Sibel ÖZBUDUN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Reklamlar Dünyasından, Gerçekler Dünyasına: “Pırıl Pırıl Çocuklar”[*]

Reklamlar Dünyasından, Gerçekler Dünyasına: “Pırıl Pırıl Çocuklar”[*]

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SİBEL ÖZBUDUN

 

“Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:

-Maveraünnehir nereye dökülür?

En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!”[1]

AKP iktidarının 19 Mart (2025) günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına alıp tutuklatması, toplumda nicedir biriken tepkinin zincirinden boşanmasını tetikledi. Milyonlar sokaklara döküldü, geniş katılımlı bir boykot uygulandı, Gezi/ Haziran’dan beri sindirilmiş “ünlüler” suskunluk sarmalını kırıp konuşmaya başladılar; ısrarla konuşmayanlar da yok değil hani!

AKP sanırım İmamoğlu tutuklamasının böyle bir infialle karşılaşmasını beklemiyordu; Kürt illerine ve ardından da İstanbul’da CHP’li ilçe belediyelerine kayyım atanmasında olduğu gibi “biraz bağırır çağırırlar, sopayı görünce de sinerler” diye düşünmüş olmalı. Protestoların çapı beklediği ölçeği aşınca, bir yandan göstericilerin üzerine polisi saldı, pek çoğu belki de ilk kez bir sokak gösterilerine katılan gençlere yoğun bir polis (ve ardından da mahpushane) şiddeti yaşattı, gazetecileri, avukatları sabaha karşı ev baskınlarıyla gözaltına aldı; bir yandan da İmamoğlu’nun yerine kayyım atanmasına yol açacak “turpun büyüğü”nü, “terör örgütüne yardım yataklık” suçlamasını (şimdilik) geri çekti.

Oysa herkes biliyor, mevzu, İmamoğlu’nun adaylığını çoktan aşmıştı. İnsanların gözünün içine baka baka yapılan yolsuzluklar, yandaş kayırmacılığı, zincirinden boşanmış emek sömürüsü, bir avuç azınlık servetine servet katarken katmerlenen yoksulluk ve açlık, siyasal İslam’ın tüm toplumu teslim almaya yönelik baskı ve manipülasyonları, geleceği çalınan, umudunu yitiren gençlik, “bayram ikramiyesine bin lira daha ekledik, daha ne istiyorsunuz” diyen nobranlık karşısında pazarda çürük domates kollayan emekliler, en ufak hak arayışlarında karşılarında biber gazı ve plastik mermiyle dikilen devleti bulan işçiler, hergün birkaçı koca/ sevgili şiddetine kurban giderken, “siz de dikbaşlılık etmeyin, adamın sinirleriyle oynamayın, edepli olun” nasihatinden başka bir “destek” göremeyen kadınlar, dili yasaklı Kürtler, inancı damgalı Alevîler, tutuklama sopasıyla terbiye edilmek istenen gazeteciler, aydınlar, avukatlar… Her sıkışmanın bir patlama noktası vardır; bu ülkede fazlasıyla patlayıcı birikti.

Tetiği çeken, gençler oldu. Üniversite öğrencileri. Bu ülkede de, dünyada da genellikle öyle olur. Haksızlıkları, baskıyı, sömürüyü, adaletsizliği en çok henüz dumura uğra(tıl)mamış vicdanları ile duyumsayan, olanca hesap-kitap, ihtiyat bilmezlikleriyle “Anne bak, kral çıplak” diye haykıran ve pervasız cüretleriyle sokağa dökülmesini bilenler gençlerdir.

Kanıt, dünya devrimleri: Fransız, ABD; Rusya, Çin, Küba… tümünde ve diğerlerinde devrimci kalkışmaların ana gövdesini ve önder kadrolarını 18-30 yaş arası gençler oluşturmuştur.

Türkiye bir istisna değil. Osmanlı’dan beri baskıcı yönetimlere ilk başkaldıranlar, hep gençler oldu. Deniz Gezmiş’lerin, Mahir Çayan’ların, İbrahim Kaypakkaya’ların 24-25 yaşını aşamamış portreleri hâlâ süslüyor isyan flamalarını…

Kuşkusuz, bir” devrimci kalkışma” denemez, ama bu coğrafyada kitlelerin üzerindeki ölü toprağını silkelediği Mart 2025’te de işaret fişeğini yine gençler çaktı. Polis barikatını yıkarak geçen İstanbul Üniversitelileri diğer üniversiteler izledi: ODTÜ, Hacettepe, Ankara Üniversitesi ve diğerleri. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bütün “yatıştırma” çabalarına, CHP kodamanlarının bütün “aman, provokasyona gelmeyin, provokatörlük yapmayın” dertlenmelerine karşın, nicedir topluma bir deli gömleği giydirme uğraşındaki iktidar partisinin polis barikatlarının üzerine yürüyen, gençler oldu. Tabii kolluğun en şiddetli, en kindar, en pervasız müdahalelerine muhatap olanlar da… Bu satırların yazıldığı sıralar, 301 genç zindanlardaydı.

Dedim ya, bu ülkede gençler polisle, devlet şiddetiyle, zindanlarıyla ilk kez karşılaşmıyor. Gençler bu coğrafyayı bir eşitlik, özgürlük yurduna, emekçilerin ekmeği kaygısızca bölüşebileceği “duvarsız ve sınırsız bir kardeş sofrası”na dönüştürme özlemlerinin bedelini öteden beri çok ağır ödediler.

Bu böyle ise, başta CHP olmak üzere muhalefet ekabiranının “pırıl pırıl çocuklar” söylemi insanın kanına dokunuyor… “Pırıl pırıl çocuklar”…

Siz Deniz Gezmiş’lerden, İbrahim Kaypakkaya’lardan, Mahir Çayan’lardan, ya da ne bileyim, 20’li yaşlarında Guatemala’da devrimci harekete katılıp Arbenz karşıtı ABD darbesine karşı savaşan Che Guevara’dan, 25 yaşında St. Petersburg’da Çarlık rejimine karşı mücadele etmek üzere ‘İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’ni kurucularından V. İ. Lenin’den “çocuk” diye bahsedildiğini duydunuz mu?!

Bu “çocuk” söyleminin gerisinde, haksızlıklara karşı ayağa kalkıp tepeden tırnağa zırhlı, miğferli, çelik yelekli, gaz bombalı, plastik mermili güvenlik güçlerinin karşısına çıplak elle dikilen gençlere “had”lerini, yerlerini bildirme arzusu yatmıyor mu: “Sizler aslında şu an ders çalışıyor, sınavlarına hazırlanıyor olması gereken çocuklarsınız. İktidar partisi o kadar çok haksızlık yaptı ki, ne yazık ki okullarınızı terk edip meydanlara çıkmak zorunda kaldınız. Ve şimdi hiç olmamanız gereken bir yerde, zindandasınız. Ama kaygılanmayın, biz sorumluluk sahibi yetişkinler, siyasetin gerçek ve ehil sahipleri, sizleri oradan çıkarmak ve bir an önce asli görevinize, derslerinizin başına dönmenizi sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz… Hepiniz okuyup vatana, millete hayırlı insanlar olacak, ülkenize mimarlar, mühendisler, doktorlar (ve de müteahhitler!) olarak hizmet edecek, sahip çıkacaksınız…” Kendi umurları için gençlerin bedenlerini namluya süren, ancak inisiyatifi onlara kaptırmaktan ödü kopan “gerontokratik akıl”…

Tabii bir de şu “pırıl pırıl” meselesi var. Öyle ya, bu kez tutuklananların önemli kısmı, seçkin üniversitelerin mimarlık, mühendislik, tıp, genetik gibi fakülte ve bölümlerinin öğrencileri. (Hatta bir tane CEO oğlu da vardı, babasının Cumhurbaşkanı ile fotoğrafı ortaya çıktığında, apar topar salıverildi…) Her ne hâl ise, çoğu kentli, hâli vakti yerinde, seküler ailelerin çocukları.

Onlar “pırıl pırıl”… Karnını makarna-çorbayla doyuran, pazardan alınma giysileri eprimiş, kavruk, soluk benizli, yoksul varoşlu akranlarından farklılar. Hani şu evleri basılarak kurşunlanan, F tipi, T tipi, S tipi, kuyu tiplerini dolduran, zindanlarında uğradıkları hak ihâllerine karşı giriştikleri açlık grevlerinden dahi haberdar olmadığımız, ring araçlarında onlarca saat yolculukla kentten kente sürülen, umarsız hastalıklara yakalandıklarında ancak ölmek üzereyken tahliye edilen, yıllardır seslerine kulak tıkadığımız, “terörist” damgasıyla yaftaladığımız “çocuklar”dan farklılar…

Evet bugün “orta sınıf”, CHP çizgisindeki kanallardan dehşet içinde “gizli” (sahte) tanıkların ifadeleriyle tutuklanan, hüküm giyenleri, düzmece davaları, mahpushanelerinde adli suçluların siyasilere karşı tetikçi olarak kullanılmasını, hijyenik olmayan koşulları, avukatlarla görüş yasaklarını, çıplak arama dayatmasını, ders notlarının öğrencilere verilmemesini vb. “keşfediyor”. Sizin, benim yıllardır yüreğimizi kanatan, ülkenin gündelik, sıradan olaylarını yani…

İnsanın “keşke” diyesi geliyor… Keşke bu coğrafyanın onlarca yıldır haksızlıklara, insan hakkı ihlâllerine karşı çırpınan bir avuç insanına, İHD’lilere, Cumartesi Anneleri’ne, ÇHD’lilere, ÖHD’lilere, TTB’lilere kulak verseydiniz, devrimci-sosyalist yayın organlarının, Alevî derneklerinin, Kürtlerin neye itiraz ettiklerini bir nebze merak etseydiniz… Keşke bir grev çadırını ziyaret edip işçilerin çayına ve dertlerine ortak olsaydınız… Keşke evlatlarınıza cep telefonuna kilitli, McBilmemne/getir yemek bağımlısı, plaza kuşağı olmaktan farklı varoluş tarzlarının varlığını duyumsatabilseydiniz… Keşke okullara yolcu ederken “Aman kızım-oğlum, olaylara karışma, fraksiyonlardan uzak dur,” diye tembihlemeseydiniz… Keşke “pırıl pırıl” değil, biraz “kirlenmiş” olmalarına olanak tanıyaydınız… Keşke…

Ama toplumsal “patlama” momentleri, böyledir. Bir anda insanın yaşamını allak bullak, dünyasını tepetaklak eder. Arkadaşlarınızla tatlı tatlı yeni cep telefonu modellerine, ABD üniversitelerindeki master-doktora programlarına, izlediğiniz Netflix dizilerine, ertesi günkü sınava dair geyik yaptığınız gamsız Starbucks köşelerinden, birden kendinizi emniyetin izbe nezarethanesinde, Silivri’nin, Tekirdağ F Tipi’nin, Bakırköy Kadın Kapalı’nın soğuğunda buluverirsiniz. O güne dek en iyi ihtimalle uzak ve yabancı bir filmin fragmanları gibi izlediğiniz ülke gerçekleri, sizi çarpar. Küçük, güvenli dünyanızın bir despotun bir tekmesiyle yerle bir olabileceğini duyumsarsınız.

Evet, bu bir “aydınlanma” momentidir: Reklamlar dünyasından, gerçekler dünyasına geçiş…

O zaman birbirinizin elini kavrayın, gençler. İki yabancı dil biliyor, pek çok ülkeyi gezip görmüş, arkadaşlarınla birlikte kaldığın öğrenci evine Pizza Hut’tan sipariş veriyor olabilmenin ayrıcalıklarını bir yana bırakıp ayaklanan “solgun halk çocukları”nın yanında yer alın, örneğin. Olacaksanız halkın mimarı, göçük altında kalan madencilerin avukatı, işçi sınıfının akademisyeni, varoşların doktoru, kaçak göçmenlerin destekçisi, yoksulların gazetecisi olun. Bu seçimi yaptığınızda, “pırıl pırıl” kalamayabilirsiniz. Ömrünüz bir kısmı, çoğunuzun bugün yeni tanıştığı nezarethanelerde, mahpuslarında geçebilir… Damgalanır, lekelenirsiniz…

Ama bu ülkeyi daha yaşanabilir, daha adaletli, daha eşit, daha özgür kılabilmenin tek olanağı, bu uğurda verilecek mücadelede yatıyor. Böylesi bir mücadele ise, bir müteahhitlik firması sahibini cumhurbaşkanı yapma çabasından daha fazlasını içeriyor, değil mi?

 

6 Nisan 2025 17:45:42, Muğla.

N O T L A R

[*] Avrupa Demokrat, Nisan 2025…

[1] Ece Ayhan, “Meçhul Öğrenci Anıtı”.

Reklamlar Dünyasından, Gerçekler Dünyasına: “Pırıl Pırıl Çocuklar”[*]

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.