yılında bütçe açıklarına önlem olarak makam arabasını kaldırmış, kamu görevlilerinin toplu taşıma aracı kullanmalarını kararlaştırmıştı.
Ya ülkemizde durum nasıl?
Saygı Öztürk’ün 19 Temmuz 2023 tarihli Sözcü Gazetesinde yer alan haberine göre makam arabası sayısı yanına yaklaşılamayacak bir dünya rekoru düzeyinde; 125 bin.
Yine aynı habere göre devlete ait uçak filosundaki uçak sayısı Almanya’da 12, Fransa’da 14, İtalya’da 11 Japonya’da 2, ülkemizde ise 16.
ABD’de Başkan Beyaz Saray’da oturur. Kirasını öder, yediği yemeğin faturasını öder. Evine misafir geldiğinde 5 yıldızlı otelin tarifesi üzerinden misafirlerine ikram ettiği yemeğin bedelini öderken bizde Başkanlık Sarayının devlete günlük maliyeti 300 asgari ücretlinin bir aylık gelirleri toplamına eşit.
Milletvekillerinin maaşları Türkiye de asgari ücretin 10 katı iken Yunanistan 5,9 katı, İngiltere’de 4,6 katı Fransa ve Belçika’da 4,3 katı Hollanda’da 4,1 katı İsveç’de 3,6 katı İspanya 2,6 katı.
Lübnan’da 1 milyon, Ürdün’de 660 bin, Irak’ta 250 bin. Almanya’da 530 bin. İsveç’te 110 bin, Avusturya’da ise 50 bin. Amerika’da 100 bin Suriyeli mülteci varken ülkemizdeki Suriyeli mülteci sayısı üç milyon 400 bin ve bunların ülkeye yükü 250 milyar dolar.
Halka Hizmet bakanlıkları olan Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, AB Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarını bütçeleri diyanet işleri başkanlığının 12 milyar liralık bütçesini gerisinde kalmışsa…
Aynı dönemde 162 imam hatip okulu açılırken sadece 12 fen lisesi açılmış ve ülkemiz dünyadaki en cahil 9 ülkeden biri olmuşsa…
2023-2024 eğitim öğretim yılında bir milyon 168 bin 896 olan öğretmenlerin 600 bini atanma bekliyorsa ve eğer toplumda çöp konteynırlarından nafaka çıkarmaya çalışan açlık sınırında yaşayanların sayısı hiç de az değilse …
Ve eğer İmam sayısı 275.000 iken, Kamu hastanelerindeki uzman hekim sayısı ise içlerinden 395’inin yurtdışında çalışamaya gidenler ve ayrıca hekimlere daha cazip olanaklar sunan emeklilere asgari ücretle çalışanlara yoksul büyük kitlelere kapıları kapalı olan özel hastahanelere transfer olanlar dahil 65.426 doktor varsa cami sayısının 89.817 iken hastane sayısı 1.250 ise…
Doktor yetersizliği nedeniyle hastalar devlet hastahanelerinde randevu alabilmek için aylarca bekliyorlarsa…
Sağlık hizmeti kutsal bir görevdir ve dolayısıyla bu sektörde çalışanlara dil uzatmak yanlış bir şeydir ama hastahanelerde yaşanan bu kaos yüzünden Hipokrat yemininin gereğini yerine getiremeyip hastaların iyileşmek yerine daha da kronikleştiği hatta ölümlere kadar uzanan haller varsa bütün bunlardan dolayı yaşama sevinci yaşama gücünü kaybeden hasta ve hasta yakınlarının geriye sevecekleri ne kalabilir ki.
KADIN
**
SEVGİ Evrenin düzenini kuran en büyük güç kaynağıdır.
Toprak suyu, su toprağı sevmese, bitktiler toprak ve suyu, su ve toprak yeşil bir dünyayı sevmese gezegenimiz üstünde yaşanamaz bir dünya olurdu
Sevgi paylaşımcılıktır
Acılar paylaşıldıkça azalır mutluluklar paylaşıldıkça büyür
Sevginin olmadığı bir dünyaya büyük balığın küçük balığı yediği gibi faşist bir düzen hükmeder.
Bugün sevginin çöktüğü ülkemizde benzer bir düzen yaşanıyor
Yine “yaratılmış her şeyi, yarattıklarından ötürü yaratanı sevmeli” derler ya aynı şekilde sevilenden ötürü “sevgi”yi sevmek gerekir.
Ne yazık ki bugün ülkemizde sevginin, sevmenin sevilmenin önemsenmediği bir yarı faşist bir dönemden geçiyoruz
Falih Rıfkı Atay “En mutlu Türkler Atatürk ölmeden ölen Türklerdir” diyordu ya…
Çünkü Atatürk’ün en büyük sevgisi Türk ulusu, Türk vatanı için hissettiği duygulardı O dönemde ulusun mutluluğu da kurtarıcısına olan sevgisinden kaynaklanıyordu.
Bugün böyle bir sevgi dünyasının çok uzağındayız
Tıpkı Faruk Nafiz Çamlıbel’in Çoban Çeşmesi adlı şiirinin son iki kıtasında söylediği gibi …
—
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,ateşten kızaran bir gül arar da,
gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
**
Ne şair yaş döker ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…
Sal 19:23
Bugün sevginin çöktüğü ülkemizde benzer bir düzen yaşanıyor
Yine “yaratılmış her şeyi, yarattıklarından ötürü yaratanı sevmeli” derler ya aynı şekilde sevilenden ötürü “sevgi”yi sevmek gerekir.
Ne yazık ki bugün ülkemizde sevginin, sevmenin sevilmenin önemsenmediği bir yarı faşist bir dönemden geçiyoruz
Falih Rıfkı Atay “En mutlu Türkler Atatürk ölmeden ölen Türklerdir” diyordu ya…
Çünkü Atatürk’ün en büyük sevgisi Türk ulusu, Türk vatanı için hissettiği duygulardı O dönemde ulusun mutluluğu da kurtarıcısına olan sevgisinden kaynaklanıyordu.
Bugün böyle bir sevgi dünyasının çok uzağındayız
Tıpkı Faruk Nafiz Çamlıbel’in Çoban Çeşmesi adlı şiirinin son iki kıtasında söylediği gibi …
—
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,ateşten kızaran bir gül arar da,
gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
**
Ne şair yaş döker ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…
Sal 19:23