Diyelim ki,
Evvel zaman içinde dünyanın merkezinde bir ülke varmış,
Ben diyeyim 10 bin siz deyin 20 bin yıl öncesinden beri,
İnsanlar yaşarmış o ülkede.
Havası, suyu tertemiz, toprakları bereketliymiş,
Bu ülkeyi her şeyi bilen bir kişi yönetirmiş,
O kişi ve ailesi saraylarda bir eli yağda bir eli balda yaşarlarmış,
İnsanların ise gönülleri zengin ama kendileri yoksulmuş.
*
Ülkeyi yöneten bir kişi her şeyi bilince,
İnsanların bir şeyler bilmesine gerek yokmuş.
Her şeyi bilen bir kişi her şeyi düşünür, her şeye kendisi karar verirmiş,
Herkes de her şeyi bilen bir kişiye biat edermiş.
Kimler ki bu bir kişinin elini eteğini öpermiş,
Onlara da sarayın sofrasında yer verilirmiş.
Kimler ki ben de bilirim dermiş,
O kişilerin de kellesi gidermiş.
Her şeyi bilen bir kişi o ülkenin hükümdarı,
İnsanlar da kulları imiş.
*
Her şeyi bile bir kişinin hükümdarlığını sürdürebilmesi için,
İnsanların cahil kalması gerekirmiş,
Bilime, bilgiye, kitaba, okula bu düzende yer verilmezmiş.
Bilim, bilgi olmayınca,
Ülkede ne üretim tesisi ne de fabrika kurulmazmış,
Kullanılan, tüketilen ne varsa başka ülkelerden satın alınırmış.
*
Her şeyi bilen bir kişi bolluk içinde hükümdarlığını sürdürürken,
Gün gelmiş hazinede ne var ne yoksa bitmiş, tükenmiş.
Bir kişinin düzeni sürsün diye başka ülkelerden borç para istenmiş,
Karşılığında da ne isterlerse verilirmiş.
Gel zaman git zaman verilecek bir şeyler de kalmayınca hazinede,
Borç veren ülkeler başlamışlar her şeyi bilen hükümdarı yönetmeye.
Sonra da asıl niyetleri çıkmış ortaya,
Havası, suyu tertemiz, toprakları bereketli ülkenin sahibi olmak istemişler.
*
O ülkede bir de bir sarı paşa varmış,
Ülkeyi kurtarmak için arkadaşlarıyla beraber düşmüş yollara,
Çıkmış yoksul, cahil ama gönlü zengin insanların karşısına,
Çağrı yapmış, her şeyi bilenin teslim ettiği ülkeyi hep birlikte kurtarmaya.
Yüzyıllar sonra insan yerine konan insanlar,
İnanmışlar sarı paşaya ve girmişler kol kola,
Sahip çıkmışlar ülkeye ve yaşadıkları topraklara.
Her şeyi bilen hükümdar ülkeden kaçıp gitmiş,
Ülkeye sahip olmak isteyenler de elleri boş ülkelerine geri gitmiş.
*
Her hikayeden çıkarılacak bir dersin olduğunu bilelim.
Hikayeye burada ara verelim ve bugünlere gelelim.
*
Bugünün dünyasında da, hikayede olduğu gibi,
Her şeyi bilirim diyenler ülkelerin başında.
Öyle ki,
Demokrasi diye yola çıkanlar,
Her sözünde demokrasiye toz kondurmayanlar,
Ve de demokrasinin sayesinde iktidar olanlar,
İktidar olduklarında demokrasiyi unutuyorlar.
İşte bu andan itibaren başlıyor,
Her şeyi bilirim diyen bir kişinin iktidarı.
İster siyasette ister kitle örgütlerinde,
İster siyasi partilerde,
İsterse de sendika, meslek odası veya derneklerde,
Sınırı da konmamışsa,
Bilinmiyor her şeyi bilenlerin iktidarlarının süresi.
*
İktidarda kalmanın yolu,
Sanki hikayenin bugüne uyarlanmış bir versiyonu.
İşin acı tarafı,
Bilinse de böylesi hikayelerin sonu,
Vaz geçilmez bir tutkuya dönüşüyor,
Her şeyi bilen tek kişinin iktidarda kalma oyunu.
Alanında bilgili, uzman, deneyimli olanlara yer verilmiyor,
Özellikle siyasetin sahnesinde ve bu demokrasi oyununda.
*
Bu oyunun kaybedeni,
Demokrasinin gerçek sahibi olan halkın kendisi.
Bilinmeli ki,
Her hikayenin bir sonu vardır.
Bugün yaşanılanlar da bir gün hikaye olarak anlatılacaktır.
Hikayede kimin kötü kimin kahraman karakter olarak yer alacağı,
Siyasetteki kişilerin yaptıklarıyla yazılacaktır.
*
Ülkenin nasıl kurtulacağını bilmeyenler,
Bu hikayede halkın gönlünde kahraman olmak isteyenler,
Türkiye İş Bankası’nın düzenlediği “Cumhuriyetimizin 100. yaşı vesilesiyle Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansta,
Bilsay Kuruç’un yaptığı konuşmayı mutlaka izlesinler.
Konuşma linki; https://youtu.be/1JjMOYaSzd8?si=VShqOPxDGjFc31HC