ARTIK siyaset üzerine yazmamak, konuşmamak, kimseyle polemiğe girmemek için kendime söz vermiştim.
Zaten her şey açık seçik ortada ve düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür herkes ülkemizin üzerinde tartışma, yorumlama alternatifleri olmayan tolerans marjı kalmamış bir karanlık dönemden geçtiğini görebilir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti cahil, liyakatsiz, akıl, vicdani ve etiksel duygulardan, vatan, insan ve doğa sevgisinden yoksun, bencil, liyakatsiz, devlet adamı niteliği ile hiç ilgisi olmayan kişilerin yönetiminde ve Türk halkı böylesi bir kirli siyaset düzeninin kurbanı olarak, çağdaş uygarlık nimetlerinden koparılmış şekilde, yaşamın maddi ve manevi her alanında var olmak savaşımı veriyor…
Ülke yönetenler eğer toplumun mutluluğuna hizmet ideali taşıyor iseler, o toplum gelişir ve bu da devletin, ülkenin gelişmesine olumlu şekilde yansır. Tersine, yönetenler ulusu devletin hizmetkarı yerine koyuyorlarsa toplum gelişmesi durur sonuçta ülke de gelişemez olur.
En kötüsü ise diktatoryal rejimlerde görüldüğü gibi yönetenler toplumu kendi amaçlarına ulaşmanın aracı olarak kullanıyorlarsa o toplum çöküşe sürüklenir.
İşte çeyrek yüzyıla yakın hüküm süren RTE iktidarının özet olarak tanıtımı bu…
14 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra ülkemizin üstüne çökmüş kara bulutlar daha da karardı.
Hiç düşündünüz mü, 14 Mayıs tarihi nedir ve iktidar neden o günü seçim tarihi olarak belirledi acaba?
Kendisi için uğurlu bir gün olarak gördüğü için olmasın?
Başka olasılık düşünülebilinir mi?
Bir başka 14 Mayıs; 14 Mayıs 1950…
Atatürk ilkelerine, demokrasiye, laikliğe, özgürlüklere, çağdaşlaşma hamlelerine ilk kazmayı vuran Demokrat Partinin on yıllık yıkım sürecini başlattığı dönemin miladı …
***
DEĞERLİ dostlarım bir şeyler yazmaya niyetlendiğimde siyaset ötesi bir konuyu, toplumumuzun genel olarak kişilik gelişimi ve bu bağlamda mutsuz insanlar ülkesine dönüşmesi ve ayrıca Aziz Nesin’in “Türk milletinin yüzde 60’ı aptaldır” söyleminden de esinlenerek akılcılıktan uzaklaşılmasına ilişkin düşüncelerimi paylaşmak amacındaydım.
Ne var ki, basında ve sosyal medyada Kemal Kılıçdaroğlu’na ilişkin kişilik onuruna dokunacak dozda yapılan yorumlar, eleştiriler beni yine siyasetin göbeğine iteledi.
Tamam, doğru……
CHP ve dolayısıyla Genel Başkanı son yerel seçimlerde büyük kentlerde kazanılan başarılar dışında hiçbir seçimin galibi değil.
Ancak kendisini “on seçimdir kaybediyor” diye eleştirenlere hatırlatmak ve sormak istediğim şeyler var.
Sizler 1994 yılında RTE’nin kazandığı İBB seçimlerinde en yakın rakipleri İlhan Kesici ve Zülfi Livaneli’ye verilen oyların çöp konteynırlarından çıktığını…
O günden bugünlere gelene değin her seçimde trafolara giren kediler, kaçırılan, kaybolan seçim sandıkları, sahte seçmenler ve benzeri sahtekarlıkların seçim dönemlerinin gündeminden hiç eksik olmadığının…
Son seçimlerde de yine benzer tezgahların düzenlendiğinin farkında değil misiniz yoksa?
Seçim ortamına girildiğinde gereksinenin çok üstünde seçmen oy pusulası hazırlandığını belki duymayanlar, bilmeyenler olabilir. Bilenlerin akıllarından bundan neyin amaçlandığı sorusu mutlaka geçmiş olmalıdır.
Yine o günlerde basında ve sosyal medyada görselleri ile birlikte yayınlanan İzmir’de Cumhur ittifakı ve RTE adı üstüne mühür basılmış sahte oy pusulaları taşıyan bir kamyonun yakalandığı haberini duymadınız mı yoksa?
Eğer duyduysanız yakalanın dışında “yakalanmayanlar neden olmasın? kuşkusu yaşayanlar olmuş mudur acaba?
…ve yine o günlerde sosyal medyada ekip halinde çalışarak oy pusulalarındaki RTE adı üstüne mühür basan özel görevlilerin görselleri ve gizlice çekilmiş videoları günlerce yayınlandı,
Bunları da mı görmediniz?
Haydi bunları geçelim…
Deprem bölgesinde RTE’nin, günlerce ekmeğe, suya çadıra, muhtaç olarak yaşamak zorunda kalan depremzedelerin oyları ile ezici bir zafer kazanmasındaki olağandışılık da hiç mi ilginizi çekmedi?
Gereksinenin çok üstünde seçmen oy pusulası …
Seçim tarihi yaklaştığında RTE’nin parti görevlilerine “kapı kapı dolaşın” talimatı verişi…
Çeşit çeşit görüntülerle afişe olan önceden RTE adı üstüne mühür basılmış sahte seçmen kalpazanlıkları…
RTE’ye oy vermiş bir depremzedenin “Seçim arifesinde partililerin kendilerine RTE ve Cumhur İttifakı hanelerine mühür basılmış oy pusulaları verdiklerini, oy kabinine gittiklerinde sandığa kendilerinin verdikleri oy pusulasını atıp, sandık kurulunun verdiği pusulayı gizlice ceplerine koyup kendilerine getirdiklerinde 30 bin TL-70 bin TL gibi paralar verildiği” itirafı…
Gereksinenin üstünde oy pusulası basıldığının hikmet-i aliyesi(!) işte bu…
Nedense gündeme hiç getirilmeyen bir başka gerçek var;
Bütün bu detayların ardında saklı olan o gerçek, seçimlerin yeni dönemde ülkeyi yönetecek siyasi kadroları belirlemek için değil “seçim” yapma bahanesi ile öncelikle RTE ve şeriklerini yargıdan kaçırmak ve zengini daha varsıl, yoksulu daha yoksul yapan soygun ve inanç sömürüsü düzenini beş yıl daha garantiye alma operasyonudur.
***
“KILIÇDAROĞLU yine kaybetti” diye kendisini eleştirenlere ve CHP içindeki değişim adıyla dışarıya koltuk kavgası şeklinde yansıyan Kılıçdaroğlu’nun önüne duvar ören partililere seslenmek isterim;
Kılıçdaroğlu seçimin mağlubu değil, Türk halkıyla birlikte seçimin mağdurdur.
Seçimin kazananı, kaybedeni tartışılacaksa eğer bilinsin ki seçimin mağlubu ahlaksız, kirli siyasete yenilen demokrasidir, etiksel değerlerdir.
Yıllardır sürüp giden sahtekarlık tezgâhları yok edilmedikçe bu hep böyle devam edecektir.
Bu seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun yerinde kim olursa olsun sonuç değişmezdi ve ne Kılıçdaroğlu ne de bir başka kişi her seçim sürecinde iktidarının kapı kulu olarak kendine yüklenen misyon gereğince “Üç Maymun” rolü oynayan Yüksek Seçim Kuruluna karşı, yansıra sahte üniversite diploması ve daha nice yasadışılıkları görmezden gelen Anayasa Mahkemesine karşı ne yapabilirdi, silahlı mücadele örgütü mü kurmalıydı?
Kimse unutmasın Başkanlık rejimi Referandumu oylamasında YSK mühürsüz zarflardan çıkan 2,5 milyon geçersiz oyu geçerli saymış Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet lideri olarak yaptığı itiraza ne YSK’dan ve ne de ana görevi hukuksal düzeni korumak olan kurumlardan tek bir ses çıkmamış, Kılıçdaroğlu’na tek yanıt insanı şaşkınlığa boğan bir pişkinlikle “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyen RTE’den gelmişti.
Bekleyelim görelim bakalım “Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi” ne zaman son bulacak…
***
HERKESİN hoşgörüsüne sığınarak son sözlerimi kamuoyuna, medya mensuplarına ve CHP’li siyasilere söylemek istiyorum
“Kılıçdaroğlu yine seçim kaybetti” diye yapılan eleştirileri “Kılıçdaroğlu itibarını kaybetti” şeklindeki sözlerle kamuoyunda algı operasyonları yapmayın bırakın bunları artık
Bunlar ulusun gerçek iradesini gasp edenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka işe yaramaz
Kılıçdaroğlu’nun bugüne değin itibarına leke düşürecek hiçbir defosu olmamıştır.
2017 yılında 15 Haziran-9 Temmuz günleri arasında 25 gün boyunca Ankara-İstanbul arasındaki 420 kilometrelik yolu yaya olarak aşarak Adalet yürüyüşünü geçekleştiren Kılıçdaroğlu o günlerden bu yana sürekli olarak demokrasi için, özgürlük için, hukukun üstünlüğü için mücadelesini sürdürmeye devam etti.
Eğer seçimler hakka hukuka yasalara demokrasi kurallarına göre yapılsaydı bugün ülkemizin cumhurbaşkanının adı kaçak sarayda oturan kişi değil Çankaya’da kendisini görme şansımız olmayan kemal Kılıçdaroğlu olurdu
O zaman acaba kendisi hakkında ileri geri konuşanlar yine aynı düşüncede mi olurlardı
Değişim ilerlemek için doğanın ve sosyal hayatın olmazsa olmazıdır. Gerektiği zaman nasıl gerekiyorsa öyle yapılır
Ve siz CHP milletvekilleri bırakın değişim kavgalarını…
Enerjinizi CHP’yi safralarından temizleyip Atatürk’ün CHP’sine döndürmek için harcayın ….
Cehaletle mücadele için vatandaşın gözünden kaçırılan acı gerçekleri göstermek için köylere kasabalara giderek etkinliğinizi gösterin…
Ben hukukçu değilim, bu mümkün mü bilmem ama eğer mümkün ise iktidarın yasaları, demokrasinin çanına ot tıkamasını ülkemizin de hükümlerine tabi olduğu uluslararası hukuk kurumlarına taşıyın ki hiçbir sonuç alınmasa bile bütün insanlığa örnek olur .
****
…VE son cümlelerim
Atatürk adına duyduğu kinden dolayı eşsiz önderimizin adını taşıyan kurumların adını değiştirmesi, kurduğu tesisleri yok etmesi, devrimlerini ayaklar altına alması, andımızın okunmasını yasaklaması yetmezmiş gibi…
Atatürk’ün kendi gelirlerinden yaptığı tasarruflarla örnek bir tarım işletmesi olarak kurup ulusa armağan ettiği, aslında emanet ettiği Atatürk Orman Çiftliği arazisini yağmalatıp üstüne kendisi için yaptırdığı kaçak sarayda fakir fukaranın nafakasından kesilen vergiler sayesinde sefahat hayatı taşıyan, diploması sahte, damarlarında Türk kanının zerresini taşmayan biri benim cumhurbaşkanım olamaz
Benim sayın Cumhurbaşkanımın adı aslında şu anda Çankaya köşkünde görevinin başında olması gereken dürüst devlet adamı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dur
Herkese duyururum…