Ülkemizin son çeyrek yüzyıldır süren AKP iktidarı döneminde nereden nerelere getirildiğini, “RTE’nin k… kılı olayım … Tanrının bütün meziyetlerini taşıyan önder…Tanrı hata yapar, Tayyip yapmaz…” diyen varoluştan umutsuz vaka olanlar dışında siyasi görüşü ne olursa olsun aklı başında olan herkes az ya da çok görebilir.
Konuşa konuşa zaten gına geldi uzatmaya gerek yok
Önce seçimlerin yerel ile, sonra bütün ülke ile ilgisine bakalım
AKP’nin seçim afişlerinde “Türkiye yüz yılı için gerçek belediyecilik” vaadi var.
Her zaman “Yaparsa Ak Parti yapar” derler ya…
Öyleyse gerçek belediyecilik neymiş kendilerinden öğrenelim.
**
Biraz geçmişe, 1994 yılına uzanalım.
27 Mart 1994 tarihinde yapılan yerel seçimlerde başkan adaylardan ANAP adayı ilhan Kesici ve SHP adayı Zülfi Livaneli’ye verilen bazı oyların sayıma girmeden çöp konteynırlarından çıktığını ve böylece Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB başkanı olarak belirlenişini hatırlayalım.
Eski başkan Prof. Nurettin Sözen İstanbul Metrosu Projesinin uygulamasını başlatacak olan Alman Siemens firmasının da ortağı olduğu konsorsiyumun kazandığı sinyalizasyon ihalesini gerçekleştirmiş ve yeni başkana teslim etmiştir.
RTE’nin iptal etmesi üzerine ihale yenilenmiş, ancak yine aynı konsorsiyum kazanmıştır.
Beklediğini bulamayan RTE bunun üzerine yetkisini kullanarak bu ihaleyi de iptal ederek Fatih İmam Hatip okulundan arkadaşı olan Nuri Albayrak ailesine ait o tarihte küçük bir taşımacılık şirketi olan Albayraklar firmasının da bulunduğu konsorsiyumun kazanmasını sağlayacaktır.
İstanbul halkı ihale iptalleri nedeniyle metroya bir yıl geç kavuştuğu gibi milyonlarca lira vergi geliri heba edilirken, Albayraklar şirketi de artık Belediyenin her ihalesinde yer alarak büyür, büyüdükçe büyüyecektir.
İşte “Gerçek bir belediyecilik” örneği…
İlerleyen yıllarda başta RTE olmak üzere İBB yöneticileri hakkında tam bir düzine yolsuzluk dosyası açıldı. Dosyaların kimisi sumen altına atılıp, kimisi bir yolu bulunup unutturuldu.
O günlerde Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Rahmi Koç ve İTO Başkanı Mehmet Yıldırım’ın ortak düşüncelerine göre İstanbul halkının bu yolsuzluklardan uğradığı kayıp bir milyon dolardı.
Bir başka AKP usulü “Gerçek Belediyecilik” örneği daha…
Listeyi fazla uzatmak istemezdim ama “Gerçek belediyecilik” anlayışının “yeşil” düşmanlığını tek bir örnekle de olsa anımsamak gerekir.
İstanbullular çok iyi hatırlarlar:
Tarihi Haramidere yokuşunun iki yanı yakın zamana kadar yeşil alanlardan piknik alanlarından oluşuyordu.
Ya şimdi…
Her taraf sadece toprağın yeşilini değil, gökyüzünün mavisini da karartan beton yığınlarıyla tıka basa dolduruldu.
Pazar günü seçimlerde bu konunun uzmanını İBB başkanlığına aday göstererek bildikleri yolda devam etmek istiyorlar.
Bu da bir başka AKP usulü “Gerçek belediyecilik” örneği…
AKP yönetiminde iken İstanbulluların ödediği vergilerin bazı kayıtlara göre 847.592.858.27 TL’lik bölümü, ayrıca İBB’ye ait 38 tesis ve bina, önemli bir bölümü RTE’nin çocukları ve yakınlarının kontrolü altındaki irtica yuvası laiklik karşıtı vakıflara aktarıldı.
Bir başka AKP usulü “Gerçek Belediyecilik” örneği daha…
Pazar günü sandık başına giden herkesin sadece yoksulluk, yoksunluk faktörlerini değil, genç nesillerin geleceğini de düşünerek irtica yuvaları için yapılan savurganlıkların çalışan ailelerin çocukları için kreşler ve öğrenciler için yurt yapımına yani toplum yararına harcandığını düşünerek tercihlerini ona göre yapmaları aklın gereğidir .
*
İKİ ayrı dönemi birlikte düşünelim
Biri kurtuluş Savaşı destanıyla başlayan dünyayı hayran bırakan devrimlerimizin, cumhuriyetimizin eşsiz kahramanının eseri olan “Atatürk Çağı” …
Öteki beş milyon Suriyelinin sığınmacının istila ettiği, cumhuriyetin bütün üretim kurumlarının talan edildiği, 195 ülkenin bulunduğu özgürlük sıralamasında 148. Sırada, açlık sınırında 29 ülke arasında sonunca olan ama saraylarda itibardan tasarruf edilmeyen bir “Türkiye yüzyılı”
Pazar günü yapılacak seçim sonuçları çok önemli bir gösterge olacak.
AKP iktidarının giderek yaşamını kararttığı ulusumuz acaba zifiri karanlığa mı gömülecek, yoksa ufuktan güneş doğmaya mı başlayacak onu göreceğiz.
*
TÜRKİYE Cumhuriyeti Atatürk ilkeleri temeli üzerine kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye demek Atatürk’ün ülkesi demektir, Atatürk demek Türkiye demektir.
“Demokrasi en az kötü rejimdir” derler.
Bu da demokrasinin zaafları vardır demek.
O zaafların biri demokrasi gereği her görüşe saygılı olmak.
Bugün ülkemiz Atatürk ilkelerinden oldukça uzaklaştı
Devleti kuran parti Atatürk’ün partisi CHP demokrasi rejiminin bu zaafı yüzünden Atatürk’ün sonsuzluğa göçünden sonra titizlikle sarılması gereken Atatürk ilkelerine yabancılaştı.
Bu nedenle ulusumuzun yeniden aydınlığa çıkması için CHP’nin ivedilikle Atatürk’ün CHP’sine geri dönmesi, Kemalist kadrolar yetiştirmesi, yaratması gerekir.
Hele Atatürk ilkeleriyle uyumlu hiçbir siyasi parti yokken ve daha ötesi Atatürk’e düşmanlık besleyen politika cambazları siyaset alanında at koştururken…
İşte bu koşullar altında ülkemizin, ulusumuzun, devletimizin yüksek çıkarları için fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür her yurtseverin bu seçimlerin özelliğini de göz önüne alarak bazı çekinceleri olsa da Atatürk’ün partisi CHP’den başka alternatife yönelmemeleri gerekiyor
*
HAYATIMIZIN acı yanlarından biri toplumumuzda büyük bir kitlenin Atatürk’ü yabancılar kadar bile tanıyamıyor olması…
Ünlü Fransız yazar Claude Farrère Atatürk için “O’nu sizler layıkıyla takdir edemezsiniz. Büyüklüğünü gereği kadar ölçemezsiniz. O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar, bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için O’na uzaklardan bakmak gerekir” der
Alman tarihçi Prof. Herbert Melzig de şunları söyler:
“Atatürk’ün reformları ve sözleri göklerde bayrak gibi dalgalanıyor. Bu bayrak dünyaya barışı getirecektir ve bizler, bu büyük insanın düşüncelerini bile takip edebilecek güçte değiliz”
İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in şu sözleri de Atatürk’ün “insan üstü” bir insan olarak yaratılışının göstermiyor mu:
“Atatürk sağ olsaydı, dünyanın görüntüsü başka olurdu. Atatürk sağ olsaydı ya da biz o büyük insanın yolundan gidebilseydik, dünyadaki Türkiye başka olurdu.”
Tıpkı Pasifik Kahramanı olarak anılan ABD’li General Mc Arthur’un Atatürk’e yaptığı ziyaretten çıktıktan sonra çevresindekilere söylediği şu sözler gibi:
“Dünyaya bir daha böyle bir insan gelmez”
Keşke bu ülkenin havasını soluyan, ekmeğini yiyen, suyunu içen, ortak bir geçmişten gelen herkes yabancıların bu sözlerinden onur ve mutluluk algısı çıkarabilselerdi…
Bunu bir yabancı bilim insanı, en başarılı 100 halk entelektüel arasında gösterilmiş olan Kenya asıllı Prof. Ali Mazuri şu sözleriyle paylaşıyor:
“O bizimdir. Büyük değerler salt ait oldukları toplumun değil, tüm dünyanın malıdırlar. Aynı şekilde Atatürk de bir dünya değeridir. Bunun için Türkiye’nin O’nu tekeline almasına izin veremeyiz.”
Şu sözler de Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’ya ait:
“Atatürk bir yıldızdı kaydı ve tesadüfen ülkenize düştü bu nedenle çok şanslısınız yıllarca onu örnek almaya çalıştım, maalesef çeyreği kadar olamadım. Atatürk olmak çok zor bir şeymiş. O ölümünden sonra bile ülkesini yöneten tek liderdir. Ne yazık ki ülkenizde hala onun önemini anlayamayan bir halk kitlesi var”
Hem de öyle biri var ki bizden biri ama damarlarında Türk kanının zerresini taşımayan…
Hem de sahte diplomayla yıllardır devletimizin en yüce makamında oturmanın sefasının süren bir kişinin Rize’de yaptığı konuşmada Atatürk için kullandığı insan olanın kanını donduracak şu sözlere bakın
“Trenimizi kimse durduramaz. Tren dedim, aklıma geldi. Hindistan’ı ziyaret eden Afrikalı bir devlet başkanının bindiği tren aniden durmuş. Sormuşlar, neden? “Efendim, yolumuzun üstünde bir inek yatıyor. İnekler bizde kutsaldır. Onları rahatsız edemeyiz, hayvan ne zaman kalkarsa o zaman yolumuza devam edeceğiz.” Ne mutlu onlara ki, inek canlı. Bizim yolumuzu kapatan inek ise ölü, kimse adını da ağza alamıyor. İneği yolumuzdan evvel Allah sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse kaldıracağız.”
Bu sözler sosyal medyada paylaşılan ve adı açıklanmayan bir Rus Yarbayın makalesinde yer verdiği şu deyişe çağrışım yapmıyor mu:
“Kanaat imce Mustafa kemal Atatürk yanlış bir milleti kurtardı”
Pazar günü yapılacak seçimin önemini artıran bir husus yabancıların Türk ulusunun onurunu zedeleyen bu tür algısını silmek için ve artık bir an önce anayasal düzene uygun yasal ve liyakat sahibi gerçek bir devlet başkanına sahip olabilmemiz için…
Artık ülkemizin, ulusumuzun kaderiyle oynayan iki milyon geçersiz oyun sırtına binerek “Atı alan Üsküdar’ı geçti” gibi siyaset hokkabazlıkları yaşanmaması için eşsiz önderimiz Atatürk’ün şu uyarısınınım gereğini yerine getirme fırsatı doğması…
“Vatandaşlar: Vatanınızda herhangi bir kişiyi, istediğinizi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evlâdınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, millî varlığınızı bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir kişiye, herhangi bir sevdiğinize vermeye sebep olmamalıdır. Bunun tersine hareket kadar büyük hata olamaz.”