Advert Advert
Yalman ÖZGÜNER
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Beylerbeyi Sarayında Gizli Buluşma Sonrası…

Beylerbeyi Sarayında Gizli Buluşma Sonrası…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
GEÇTİĞİMİZ çeyrek yüzyıldır unutulup gitmiş o kadar acı anı var ki bugün ülke olarak, ulus olarak ne çekiyorsak hep o unutulan şeylerin izleri yüzünden çekiyoruz.
O günleri unuttuk ama hiç değilse bazılarını hatırlayalım artık.
Türkiye’nin kaderini değiştirip bugünlerin vebalını taşıyan 2002 yılı seçimlerinde Siirt’te AKP’li Mervan Gül, CHP’li Ekrem Bilek ve Jet Fadıl namı ile tanınan bağımsız Fadıl Akgündüz milletvekili seçilmişlerdi.
6 Aralık 1997’de Siirt’te düzenlenen bir açık hava toplantısında “Halkı sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına çarptırılarak siyaset yasağı alan Erdoğan bu nedenle o seçimlere katılamamıştı.
Ne vaki Erdoğan’ı meclise sokmak için o tarihte “Herkesin siyaset yapma hakkı var” diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın desteğiyle Siirt seçimleri bir bahane uydurularak iptal edildi. Mervan Gül, Ekrem Bilek ve Fadıl Akgündüz’ün milletvekillikleri düşürüldü. Boşalan Yerleri siyaset yasağı dolayısıyla muhtar bile olamayacak olan RTE ile birlikte AKP’li Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç ile dolduruldu.
İşte Türkiye’nin kaderinin değiştiği gündür o gün
2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumunda yine aynı mantık bir kere daha işe koyuldu
2002 yılında yasa gereği muhtar bile olamayacak olan kişi nasıl Baykal’ın desteği ile Başbakan olmuşsa bir benzeri daha tekrarlandı
Anayasaya göre gerçek üniversite diploması olmadan Devletin en yüce makamı işgal dilemeyeceği gibi ve aynı zamanda 2.5 milyon imzasız zarftan çıkan geçersiz oyla hem Anayasa Mahkemesinin hem YSK’nın desteği ile yoksulun yetimin nafakasından kesilerek kurulan kaçak saraydaki koltuk işgal edildi.
Erdoğan destekçisi Baykal ile CHP’nin 12 Mart 198l darbesinden zarar görmemesi için genel Başkanlıktan istifa edip Cunta yönetimine karşı “dışarıda bir mahpus gibi yaşamaktansa, özgür bir insan olarak bir süre hapiste kalmayı tercih ederim. Özgürlük aslında insanın kafasının içindedir. Ben kafamın içindeki özgürlüğü içeri götürüyorum” diyerek defalarca hapse giren gerçek devlet adamı Bülent Ecevit’in birlikte mücadele çağrısına “Artık siz genel Başkan değilsiniz” diyerek sırtını dönen kişi aynı Deniz Baykal’dır
Bilemeyiz ama Baykal’ın o günlerde Cumhurbaşkanlığı koltuğu hayali doğmuş olabilir.
****
OLAYLARIN açılımını önce Sanatçı Zülfü Livaneli’nin 2007 yılında Hürriyet gazetesinde “Beylerbeyi’nde gizli anlaşma” başlıklı yazısından bir alıntı ile izlemeye başlayalım.
“Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu. Size o gün söylediğim gibi, Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz”
Aynı günlerde ayrıca Organize suç örgütü lideri Sedat Peker de Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi ve AKP Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Korkmaz Karaca ile Deniz Baykal’la olan ilişkisi hakkında açıklamalar yapmıştı
Yine o dönemde montaj mı gizli çekim mi ne olduğu bilinmeyen ve Deniz Baykal’ın 18 yıl sekreterliğini yapmış olan CHP milletvekili Nesrin Baytok ile Baykal’ın birlikte görüldüğü CHP Genel Başkanının siyasi hayatını söndüren seks skandalı şantaj kaseti ortaya çıktı…
Livaneli’nin 24 Temmuz 2007’de Vatan gazetesinde ‘gizli anlaşma’ adlı bir yazısı daha yayınlandı
İşte o yazı:
“Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.
Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.
Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.
Bunu bir borç olarak görüyorum:
***
DENİZ BEY lütfen hatırlayın:
19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik.
Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.
Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.
Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz “Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz.
Sizi “Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, “Hayır!” dediniz “İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.”
Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: “Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan’ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.”
İki ay dayanamaz iddianızı, “görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar.” tezine oturttunuz.
Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu.
Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.
O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan’la seçim öncesinde Beylerbeyi’nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.
Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.
Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.
Tartışmanın sonunda dediniz ki: “Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rötuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?”
Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.
Ve düşünün; Meclis grubunda “Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!” diye bas bas bağırmanıza değdi mi?
Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)
Başbakan olmak, elbette Erdoğan’ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP’nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.
Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.
Size o gün söylediğim gibi, Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz.
Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. “Öyle değildi. Böyle konuşmadık” deyin.
Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin. Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.
Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim. Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.
Tayyip Erdoğan’ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.
Daha önce Refah Partisi’nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti.
Tayyip Erdoğan’ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek’lerin en büyük şansı sizdiniz.
CHP’nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.
Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.
Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken, eski MHP’lileri, eski ANAP’lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.
Size defalarca “Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz” dememize rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.
Sağcıları ve sekreterinizi Meclis’e sokarken, İsmet Paşa’nın Avrupa Konseyi’nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan’ı Meclis dışında bıraktınız.
İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.
Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.
Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de…”
****
HER SÖZÜNDE Türk ulusuna ders niteliğinde bir uyarı olan Atatürk işte te bunun için “öğretmenler cumhuriyet sizden fikri hür vicdanı hür aklı hür gençler ister” demişti.
İşte bunun için “Mebus maaşı öğretmen maaşını geçmesin” demişti

Beylerbeyi Sarayında Gizli Buluşma Sonrası…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin