Eğitim Nereye mi gidiyor?
“Öğretmenlikte başarı sabırla ve sürekli çalışmayla elde edilir. Ani başarılar hem pek azdır. Hem de tesadüflerin getirdiği başarılardır. Alınteriyle kazanılacak başarıların peşine düşülmelidir.”
İsmail Hakkı Tonguç
Bugün Öğretmenler Günü. Alın teriyle çalışan yurtsever tüm eğitim emekçilerinin günü kutlu olsun. Her zaman eğitim konusu gündeme gelse, 1946’da “Milli Eğitim Bakanımız” olan saygın eğitimci “Hasan Ali Yücel’in” görevden ayrılıp yerine Reşat Şemsettin Sirer’in getirilerek, Köy Enstitülerinin kapatılma sürecinin olgunlaşması aklıma gelir. Bilindiği gibi 1954 yılında da bu güzelim kurumlarımız resmen DP tarafından kapatılmıştır. Konuyla ilgili önceki yazımı güncelleyerek aktarıyorum.
*
Osmanlı İmparatoru “İkinci Abdülhamid´in Maarif Nazırlarından, yani Milli Eğitim Bakanlarından Emrullah Efendi, Halim Paşa, ya da Zühtü Paşaya´ mı ait olduğu kesin bilinmeyen, “Şu Okullar Olmasa Milli Eğitimi Ne Güzel İdare Ederdim” sözü, bugün daha da bir anlam kazanmış durumdadır.
*
Bu günlerde okulların daha doğrusu eğitimin halini sizlere anlatmaya gerek var mı bilemiyorum. Maalesef okullarımız yoğun bakım da…
Yazık ki ne yazık!..
*
İyi yönetilemiyor mu yoksa Milli Eğitim?
Okullar yoğun bakımdan nasıl kurtarılacak?
Ne dersiniz bu sorulara dostlarım?
İsterseniz geçelim mi bunları!..
*
Eğitim ve öğretimin birden fazla unsuru olduğunu öncelikle vurgulayalım. Nedir bunlar?
“Öğretmenler, Öğrenciler, Veliler,
Müfredat Programı, Ekonomik ve Sosyal Konum” dur.
*
Eğitim ve sağlık ayrılmaz temel kavramlar olup, aslında sorunları da benzerdir.
*
Bilindiği gibi “24 Kasım 1928” Mustafa Kemal Atatürk´ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği tarihtir. Öncelikle bunu anımsatmakta yarar görüyorum.
*
12 Eylül 1980 Askeri Darbesini yapanlar, 1981 yılında her yılın 24 Kasım gününü; “Öğretmenler Günü “olarak kutlamayı yasalaştırmışlardır.
*
24 Kasım´ın 12 Eylül´ün ürünü olması, onu reddetme hakkını bize verir mi?
Elbet vermez!..
Önemli olan konunun özüdür.
Biçimle şu aşamada uğraşmayı doğru görmüyorum. Yanılıyor muyum acaba?
*
24 Kasım´ın içeriği ve nasıl yorumlanması gerektiği konunun can alıcı noktasıdır. Bunun içinden mutlaka 12 Eylül ruhu arındırılmalıdır. Bilinmesini isteriz ki, 12 Eylül ile gelen serbest pazar ekonomisi ve Neoliberal politikalar; Eğitimi de tıpkı Sağlık gibi parayla alınıp satılan bir meta haline getirmiştir.
Bu politikalar eğitim sistemimizi yerden yere vurmuştur. Bugünlerde bunun nelere yol açtığını net olarak daha iyi görmekteyiz.
*
Yoksul halk çocuklarının okuduğu birçok parasız yatılı okul maalesef kapatılmıştır. Araştırılınca, buralardan birçok bilim adamı, siyasetçi ve üst düzey yönetici yetiştiğini görebiliriz.
*
Maalesef neoliberal potikalar, hem öğretmen mesleğine, hem de öğretmenin yetiştirilme tarzına ve en önemlisi halk ve yoksul çocukların eğitimine ve yetiştirilmelerine büyük zararlar vermiştir. Adeta ülkenin temeline dinamit koymuştur.
*
Bir çocuğun en büyük şansı iyi bir öğretmene denk gelmesi sözü sorgulanmalıdır. Çünkü tüm çocuklarımızın iyi bir öğretmeni hak ettiğini özellikle vurgulamam gerekir.
*
Dünyanın her yerinde “Müfredat” dediğimiz, her öğretmenin öğrencilerine öğretmekle yükümlü olduğu bir “İçerik Havuzu” vardır. Ne yazık ki biçime o kadar takılıyoruz ki, öz burada önemini yitiriyor. Böylece ezberci çocukların yetişmesi kolaylaşıyor.
*
Eğitimin niteliğini laik, çağdaş ve bilimsel normlar ışığında artırmamız gerektiği halde, tamamen yoz, geri ve özünde dinsel içerikli bir eğitime hepimizin gözü önünde gidiyoruz. Üzülerek söyleyelim ki; bu gerçeğe hepimiz “Du Bakali Ne Olacak “ diyerek seyrediyoruz.
*
Çocuklarımıza sorgulamayı, araştırmayı, soru sormayı öğreteceksek; bu doğrultuda öncelikle öğretmenin, kendi yöntem ve uygulamalarını sorgulaması gerektiğini vurgulayalım. Karşılaşabileceği sorular üzerinde önceden düşünüp hazırlıklı olması gerekir.
*
Daha yakın bir zaman da anımsarsanız; Bir eğitim kurumu temsilcisi, “Biz Okumamış ve Cahil Kesimin Ferasetine güveniyoruz. Onlar Ülkeyi Ayakta Tutanlardır” demişti. Aslında niyetlerini açıkça dile getirmişti.
*
Öğretmenler umar ve dileriz ki, yakın zaman da yeniden “Muallim” olma niteliğine kavuşurlar. Bu gidişle bunun zayıf olduğunu, bu dileğimin olma olasılığının çok düşük olduğunu benim gibi sizler de biliyorsunuz. Yinede enseyi karartmamak gerekir. Böylece öğretmenlerimiz hem halk ve hak sevdasına sarılma özelliği göstereceklerini düşünüyorum.
*
Sorunu elbette bu Muallimler yani eğitim emekçileri çözecektir. Eğitimin “Toplumsal Yarar iİkesi, öncelikle öğretmen mesleğinin sorunudur.” Bu sorunun çözülmesi, aydınlanma hamlemizi geliştireceği gibi, özgür, sorgulayan ve toplumsal çıkarları önde tutan bireyler yetiştirecektir.
*
Tekrar kutlu olsun tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü!..
*
Sözlerimi Muazzez Turing öğretmenimizin güzel bir Muş türküsü ile bitireyim. Her dinlediğimde doğduğum Besni ilçesindeki okuduğum Dumlupınar İlkokulu ile öğretmenim Hasan Aslan gelir. Ne güzel öğretmenlerimiz vardı. Işıklar içinde uyusunlar.
Mektebin Bacaları
Ders Verir Hocaları
Kim Yarimi Sorarsa
Odur Birincileri Vay
Dr.Mustafa Torun
Sevgilerimle…