Sibel ÖZBUDUN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Trump Versiyonlu “ABD İMPARATORLUĞU”, Dünya ve Faşizm[*]

Trump Versiyonlu “ABD İMPARATORLUĞU”, Dünya ve Faşizm[*]

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Gerçek anlamda altüst edilmiş

dünyada doğru, bir yanlışlık ânıdır.”[1]

 

Emperyalist ABD imparatorluğunun Donald Trump’lı versiyonunu konuşurken;[2] “Post-Demokrasi Seçimi”;[3] “Demokratlar nerede hata yaptı?”[4] benzeri spekülatif beyin egzersizleri ya da “Trump’ın ne yapacağını tam olarak kestirmek zor”[5] benzeri papatya falı açmaktan uzak duracağız…

Donald Trump’ın ABD imparatorluğunun başına geçmesi/ seçilmesi, krizler(ler)le sarsılan yerkürede tehlikeli ama şaşırtıcı olmayan bir tırmanıştır. Neden mi? Naomi Klein, ‘Hayır Yetmez’de[6] altını çizdiği gibi, Trump bir sapma değil, son yarım yüzyılın en kötü ve en tehlikeli eğilimlerinin mantıksal bir uzantısıdır.

Yeni döneminde kuşkusuz dünya yeniden Trump odaklı bir gündeme dönecek ve her ne olursa olsun yerkürede güçlü ve sert bir rüzgâr esecektir.

Tam da bu güzergâhta Trump’ın, ABD için vaat ettiği “altın çağ” tüm yerkürenin kâbusu olma ihtimalini içeriyor.

 

YERKÜRE HÂL(LER)İ

Kapitalist sistem yapısal bir krizle, yani aşırı birikim sorunuyla karşı karşıya; sürdürülemez kapitalist egemenliğin genel krizi derinleşiyor.

Bir uygarlık buhranı olarak tezahür eden süreç, kapitalist hegemonyanın aşınmasını gözler önüne seren organik krizi açığa çıkarıyor.

  1. İ. Lenin’in altını çizdiği, Rosa Luxembourg’un da vurguladığı üzere, emperyalist rekabet adeta dünya savaşlarını kaçınılmazlaştırır; savaşın kapitalizmin gelişim süreciyle ilintili bir dinamik olduğunu her ikisi de vurgulamaktadır.

Kapitalizmin eşitsiz birleşik gelişimi emperyalist özneler arasındaki güç hiyerarşisini yeniden biçimlendirirken, hızla yoğunlaşan militarizasyonun kapitalist krizi aşma yöntemi ve bir sermaye birikim süreci olduğu da görülmelidir. Kapitalizme mündemiç temel dürtülerden biri savaştır; kapitalist devletin militarizasyonu yeni savaş ve çatışma alanlarını besler.

Bu çerçevede XXI. yüzyılın ilk çeyreği, çatışmaların, ekonomik sarsıntıların, militarizmin yükseldiği bir dönem olarak tarihe geçiyor. Risk analisti ’Verisk Maplecroft’un raporuna göre, üç yılda çatışmaların etkisindeki alanlar yüzde 65 oranında artarak Hindistan’ın iki katı bir büyüklüğe ulaşmışken,[7] Ukrayna-Rusya hattında yaşananlardan Ortadoğu’ya dünyanın bir felâketin eşiğinde olduğundan söz ediliyor. Özetle yerkürede felâket yürüyüşünü, bu “gözleri bağlı yürüyüş”ü durdurmak neredeyse imkânsız görünüyor.

  1. yüzyıl kapanırken “Komünizm yıkıldı”, dünyaya barış, demokrasi geliyor diyenler bugünlerde bir “büyük savaşın” kaçınılmaz olduğuna inanıyorlar.[8]

Ukrayna’dan Ortadoğu’ya ABD’yi de içine çeken bölgesel savaş olasılığı hızla artarken; Avusturya seçimlerini faşist parti kazandı. Almanya’da hızla birinci parti olmaya doğru giden faşist AfD’nin liderleri, ’Deutsche Welle’nin bir programında ABD ile Almanya’nın ulusal çıkarlarının artık uyuşmadığını, ABD’nin askeri varlığını Almanya’dan çekmesi gerektiğini savundular.

ABD liderliğinde kurulmuş “kurala dayalı uluslararası düzen”, büyük güçler arası rekabet, küresel iklim krizinin getirdiği soru(n)lar ile Chirstine Lagarde’in, “1920’leri anımsatan ekonomik jeopolitik basınçlar altında”[9] diye betimlediği çözülme sürecinden, kaos aşamasına yöneliyor; üstelik de Suriye sonrasında…

ABD’nin BOP projesi Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi anlamında yıllar önce gündeme gelmişti. Böyle bir proje hâlen var, bir stratejiyi ifade ediyor ve bölgeyi yeniden paylaşmaya yönelik.

BOP hikâyedir diyenler, ABD bataklığa saplandı diyenler çok oldu. Bir stratejide taktiklerin istenilen sonuca ulaştırmamasına bakıp stratejik yorumlarda bulunanlar oluyor.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla işaret fişeği atılan ve 27 Kasım 2024’te ABD-İsrail destekli HTŞ güçlerinin Halep’i ele geçirmesiyle ilerleyen savaş, ABD’nin BOP’un ikinci evresine geçtiğini gözler önüne seriyor.

Nereden bakarsak bakalım bugün dünyada bir hegemonya krizi var, ABD’nin hegemonyası belirli ölçüde sarsılmış durumda. Hegemonya krizi ne anlama gelir? Dünyada bir hegemon güç olmadığı anlamına gelmez.

Genelde, başkasının hegemonya kapışmasına katılmasını engelleyecek kadar büyük bir güç varsa ortada hegemonya krizi yoktur. Bu açıdan bakıldığında, Rusya ve Çin gibi büyük emperyalist ülkelerin kapitalist sisteme katılması nedeniyle günümüzde bir hegemonya krizi var.

Ancak ne Rusya ne de Çin, ABD’nin şu anki hegemonyasının yerini alacak durumda değil. ABD, yükselen Çin karşısında henüz vakit varken sarsılan hegemonyasını güçlendirmek üzere bugün dünyada atağa geçiyor. Birbirine eklemlenen halkalar şeklinde ilerleyen III. Dünya Savaşının günümüzde yoğunlaştığı coğrafya, Ortadoğu’dur.

 

ABD İMPARATORLUĞU

ABD imparatorluğunun “önleyici müdahale” söylemiyle emperyalist yayılmacılığa “dayanak” yaptığı 11 Eylül İkiz Kuleler saldırılarının ardından, Afganistan’ın işgaliyle başlayıp Ortadoğu’yu kana bulayan müdahaleleri sürüyorken; kurbanlar yine yüz binlerce masum sivil oldu. Tıpkı Filistin’de olduğu gibi…

“Neden” mi?

“Emperyalizm, dekolonizasyonun etkilerini tersine çevirmek için dünyaya neo-liberal düzeni dayatıyor. Bunun yetersiz kaldığı yerde savaşların önünü açıyor

  1. İ. Lenin’in Emperyalizm’de bahsettiği finans kapitalin kaçınılmaz çabası, “etki alanlarını, hatta doğrudan kendi alanını” büyütmektir…

Neo-liberal kapitalizme içkin olan aşırı üretime yönelik bu eğilimle tüm dünya durağanlığa sürüklendikçe neo-faşizm de yükseliyor, sermaye hedef saptırıcı bir anlatı sunan neo-faşist unsurlarla müttefikleşme yoluna gidiyor. Bu anlatı hayatın maddi koşullarıyla ilgilenmektense “öteki” olarak temsil edilen talihsiz bir dini ya da etnik azınlığa karşı nefret üreterek varlığını sürdürebilmekte. Neo-faşist unsurlar kimi ülkelerde iktidarı ele geçirirken diğerlerinde sırasını bekliyor, liberal demokraside gücü ele geçirerek faşist bir devlet kurma yolculuğu daha uzun.

Emperyalizmin hegemonyasını tahkim edebilmek için kullanacağı ilk silah, kısacası dünyanın her yerinde insanları sefalete sürükler ve neo-faşizmle neticelenir”ken;[10] kan gölüne dönüş(türül)en Filistin ile Ortadoğu’da “Abartılı bir askeri başarı olarak gösterilen operasyonların sonuncusu İsrail’i geçmişteki pozisyonuna yeniden taşıdı: Savaş cüretkârlığı. Bu cüretkârlık ise çok şey kazandırdı: Sınırları yeniden çizmek, hükümetleri düşürmek, rakip ve düşmanları yok etmek. Bu denklemde değil barış, diplomatik bir çözüm bile düşünülemiyor. Bu bir çocuk boksu ve nadiren parkların dışına çıkabiliyor.

Washington’da İsrail’in saldırıları yeni bir heyecan yarattı. Birçok defa gösterilen bir doktrine yönelik heves son derece tehlikeli. ABD çıkarlarına doğrudan zarar verdiğine dair somut bir kanıt olmamasına rağmen bu doktrin, 2003’te Irak’ın işgalini yaratan politika yapıcıların elindeydi.

‘Foreign Policy’de kendisini cömertçe ulusal güvenlik stratejisti ilan eden Matthew Kroenig, savaş yaygarası yapıyor. “Gerçekten de şu an İran’ın nükleer programını yok etmek için en ideal fırsat” diye çocukça hasretlerle yazıyor. Böyle bir saldırının ardında ise bir varsayım var.

Yine de Uluslararası Hukuk’a ve Birleşmiş Milletler sözleşmesine aykırı olan ön alma doktrini açısından mantıklı. Böyle durumlarda yeterli bir kanıt da aranmıyor… Gerisini tahmin etmek zor değil. Hiçbir kanıt sunulmuyor ve bir önemi de yok.”[11]

Bu bağlamda “Suriye’de insanları asıl öldüren, Batılı güçlerin yıllar boyu körüklediği savaş,”[12] diyen Patrick Cocburn sonuna kadar haklı!

“Nasıl” mı?

Ukrayna heyetinden HTŞ’li Şam’a stratejik ortaklık mesajı[13] iletildiği Suriye’de Beşşar Esad rejiminin çöküşü/ devrilmesi, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirecek derin bir sürecin başlangıcıdır. Rejimin yıkılışı, bazı kesimlerde bir zafer duygusu uyandırsa da, bu durum bölgesel gerçekliklerin göz ardı edilmesine neden oluyor. Suriye’deki kriz, yalnızca bir iç savaş değil, aynı zamanda uluslararası hesaplaşmanın bir parçası.

O hâlde “Esad’ın devrilmesi, bir zafer mi yoksa bir felâketin başlangıcı mı?” sorununa objektif yanıtlar verilmesi gerekiyor.

Çünkü Suriye’deki bu süreç bir yerel dinamik meselesi olmaktan çok uzak. ABD, İsrail ve diğer Batılı ülkeler, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme çabasındalar. Ancak Suriye’deki belirsizlik, yalnızca bölge ülkelerini değil, küresel aktörleri de endişelendiriyor. Esad sonrası süreçte, Suriye’deki güç boşluğu yeni çatışmaların ve ayrışmaların zeminini hazırlayabilir. Uzun süreli bir kaos ve istikrarsızlık dönemine yol açması mümkündür.

 

TRUMP MEVZUU

ABD oligarşisinin seçeneği Trump da bu yolun yolcularından ve sürecin kumanda odasında…

Trump’ın Amerikan devlet çekirdeğinin -her ne kadar kimi farklılıklarla çatışmalar yaşansa da- ana doğrultusundan kopması olası gözükmüyor. Çünkü Trump çürüyen kapitalizmin içindeki yeni eğilimlerin parçası olmaktan azade değildir; imparatorluğun güncel seçeneği olmakla, ABD emperyalizminin toplumsal ve politik krizini ve yönelişini de yansıtmaktadır. “Trump’ın seçilmesi siyasal bir olaydan fazlasıdır,” diyor Henry Giroux. “ Amerika’da faşizmin vahşi gelişimini meşrulaştırma girişimidir. Yükselişi rastlantısal değil, semptomatiktir ve bölünme ve umutsuzluktan beslenen gangster kapitalizminin yabani bir biçiminin, neoliberalizmin uyandırdığı kolektif korku, dehşet ve kaygının derinliklerinden kaynaklanır. Nefret, kadın düşmanlığı ve ırkçılığa belenmiş bu iklim, Trump’ın otoriter cazibesine hayat vermiş, geçmiş ve mevcut tiranlığa değgin uyarı işaretlerini boğmuştur.”[14] Bu bağlamda Trump, dünya ölçeğinde bir tarihsel kırılma yaşandığının, yeni bir tarihsel evreye girildiğinin göstergesidir.

“Süreç olarak faşizm”in önemli figürü Trump ve destekçisi faşist kitlenin ABD politikasında zaman ayarlı bir “tarihsel bomba”yı andırdığı göz ardı edilmemeli… Yanısıra, MAGA (“Amerika’yı Yeniden Büyük Yap”) şapkası, “Mars’ı işgal edin” tişörtü ve 248.5 milyar dolarlık serveti ile dünyanın en zengin adamı; sosyal medyanın, uzayın patronu Elon Musk[15] ve benzerlerinin hararetli desteğini sağlamış durumda. Bir başka deyişle bir yandan “New Age” kapitalistler, bir yandan da 2020’de seçimin çalındığını düşünüp Kongre’yi basan faşist, dinci, mezhepçi, tarikatçı, beyaz üstünlükçü ve muhafazakâr rövanşist güruh Trump’ı destekliyor …

Bir şey daha: Trump’ın A takımındaki isimlerin hazırladığı ‘2025 Projesi’ başlıklı politika programında İran, Çin, Rusya, Kuzey Kore ve Venezüella’nın tehdit ilan edilmesi yanında, Çin gibi Tahran’la iş yapan ülkelere baskının artırılıp, daha fazla yaptırım uygulanması ve de İran’ın müttefikleri ülkelere (Suriye-Yemen) insani yardımların kesilmesi, İranlı muhalif gruplara el atılması ve Körfez ülkelerinin savunma kapasitelerinin artırılması öneriliyordu. Özetle, “proje” her halükarda İran’ın boğazına çökmeyi tavsiye ediyorken; Filistin konusu da farksızdı.

Görülmesi gerek: Trump ve ekibi büyük bir çatışma için devredeler.

Tamam, doğrudur: ABD ve Çin arasındaki ekonomik rekabetin başlangıç noktası Trump değil, Obama’nın Asya Açılımı’ydı.

Bu politikayla, ABD, uluslararası gücünü transatlantik ilişkilerinden çekip Asya-Pasifik bölgesine, özelinde de Çin’in yükselişini durdurmaya yoğunlaştıracağını dünyaya ilan etmiş oldu.

İki ülke arasındaki ticaret savaşları Trump’ın öngörülemez hareketleri sayesinde daha görünür olur ama aslında Çin’in yükselişini engelleme gerekliliği ABD’de siyasi yelpazenin iki kanadının buluştuğu bir noktadır; ABD’nin küresel ekonomik konumu görece geriledikçe serbest ticarete olan bağlılığı da giderek azaldı.

Trump’ın 2016’da başkan seçilmesiyle ABD, Çin mallarına uygulanan tarifeler ve ’Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) çekilme gibi korumacı politikalara yöneldi. Bu korumacı politikaların çoğu Biden yönetiminde de “sanayi politikası” arayışları ile güçlenerek devam etti.

ABD’nin DTÖ’nün uyuşmazlık çözüm mekanizmasındaki atamaları engellemesi küresel serbest ticaret sistemini ciddi şekilde zayıflattı. Şimdilerde, ABD’nin yerel endüstrilere sübvansiyonlar sağlaması, Çin ile ticaret savaşlarına girmesi, daha parçalı ve “sıfır toplamlı” bir ticaret ortamı yaratıyor.

Ülkeler artık DTÖ kurallarını giderek daha az ciddiye alıyorlar, küresel ticaret ortamı adeta bir kaosa sürükleniyor.[16]

“Kıyamet” (Ukrayna, Ortadoğu ve Asya Pasifik üzerinden) bu noktada kopacak gibi duruyorken; tam da bunun için Trump, ülkeyi otoriterleştirecek; dolayısıyla da “süreç olarak faşizm” ivme kazanacak.

“Nasıl” mı?

Bunun ipuçlarını ‘The New York Times’ın 2 Kasım 2024 tarihli başyazısı şöyle veriyor: “Trump’ın yolsuzluk ve yasa tanımazlığı seçimlerle sınırlı değildir, onun karakteridir. O, sınırsız yalan söyler. Eğer seçilirse partisi onu dizginleyemez. Trump yönetim gücünü karşıtları için kullanacak. O acımasız bir göçmenleri sürgün politikası izleyecek. O, yoksullar, orta sınıf ve işverenler üzerinde baskı kuracak. Yeni Trump dönemi iklime zarar verecek, diğer ülkelerle işbirliklerini parçalayacak ve otokratları güçlendirecek.”

“Trump” mı? Kadınlara sarkıntılık etmekle övünüyor, Evangelist, Hıristiyan milliyetçileri onu destekliyor; 32 suçtan mahkûm oldu, hukuk ve düzen taraftarları onu savunuyor…

Evet, yüksek mahkemeye atadığı yargıçlarla, kürtajın yasaklanmasının önünü açan… Göçmenlerin ABD halkının kanını kirlettiğini söyleyen… Sharlottesville olaylarında ırkçı, faşistlerden “Onlar da iyi insanlar” diye söz eden… bir beyaz adamdır o!

“İyi de nasıl oy aldı” mı?

Trump, 2016’da ve 2024’te daha büyük bir başarıyla, ırkçı (iç), yabancı (küreselleşmeciler) düşmanı, hatta dinci duyguları, ekonomik sorunlarla, “erkeklik hegemonyası” (Erkeklik: Güçlü, kontrolcü, sert, dayanıklı, mücadeleci, koruyucu) söylemi üzerinden ilişkilendirmeyi başardı: Göçmenler, yabancılar (örneğin Çin) işlerinizi alıyor, göçmenler suç işleyerek ulusal refahı çalıyor, egemen sınıfın seçkinleri sizi değersizleştiriyor, etnik azınlıklar, pozitif ayrımcılık, feminist ve LGBTQ söylemler aile, toplum yapısını çürütüyor, ilerlemenizi engelliyor; geride kalıyor, iktidarsızlaşıyorsunuz. Trump’ın yardımcısı, faşist sağın yükselen ismi JD Vance “Biz Wall Street bankerlerinin değil işçi sınıfının yanında olacağız,” diyordu![17]

Soru(n), sadece Trump’ın (artık herkesin malûmu olan) kabadayılığından ibaret değildi. O, çürüyen Amerikan kapitalizmin tipik temsilcisidir. Onun gelecek için ülkesine vaat ettiği: Zorbalık ve savaştır…

“Göçmenlere karşı ABD tarihinin en hacimli tehcir operasyonunu başlatmayı” vaat eden Trump’tan barışçı bir dış siyaset yaklaşımı bekleyenler büyük hayal kırıklığına uğrayacak.

Bir önceki seçimlerle karşılaştırıldığında, Trump’ın oy miktarında 2 milyona yakın küçük bir artış yaşanırken, karşısındaki Demokrat adayın aldığı oyda 8 milyon gibi büyük bir düşüş olduğu görülüyor. Bunun anlamı bellidir: Kitleler büyük bir sağa kayış yaşamamış, Trump bir önceki seçimde aldığı oyu korumuş, buna karşın Demokratlar feci bir kayba uğramışlardır. Trump kitlelerdeki değişim arzusunun çarpık bir sonucudur.

“Neden hâlâ Trump?”[18]

Bu soruya cevap ararken önce, Clinton döneminden bugüne kapitalizmde yaşananları kısaca anımsamak gerekir: Kosova savaşları, “İkiz Kuleler”, Afganistan, Irak savaşları, dinci terörizm, 2008 finansal krizi, uzun durgunluk, göçmen dalgası krizleri, pandemi, hızlı yoksullaşma, nihayet büyük güçler arası rekabet dünyasında yeniden gündeme gelen “Bir küresel savaş çıkar mı” sorusu. Sosyal medya algoritmaları, bu olayların yarattığı kaygı ve korkuları daha da büyütüyor. Bu koşullarda bireyler, bir taraftan güvenlik arzusuyla somut evrenselliklere (ırk, etnisite, dini cemaat) sığınmaya çalışıyorlar, diğer taraftan, çaresizliklerinin, iktidarsızlıklarının ağrılarına çare, güçlü liderleri “özdeşleşme nesneleri” olarak benimsemeye başlıyorlar.

Bu “sığınma” ve “özdeşleşme” katı kimliklerden oluşan bir seçmen kesimi yaratıyor. Bu seçmen kesimi, karşılarındaki akımları ve önerileri, ekonomik çıkarlarına uyup uymamasına göre değil, kimliklerine ve özdeşleşme nesnelerine olan sadakatlerine uyup uymamasına göre seçiyor. Bu seçmen, “rasyonel” bir yaklaşımla, ekonomik koşullardan yakınıyor, bu kaygılarını anketlerde, hatta protesto eylemlerinde de dile getiriyor ama sandığa gittiğinde oyunu (tercihini), özdeşleşme nesnesinin “gözü” altında, “aidiyetlerine” ve “sadakatlerine” göre kullanıyor.

Bu dinamiği ABD seçimleri sürecinde açıkça görebiliyoruz. Trump’ı bir kez özdeşleşme nesnesi olarak edinmiş, ırkçı ve dini cemaatlere, aidiyetlere sığınmış bireyler, Trump hakkında tüm öğrendiklerine karşın, “kimliklerini korumak” için ona sadakat göstermeye devam ediyorlar.[19]

Toparlarsak: Hatırlanacağı üzere seçim kampanyasını “Amerika’yı yeniden büyük yap” sloganıyla yürüten Trump 2016’da Demokrat Partinin adayı Hillary Clinton ile yarışmış ve rakibi de dâhil on milyonlarca Amerikalıyı şaşırtan bir sonuçla ülkenin 45. başkanı olmuştu.

Görev başında olduğu 4 yıllık sürede Trump, para kazanmayı çok iyi bilen milyarder işadamı olarak alışılagelmiş diplomatik yöntemleri fırlatıp bir kenara attı. Dış politikada pragmatizm ve sıkı pazarlık konusunda tüm maharetini sergiledi, liderlere tehditler savurmaktan, onlarla açıkça alay etmekten çekinmedi. ABD’nin kendi hegemonyasında şekillendirilen uluslararası örgütlerin, kuruluşların, anlaşmaların artık ülkenin sırtında birer kambur hâline geldiğini savundu, kimisinden çekilme kararı aldı.

ABD’nin yeterince kazanç elde edemediğini ileri sürerek savaş yürüttüğü bazı bölgelerden “çekilmesi” gerektiğini savundu. Çin’e kayan sanayiyi geri getirmeyi, serbest ticaret yerine korumacı politikaları hayata geçirmeyi vaat etti. Yoksulluk ve güvencesizlikle boğuşan Amerikalı işçi ve emekçilerin desteğini almak için müesses nizamın, elitlerin, ayrıcalıklıların karşısında, emekçilerin yanındaymış gibi bir söylem tutturdu. Oysa gerçekte işçi, göçmen ve kadın düşmanlığını, homofobiyi, kürtaj karşıtlığını doruğa çıkardı, milliyetçiliği körükledi, yapay kutuplaşmayı derinleştirdi.

ABD seçimlerinde politikacıların güç için toplumsal kırılma hatları üzerine inşa ettikleri dil, ayrışma ve nefreti derinleştirirken; “İç savaşa bir santim kala” notuyla, “Eğer her iki taraf da tekrar tekrar seçim kaybetmenin dünyanın sonu olduğunu söylüyorsa, insanların eninde sonunda şiddete başvurmaları şaşırtıcı değil,”[20] diyordu Naomi Schalit.

Gerçekten de ‘The New Yorker’ seçimden bir gün önce, ‘Amerika’da İkinci Bir İç Savaşa Hazırlananlar’ başlığıyla C. Bethea imzalı bir röportaj yayımlarken; seçimden bir gün sonra da aynı dergide S. B. Glasser’in ‘Donald Trump’ın İntikamı’ başlıklı değerlendirmesinde, “Eski Başkan, Beyaz Saray’a daha yaşlı, daha az çekingen ve her zamankinden çok daha tehlikeli olarak dönecek” deniliyordu.

Bu tabloda ‘Federal Acil Durum İdaresi’ (FEMA) verilerine göre, “Amerika’da aktif olarak felâkete hazırlanan yirmi milyon insan var; bu sayı 2017’nin yaklaşık iki katına çıktı. İç savaş olasılığı da,… bu hazırlık sebeplerinden biri.”

Yeni bir araştırma da Amerikalıların yarısının “önümüzdeki birkaç yıl içinde ikinci bir iç savaş beklediğini” ortaya koyuyor;[21] seçimi tekrar kazanan Trump, seçim kampanyası sırasında 6 Ocak 2021’deki eylemleri nedeniyle dava açılan veya hüküm giyenleri görevdeki ilk gününde affetmeye söz vermişti. Amerikalıların çoğu, Donald Trump’ın yasal suçlama yöneltilen 6 Ocak isyancılarını affetme planına karşı çıksa da yapılan bir ankette, 10 Amerikalıdan 4’ü bu kararı desteklediğini söyledi. Araştırma, Amerikalıların yüzde 43’ünün Trump’ın isyancıları affetme kararını desteklediğine işaret ediyor.[22]

Amerika’da ciddi bir kamplaşma, polarizasyon, fragmantasyon yani çözülme/ dağılma yaşanıyorken; Trump bu süreci daha da derinleştirerek, ağırlaştıracaktır.

 

“SÜREÇ OLARAK FAŞİZM” VERİLERİ

Derin kutuplaşma aşılamadığı ABD’de Trump’ın amacı, Hannah Arendt’in totaliter rejim analizlerini anımsarsak, “yeteneksiz ve çapsızları atayarak” yalnızca sadık bir ekiple çalışmak değil. Trump bu atamalarla ABD’de liberal demokrasinin klasik “çifte hükümet” modelini önce çalışamaz hâle getirip, sonra yıkmayı amaçlıyor. Trump’ın ikinci dönemi karşımıza, yalnızca bir hükümet değişikliği olarak değil; devletin yapısını kökten dönüştürmeyi amaçlayan bir faşistleşme süreci olarak çıkıyor.[23] Trump ve hempaları, hedeflerinin yasama, yürütme ve yargı erklerinin “Tek Adam”ın elinde toplandığı ve ABD’nin o namlı “denetim-denge” sisteminin ilga edildiği bir totalitaryanizm olduğunu gizlemeye gerek duymuyorlar.[24]

ABD’nin en büyük Evanjelik kiliselerden birinin kurucusu, Hıristiyan milliyetçi (faşist) Charlie Kirk ‘The New York Times’da yer alan bir söyleşisinde, “Eğer Tanrı’yı seviyor, İncil’i okuyor ve kendinize Hıristiyan diyorsanız, Kamala Harris’e başkanlık için oy verebileceğinize inanmıyorum” dedikten sonra ekliyordu: “Muhafazakârlar aslında Trump’a değil, o kazandığında bürokrasiye atanacak 5 bin siyasi kadro için oy veriyorlar. Aslında önemli olan Trump[25] değil devlete getirecek olduğu kadrolar.”[26]

Burası çok önemli! Çünkü iktidara seçilen artık zaten iyice, yaşlanmış, dengesizleşmiş bir Trump değil, yeni genç deneyimli bir faşist kadro olacak.

Burada durup Matthew Stevenson’a kulak verelim: “Musk, Kennedy Jr. veya Jeff Bezos gibi komplocu ve entrikacılar, eğlenceli olduğu için ya da hepsi aynı Anayasa kitap kulübüne dahil olduğu için altı bezli, psikopat ve kaçık bir ihtiyarla takılmıyorlar.

Oradalar, çünkü sudaki kanın kokusunu alıyor ve bunun ABD hükümetini, aile ofislerinin organizasyon şemasında herhangi bir yan kuruluşmuş gibi ele geçirme şansını yakaladıklarını biliyorlar.

Eğer Trump, 91 suçlamayla karşı karşıya kalmanın ya da Aşağı Manhattan’dan Yüksek Eyalet Mahkemesi’ne yürümenin cehennem olduğunu düşünüyorsa; şansölyeleri bıçaklarını bileyip Baba’ya tek kelime dahi etmeden Federal Rezerv’i kontrollerine alırken Beyaz Saray’daki yastıklı hücresinde (Newsmax’a sınırlı erişimle) kilitleneceği günleri bekleyin.”[27]

Kolay mı?

Trump’ın yardımcılığına, çok yoksul bir aileden gelmesine karşın kişisel başarılarıyla hızla yükselen; “Amerikan Rüyası” denilen bu sürecin en başarılılarından biri olduğunu yaptıklarıyla kanıtlamış, bunu Irak’ta Deniz Piyadesi olarak savaşarak taçlandırmış genç “kahraman”, Senatör J.D. Vance seçildi.[28]

Trump-Vance ikilisi, ABD’nin yeniden güçlü olmasını, bir taraftan, “aşırı büyük sermaye yanlısı”, diğer taraftan da, dünyanın her tarafından, özellikle Latin Amerika’dan gelecek göçmenlere ülke sınırlarını “daha sıkı” kapatan uygulamalarla gerçekleştirmek istiyor. O kadar ki, Trump, adaylık konuşmasını “göçmenleri sınır dışı edeceği” noktasına yerleştiriyor.

Büyük sermayenin desteğinin alınması ve sınırların göçmen işçilere kapatılması, MAGA için gereklidir; ancak yeterli değildir. Küresel denizlerde yüzme yarışını kazanmanın yolu yerli bilimsel araştırmalara dayalı ileri teknolojide atılım yapmaktan geçiyor. Vance, bu sürecin başarılı örneği olarak, “teknoloji milyarderlerinin yoğun desteğiyle”[29] aday yapıldı.

Seçimi Trump-Vance ikilisi kazanınca “süreç olarak faşizm” hızlanacakken;[30] “Bu sürecin devamında gelecek olan tek şey liberal faşizm olacak,”[31] diyor Bülent Usta…

Haksız da değil, çünkü hatırlanacağı üzere “dün” Amerika’da teknolojik gelişmenin başını Henry Ford çekiyordu. Bugün Elon Musk[32] çekiyor. O da Ford gibi faşist hareketleri destekliyor. Bu benzerlik bize bir şey daha söylüyor: Bilimsel teknolojik gelişme kendiliğinden toplumsal ilerlemeye açılmıyor; çoğu kez faşizme, savaşlara da açılabiliyor. Artık esas sorun, üretici güçlerin serbestçe gelişememesi değil, gelişmesi, karmaşıklaşması giderek hızlanan üretici güçleri, siyasi ve ahlâki denetim altına almaktır.

Almanya’da Nazi partisinin iktidarını desteklemek için yapılan bir toplantıda 1 milyar Mark’tan fazla yardım toplayanlara bakınca karşımıza dönemin bilimsel teknolojik gelişmesinin öncüsü, kimya-ilaç, elektronik, makine imalat, ağır sanayi şirketleri çıkıyor. Aynı yıllarda ABD’de, otomotiv endüstrisinde devrim yaratarak yeni bir birikim rejiminin gelişmesine öncülük eden Ford azılı bir Yahudi düşmanı, bir Nazi hayranıydı; komplo teorilerini yaymak için gazete çıkarıyordu.

Bugün, X’te 200+ milyon takipçisi olan Elon Musk ırkçı faşist komplo teorilerinin yayılmasını kolaylaştırıyor; geçenlerde, “Almanya’yı yalnızca AfD kurtarabilir” dedi; İngiltere’de İşçi Partisi hükümetini, sosyalist olduğunu ileri sürerek şiddetle eleştirdi; Reform adıyla bilinen faşist eğilimli partiye 100 milyon dolar yardım yapacağından söz ediliyor. Musk ABD seçimlerinde Trump’ı desteklemişti; şimdi adeta gerçek başkanmış gibi devletin yapısını şekillendirmeye çalışıyor.

ABD seçimlerinde, Musk’ın yanı sıra, bilgisayar teknolojisi, yapay zekâ geliştiren dev şirketlerin, sosyal medya ve alışveriş platformlarının temsilcileri Trump’a büyük mali destek verdiler. Washington Post tarihinde ilk kez, büyük hissedarı Amazon’un sahibi Bezos’un baskısıyla, tarafsız kaldı. Kimi araştırmalar, Twitter, Facebook algoritmalarının seçmen tercihlerini Trump’tan yana yönlendirmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Tarih tekerrür ediyor ama bu kez, Musk’ın Almanya ve İngiltere siyasetini şekillendirmeye çalışmasının da gösterdiği gibi ABD ile sınırlı değil. Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformları küresel ölçekte işliyorlar. Bunların algoritmaları küresel çapta siyasi gelişmeleri etkileme gücüne sahip; hemen her zaman muhafazakâr, hatta Brezilya’da Bolsonaro, Arjantin’de Milei, Fransa’da Le Pen, Hindistan’da Modi gibi faşist politikacıları destekliyorlar.[33]

Durum bu!

 

TOPARLARSAK

Romain Gary’in, “Faşizm; bir duyarsızlaştırmadır,” uyarısını asla unutmadan;[34] ABD’de seçimi kazanan Trump ile ekibinin “süreç olarak faşizm”e ivme kazandıran köklü değişimleri devreye sokacağı not edilmelidir.

Bu sürecin planı da Heritage Foundation’un, devleti ve toplumu yeniden yapılandırma tasarımı ‘Project 2025’ başlıklı kapsamlı metinde açıklanmıştır.

Richard McKay Rorty, 1998’de neo-liberalizmin faşizme açılan dinamiklerine değinerek adeta Trump’ın ve “süreç olarak faşizm”in gelişini haber veriyordu…

ABD’de neo-liberalizm, emperyalizmin başarısız savaşlarının, ülke içinde artan güvenlik önlemlerinin körüklediği paranoya, İslâmofobi, yabancı düşmanlığı ve ırk ayrımcılığına, kadın bedeni üzerindeki baskılara son veren sivil haklar hareketi öncesine yönelik nostalji, tam da beklendiği gibi, “süreç olarak faşizm”i doğurdu. Aimé Césaire’ın daha 1955’te vurguladığı gibi şiddete dayanan emperyalizm (sömürgecilik) de emperyalist ülkede faşizme yol açıyordu…[35]

Trump’ın zaferi, Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın geri kalanı için tehlikeli bir yeni dönemin habercisidir; seçilmesi felâkete dönüşebilir. Düşmanlaştırıcı söylemi, kurumsal işleyişi ciddiye almaması, iç düşman yaratma sevdası, bürokrasiyi ele geçirip sistemi kökten kurgulamaya girişecek olması Amerika için ciddi bir mesele. Ve bu sadece ABD için değil, kendisini rol model alan diğer liderler nedeniyle, dünyanın geri kalanı için de benzer bir tehlike çanları çaldırıyor.

Kolay mı?

İtalya, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan sonra Avusturya’da da -çürümüşlük ve yalan makinesi- faşist hareket ciddi bir ilerleme kaydetti.

Faşizmin yükselişi, militarizmin tüm ileri ülkeleri giderek kendi girdabına çekmesi, silahlanma ve üstelik nükleer silahlanma yarışının hızlanması, süper güç denilen ülkelerin liderlerinin ağzından giderek artan ölçüde nükleer güç kullanımının mümkün olduğuna dair açıklamalar, Almanya’da ve Fransa’da darbe peşinde koşan faşist çetelerin açığa çıkması, ABD’de Kongre binasının Trump taraftarları tarafından silahlı baskına uğraması ve senatörlerin esir alınması gibi örneklere her gün bir yenisi ekleniyor.

Yalan ve iftiranın haddi hesabı yok. Teknolojik gelişim sayesinde Nazilerin kara propaganda yöntemleri misliyle aşılmış durumda. Devasa gelişkinlikte bir medyayı tamamlayan sosyal medyayla, kitleler yalnızca faşist yalanlara pasifçe maruz kalan yığınlar olmaktan çıkıp bu propaganda mekanizmasının dişlileri hâline geliyorlar. Örneğin, ABD’deki başkanlık seçimlerinde Trump’ın yalanları dudak uçuklatacak cinstendi.[36]

Hatırlatalım: Faşizmi bazen açıp bazen kapatacağınız bir elektrik düğmesi gibi değil de, kapitalist formasyona mündemiç ve süreç olarak kapitalizme içkin bir ihtimal olarak kavramalıyız. “Süreç olarak faşizm” formülasyonu da bu güzergâhta faşistleştirme sürecinin tarifidir.

Ve nihayet, “Hıristiyanlar, dışarı çıkın ve oy verin. Sadece bu seferlik. Bir daha bunu yapmak zorunda kalmayacaksınız, biliyor musunuz? Dört yıl daha, düzelecek, iyi olacak, bir daha oy vermek zorunda kalmayacaksınız, benim güzel Hıristiyanlarım/ Christians, get out and vote. Just this time. You won’t have to do it anymore, you know what? Four more years, it’ll be fixed, it’ll be fine, you won’t have to vote anymore, my beautiful Christians,”[37] diye haykıran “Trump’ın faşist vizyonu, Mein Kampf’ın 900 sayfalık Amerikan versiyonu olan Project 2025’te açıkça ana hatlarıyla belirtiliyor.”[38]

ABD’de ahlâki çürüme, artan şiddet, aşırı ekonomik eşitsizlik ve yükselen gericilik ile işaretlenen bir varoluşsal kriz yaşanıp; ülkenin çöküş eğilimi, zenginlik yoğunlaşması, siyasi yolsuzluk ve şiddetin normalleşmesiyle, gerici ideolojilerin etkisi altında, büyüyen uçurum derinleşirken; “Umutsuzluk faşizmi besliyor,”[39] diyen Declan Mulholland’ın vurgusu bize 1964’te Michal Kalecki’nin, “Zamanımızın faşizmi tasmalı köpek gibidir; her an belirli amaçlara erişmek için serbest bırakılabilir,”[40] sözünü boş yere anımsatmıyor!

İnsan hakları savunucusu avukat Craig Mokhiber’in “Trump bataklığı kuruttu -ve bataklıkta bulduğu her iğrenç yaratığa yönetiminde görev verdi. Ocak ayında ABD beyaz milliyetçiler, Hıristiyan köktenciler, faşistler, Siyonizm meftunları, neo-con’lar, İslâmofoblar, yabancı düşmanları ve ırkçılardan oluşan bir bulamaç tarafından yönetilecek,”[41] dediği koşullarda, Trump ve destekçisi ABD oligarklarının, uç noktalara taşıyacakları kesin olan bu faşist iklimde “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapma” adına Ortadoğu’dan başlamak üzere dünyayı kan ve gözyaşına bulamaktan çekinmeyecekleri açık.

 

4 Ocak 2025 13:56:09, Muğla.

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No: 283, Şubat 2025…

[1] Guy Debord, Gösteri Toplumu, çev: Ayşen Ekmekçi-Okşan Taşkent, Ayrıntı Yay., 1996.

[2] Bkz: i) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “ABD’nin -Güncel- Ahvali!”, Kaldıraç Dergisi, No:277, Ağustos 2024; ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “ABD Seçim(sizlik)i: Made in USA”, Kaldıraç Dergisi, No:235, Şubat 2021; iii) Temel Demirer, “Trump Kâbusu ve Emperyalist ABD”, Kaldıraç Dergisi, No:230, Eylül 2020; iv) Temel Demirer, “İmparatorluğun Trump’lı Encamı”, Rojnameya Newroz, Eylül 2019… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/09/imparatorlugun-trumpli-encami.html; v) Temel Demirer, “Kudüs Ortadoğu Halklarınındır!”, Rojnameya Newroz, 2 Mayıs 2018… https://temeldemirer.blogspot.com/2018/05/kudus-ortadogu-halklarinindir.html

[3] Nilgün Cerrahoğlu, “Biden Vakası (2)”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 2024, s.7.

[4] Mert Karaca, “Demokratlar Nerede Hata Yaptı?”, Birgün Pazar, 10 Kasım 2024, s.13.

[5] Soli Özel, “Trump’ın Ne Yapacağı Belli Değil”, Birgün, 7 Kasım 2024, s.11.

[6] Naomi Klein, Hayır Demek Yetmez: Trump’ın Şok Politikalarına Karşı Koymak ve İhtiyacımız Olan Dünyayı Kazanmak, çev: Osman Akınhay, Agora Yay., 2017.

[7] Ergin Yıldızoğlu, “Gözleri Bağlı Yürüyorlar, III. Dünya Savaşına Doğru”, 25 Kasım 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/gozleri-bagli-yuruyorlar-iii-dunya-savasina-dogru-2272329

[8] The Wall Street Journal, 16 Eylül 2024; Ulusal Savunma Stratejisi Komisyonu, Temmuz 2020.

[9] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Yaklaşan Fırtına’ ve ‘Kaos’…”, 7 Ekim 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/yaklasan-firtina-ve-kaos-2255265

[10] Prabhat Patnaik, “Emperyalizm ve Genişleme Arzusu”, Birgün, 14 Ekim 2024, s.10.

[11] Binoy Kampmark, “İran’a Yönelik Nükleer Savaş Çığırtkanlığı”, Birgün, 21 Ekim 2024, s.10.

[12] Patrick Cocburn, “Savaşı Füzeler Bitiremez”, Birgün, 16 Nisan 2018, s.5.

[13] “Ukrayna Heyetinden Şam’da Kritik Temas: Stratejik Ortaklık Mesajı”, 30 Aralık 2024… https://www.haberturk.com/ukrayna-heyetinden-sam-da-kritik-temas-stratejik-ortaklik-mesaji-3751473

[14] Henry Giroux, “America’s Descent Into Fascism Can be Stopped”, Counterpunch, 8 Kasım 2024, https://www.counterpunch.org/2024/11/08/americas-descent-into-fascism-can-be-stopped/

[15] Musk, Trump’a bir yandan maddi imkân yağdırırken, bir yandan da sahibi olduğu sosyal medya platformu X’te, Cumhuriyetçi adayın “dezenformasyon/post-truth siyaset” değirmenine su taşıyor.

Buna “ortaklık” diyorum çünkü Musk, Başkan adayına destek veren herhangi bir iş adamından çok ama çok fazla bir şey. Bir defa Trump’ın 4.4 milyar dolarlık mütevazı (!) servetini defalarca katlayan ve 248.5 milyar doları bulan sınırsız bir serveti var. Tesla arabalarının, Starlink-Space X uyduları ve uzay istasyonlarının, ilaveten milyonlarca insanın düşüncelerini, kontrolündeki algoritmalarla trafik polisi gibi yönlendiren/yönlendirebilen sosyal platform “X”in sahibi. James Bond filmlerinde dünyaya hâkim olmaya çalışan destursuz karakterler gibi tıpkı. (Nilgün Cerrahoğlu, “Tehlikeli Ortaklık: Trump-Musk İttifakı”, Cumhuriyet, 6 Ekim 2024, s.7.)

[16] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Serbest Ticaret’ Geride mi Kalıyor?”, 24 Ekim 2024, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/serbest-ticaret-geride-mi-kaliyor-2261071

[17] Ergin Yıldızoğlu, “Trump! Nasıl Yani?”, Cumhuriyet, 11 Kasım 2024, s.9.

[18] “Emekçiler neden Trump’a destek veriyor? Yabancı düşmanlığı, emekçilerin Trump’a oy verme sebeplerinden biri. Fakat söylemlerini yakından incelediğimizde, emekçilerin maddi sıkıntılarının ve kişisel hikâyelerinin Trump’ta karşılık bulduğunu görüyoruz.” (Jared Abbott, “Emekçiler Neden Trump’a Destek Veriyor?”, Birgün, 26 Ağustos 2024, s.10.)

[19] Ergin Yıldızoğlu, “Farklı Bir Seçmen, Yeni Bir Yol Haritası”, 30 Eylül 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/farkli-bir-secmen-yeni-bir-yol-haritasi-2252743

[20] Naomi Schalit, “İç Savaşa Bir Santim Kala”, Birgün, 18 Temmuz 2024, s.11.

[21] L. Doğan Tılıç, “İç Savaş Hazırlıkları”, Birgün, 9 Kasım 2024, s.3.

[22] Ariana Baio, “Amerikalıların Neredeyse Yarısı, 6 Ocak İsyancılarının Affedilmesini Destekliyor”, 24 Aralık 2024… https://www.indyturk.com/node/751079/

[23] Ergin Yıldızoğlu, “Trump ve Liberal Demokrasinin Ölümü”, 18 Kasım 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/trump-ve-liberal-demokrasinin-olumu-2269727

[24] Ve bunu gerçekleştirecek olanaklara sahipler. “Bu kez, Cumhuriyetçi Başkan hem Kongre hem de Senato üzerinde güçlü bir kontrole sahip olacak. Büyük ölçüde Cumhuriyetçilerin denetimindeki Senato Demokratların engellemesine takılmaksızın her türlü yasal düzenlemeyi geçirebilecek ve Trump döneminin sonuna dek Cumhuriyetçilerin elinde olacak. Bu kez Anayasa Mahkemesi de 6-3’lük bir çoğunlukla aşırı sağcı hukukçuların elinde ve Trump her bir kabine görevinin ve her bir hükümet kurumunun kendi seçtiği ‘sadık’ uşaklar tarafından yönetileceğini, memurların da –Pentagon, CIA, Yargı ve Çevre Koruma Ajansı gibi normalde bağımsız olan kurumlar dahil- ya değiştirileceğini ya da boyun eğmeye zorlanacağını net bir biçimde ifade etti.” (Dave Lindorff, “Trump’s Antiwar Promise”, Counterpunch, 8 Kasım 2024. https://www.counterpunch.org/2024/11/08/trumps-antiwar-promise/

[25] Trump (78) sağlık raporunu açıklamaktan ısrarla kaçınıyor. Trump’ın, akıl sağlığı üzerine kaygılar daha Trump’ın 1. döneminde ortaya çıkmaya başlamıştı. TV yapımcısı Ira Rosen’in aktardığına göre Trump’ın ilk stratejisti Steve Bannon bile Trump’ın demans başlangıcı belirtileri sergilediğine, anayasanın 25. maddesine dayanarak görevden alınabileceğine inanıyordu. Geçmiş yıllarda birçok demans, Alzheimer uzmanı doktor, tek tek ya da ortak metinler yayımlayarak Trump’ın konuşma sırasında sık sık düzeni kaybetmesine, sözcükleri telaffuz etmekte zorlanmasına ve beden diline bakarak bilişsel melekelerinin gerilemekte olduğunu ileri sürdüler. 2024’ü Ekim’inde 230’dan fazla psikiyatrist, yayımladıkları ortak mektupta, Trump’ın psikolojik açıdan yönetemeyecek kadar dengesiz olduğunu ifade etti. (Ergin Yıldızoğlu, “Trump! Nasıl Yani? (2)”, 14 Kasım 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/trump-nasil-yani-2-2268378)

[26] Ergin Yıldızoğlu, “Hâlâ Bıçak Sırtında”, 31 Ekim 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/hala-bicak-sirtinda-2263569

[27] Matthew Stevenson, “Trump II: A Pre-Mortem”, Counterpunch, 8 Kasım 2024… https://www.counterpunch.org/2024/11/08/trump-ii-a-pre-mortem/

[28] “Kurallara dayalı uluslararası sistem”in terk edilerek “her bir tekil ulusun kendi güvenlik ve iktisadi refahından sorumlu olduğu bir düzen”e geçilmesini savunan Senatör J. D. Vance, kendini “post-liberal sağcı” olarak tanımlıyor. (Bkz. Ian Ward, “Is There Something More Radical than MAGA? J.D. Vance Is Dreaming It.”… https://www.politico.com/news/magazine/2024/03/15/mr-maga-goes-to-washington-00147054)

[29] The New York Times 17 Temmuz 2024.

[30] Ergin Yıldızoğlu, “ABD Başkanlık Seçimleri-Madalyonun Öbür Yüzü”, 26 Ağustos 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/abd-baskanlik-secimleri-madalyonun-obur-yuzu-2241292

[31] Bülent Usta, “Yeni Feodal Düzen”, Birgün, 16 Ekim 2024, s.13.

[32] “Eski başkan Donald Trump’ın Elon Musk’ı seçilirse hükümet verimlilik komisyonunun başına geçirme planı dünyanın en zengin adamını eşsiz bir role terfi ettirecektir: Amerikan oligarşisi… Musk’a olası hükümetinde bir pozisyon vermek Trump’ın iktidar yaklaşımına da tam uyuyor.” (Liz Crampton-Lara Korte-Derek Robertson-Brendan Bordelon, “Amerikan Oligarkına Dönüştürme İsteği”, Birgün, 9 Eylül 2024, s.10.)

[33] Ergin Yıldızoğlu, “Teknolojik Gelişme, Faşizm”, 26 Aralık 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/teknolojik-gelisme-fasizm-2282884

[34] Bkz: i) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Avrupa’dan ABD’ye -Bugünlerde- (Neo-) Faşizm”, Kaldıraç Dergisi, No: 257, Aralık 2022; ii) Temel Demirer, “Aşırı Sağcılık Yoğunlaşırken Neo-Faşizm”, Rojnameya Newroz, Haziran 2024… https://temeldemirer.blogspot.com/2024/07/asiri-sagcilik-yogunlasirken-neo-fasizm.html ; iii) Temel Demirer, “Yeniden -Ve Bir Kez Daha- Faşizm”, Rojnameya Newroz, Temmuz 2016… https://temeldemirer.blogspot.com/2016/07/yeniden-ve-bir-kez-daha-fasizm.html ; iv) Temel Demirer, “Faşizm(ler)in Güncelliği ve Irkçılık”, Rojnameya Newroz, Ocak 2018… https://temeldemirer.blogspot.com/2018/01/fasizmlerin-guncelligi-ve-irkcilik.html

[35] Ergin Yıldızoğlu, “Laboratuvar Olarak ABD Seçimleri”, 15 Ağustos 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/laboratuvar-olarak-abd-secimleri-2237773

[36] Bizzat Trump’ın, üstelik de tüm ulusa canlı aktarılan tartışma sırasında dillendirdiği şu yalanlara bir bakın: “Demokratlar bebeklerin doğumdan sonra öldürülmesini savunuyor”, “Demokratlar kendilerine oy versin diye kaçak göçmen topluyor”, “Haitili göçmenler ev hayvanlarını kaçırıp yiyor”… Tartışma programında moderatör bu iddiaların yerel yetkililerce yalanlandığını söylemesine rağmen Trump yalanında ısrar ediyor: “Springfield’da köpekleri yiyorlar. Oraya gelen insanlar orada yaşayan sakinlerin evcil hayvanlarını yiyor.” Trump, Kamala Harris’i solculukla veya sosyalistlikle bile değil Marksistlikle itham ediyordu: “O bir Marksist, bunu herkes biliyor. Babası, Marksist bir profesördü, kızına iyi öğretmiş.”

[37] Donald Trump, 27 Temmuz 2024, muhafazakâr Dönüm Noktası Eylemi grubunun sponsorluğunda toplanan dinsel muhafazakârlara seslenişi/ Donald Trump, July 27, 2024, Speech to a gathering of religious conservatives sponsored by the conservative advocacy group Turning Point Action.

[38] Henry Giroux, “ABD Demokrasisinin İmhası”, Birgün, 8 Temmuz 2024, s.10.

[39] Declan Mulholland, “Umutsuzluk Faşizmi Besliyor”, Birgün, 19 Ağustos 2024, s.10.

[40] aktaran: Margit Köves-Shaswati Mazumdar, Faşizm Üzerine, Önlenebilir Yükseliş, Yordam Kitap, 2018, s.222.

[41] Jeffrey St. Clair, “Roaming Charges: Trump’s Cabinet of Curiosities”, Counterpunch, 15 Kasım 2024, https://www.counterpunch.org/2024/11/15/roaming-charges-trumps-cabinet-of-curiosities/

 

Trump Versiyonlu “ABD İMPARATORLUĞU”, Dünya ve Faşizm[*]
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin