TEMEL DEMİRER
“Böylesi mahkemelerin bir özelliği de
insanı yalnız suçsuz yere değil,
nedenini bilmeden mahkûm etmek.”[1]
Yakın geç(me)mişte, “Bir vesayet aracı olarak hukuk,”[2] vurgusuyla “vesayetin müşahhaslaştığı devir” göndermeleriyle “hukukun üstün” olmadığını belirtenlerin, bugünlerde “bağımsız hukukun üstünlüğü”nü ayakta alkışladığı bir kara komedinin orta yerinde, yeniden düşünüp, konuşma zamanıdır şimdiler…
Kolay mı?
Hukukun ideolojik olup olmadığı tartışması kelimelerin olumsuz anlamlarıyla “siyasal” ve “spekülatif” görülür. Lakin hukuk ile ideoloji arasındaki ilişki (ve çelişki) yoğun tartışmalara yol açmış ve açmaktayken; durum hiç de öyle değildir
Çünkü…
“Eğer hukuk toplumsal ilişkileri tanzim eden ve siyasal bir sistem tarafından yasalaştırılan bir uygulanabilir (enforceable) kurallar sistemi ise, o hâlde hukukun ideoloji ile bağıntılı olduğu açıktır. Genel anlamıyla ideoloji bir siyasal fikirler sistemine refere etmektedir ve hukuk ile politika birbirlerinden ayrılamaz bir biçimde ilintilidirler.
Hukuk doğrudan ve tartışmasız bir biçimde ideolojiden kaynaklanıyor gibi gözükebilir.
Ancak, hukuk ve ideoloji arasındaki ilişki hem kompleks, hem de tartışmalıdır. Bunun sebebi ideoloji kavramının çeşitli tanımları ve ideolojinin hukukla ilintilendirilebileceği çeşitli yolların olmasıdır.
Hukukun üstünlüğü ve ideoloji ile ilgili bu iddialar karmaşıktır ve dikkatlice incelenmesi gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü, zorunlu olarak kapitalist düzen yararına manipülasyonlar içeriyor mu?”[3]
Elbette içeriyor!
Kaynağı bir sistemin kurumlarına ya da ahlâka dayanan hukuk anlayışı, hukukun ideolojik işlevinin realist bir değerlendirmesinden veya yasaların oluşturulduğu ideolojik süreçten bağımsız olamaz.
Buna hukukun ideoloji ile ilişkisi yol açar. Yani hukukun ideolojisinden değil, ideolojilerin hukukundan söz etmek gerekirken; devlet ile beraber toplumda var olan iktidar ilişkileri, ekonomik ve sosyal yaşam, hukuki düzen de değişmiş ve beraberinde bir takım yeni kavramlar ortaya çıkmıştır.
Hukukun ideoloji ile ilişkisini anlayabilmek amacıyla öncelikle devletin ideolojik yönünü anlamak elzemdir; hukuk toplumsal ilişkilerde ideolojiye odaklı hareket eder ve devlet de hukuku bir araç olarak görüp, kullanır. Bu sebeple yalnızca zora dayalı bir mekanizmadan ibaret olmayan devletin hukuktan etkin bir biçimde faydalandığını söylemek mümkündür.
Burjuva yargısında derûni bir hâkimiyet tesis eden “resmî ideoloji” meselesi elbette çok önemli bir faktördür. Anayasa’da tarif edilen, devletin birçok pratiğine yol gösteren, topluma bir bütünsel varoluş tanımı getiren, devletle toplumun karşılıklı konumlarını tarif eden, yaptırımcı ve bütünsel bir resmî ideoloji söz konusudur. Bu ideoloji de, suçlar ve yasaklar getirir. Ama esas gücünü, suç olarak tarif edilmiş yasaklardan değil, toplumun kendini tanımlamasına müdahale ederek, toplumsal tahayyülü biçimlendirerek elinde tutar. Davranışların resmî ideoloji normlarına uygun olmasına dikkat eder.
Özetle hukuk, egemen ideoloji ile uyumlu biçimde, bir hak tanımı yaparken;[4] Friedrich Engels’e göre, ekonomik durum, yani altyapı temeldir; ancak, “Üstyapının çeşitli bölümleri (sınıf mücadelesinin hukuki biçimi ve sonuçları) bir sınıfın zafer kazanışından sonra ortaya konmuş olan anayasalar vb., hukuki şekiller ve hatta bu mücadelelerin mücadeleye katılanların zihninde yarattığı yansılar, politik, hukuki ve felsefi teoriler, dini görüşler ve bunların dogma hâlinden sistem hâline gelmelerine kadar geçirdikleri gelişmeler de tarihi mücadelelerin akışı üzerinde etkilerini gösterir ve çoğunlukla bu mücadelelerin biçimini öncelikle belirlerler”. Karl Marx da‘Ekonomi Politiğin Eleştirisine Önsöz’de (1859) şunları ekler:
“Bu tür dönüşümleri incelerken, doğa bilimlerinin kesinliğiyle belirlenebilen üretimin ekonomik koşullarının maddi dönüşümü ile insanların bu çatışmanın bilincine vardığı ve onunla mücadele ettiği hukuki, siyasi, dini, sanatsal ya da felsefi, kısacası ideolojik biçimleri birbirinden ayırmak her zaman gereklidir.”
“Varoluşlarının toplumsal üretiminde insanlar kaçınılmaz olarak kendi iradelerinden bağımsız olan belirli ilişkilere, yani maddi üretim güçlerinin gelişimindeki belirli bir aşamaya uygun üretim ilişkilerine girerler. Bu üretim ilişkilerinin toplamı, toplumun ekonomik yapısını, üzerinde hukuki ve siyasi üstyapının yükseldiği ve toplumsal bilincin belirli biçimlerine karşılık gelen gerçek temeli oluşturur.”
“Gelişmenin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri mevcut üretim ilişkileriyle ya da -bu sadece aynı şeyi hukuki terimlerle ifade eder- şimdiye kadar çerçevesinde faaliyet gösterdikleri mülkiyet ilişkileriyle çatışmaya girer. Bu ilişkiler üretici güçlerin gelişim biçimlerinden onların prangalarına dönüşür. Ardından bir toplumsal devrim çağı başlar. Ekonomik temeldeki değişiklikler er ya da geç tüm muazzam üstyapının dönüşümüne yol açar.”
* * * * *
Egemenlerin, “Dura lex, sed lex./ Kanun serttir ama kanundur,”[5] dayatmaları karşısında; öncelikle, Friedrich Nietzsche’nin, “Ve bir erdemim varsa, o da korkmayışımdır hiç bir yasaktan”; Sokrates’in, “Adaletsizlik ve kötülük yapmaktansa, kötülüğe veya adaletsizliğe maruz kalmak daha iyidir,” uyarıları unutulmadan; mesele politik düzlemde ele alınmalıdır. Çünkü “hukuki” denilen şey nihai kertede politik bir duruştan başka bir şey değildir.
Örneğin, Roboskî’de yürüttüğü vicdani ret çalışmaları ve Demokrat Haber sitesindeki yazıları nedeniyle halkı askerlikten soğutma “suçu”ndan 7 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan[6] Yannis Vasilis Yaylalı’nın davasının gerekçeli kararında Uludere Asliye Ceza Mahkemesi’nin sıradışı yorumları felsefe dünyasında “çığır açar” nitelikteydi: Savaşın kötü ve zararlı olduğu için insanları vicdani redde davet ettiği fakat bunun ham bir bilgiden ibaret olduğu, Yaylalı’nın bu konuda nitelikle araştırma ve yeterli okuma yapmadığı iddia edilirken; “Ham bilgilere dayalı olarak ortaya konulan söylemler fikir ve düşünce olarak nitelendirilemez” ifadeleri kullanıldı.
Mahkeme, Yaylalı’nın köşe yazılarında fikir ve düşüncelerin olmadığını iddia ederken bu iddiasını ise “Bir fikir ve düşünceden bahsedebilmek için klasik manada tez antitez sentez üçlüsünü bir arada harmanlayarak üzerinde düşünülüp okumalar yapılıp sonuca ulaşılması gerektiği”, ancak Yaylalı’nın yazılarında bunların olmadığı ifadeleriyle “temellendirildi.”[7]
Şimdi soralım: Bu “karar” ideolojik değil de nedir ki?
* * * * *
Tıpkı malum ve meş’um TCK 301. maddesi gibi!
Hatırlanırsa bir Adalet Bakanı, TCY’nin 301. maddesiyle ilgili bir olayda soruşturma izni verip vermeyeceği sorulduğunda, “Elbette vereceğim. Ben ülkeme sövdürmem!” demişti. Bu sözlerden yargıcın etkileneceğini bile bile… Bu başlı başına bir skandaldır. Çünkü yargının bu tür açıklamalardan etkileneceği açıktır.
Bunu bağışlamak olanaksızdır. Çünkü yaşananlar ve uygulama: Genelde, erkler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine, özelde “Yargı yetkisi, (…) bağımsız mahkemelerce kullanılır” ve “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara (…) tavsiye ve telkinde bulunamaz” diyen anayasaya (m. 9, 138/3) aykırıdır.
Son çözümlemede, tipik bir “yetki yağması”dır.[8]
Gerçekten de 301. maddeden soruşturmanın Adalet Bakanının iznine bağlı olduğunu hatırlatan HDP Milletvekili Garo Paylan, “TCK’nin 301. maddesinin, Anayasa aracılığıyla da güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen bir nitelik taşıdığı, demokratikleşmeye ve insan haklarına aykırı olduğu yönünde itirazlar süregelmiştir” hatırlatmasını yaparak, Hrant Dink cinayetini hatırlattı:
“Gazeteci Dink’in Ermeni kimliği üzerinden nefret söylemlerine maruz bırakılmasında ve 19 Ocak 2007 tarihinde organize bir cinayetle öldürülmesinde, kendisi hakkında ‘Türklüğe hakaret’ suçuyla dava açılması ve mahkûmiyet kararı verilmesinin etkili olduğu bilinmektedir.”[9]
Malum üzere Avrupa Konseyi ve AB tarafından “ifade özgürlüğünü kısıtladığı” gerekçesiyle yıllardır eleştirilen TCK’nın 301. maddesi 29 Nisan 2008’de değiştirilmişti. Ancak değişiklik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tatmin edici bulunmamıştı.
AİHM, “Ermeni soykırımı” konusundaki araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Taner Akçam tarafından TCK 301 hedef alınarak açılan davada, Ankara’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10’uncu maddesini ihlâl ettiğine hükmetti.
Akçam’ın TCK 301’i AİHM gündemine taşımasına, 6 Ekim 2006 tarihinde AGOS gazetesinde yayımlanan ve kendi imzasını taşıyan “Hrant Dink, 301 ve bir Suç Duyurusu” başlıklı makale neden olmuş ve Akçam hakkında “Türklüğü aşağıladığı” gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştu. Bu suç duyurusu sonuçsuz kalsa da 11 Ekim 2007 ve 26 Kasım 2007’nde Akçam hakkında iki suç duyurusunda daha bulunulmuş, daha önce de aynı gerekçeyle 2005 yılında suç duyurusunda bulunulduğu ortaya çıkmıştı.
Tüm bu suç duyuruları üzerine konuyu 2007’de AİHM gündemine taşıyan Taner Akçam, Strasbourg Mahkemesi’nde TCK 301’i mercek altına almasını istedi. Akçam, TCK 301’in ifade özgürlüğü önünde engel oluşturduğunu, Ermeni meselesi konusundaki çalışmaları nedeniyle söz konusu madde temelinde hakkında her an soruşturma başlatılabileceğini, bunun da kendisinde stres, kaygı ve korku yarattığını savunmuştu. Türkiye’de çok sayıda birey hakkında Ermenilere yönelik katliamları “soykırım” olarak tanımladıkları için TCK 301 temelinde dava açıldığını anımsatan Akçam, örnek olarak Hrant Dink, Ragıp Zarakolu ve Temel Demirer’i göstermişti.
Türk hükümeti ise AİHM önünde kendisini Taner Akçam hakkında başlatılan soruşturmaların “davalaşmadan sonuçlandığını” belirterek savunmaya çalıştı. Ankara, TCK 301’de yapılan son değişiklikler sayesinde Taner Akçam gibi kişilerin ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı tezini de işledi. Türk hükümeti AİHM’ye ilettiği belgelerde, 2003-2007 arasında TCK 301 (eski TCK 159/1) temelinde başlatılan soruşturma sayısının 1894 olduğunu, bunlardan 744’ünün mahkûmiyet, 1142’sinin ise beraatla sonuçlandığını bildirdi. Hükümet, AİHM’ye 30 Ekim 2009’de sunduğu ikinci bir belgede de TCK 301 temelinde Adalet Bakanlığı’na 8 Mayıs 2008-30 Eylül 2009 arasında 955 soruşturma izni başvurusu geldiğini, Bakanlığın bunlardan 878’ini reddettiğini, 77’sine ise izin verdiğini kaydetti.
Ancak AİHM, Türk hükümetinin bu tezlerini ve sunduğu belgeleri ifade özgürlüğünün korunması açısından yeterli bulmadı. Akçam’ı “1915 olayları” konusundaki araştırmaları nedeniyle “Türkiye’de düşüncelerinden ötürü kolaylıkla hedef gösterilebilecek ve TCK 301 temelinde haklarında soruşturma başlatılabilecek insanlar grubu mensubu” olarak tanımlayan AİHM, hakkında dava açılmamış olsa bile Akçam’ın sürekli “risk” grubunda yer aldığı sonucuna vardı.
AİHM, bir adım daha öteye giderek, TCK 301’de yapılan son değişiklikleri de yorumladı. Strasbourg Mahkemesi, TCK 301 temelinde soruşturma başlatma yetkisinin Adalet Bakanlığı’nda olmasının ifade özgürlüğü açısından yeterli bir güvence olmadığına hükmetti. AİHM, bu kararına gerekçe olarak, mevcut hükümetin veya başka bir hükümetin politika değişikliğiyle TCK 301’e getirilen yorumun her an değişebilecek olmasını gösterdi. AİHM, eski TCK 301’deki “Türklük” teriminin yeni versiyonda “Türk Milleti” olarak değiştirilmesinin Yargıtay’ın ifade özgürlüğünün korunması anlayışında değişikliğe neden olmadığına da vurguda bulundu.
Tüm bu tespitlerden yola çıkan AİHM, yürürlükteki TCK 301’in olağanüstü geniş bir alanı kapsadığı, yoruma açık olduğu ve itici görüş ve her türlü fikir hakkında savcılıklar tarafından soruşturma başlatılmasına neden olabileceği sonucuna vardı. Yeni TCK 301’in suistimal edilmesini önlemek için öngörülen Adalet Bakanlığı filtresinin ise ifade özgürlüğü açısından yeterli güvence oluşturmadığına kanaat getiren AİHM, politik bir değişikliğin yasanın yorumunu doğrudan etkileyebileceği ve keyfi uygulamalara yol açabileceği vurgusunda bulundu.[10]
Haksız da değildi…
Örneğin i) Ankara Katliamı’nın Adana’da protesto edilmesi sırasında “Hırsız katil Erdoğan” ve “Katil devlet hesap verecek” sloganlarını attığı iddiası ile Avukat Şiar Rişvanoğlu hakkında, Adalet Bakanlığı’ndan izin alınmadan TCK’nin 301. maddesinden soruşturma açıldı. Av. Rişvanoğlu, daha önce hakkında soruşturma açılması için Adalet Bakanlığı’ndan izin istenildiğine dikkat çekerek, savcının izin istemeden TCK’nin 301. maddesinden soruşturmasının bir skandal olduğunu söyledi. Av. Rişvanoğlu, soruşturma için ifade vermek üzere savcılığa çağrıldığını, ancak savcılığın bakanlıktan izin almadığının ortaya çıkması üzerine ifade vermediğini söyleyip, hakkında açılan soruşturmaların yargının ne kadar siyasallaştığını ve iktidarın tekeline girdiğini gösterdiğini vurguladı.[11]
- ii) Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin şikâyeti üzerine çizer Musa Kart hakkında bir karikatürü nedeniyle 8 Aralık 2015’de “301” soruşturması başlatıldı. Suç duyurusu dilekçesinde Kart hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iftira ve Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde düzenlenen “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” iddiasıyla yasal işlem başlatılmasını talep etti.[12]
iii) Avukat Eren Keskin, 2005’de Mardin’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın babasıyla birlikte öldürülmesi sonrası Çerkezköy’de katıldığı panelde, “Devlet 12 yaşında bir çocuğu katledecek kadar vahşi bir anlayışa sahip. Türkiye hesap vermek zorunda… Türkiye’nin tarihi kirli bir tarihtir” dediği için Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi gereğince “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni alenen aşağılamak” suçlamasıyla 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.[13]
Ancak avukat Fethiye Çetin’in ifadesiyle, “TCK 301’i mevcut hâliyle artık soruşturmaların, kovuşturmaların dayanağı yapmak mümkün değil. Çünkü 301 artık ‘yasa’ değil. Olmayan yasaya göre ceza vermek, ceza hukukunun en temel ilkesini, ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesini ihlâl etmek anlamına gelir. AİHM kararları bağlayıcıdır, Türkiye, bu kararı yerine getirmekten kaçınamaz. Mevcut hâliyle 301 uygulanamaz.”[14]
Çünkü “devlet kurum ve organlarını aşağılama” iddiası, bütünüyle ifade özgürlüğü kapsamına giren bir eylemi hedef alıyor. 301. maddenin üçüncü fıkrası, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağını belirtiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Taner Akçam/Türkiye kararında 301. maddenin muğlaklığını belirterek, “kanun niteliği taşımadığına” karar vermişti.[15]
Tüm bunlara ek olarak: Diyarbakır Barosu yöneticilerinin TCK 301. maddeden yargılandığı davada mahkemenin verdiği beraat kararları ile ‘Ermeni Soykırımı’ ve ‘Kürdistan’ demenin suç olmadığı kabul edildi.[16]
Davanın temelini oluşturan gerekçelerden biri, Baro tarafından 24 Nisan 2017’de “24 Nisan/Büyük Felâket: Ermeni Halkının Acısını Paylaşıyoruz” ve 24 Nisan 2018’de “Ermeni Halkının Dinmeyen Acısını Paylaşıyoruz” başlıkları ile yayımlanan basın açıklamaları oldu. Baro, “soykırım” ifadesini kullanıldığı bu açıklamalarında yüzleşme çağrısında bulundu.
Meclis Genel Kurulu’nda “Kürdistan” ifadesi kullandığı için HDP eski milletvekili Osman Baydemir’e “geçici çıkarma” cezası verilmesi üzerine 18 Aralık 2017’deki “Kürdistan ifadesini cezalandırmak utançtır, kabul edilemez!” başlıklı açıklama ile bu durumun kınanması da Baro yöneticilerine suçlama olarak geri dönmüştü
Söz konusu gerekçelerle dönemin 11 Baro yöneticisi hakkında TCK’nin 301. maddesini oluşturan “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlaması ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçunu oluşturan 216. maddesi uyarınca iddianame hazırlanıp, 18 Kasım 2020’de yargılanmalarına başlandı.
Diyarbakır Barosu yöneticileri hakkında TCK 301. maddeden dava açılması, Türkiye’de bir ilki oluşturdu. Hatırlanacağı üzere geçmişte şahıslar hakkında dava açılmış, Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra ise bu maddeden dava açmak Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlanmıştı.
Yargılamanın 21 Şubat duruşmasında, henüz tüm sanık savunmaları tamamlanmamış olmasına rağmen sürpriz bir şekilde mahkeme heyetine esas hakkındaki mütalaasını sunan iddia makamı, sanıkların tümü hakkında beraat talep etti.
Savcılık mütalaasında beraat taleplerinin gerekçesi olarak şunları kaydetti:
“Her ne kadar Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak avukatlık yapan sanıklar, Ahmet Dağ, Ahmet Özmen, Cihan Ülsen, İmran Gökdere, Mahsum Batı, Muhammed Neşet Girasun, Nahit Eren, Nuşin Uysal Ekinci, Serhat Eren, Sertaç Buluttekin, Velat Alan hakkında ‘Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılama” ve ‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme’ suçunu işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış ise de; yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, kullanılan ifadelerin kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikeyi ortaya çıkarmadığı, cebir, şiddet veya tehdit içermediği, yerleşik Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi ‘ifade özgürlüğü sadece memnuniyetle karşılanan, zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler için de uygulanabilmelidir’ kararı ışığında da bu kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu sebeple sanıkların üzerine atılı suçların unsurları bakımından oluşmadığı anlaşıldığından, CMK’nin 223/2-a maddesi gereğince atılı suçlardan sanıkların ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur”
Diyarbakır 13. Ağır Ceza Mahkemesi mütalaa sonrası, TCK 301. maddesi uyarınca “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” ve 216. maddesi uyarınca “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçlamalarında bulunulan baro yöneticilerinin tümü hakkında beraat kararı verdi.[17]
* * * * *
TCK’nın 301. maddesindeki “resmi ideolojik” kuralsızlık, hemen hemen tüm Kürt davaları için de fazlasıyla geçerlidir. Şu haberdeki üzere:
“Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesinde eski Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar’ın avukatlık bürosuna giren hırsızlar, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Aralık 2015’deki duruşması için hazırlanan savunmanın bulunduğu bilgisayar ile 2 bilgisayarı çaldı. 2 bilgisayarı sokakta bırakan hırsızlar, Demirtaş’ın savunmalarının bulunduğu bilgisayarla ortadan kayboldu.”[18]
Ve birkaç örnek daha:[19]
- i) “AHİM Büyük Dairesi, koyun otlattığı sırada meydana gelen kuşkulu bir patlama sonucu yaşamını yitiren 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un ölümünde devletin kusurlu olmadığına hükmetti”![20]
- ii) Batman’da 1993’de katledilen, kapatılan DEP milletvekili Mehmet Sincar cinayetinin tek zanlısı olarak tutuklu bulunan terör örgütü Hizbullah tetikçisi Cihan Yıldız, Anayasa Mahkemesi’nin ihlâl kararının ardından tahliye edildiği ortaya çıktı. Uzun tutukluluk nedeniyle tahliye edilen yüzlerce Hizbullahçıdan biri olan Yıldız, Avusturya’da yakalanıp Türkiye’ye iade edilmişti![21]
iii) AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ankara’nın derin dehlizlerinde kaybolmaz” dediği Uludere katliamına ilişkin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Olay vuku bulduğunda konu adli mercilere intikal ettirilmiş olup adli mercilerce ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararı verilmiştir,” dedi![22]
- iv) Şırnak’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında evini tek etmeyen 54 yaşındaki Mehmet Sadık Bozderi kolluk kuvvetlerinin roketli atışı sonucu hayatını kaybetmişti. İdil Cumhuriyet Savcılığı’nca yürütülen soruşturmada “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verildi. Mahkeme ise Bozderi’nin ölümünü “hukuka uygun” buldu![23]
- v) Manisa’da HDP yöneticilerine yönelik hazırlanan iddianamede “düğüne giderek takı takmak” suç sayıldı. Parti yöneticilerinin telefonda birbirleriyle yaptıkları görüşmelerde geçen “çay içmek”, “maça gitmek”, “düğüne gitmek” gibi konuşmaların yapılacak eylemler için “şifreli haberleşme” olduğu öne sürülen iddianamede katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi anmak da suç unsurları arasında yer aldı![24]
- vi) 15 Haziran 2014’de Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki olayları protesto etmek için kentin Güney Kuşak Bulvarı Hürriyet Mahallesi’nde yaşanan polis saldırısı sırasında ölen İbrahim Aras’la ilgili soruşturmada emniyetten ilginç bir kanıt geldi. Adana’da bir protestonun ardından İbrahim Aras (15), kafası parçalanmış hâlde ölü olarak bulundu. Adli Tıp Kurumu raporu sonrası keşif amacıyla içi dolu bir damacanaya aynı mesafeden gaz fişeği atıldı. Damacana çatlayıp parçalanmayınca 3 polis aklandı![25]
vii) Muğla Üniversitesi öğrencisi Şerzan Kurt’un 2010’da öldürülmesiyle ilgili davada 16 yıl hapis cezasına çarptırılan sanık polis Gültekin Şahin, savunmasında, “Burada asıl mağdur olan benim. Zamanın İl Emniyet Müdürü bana 3-4 ay yatıp çıkacağımı düşündüğünü söylemişti” dedi![26]
viii) Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde 2015 Ocak’ında 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın ölümüyle ilgili 1’i tutuklu 5 polisin yargılandığı davada 2 Kasım 2016’da çıkan kararda Cizre 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu yargılanan özel harekât polisi N.G.’ye 13 yıl 4 ay hapis cezası verdi. Mahkeme, tutuksuz yargılanan 3 polise suçu bildirmeme nedeniyle 5’er ay hapis cezası verirken, 1 polis ise beraat etti![27] Olaydan sonra tutuklanan polis memuru H.V, Kazanhan’ı arkadaşı M.N.G’nin vurduğunu itiraf ederek, “Hem arkadaşımız M.N.G.’nin yanmaması, hem de ekipten herhangi bir arkadaşa zarar gelmemesi için bu ifadeyi verdim. Ben tutuklanınca her şey değişti. Çünkü biz bu dosyada kimsenin tutuklanmayacağını düşünüyorduk,” demişti![28]
- ix) ‘Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’ bünyesinde çalışmalarını yürüten Grup Munzur’a 10 ay hapis cezası verildi. 2017’de Van Newroz’unda söyledikleri ‘Zindana Diyarbekir ve Serhildan Jiyane’ şarkılarından dolayı ceza veren mahkeme hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına karar verdi. Grup Munzur üyelerine 5 yıl içinde aynı “suçu” işlemeleri hâlinde hapis cezası verilecek![29]
- x) Şırnak Cizre’de 2009 yılında evin balkonunda annesinin kucağındayken biber gazıyla vurularak yaşamını yitiren 18 aylık Mehmet Uytun’un ölümüyle ilgili davada sanık polis Hakan A.’ya ödül gibi ceza verildi. Sanık asker Hakan A.’ya ‘taksirle ölüme neden olmak’ suçundan verilen 3 yıl hapis cezası 2 yıl 6 aya düşürüldü, daha sonra 18 bin 200 TL para cezasına çevrildi![30]
- xi) Qers’in (Kars) Qagizman (Kağızman) ilçesinde AKP İl Genel Meclisi Üyesi Mehmet Demir’in evine yapılan molotofkokteylli saldırı sonrası gözaltına alınarak tutuklanan Cevdet Demir, Savaş Yıldırım ve Abdullah Kaya hakkında hiçbir delil bulunmamasına rağmen 247’şer yıl hapis cezası istendi![31]
xii) Mardin’de 1992-1996 arasında gözaltına kaybolan ve kemikleri yıllar sonra su kuyularında bulunan 22 kişiyi kaçırıp infaz ettikleri iddia edilen asker ve korucuların arasında olduğu 9 sanığın yargılandığı Kızıltepe JİTEM davasında karar açıklandı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, adam öldürmekle suçlanan 7 sanık hakkındaki davayı 20 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle düşürdü. Davada cinayet ve JİTEM’i kurmak iddialarıyla yargılanan dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı emekli Albay Hasan Atilla Uğur ve dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Emekli Albay Eşref Hatipoğlu hakkında ise suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraatlerine karar verildi![32]
xiii) Ankara’da yaşamını yitiren HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine saldırıyla ilgili açılan davada, 3’ü tutuklu, 19 sanığın yargılandığı Gölbaşı 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 3 tutuklu sanık ilk duruşmada serbest bıraktı![33]
xiv) G. Antep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin beraat kararını bozmasının ardından yeniden yargılanan Deniz Naki’ye 4. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, “terör örgütü propagandası” suçundan 1 yıl 6 ay 22 gün hapse çarptırdı. Mahkeme, sanık hakkında 5 yıl süreyle herhangi bir suça karışmaması şartı getirerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi![34]
- xv) Nevşehir’in Ürgüp ilçesindeki Aksalur Mahallesi’nde güneş enerjisi tesisi montajında çalışan Diyarbakırlı işçiler, 23 Ağustos 2024’de Amedspor forması giydikleri gerekçesiyle onlarca kişinin saldırısına uğradı. 13 Kürt işçi, daha sonra tedavi edilmek üzere hastaneye kaldırıldı. İşçiler, tedavi sonrası gözaltına alındı. İşçilerden 12’si serbest bırakılırken, bacağından silahla vurulan Edip Bozkurt tutuklandı. Bozkurt, birini bıçakladığına dair verilen ifadeler üzerine tutuklandı![35]
xvi) Adana’da 14 Ekim 2014’de silahlı saldırı sonucu öldürülen Azadiya Welat çalışanı Kadri Bağdu cinayetinin failleri 2.5 aydır bulunamıyor. Emniyet faillere ilişkin bir sonuca ulaşamadığına dair fezlekeyi savcılığa sundu. Bağdu ailesinin avukatı Tugay Bek, “Öğrenci, ‘Hırsız’ diye bağırınca, emekçi hakkını aramak isteyince tutuklanıyor. Siyasi bir cinayet, adli bir vaka gibi işlem yapılarak faili meçhule götürülmek isteniyor,” dedi.[36]
Bağdu ailesinin avukatı Tugay Bek hakkında “Polis ve emniyet hakkında mesnetsiz iftiralarda bulunmak” iddiasıyla 3 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı.[37]
Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Şakirpaşa semtinin bisikletiyle gazete dağıtımı yaptığı sırada IŞİD tarafından katledilen Bağdu’nun ölümüne dair açılan soruşturmada jet hızıyla “gizlilik” kararı verildi. 15 ay devam eden soruşturmanın ardından dosyada gizlilik kararı kaldırılırdı. IŞİD Üyesi Servet Koç, 2016’da Bağdu’nun oğlu İsmail Bağdu’ya gönderdiği mesaj ve görüntülerde, cinayeti nasıl işlediklerini anlatarak, devlet tarafından “kullanıldıklarını” söyledi. Ancak buna rağmen soruşturmada ilerleme sağlanmadı. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, Ekim 2020’de cinayeti “adli bir vaka” olarak değerlendirerek soruşturmada “daimi arama” kararı verdi![38]
xvii) Lice’de 14 yaşındaki çocuğa dönük işkenceye dair görülen davada, tutuksuz yargılanan beş polise “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan sekizer yıl hapis cezası verildi. Diyarbakır Barosu, karara dair polislerin işkence suçundan cezalandırılması gerektiğini duyurdu![39]
xviii) HSK’daki atama kararları haberi nedeniyle DİSK Basın-İş Genel Başkanı ve Gerçek Gündem Sorumlu Yazıişeri Müdürü Faruk Eren ile Gerçek Gündem editörü Furkan Karabay’a 2 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Yargılama sadece 9 gün sürdü, karar 9 günde çıktı![40]
xix) Bursa’da BDP Gençlik Meclisi’nce organize edilen şölene katılan Ahmedo ile Konya’da Newroz kutlamasına katılan Leyla Mizirak, seslendirdikleri ‘Ha Gerilla’ ve ‘Oremar’ şarkıları nedeniyle 1’er yıl hapis cezası aldılar![41]
- xx) Diyarbakır’daki Newroz kutlamasında öldürülen üniversite öğrencisi Kemal Kurkut davasında mahkeme heyeti,[42] sanık polis Y.Ş. hakkında beraat kararı verdi![43]
* * * * *
Bilmeyen yok: Kadına ve çocuğa yönelik cinsel saldırılarda bulunan üniformalı erkeklere çoğunlukla cezasızlık politikası uygulanıyor.
‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2020 verilerine göre, 300 kadının katledildiği ülkede, 94 kadın taciz ve tecavüze uğradı, 49 çocuk cinsel istismara maruz bırakıldı.
2020 Ocak’ından bu yana bölge kentlerinde ortaya çıkan kimi olaylarda isimleri geçen asker, polis ve korucular üzerine yeterli tahkikat yapılmıyor.[44]
Bir örneği hatırlatayım: 18 Mart 2015’de tecavüz mağduru 15 yaşındaki Z.C.’nin kendisine tecavüz edenleri serbest bırakan mahkeme heyetine yazdığı mektubu okuyanlar olmuştur aranızda. Okumamış olanlar için önce mektubu aktarayım:
“Hâkim amca…
Ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum.
Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hâkimsin bir daha bana bağırma. Beni azarlamayın.
15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bu adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim. Polisler de siz de beni suçladınız. ‘Neden karşı koymadın’ diye. Bu adamın benim üç katım kilosu ve gücü var. Bir erkekle benim gücümü nasıl bir tutuyorsunuz. Canlı cenaze gibiydim. Tek düşündüğüm bir an önce ölmekti. İntihar edecektim, beceremedim. Bu son ifademdir. Bana inanmayan dalga geçer gibi davranan aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum…”[45]
Tam da bu tabloda benzer bir örnek üzerinden Cüneyt Özdemir soruyor: “Tecavüz lobisi mi var ki N.Ç’nin 13 yaşında kendi rızasıyla 26 tecavüzcüsü ile beraber olduğu şeklinde bir kararı onaylatabiliyor?”[46]
Bu “tesadüf” falan değil!
Çünkü coğrafyamız çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarıyla sarsılırken Anayasa Mahkemesi (AYM), bu suçlara verilen cezaları çok bulan bir karara imza atarak. 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranışın cezalandırılmasını öngören maddeyi iptal etti. Yargıtay’ın cinsel suç davalarına bakan 14. Dairesi Başkanı Mustafa Demirdağ’ın 3 bin rakamıyla açıkladığı taciz ve tecavüz sonrası evlilikler bu kararla daha da artacak![47]
Coğrafyamızdaki resmi ideolojik yargı erkektir…
ERKEK YARGI[48] |
İstanbul’da bir hastanede, hemşireyi cinsel saldırıya maruz bırakmaktan yargılanan asistan doktor, “nitelikli cinsel saldırı” suçundan yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle beraat etti. Kadının avukatı, başka hemşirelerin de erkek doktorun kendilerini taciz ettiğini beyan ettiğini söyledi, karara itiraz etti. |
İstanbul’da A.C.A., karısını darbedip boğmaya çalışarak öldürmeye teşebbüs ettiği suçlamasıyla yargılandığı davada beraat etti. |
Yine İstanbul’da kendisinden ayrılmak isteyen kadını takip edip tehdit eden, fotoğraflarıyla şantaj yapan İ.M. isimli erkeğe açıklanan kararla sadece 5 ay hapis cezası verildi. |
Diyarbakır’da kendisini aldattığı ve fotoğraflarını başka erkeklere gönderdiği iddiasıyla evli olduğu kadının yüzünü bıçakla ağır yaralayan A.M. isimli erkek, 6 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. |
Bursa’da eskiden evli olduğu S.Z.Ç.’den barışma isteğine olumsuz yanıt alınca hem kadını hem de araya giren kadının arkadaşını silahla vurarak yaralayan Y.K. isimli erkeğe yaralama suçundan 9 yıl 7 ay 25 gün hapis cezası verildi. Karısına yönelik “kasten öldürmeye teşebbüs” suçlamasından ise beraat etti. |
İstanbul’da B.K. isimli erkek, birlikte olduğu A.A. isimli kadını darp ettiği ve zorla video çektirerek şantaj yaptığı iddiasıyla yargılandığı davadan beraat etti. |
Kayseri’de özel bir hastanede tedavi gören Özbekistan vatandaşı S.G. isimli kadını, sosyal medya hesabından cinsel içerikli mesajlar atarak taciz eden genel cerrahi uzmanı erkeğe, toplam 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. |
İstanbul Küçükçekmece’de A.M.B. isimli erkek, Nurcan Arslan’ı sokak ortasında silahla vurarak öldürdü. Mahkeme sanığa üç kez “tasarlayarak öldürme” suçundan müebbet hapis cezası verdi. Yargıtay cezayı, “suçun tasarlanmadığı” savıyla üç kez bozdu. Yerel mahkeme, önüne dördüncü kez giden dosyada Yargıtay kararına uydu, sanığın cezası 25 yıla indirildi. |
Çocuklarda olduğu gibi!
- i) İstanbul’da 4 yaşındaki E.M’ye cinsel istismarda bulunduğu ileri sürülen 17 yaşındaki kuzeni D.A’nın yargılandığı dava karara bağlandı. Savcı mütalaasında E.M’nin kuzeni D.A. tarafından cinsel istismarına uğradığının ortaya çıkmasına karşın, mahkeme heyeti D.A’nın duruşma aşamasındaki hâli ve davranışları nedeniyle iyi hâl indirimi uygulayarak 5 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası verdi.[49]
- ii) Diyarbakır’da 2016’da henüz 12 yaşındayken, yakını Ali P. tarafından sistematik cinsel istismara maruz kaldığını belirterek ailesiyle şikâyetçi olması üzerine, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada Ali P. hakkında “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” ve “Cebir tehdit veya hile kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından 20 yıla kadar hapis cezası istendi. Ancak yargılama süreci sonunda “erkeği aklama çabası”nın bir örneği de burada görüldü. Raporla tespit edilmesine rağmen sanık, mahkeme tarafından delil yetersizliğinden beraat ettirildi.[50]
iii) İzmir’in Menderes ilçesinde 13 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuksuz yargılanan M.Y.Y. (39), 12.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, eylemi birden fazla kez yapan sanığa “iyi hâl” indirimi uygulayıp, cezasını 10 yıl 5 aya indirdi.[51]
- iv) 14 yaşındaki G. U.’nun çalıştığı kuaför dükkânının sahibi Yıldız Çelik tarafından fuhşa zorlandığı davanın ilk duruşması Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti tutuklu sanıklar Heves Tiniğ ve Mehmet Şakir Ayğan’ın tahliyesine karar verildi.[52]
- v) Ankara’da kızı ile ders çalışmak için evine gelen komşusunun kızı M.Ş.’ye (17), 6 yaşından 11 yaşına kadar cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla tutuksuz yargılanan Mustafa E.’ye, “çocuğun cinsel istismarı” suçundan iyi hâl indirimi uygulanarak 10 yıl 5 ay hapis cezası verildi.[53]
- vi) Uşak’ta 11 yaşındaki kız çocuğunu cinsel istismara maruz bırakmakla suçlanan bakkal, üçüncü duruşmada beraat etti.[54]
vii) Edirne’de 2012’de, işitme engelli 14 yaşındaki kıza tecavüzden yargılanan 10 sanık Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından önce 17 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırıldı. Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, sanıkların duruşmadaki iyi hâlini gözeterek cezalarda indirim yaptı.[55]
viii) Diyarbakır’da yüzde 50 zihinsel engelli erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla yargılanan taksici S.K.’yı, “Basit cinsel istismar” suçundan 8 yıl hapis cezasına çarptıran mahkeme, duruşmalardaki olumlu tutumu nedeniyle cezayı 6 yıl 8 aya indirdi. Gerekçeli kararda sanığın erken boşalma nedeniyle eylemine devam edemediğini belirterek olayı “basit cinsel istismar” olarak değerlendirdi.[56]
- ix) “Ben bir anneyim. 15 yıllık evliyim. Üç kızım var. Boyu devrilesice kocam, şu an 15 yaşında olan kızıma, 12 yaşında cinsel istismarda bulunmaya başlamış. Öğrendiğim gün evi terk ettim, bir daha da dönmedim. Kızım o günden sonra kendine gelemedi. Üç kere intihara kalkıştı. Birincisinde, depresyon haplarının hepsini birden içmiş, iki gün yoğun bakımda kaldı. Zor kurtardılar. İkincisinde bileklerini kesti, üçüncüsünde makasla canına kıymaya kalktı. Ruh sağlığının onarılamaz şekilde bozulduğuna dair Adli Tıp raporu da var. O baba diyemeyeceğim adam da, 24 yıl yedi. Ama itiraz etti, bir üst mahkemeye gitti. Hâlâ sokaklarda dolaşıyor. Ceza almasını bekliyoruz…”[57]
- x) Zonguldak’ta biri 4, ikisi 6 yaşındaki 3 kıza cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen Soner K.’ya (29), çocukların ruh sağlığı bozulduğu yönündeki Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda verilen toplam 37.5 yıl hapis cezasını Yargıtay bozdu. Çocukların ruh sağlığının olay sonrası adli makamlara gidip gelmeleri sırasında da bozulmuş olabileceğini belirten Yargıtay’ın kararı üzerine sanık yeniden hâkim karşısına çıktı. Sanığın cezası, TCK’nın “ruh sağlığı bozulması hâlinde ceza 15 yıldan az olmaz” maddesi uygulanmayarak 12 yıl 11 aya düşürüldü.[58]
- xi) E.Ö. henüz 15 yaşındayken Mehmet Arzık adlı erkeğin cinsel istismarına maruz kaldı. E.Ö.’yü ölümle tehdit eden Arzık’ın istismarı 3 yıl boyunca devam etti. Ölümle tehdit edildiği için yaşadıklarını kimseye anlatamayan E.Ö., hamile kalıp doğum yapınca gerçek ortaya çıktı. Yapılan şikâyet sonucu fail Mehmet Arzık tutuklandı ancak 12 gün sonra “delil yetersizliği” gerekçesiyle serbest bırakıldı. E.Ö. sığınma evine, çocuğu da sosyal hizmetlere teslim edildi. Mehmet Arzık tutuksuz olarak yargılanıyor.[59]
xii) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, eve zorla girerek 13 yaşındaki kız çocuğuna istismarda bulunmak isteyen sanığa verilen 6 yıllık cezayı fazla buldu. Hazırlanan tebliğnamede, “sanığın nitelikli cinsel saldırıda bulunacağına ilişkin bir beyanda bulunmadığı” gerekçesiyle verilen cezadan indirim istendi.[60]
xiii) Diyarbakır’da 12 yaşındaki engelli kız çocuğu M.Ö.’ye bakkal dükkânında cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan 52 yaşındaki A.A.’ya alt sınırdan 4 yıl, ‘Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçundan da 4.5 yıl hapis cezası verildi. (Felat Bozarslan, “Engelli Çocuğa ‘Cinsel Saldırı’ya Alt Sınırdan Ceza!”, Milliyet, 23 Aralık 2015, s.6.)
xiv) Bingöl’de 15 yaşındaki kız çocuğunun 8 uzman çavuşun cinsel istismarına maruz kaldığı davada mahkeme, “rıza” olduğuna kanaat getirdi. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında, “Mağdurenin sanıklarla yaşamış olduğu olaylardan edindiği tecrübe ile başına gelebilecekleri öngörebilecek durumda olduğu, sanıklarla birden fazla bir araya gelmiş olması ile genel hayat tecrübesi birlikte değerlendirildiğinde cinsel ilişkinin mağdurenin rızası olmadan gerçekleştiğinin kuşkuya mahal bırakmayacak kesinlikte olmadığı,” belirtildi.[61]
- xv) Bahçelievler’de 2007-2011 kesitinde 6 ile 13 yaşları arasındaki 10 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan tutuklu sanık Doğan Dizdar, 4 yıl süren yargılama sonucunda 183 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak “iyi hâl” indirimi yapıldı, ceza 151 yıla indi.[62]
xvi) “Çocuğun nitelikli cinsel istismarına teşebbüs”, “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve “Çocuklara müstehcen yayınları izletme” suçlarından 46 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen İ.Ş’ye, yargılandığı Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle sadece 15 yıl hapis cezası verildi.[63]
xvii) Bir köyde 8 yaşından itibaren 7 yıl boyunca tecavüze uğrayan, ailesi başta olmak üzere kimsenin sahip çıkmadığı, duyup da sustuğu tecavüz olayında haklarında dava açılan 19 sanığın tutuksuz yargılandığı ortaya çıktı. Bir ağızdan “iftira ediyor” diyen 19 sanık suçlamaları kabul etmedi. Duruşma eksikliklerin giderilmesi için ertelendi. Olayı anlattığı ağabeyinin de tecavüzüne uğrayan, annesi tarafından suçlanıp dayak yiyen S.A ile görüştüklerini anlatan avukat Hülya Işık Yıldırım, çocuğun yaşadığı ağır travmanın sonucunu şu sözlerle anlatıyor: “Kız çocuğu ile konuştuk. Olayı tek tek anlatıyor. Ama ne yazık ki çocuklukta o kadar çok cinsel istismar yaşamış ki artık bunun normal bir şey olduğunu sanıyor.” Elazığ’ın Karakoçan İlçesi’ne bağlı bir köyde yaşayan S.A.’nın 8 yaşından itibaren 7 yıl boyunca cinsel istismara uğramasıyla ilgili açılan davada sanıkların yargılanmasına başlandı. Hâkim karşısına çıkan 19 sanık tutuksuz. Avukatların tutuklanmaları yönündeki talepleri ise mevcut delil durumu nedeniyle reddedildi.[64]
xviii) Başkentteki Keçiören İmam Hatip Lisesi’nde bir öğretmen hakkında 12 öğrencisine cinsel istismardan dava açıldığında hâlen aynı okulda görevdeydi… Keçiören Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 2012 ve sonrasında yaşanan taciz skandalı, yargıya taşındı. Memur Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Mustafa Başer, lise öğretmeni Sefer A. hakkında çocuğun cinsel istismarı ve cinsel taciz iddiasıyla hazırladığı iddianameyi Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. İddianamede, bu suçlardan sanığın 145 yıldan 274.5 yıla kadar hapsi istenirken, “14 yaşındaki öğrencisine taciz”den yargılanan öğretmene iyi hâlden indirim yapıldı.[65]
xix) Tekirdağ Marmara Ereğlisi’nde, 2011’de yanında kaçak çalıştırdığı 12 yaşındaki kız çocuğu C.O.’ya, cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla yargılanan Azmi Ergüney (73) hâkim karşısına çıktı. 22 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan sanık, 16 yıl 10 ay 15 gün cezaya çarptırıldı. Ancak mahkeme, “15 yaşını tamamlamamış çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hükmün, Anayasa Mahkemesi tarafından iptalini gerekçe göstererek Ergüney’i adli kontrol ile serbest bıraktı.[66]
- xx) Çocukları “tacizden koruma” iddiasıyla kurulan bir derneğin başkanı olan ve kendi çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla yargılanan Erhan Nacar hakkında karar çıktı. Dava dosyasına göre, 14 Şubat tarihinden Kübra C., “çocuğuna istismarda bulunduğu” iddiasıyla eski eşi Erhan Nacar’dan şikâyetçi olmuştu. Savcılık, mağdur çocuğun ifadesinin “istikrarlı, samimi ve herhangi bir tereddütte mahal bırakmadığı” gerekçesiyle Erhan Nacar hakkında “Çocuğu müstehcen yayınları seyretmeye teşvik ve çocuğun cinsel istismarı” suçlarından iddianame düzenleyerek Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Baba Erhan Nacar, hakkındaki suçlamaları reddetti. Sanıktan şikâyetçi olduğunu belirten anne Kübra C.’ye eski eşinin tutuklamaya sevk edildiği tarihte, şikâyetinin geri çektiğine ilişkin dilekçe verdiğinin hatırlatılması üzerine “Erhan Bey’in avukatı dilekçeyi bana getirdi ve imzalattı. Sanık geçmişte beni yaralamıştı, ölümle tehdit etmişti, bu nedenle can güvenliğim için dilekçeyi imzaladım” dedi. Cumhuriyet savcısı mütalaasında, anne ve babanın arasındaki ihtilafa da dikkat çekerek, aralarında çok sayıda dava bulunduğu, bu nedenle yönlendirmenin olabileceği, sanık baba ve mağdur çocuk arasındaki fiziksel temasın cinsel istismar kastı ile yapıldığına ilişkin bir delile ulaşamadığı gerekçesiyle beraatını istedi. Mahkeme sanık babanın iki suçtan da beraatine karar verdi.[67]
xxi) Kerboran’da (Dargeçit) “Sokağa çıkma yasağı”nın devam tarihte bomba seslerinden korktukları için sığındıkları evde gözaltına alınan 7 çocuktan 4’üne, kriminal raporu ve tanık ifadelerine rağmen 92 yıl hapis cezası verildi. Midyat 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya tutuklu bulunan çocuklar, sürgün edildikleri Şakran Cezaevi’nden SEGBİS ile bağlandı. Çocuklar savunmasında çatışmada yer aldıkları yönündeki iddiaları kabul etmedi. Çocukların kriminale gönderilen kıyafetlerine ilişkin hazırlanan raporda da hiçbir şekilde barut izi bulunmadığı belirtildi.[68]
xxii) Çikolata çaldığı iddiasıyla hapse mahkûm edilen çocuğun avukatı: Dosyada delil yok, lehte hüküm uygulanmadı, varsayıma dayalı ceza verildi. Bir marketten çikolata çaldığı gerekçesiyle 4 yıl 3 ay 20 gün hapse mahkûm edilen 17 yaşındaki G.G.’nin avukatlarından Gülseren Müjdecioğlu, “G., yol kenarındaki çikolatalara her çocuk gibi kayıtsız kalamamış ve çocukça bir sevinçle almış. Marketi soysaydı kameralara yakalanırdı. Dosyada delil yok” dedi.[69] Bir marketten çikolata çaldığı gerekçesiyle 49 gün tutuklu yargılanan ve 4 yıl 3 ay hapse mahkûm edilen 17 yaşındaki G.G., Karakolda çok dayak yediğini anlatırken annesi de oğlunun cezaevinden saçları beyazlamış olarak çıktığını söylüyor.[70]
xxiii) Adana’da sabah saatlerinde amcası 29 yaşındaki Necati O.’nun işlettiği kantinde çalışan 17 yaşındaki O.O., okulun dışından yemek siparişi veren 4 öğrenciyi bıçakladı. İkisi ağır 4 öğrenciyi yaralayan kantin çalışanı ile kantinci, ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.[71]
xxiv) Maltepe Cezaevi’nde yatarken ağır ve sistematik şekilde darp edildiği için 27 Eylül 2014’te yaşamını yitiren 15 yaşındaki Onur Önal için adalet aranan davada, dönemin kurum müdürü Naci Yıldız, ikinci müdür Suat Karhan, baş memur Hamza Bal ve altı infaz koruma memuru için 25 Eylül 2017’de karar açıklandı. İstanbul Anadolu 59. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuksuz sanıklardan Hasan Köklen ve Hamza Bal ile şikâyetçi anne Nurcan Önal ve ağabey Özkan Önal katıldı. Davayı karara bağlayan mahkeme yargıcı, “görevi ihmal”den yargılanan müdür Naci Yıldız, infaz koruma memurları Serkan Atalar, Naci Mutlu, Fatih Atmaca ve Hamza Bal’ın, yüklenen suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraatlarına karar verdi. İkinci müdür Suat Karhan, infaz koruma memurları Hasan Köklen, Mehmet Önal, Deniz Şahin ise aynı suçtan 3’er ay hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıç, sanıkların geçmişini, sosyal ilişkilerini, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışlarını, cezanın sanıkların geleceği üzerindeki olası etkisini dikkate alarak, cezayı takdiren 2’şer ay 15’er güne indirdi. Sanıkların sabıkasının olmamasını da dikkate alan yargıç, “cezalarının ertelenmesi hâlinde bir daha suç işlemekten çekinecekleri yönünde mahkemede olumlu kanaat oluştuğundan” cezaları erteledi.[72]
xxv) Olay, Antalya’da geçiyor. Antalya Kamile Çömlekçi Ortaokulu ve Falez Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’ndeki iki öğrenci 13 yaşındaki S.Ö. ile 16 yaşındaki A.K. sosyal medya üzerinden mesajlaşırlarken aralarında duygusal bir yakınlık oluşuyor ve bir gün okul bahçesinin arkasında buluştuklarında öpüşüyorlar. Bu sırada aynı okulda okuyan A.Ş., çep telefonu ile onların videosunu çekiyor ve Facebook üzerinden S.Ö’ye gönderiyor, S.Ö. de videosunu iki arkadaşına daha gönderiyor.Öğrenciler arasındaki bu olayı sınıf öğretmeni ile okul müdürü duyuyor ve savcılığa intikal ettiriyorlar. Savcılık da soruşturmaya başlıyor ve sonunda Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde çocuklardan görüntüyü çeken 13 yaşındaki A.Ş. hakkında müstehcen yayınlarda çocukları kullanma, görüntüleri paylaşan diğer öğrenciler hakkında da müstehcen yayınları nakletme, kız arkadaşı ile öpüşen A.K. hakkında ise basit cinsel istismar suçunu işlemekten dava açılıyor. Antalya Ağır Ceza Mahkemesi altı çocuktan beşini beraat ettirirken, 16 yaşındaki A.K’yi 4.5 yıl hapis cezasına çarptırıyor.[73]
Kadınlarda olduğu gibi!
xxvi) İstanbul Çekmeköy’de, karısını tornavidayla 43 yerinden yaralayan Yakup K., mahkemedeki saygılı tutumu ve olay sonrasındaki pişmanlığını göz önünde bulundurarak, 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.[74]
xxvii) Antalya’da 23 yaşındaki G. C’ye tecavüz ettiği suçlamasıyla 2008’de tutuklanan, 2012’de de 23 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan milli güreşçi Recep Çakır, hakkında çıkan tecavüz haberleri için mahkemeden “unutulma hakkı” gerekçesiyle erişim engeli çıkardı. Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, “Bu olayda unutulacak bir durum yok,” dedi.[75]
xxviii) Diyarbakır’da 2014 Ocak’ında felçli ve görme engelli 70 yaşındaki H.A.’ya tecavüz suçundan 21 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan sanık Abdullah T.’ye eylem teşebbüste kaldığı gerekçesiyle ve iyi hâl indirimi uygulanarak 8 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Sanığa “konut dokunulmazlığını ihlâl” suçundan verilen 1 yıl 8 ay hapis cezası ise ertelendi.[76]
xxix) Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianameye göre 2012 Mayıs’ındaki olayda, yüzde 50 zihinsel engelli P.G., annesiyle geldiği Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ortadan kayboldu. Hastane güvenlik kamerası kayıtlarını inceleyen genç kızın babası, P.G.’nin koridorda bir erkekle yürüdüğünü görünce şikâyetçi oldu. Genç kız, 2 gün sonra bir akrabası tarafından sokakta bulunurken, savcılık olayla ilgili soruşturma başlattı. Mahkeme, zihinsel engelli kızın kendi rızası ile sanıkla birlikte olduğunu belirterek beraat kararı verdi.[77]
xxx) Muğla’da üniversitede okuyan O.M. (24) adlı kişi, geçmişte Facebook’tan iletişim kurduğu G.A. adlı genç kadına 8 Eylül 2015’te Instagram yoluyla mesaj atarak, görüşmek istedi. O.M., ile G.A. gece 22.00’de buluştu. Alkol alan ikili, O.M.’nin arkadaşlarının evine gitti. G.A.’nın iddiasına göre, O.M. kendisine hem vajinal, hem de anal yoldan tecavüz etti. Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 2 Kasım 2015’te biten yargılama sonunda O.M.’ye “nitelikli cinsel istismar” suçundan 10 yıl hapis cezası verdi ve sanığın tutuklu kalmasına hükmetti. Genç bir kadına tecavüzden 10 yıl hapse çarptırılan adamla ilgili karar, “Şikâyet tecavüzden 5 gün sonra. Ayrıca yeterli delil yok” gerekçesiyle Yargıtay’da bozuldu.[78]
xxxi) İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dosyasına göre evli ve 1 çocuk annesi L.Ö.’nün yüzde 50 oranında zihinsel engelli olduğuna ilişkin hastane raporunda “Olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına engel teşkil edecek derecede zekâ geriliği vardır” deniliyor. İddiaya göre İ.H, L.Ö.’yle birkaç kez cinsel ilişkiye girdi. Çeşitli zamanlarda “harçlık” adı altında L.Ö., 80, 100 ve 150 lira para aldığını kabul etti. İ.H, “Akıl hastalığı, zekâ geriliği yok. Rızası vardı” savunmasını yaptı. L.Ö. ise, uzun yıllardır tanıdığı İ.H’nin kendisini ilişkiye zorladığını öne sürerek cezalandırılmasını istedi. Mahkeme heyeti, suç vasfı ve niteliğinin değişmesi ihtimalini gerekçe göstererek tahliye kararı verdi. Sanığın, öz kardeşine istismar suçundan 14 yıl 7 ay hapis yattığı belirtildi.[79]
xxxii) 17 yıllık eşini döverek öldürmekten yargılanan koca hakkında görüş bildiren savcı, kadının dayaktan değil, kalp-damar hastalığına bağlı “ani kardikyak ölüm” sonucu hayatını kaybettiğini belirtti. Eşini sopayla döverek öldürdüğü iddiasıyla yargılanan Celal Eripek hakkında Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada savcı Sinan Coşar görüşünü açıkladı. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporu çerçevesinde “Remziye Eripek’in ölümünün ani kardikyak atak sonucu meydana geldiği, maruz kaldığı tartışma ve darp olayının efor ve stresini tetiklediği”ni belirten savcı, sanığın iddianamede yer alan “yakın akrabayı öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası değil, “bilinçli taksirle ölüme neden olmak” suçundan ceza alması istendi. 17 yıllık eşini öldürmek suçundan yargılanan sanık hakkında savcının mütalaası çerçevesinde ceza verilmesi hâlinde ise alacağı cezasının alt sınırı 4, üst sınırı ise 9 yıla kadar hapis olacak.[80]
xxxiii) İzmir Karabağlar’da Fevziye Cengiz isimli kadını karakolda feci şekilde dövdükleri görüntülerle belgelenen polis memurları ile mağdure kadına aynı cezayı veren mahkemenin gerekçeli kararında tartışmalı ifadeler yer aldı. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi büyük yankı uyandıran işkence davasında polislerin feci şekilde dövmelerini, “basit yaralama” olarak görmüş ve iyi hâl indirimi de yaptığı polislere 1 yıl 3 ay hapis vermişti. Mahkeme Cengiz’e de “polislere hakaret” suçundan 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına mahkûm etmişti. Mahkeme polislerin cezasını ertelememişti, ancak polisler denetimli serbestlik hükümlerine göre 18 ayın altında ceza aldıkları için cezaevine girmeyecekler. Mahkeme Cengiz’e verdiği cezayı günlüğü 20 TL’den 8 bin 840 TL para cezasına çevirerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında ertelemişti. Mahkeme, gerekçeli kararında yanında kimliği olmayan Cengiz’in, müzikhollerde denetim yapan polislerin karakola götürmek istemeleri üzerine polislere hakaret ettiği savundu. Cengiz’in, “165.8 promil alkollü” olduğu vurgulanan kararda ayrıca eliyle üç polisi “ittirdiği, itişme sırasında polis Tekin Doğan’ın sağ elinde 0.5 cm.’lik yüzeysel sıyrık meydana geldiği” ileri sürüldü. Karakolda polislerin, “Cengiz’in davranışlarına tahammül edemeyip” ifade odasına sokarak dövdükleri ve şiddetin 4 dakika sürdüğü anlatıldı.[81]
xxxiv) Baba M.A., kızları M.A., M.A. ve Ö.H.A.’yı uzun yıllardır taciz ettiği gerekçesiyle Şubat 2016’da tutuklandı. İddianamede kızlarını istismar ettiği iddiasıyla 45 yıla kadar hapsi istendi. M.A. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savunmada, istismar suçlamalarını kabul etmedi. Savunmaya itibar etmeyen heyet, M.A’yı önce 3 kızını istismar ettiği gerekçesiyle üst sınırdan 45 yıl hapis cezasına çarptırdı. Heyet ardından M.A’nın duruşmadaki davranışlarını lehine takdiri indirim sebebi saydı. Cezayı 37.5 yıla indirdi.[82]
Burada “Aequior est dispositio legis quam hominis/ İnsanın kararı, adaletin kararından daha insaflı (adilâne),” diyor, duruyorum!!!!
* * * * *
Ve Platon’un, “Gerçekleri söyleyenden daha fazla nefret edilen yoktur,” vurgusu eşliğinde hatırlatıyorum!
Desmond Tutu’nun, “Eğer adaletsizlik karşısında tarafsız kalıyorsanız, zalimin tarafını seçmişsiniz demektir”…
Ahmet Altan’ın, “Eğer mühendislerin mühendisliği, bizim hukukçuların hukukçuluğu gibi olsaydı bütün binalar yıkılırdı bu ülkede”…
Barry Goldwater’in, “Özgürlüğün savunulmasında aşırılık bir kusur değildir. Adaletin peşinde ılımlılık da bir erdem değildir,” saptamalarını göz ardı edilebilir mi?
Elbette “Hayır”!
25 Kasım 2024 18:38:23, İstanbul.
N O T L A R
[*] Görüş, Aralık 2024…
[1] Franz Kafka, Dava, çev: Gülperi Sert, İş Bankası Yay., 2016.
[2] Cengiz Gülaç, “Bir Vesayet Aracı Olarak Hukuk”, 29 Kasım 2020, s.8.
[3] Christine Sypnowich, “Hukuk ve İdeoloji (Stanford Felsefe Ansiklopedisi)”, 21 Ocak 2021… https://kualiafelsefedergisi.com/2021/01/hukukveideoloji/
[4] Geçerken aktaralım: Louis Althusser’e göre ikili bir işleve sahip hukuk, hem bir baskı aygıtı olarak devletin cezalandırıcı yüzü, hem de devletin ideolojik aygıtları içerisinde bir eşitlik ve özgürlük teminatıdır. (Eren Akgün, Althusser’in Hukuk Görüşü Bağlamında İdeoloji ve Üretim İlişkileri, Adalet Yay., 2023.)
[5] Prof. Dr. Belgin Erdoğmuş, Hukukta Latince Teknik Terimler Özlü Sözler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., 2004.
[6] Onur Erem, “… ‘Halkı Askerlikten Soğuttu’ 7 Ay Hapis Cezası Aldı”, Birgün, 7 Ocak 2016, s.6.
[7] Onur Erem, “Mahkeme Felsefede Çığır Açtı: Sentez Yoksa Düşünce Yok, Düşünce Yoksa Özgürlük de Yok”, Birgün, 28 Ocak 2016, s.9.
[8] Sami Selçuk, “… ‘İzin’, Siyaset ve Yargı”, Cumhuriyet, 12 Aralık 2017, s.14.
[9] “HDP Milletvekili Garo Paylan: 301. Madde Geri Dönüyor”, 16 Ocak 2019… https://www.evrensel.net/haber/371241/hdp-milletvekili-garo-paylan-301-madde-geri-donuyor
[10] “Deutsche Welle Türkçe: 301’inci Madde AİHM’e Takıldı”, 4 Ocak 2020… https://on5yirmi5.com/guncel/hukuk/301inci-madde-aihme-takildi/
[11] “Türkiye’de Yargı Siyasallaşmıştır”, Gündem, 8 Şubat 2016, s.5.
[12] Canan Coşkun, “Bu Karikatüre 301 Soruşturması”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2016, s.11.
[13] “Eren Keskin’e 301’den 10 Ay Hapis”, Cumhuriyet, 23 Ocak 2015, s.6.
[14] Fethiye Çetin, “Demirtaş ve TCK 301”, Cumhuriyet, 7 Mart 2017, s.14.
[15] Ahmet İnsel, “… ‘Tak Şak’ Davalarında Yeni Perde Açıldı”, Cumhuriyet, 5 Aralık 2017, s.11.
[16] “… ‘Ermeni Soykırımı’ ve Kürdistan’a Beraat”, Yeni Yaşam, 23 Şubat 2022, s.8.
[17] “Diyarbakır Barosu 301’den Beraat Etti”, Agos, No:1336, 25 Şubat 2022, s.6.
[18] “Demirtaş’ın Savunmasının Bulunduğu Bilgisayar Çalındı”, Cumhuriyet, 5 Aralık 2017, s.5.
[19] İnkâr etmeyelim; şu tür örnekler de var: i) Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bir apartmanın garaj kapısına sprey boya ile “PKK” yazan sanığa Terörle Mücadele Yasası’nın ‘terör örgütü propagandası’ hükümlerine göre 1-5 yıl arası hapis öngören 7. maddesinin uygulanmasına ilişkin kararı kanuna aykırı buldu. Daire, Sivas’ın Örtülüpınar Mahallesi’nde yaşanan olayda, sanığın garaj kapısına PKK yazmasının, “silahlı terör örgütünü öven maddi nitelikte hareket” olduğunu ve 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis öngörülen terör örgütüne yardım suçu oluşturacağına karar verdi. Daire bu gerekçeyle Sivas (Malatya Kapatılan 4.) Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını bozdu. Yargıtay, bir zamanlar yaygın biçimde kullanılan, ancak artık pek rastlanmayan “duvara örgüt ismi yazmaya” örgüt üyesi gibi ağır ceza verilmesi gerektiğine karar verdi. (Kemal Göktaş, “Yargıtay’dan Yeni Karar: Duvara Yazı Yazmak Örgüte Yardım”, Cumhuriyet, 22 Nisan 2017, s.11.)
- ii) “Kürdistan” sözcüğü nedeniyle yargılandığı davada beraat eden gazeteci Mehmet Sanri ile ilgili gerekçeli karar açıklandı. Kararda, Binali Yıldırım’ın seçim kampanyası sırasında Diyarbakır’da bu sözcüğü kullandığı kastedilerek, “Devletimizin en üst düzeyde yöneticiler tarafından aynı sözcüğün zaman zaman sarf edildiği” belirtildi. Sanri, 20 Haziran’da İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Binali Yıldırım’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmada Kürdistan’ın söz ettiğini belirtti. Mahkeme bu savunma üzerine beraate karar verdi.
Gerekçeli kararda, Sanrı’nın Kürdistan sözcüğünü coğrafi bölge ayrımını belirtmek için kullandığı belirtilerek, şöyle devam edildi: “Kamu düzenini ciddi ölçüde bozucu bir neticenin ortaya çıkmadığı, kamuoyu önünde devletimizin en üst düzeyde yöneticiler tarafından aynı sözcüğün zaman zaman sarf edildiği, bu konunun kamuoyunda rahatsızlıklara neden olduğu, ancak suçun unsurları gerçekleşmediğinden beraatine karar vermek gerekmiştir.” (“Kürdistan’a Yıldırım Beraatı”, Birgün, 16 Temmuz 2019, s.7.)
iii) AYM, Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyesi olan başvuruculara, İdil’de 21 Mart 2007’deki Newruz kutlamaları için Kürtçe-Türkçe el ilanı hazırladıkları gerekçesiyle verilen cezayı, “İfade özgürlüğünün ihlâli” saydı.
AYM, ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın bir örneğini İdil Asliye Ceza Mahkemesi’ne de gönderdi. AYM kararında, özetle şöyle denildi: “2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun olayların gerçekleştiği tarihte yürürlükteki 117. maddesi ve hâlen yürürlükte bulunan 81. maddesi, siyasi partilerin Türkçe dışında bir dil kullanmalarına geniş kapsamlı bir yasak getirmekte idi. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce sözü edilen hükümlerin ihlâlleri hâlinde 6 aydan az olmamak üzere hapis cezası verilmesi gerekmekteydi. 2820 sayılı Kanun’un 117. maddesi AYM’ce yeterince belirgin bir kural olmadığından bahisle iptal edilmiş olmasına rağmen başvurucuların söz konusu Kanun nedeniyle aldıkları cezalar iptal tarihinden sonra infaz edilmiştir. Türkçe dışında kalan dillerin siyasi partilerin tüm faaliyetlerinde kullanımının tamamen yasaklanması ve beraberinde cezai yaptırımlar getirilmesi, Anayasa’nın 26. maddesinde teminat altına alınan ifade özgürlüğü gibi demokratik toplumun temel değerleri ile bağdaşmaz. Cezai yaptırımlar nedeniyle görüş ve fikirlerin gerektiği şekilde iletilmesi için uygun dilin kullanılamaması durumunda kişilerin görüş ve fikirlerini açıklama ve bu görüş ve fikirleri dinleme hakkının varlığından söz edilemez. Başvurucuların Kürtçe el ilanı bastırmalarından dolayı cezalandırılmaları zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşılamamaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvuranların ifade özgürlüklerine yapılan müdahâlenin ‘demokratik bir toplumda gerekli’ olmadığı kanaatine varılmıştır.” (Oya Armutçu, “Kürtçe El İlanına Ceza Hak İhlâli”, Hürriyet, 15 Mart 2015, s.20.)
- iv) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, Abdullah Öcalan için “Kürt halkı önderi” ve “Sayın” ifadesinin örgüt propagandasına girmeyeceğine hükmederek, ilk mahkeme tarafından verilen cezayı kaldırdı! (Muhittin Botan, “Öcalan’a ‘Kürt Halkı Önderi’ ve ‘Sayın’ Demek Suç Değil”, 5 Nisan 2024… https://www.mlsaturkey.com/tr/oecalana-kurt-halki-onderi-ve-sayin-demek-suc-degil)
[20] “Ceylan’a Adalet Yok”, Cumhuriyet, 28 Eylül 2017, s.11.
[21] Mahmut Oral, “Milletvekili Sincar Dahil 6 Kişinin Katili Hizbullah Mensubu Yıldız Tahliye Edildi”, 23 Mayıs 2019… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1405948/Milletvekili_Sincar_dahil_6_kisinin_katili_Hizbullah_mensubu_Yildiz_tahliye_edildi.html
[22] “Uludere Katliamına Kovuşturmaya Yer Yok Kararı Verildi”, Cumhuriyet, 26 Kasım 2020, s.6.
[23] “Ölümü ‘Hukuka Uygun’ Bulundu”, Yeni Yaşam, 24 Aralık 2019, s.5.
[24] Hakan Dirik, “HDP İddianamesinde ‘Düğünde Takı’ Suçu!”, Cumhuriyet, 21 Eylül 2017, s.5.
[25] “Damacanaya Ateş Ettik Parçalanmadı”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2015, s.7.
[26] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Şerzan Kurt’u başından vurarak ölümüne yol açan polise olay sırasında taş atılmasını “tahrik nedeni” saydı. 1. Ceza Dairesi kararı onarsa toplumsal olaylarda polisin öldürücü güç kullanmasının “tahrik indirimi” nedeni sayılmasının yolu açılacak (Gökçer Tahincioğlu, “Polis Tahrik Olursa Başınızdan Vurabilir”, Milliyet, 18 Temmuz 2015, s.12.)
[27] “Cizre’de Polis Kurşunuyla Öldürülen Nihat Kazanhan Davasında Karar Çıktı”, Cumhuriyet, 12 Kasım 2016, s.10.
[28] “O Polis, ‘Asıl Mağdur Benim’ Demişti”, Cumhuriyet, 14 Mart 2015, s.5.
[29] “Neden Kürtçe Şarkı Söyledin Cezası!”, Yeni Yaşam, 21 Ocak 2020, s.11.
[30] “Bebeği Vurana Ödül Gibi Ceza”, Birgün, 21 Eylül 2021, s.6.
[31] “Delil Yok, 247’şer Yıl Ceza İstendi”, Gündem, 2 Mart 2016, s.6.
[32] Alican Uludağ, “Kızıltepe JİTEM Davasında Beraat ve Zamanaşımı”, Cumhuriyet, 10 Eylül 2019, s.10.
[33] “İlk Duruşmada Tahliye Edildi”, Cumhuriyet, 7 Ekim 2017, s.5.
[34] “Futbolcu Deniz Naki’ye Hapis Cezası”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2017, s.6.
[35] “İşçi Edip Bozkurt, Tahliye Edildi”, 23 Ekim 2024… https://www.evrensel.net/haber/531774/amedspor-formasi-nedeniyle-saldiriya-ugradiktan-sonra-tutuklanan-isci-tahliye-edildi
[36] Savaş Kürklü, “Sebepsiz Cinayet”, Cumhuriyet, 2 Ocak 2015, s.8.
[37] “Katilleri Yakalayamadılar Avukatına Hapis İstediler”, Cumhuriyet, 4 Ekim 2015, s.6
[38] “Bağdu Faili Meçhul Bırakıldı”, Birgün, 14 Ekim 2024, s.9.
[39] “Lice’de Çocuğa İşkence Davasında Polislere Sekizer Yıl Ceza”, Birgün, 4 Haziran 2024, s.9.
[40] @Disk_Basin_is, DİSK Basın-İş, 13 Ekim 2022.
[41] “Kürtçe Şarkıya Ceza Yağdı”, Gündem, 15 Nisan 2015, s.7.
[42] Diyarbakır’da 2017’de Newruz öncesi polis tarafından açılan ateşle yaşamını yitiren 23 yaşındaki Kemal Kurkut’un ailesi “yargısız infaz olduğu kesindir” dedi. Cihan Kurkut, kardeşi Kemal Kurkut’un ölümüne ilişkin soruşturma dosyasında yer alan ve geçen günlerde ortaya çıkan yeni görüntülerle ilgili, “En baştan bile Kemal’in suçsuz olduğunu, bile bile vurulduğunu söyledik. Yargısız infaz olduğu kesindir” dedi. Tüm sorumluların cezalandırılmasını isteyen Cihan Kurkut, “Bundan sorumlu kimse cezalandırılmasını istiyoruz. Göz göre göre delilleri karartmaya çalışan polis veya memur var. Hepsinin yargılanması gerekiyor. Türkiye’nin geleceği ve adalet için suçluların cezalandırması gerekli. Açıkça görülen koşarken hafif şekilde etkisiz hâle getirilebilirdi” diye konuştu. Cenazede morgun suyunun kesilmesine, cenaze aracı ve taziye çadırı verilmemesine, mezar yerinin de “SİT alanı” denilerek verilmemesine ve cenazeyi başka bir mezarlığa defnetmek zorunda kalmalarına değinen Cihan Kurkut, “Bize yapılanlardan Malatya Valiliği, kaymakamı, belediye başkanı, gasilhane ve mezarlık müdürlüğü görevlilerinin hepsi sorumludur. Rencide edildik. Toplumun bakış açısının değiştirildiğini gördük” ifadelerini kullanıldı.
Diyarbakır’da 21 Mart 2017’deki Newruz kutlamaları öncesi 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Kemal Kurkut, polis tarafından açılan ateşle yaşamını yitirdi. Diyarbakır Valiliği, Kurkut’un “canlı bomba şüphesiyle vurulduğu” yönünde açıklama yaptı. Ancak gazeteci Abdurrahman Gök’ün olay anında çektiği fotoğraflarda Kurkut’un üzerinin çıplak olduğu, elinde bir bıçak ve su şişesi olduğu ortaya çıktı. Kurkut’u vurduğu kamera görüntüleriyle tespit edilen polis memuru Y.Ş. hakkında “olası kastla öldürme” suçundan ömür hapis istemiyle dava açıldı. İddianamede, Y.Ş’nin Kurkut’a 6-7 metre uzakta olduğu belirtilerek, “Şüphelinin maktule karşı silahını doğrultarak iki el ateş ettiğinin net bir şekilde görüldüğü, ancak şüphelinin, ifadesinin aksine maktulün ayaklarına doğru nişan alarak değil, kolunu vücut hizasında kaldırarak ateş ettiği tespit edildi” denildi. Olayın ardından açığa alınan Y.Ş’nin görevine iade edildiği 14 Aralık’ta görülen duruşmadaki ifadesiyle ortaya çıktı. Sadece 3 ay açığa alınan polis memuru Y.Ş., Kurkut ailesini avukatı Rehyan Yalçındağ Baydemir ve duruşma savcısının taleplerine karşın tutuklanmadı ve görevine devam etti. (“Yargısız İnfaz Olduğu Kesindir”, Cumhuriyet, 25 Nisan 2018, s.14.)
[43] “Kurkut’u Vuran Polisin Beraat Kararı”, Yeni Yaşam, 18 Kasım 2020, s.5.
[44] “Üniformalı Kişilerce İşlenen Cinsel Suçlar Cezasız Kalıyor”, Yeni Yaşam, 5 Mart 2021, s.3.
[45] Kanat Atkaya, “Z.C. Artık Kasaba Hukukuna Emanet!”, Hürriyet, 19 Mart 2015, s.9.
[46] Cüneyt Özdemir, “Yargıtay Onaylı Tecavüz İndirimi”, Radikal, 2 Kasım 2011, s.8.
[47] Nurcan Gökdemir, “Çocuk İstismarında AYM’den Skandal Karar”, Birgün, 14 Temmuz 2016, s.10.
[48] Ayça Söylemez, “Biz Hâlâ O Köşedeyiz”, Birgün, 8 Ekim 2024, s.9.
[49] Kübra Köklü, “Cinsel İstismara İyi Hâl İndirimi”, Cumhuriyet, 28 Kasım 2020, s.3.
[50] Şehriban Aslan, “Yargı Yine ‘Ak’ladı”, Yeni Yaşam, 23 Temmuz 2019, s.2
[51] “Çocuk İstismarına Yine ‘İyi Hâl’ Geldi”, Evrensel, 18 Eylül 2019, s.3.
[52] Seyhan Avşar, “14 yaşındaki Çocuğu Taciz, Tecavüz ve Fuhuşa Zorlama Davası”, Cumhuriyet, 7 Aralık 2017, s.12.
[53] “Cinsel İstismar Sanığına İyi Hâl İndirimine”, Cumhuriyet, 3 Nisan 2024, s.10.
[54] Mustafa Bildircin, “Çocuk İstismarına Jet Hızıyla Beraat”, Birgün, 18 Şubat 2022, s.3.
[55] “14 Yaşındaki Engelli Çocuğa Tecavüze ‘İyi Hâl’ İndirimi”, Cumhuriyet, 12 Mart 2016, s.3.
[56] “Adaletin Yüzü Kızardı: Engelli Çocuğa Tecavüz Davasında ‘Erken Boşalma’ İndirimi”, Cumhuriyet, 11 Mart 2016, s.2.
[57] Ayşe Arman, “Sapık Baba 24 Yıl Yedi Ama Hâlâ Serbest!”, Hürriyet, 5 Eylül 2017, s.6.
[58] Durmuş Sevindik, “Ruh Sağlıkları Nasıl Bozuldu Anlaşılamadı”, Hürriyet, 9 Kasım 2014, s.3.
[59] Dilan Esen, “Sistematik İstismara Yargı Seyirci”, Birgün, 8 Nisan 2021, s.6.
[60] Mesut Hasan Benli, “Yargıtay Cezayı Fazla Buldu… Bu Nasıl Gerekçe?”, Hürriyet, 21 Temmuz 2020, s.3.
[61] Burcu Karakaş, “Mağdure Tecavüzü Öngörmeliymiş!”, Milliyet, 14 Mayıs 2015, s.17.
[62] “Bahçelievler Sapığına İndirimle 151 Yıl”, Milliyet, 27 Mayıs 2015… http://www.milliyet.com.tr/bahcelievler-sapigina-indirimle-gundem-2065224
[63] “Çocuğa Cinsel İstismara 15 Yıl Hapis”, Evrensel, 18 Kasım 2015, s.4.
[64] “Bir Köyün 7 Yıl Boyunca Seyrettiği Tecavüz Davasında İnanılmaz Gerçek”, Cumhuriyet, 27 Mayıs 2015, s.8.
[65] Alican Uludağ, “İmam Hatip Lisesinde Cinsel İstismar Skandalı”, Cumhuriyet, 21 Ocak 2016, s.3.
[66] İdris Emen, “Çocuk İstismarcısı 16 Yıl Ceza Aldı Serbest Kaldı”, Hürriyet, 2 Ekim 2016… http://www.hurriyet.com.tr/cocuk-istismarcisi-16-yil-ceza-aldi-serbest-kaldi-40237315
[67] “Çocuğuna İstismardan Tutuklanan ‘Çocuk Koruma Derneği’ Başkanına İlk Duruşmada Beraat!”, 10 Nisan 2019… https://www.birgun.net/haber-detay/cocuguna-istismardan-tutuklanan-cocuk-koruma-dernegi-baskanina-ilk-durusmada-beraat.html
[68] “4 Çocuğa 92 Yıl Hapis: Aileler Feryat Etti”, Özgürlükçü Demokrasi, 9 Eylül 2016, s.10.
[69] Hilal Köse, “Çikolata Çaldı Dediler Kayıt Yok”, Cumhuriyet, 10 Şubat 2015, s.7.
[70] Hilal Köse, “Çikolata Sanığının Saçları 49 Günde Beyazladı”, Cumhuriyet, 13 Şubat 2015, s.3.
[71] Fatih Karaçalı, “Dışarıdan Yemek Sipariş Eden 4 Öğrenciyi Bıçakladı! Serbest…”, Hürriyet, 28 Şubat 2017… http://www.hurriyet.com.tr/sabah-disaridan-yemek-siparis-eden-4-ogrenciyi-bicakladi-serbest-40380383
[72] Hilal Köse, “… ‘Onur’un Ölümü”, Cumhuriyet, 26 Eylül 2017, s.7.
[73] Ali Sirmen, “Ne Oldu Bize?”, Cumhuriyet, 2 Ekim 2018, s.4.
[74] “İşte Cezası”, Cumhuriyet, 9 Eylül 2016, s.3.
[75] “Tecavüzcü Haberine Erişim Engeli Getirildi”, Cumhuriyet, 20 Ağustos 2020, s.8.
[76] Felat Bozarslan, “Felçli Kadına Tecavüze Eden Sanığa ‘İyi Hâl’ İndirimi”, Hürriyet, 24 Nisan 2015… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28822991.asp
[77] “Zihinsel Engelli Kıza Tecavüzde ‘Rızası Var’ Beraati”, Cumhuriyet, 4 Ağustos 2015, s.3.
[78] İsmail Saymaz, “Tecavüze 10 Yılı Yargıtay Bozdu”, Hürriyet, 6 Ekim 2016… http://www.hurriyet.com.tr/tecavuze-10-yili-yargitay-bozdu-40241884
[79] Yusuf Özkan, “İstismar Cezasız Kaldı”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2018, s.9.
[80] Esra Alus, “Dayak Değil Stres Öldürmüş”, Milliyet, 14 Mayıs 2015, s.16.
[81] Kemal Göktaş, “Yerde Debelenirken Polis Şamarladı”, Milliyet, 30 Haziran 2015, s.20.
[82] Canan Coşkun, “İyi Hâl Ayıbı”, Cumhuriyet, 14 Mart 2017, s.3.