Advert Advert
Sibel ÖZBUDUN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Siyaset
  4. İçeriden Sorulara, Dışardan “Yanıt”lar[*]

İçeriden Sorulara, Dışardan “Yanıt”lar[*]

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Bilirim,

yarın diye bir şey var!”[1]

 

29 Nisan 2023’de Diyarbakır’da gözaltına alınıp, götürüldüğü Ankara’da ‘3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde tutuklanan Mezopotamya Ajansı Editörü Sedat Yılmaz, kapatıldığı Sincan 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi’nden gönderdiği 28 Ağustos 2023 tarihli mektubunda yanıtlamamız istemiyle sorularını iletmişti.

Soruların tümünü layığınca yanıtlamak çok zordu; hem de hapishaneye yazılacak bir mektupla…

Olsa olsa Antonio Gramsci’nin, ‘Hapishane Defterleri’ndeki “kuş dili”yle kimi, yanıtlar verilebilirdi; ki biz de bunu denemeyi denedik!

 

– Sedat Yılmaz (SY): Sosyalizme olan inancınızı, aşka bağlılığınızı konuşalım: Bu ısrar neden? Niçin sosyalizm?

Sibel Özbudun-Temel Demirer (SÖ-TD): Nâzım Hikmet ustanın, “Sosyalizm// ekmeğimizde tuz/ kitabımızda söz/ ocağımızda ateş oluşu hürriyetin// sevgilimizin bizden ne şan ne para/ vefadan başka bir şey beklemeyişi/ sosyalizm// ve hepsinden önemlisi/ çocukların ama bütün çocukların/ kırmızı elmalar gibi gülüşü,” dizelerinde altını çizdiği ütopyaya bilinçle sarılıp; yine ustanın “Bizim dünyada ne zaman kimse aç/ kalmayacak,/ korkmayacak kimse kimseden,/ emretmeyecek kimse kimseye,/ yermeyecek kimse kimseyi,/ umudunu çalmayacak kimse kimsenin?/ İşte ben komünistim bu soruya karşılık/ verdiğim için,” kesinliğiyle “ama”sız/ “fakat”sızca “Evet” diyen insan olmak/ ve kalmak kararlılığımızdır nedeni…

Sürdürülemez kapitalist barbarlık karşısında insan olmak/ ve kalmak için Ebru Timtik’in, “Biz, Marksist, Leninist’iz biz devrimciyiz, sosyalistiz, öyle büyük anlı şanlı isimlere gerek yok. Tarihte bir tek ak sayfaya sığar ömrümüz,” vurgusuyla altını çizdiği sosyalizm dışında bir seçenek var mı?

Gelelim aşk veya sevda bahsine…

Sadece derin sevgisi/ tutkulu aşkı olanlar, derin acıları hissedebilir; yalnızca onlar, sevdanın/ aşkın olmadığı her yerin karanlık olduğu, aydınlatılması gerektiğinin bilincinde olan Kerem’ler, Prometheus’lardır.

Ve tam da bunun için “Aşk duygusu, burjuva ideolojisinin ona ayırdığı sınırlar içinde yerini bulamadı,”[2] der Aleksandra Kollontai…

 

– SY: Bugünkü dünya ve Türkiye koşullarını göz önünde bulundurduğunuzda sosyalizm mümkün mü? Ne kadar yakınız?

SÖ-TD: “Devrimin Güncelliği” fikrine yabancılaşmamışsanız; FARC önderi Manuel Marulanda’nın, (1930- 2008) “Ruhlarınızı silahlandırın,” uyarısı hâlâ kulaklarınızda çınlıyor ise, bu nasıl bir soru(n)!?

Hem de Nâzım Hikmet usta hepimizi çok önceleri, “Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,/ sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,/ sende uzaklığı,/ sende, ben, imkânsızlığı seviyorum.// fakat asla ümitsizliği değil…” diye uyarmışken…

Antonio Gramsci’nin, “Sosyalistlerin devrimci süreç kavrayışı, Romain Rolland’ın şu cümlesinde özetlediği iki temel faktör ile nitelenir: ‘Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği’…” vurgusunu unutmadan; buzun kırılıp yolun açıldığını ve bunun da -“Uzak mı, yakın mı?” tartışmalarından arî- uzun bir yürüyüş olduğunu; bu güzergâhta umut etmekten çok umudu yaratmakla mükellef olduğumuzu kulağımıza her daim küpe etmeliyiz.

O hâlde Mao Zedung’un, “Gök kubbenin altında tam bir kaos var; Koşullar çok uygun”; Yılmaz Güney’in, “Gerçek bildiğin yolda tek başına kalsan da, mücadeleye devam etmelisin,” uyarıları bir kez daha hatırlanmalı, “iradenin iyimserliği”yle.

 

– SY: Teknolojik gelişmeler, dijital çağ, yapay zekâ ve Z Kuşağı’nı düşündüğünüzde sosyalizm öğretisi yeni kuşaklara aktarılabiliyor mu?

SÖ-TD: Bizim gençliğimizde de bir “Bilimsel Teknolojik Devrim” (BTD) yaygarası vardı. Buna itiraz ederken “Bilimsel Teknolojik İlerleme”den söz edip, belirleyici olanın sınıf mücadelesi ve mülkiyet ilişkileri olduğunun altını çizerdik.

Dönemimizin BTD vaazları çoğunlukla sınıf mücadelesi perspektiflerine sırt çevirmenin maruzatını oluşturuyor; bugünlerde -“Elveda Edebiyatı”nın (?) ardından- “Dijital Çağ, Yapay Zekâ” vb. söylenceler öne çık(artıl)makta.

Öncelikle vurgulamak gerekir; teknoloji nötr bir şey değil, kontrol edene aittir. Kapitalizm için kârı sürekli kılmanın ve artırmanın aracıdır; bir yandan kitleleri denetim altında tutup sınıf iktidarını pekiştirirken bir yandan da kârın güvenliğini sağlamakla mükelleftir.

Karl Marx’ın belirttiği gibi kapitalist üretim, meta üretiminin genelleşmiş hâlidir; varlığını sermaye birikimi ve artı-değer üzerine kurar.

Kârın olmadığı bir kapitalizm mümkün ve de muhtemel değilken; “BTD, Dijital Çağ, Yapay Zekâ” vb’leri neye yarar? Bunlar değer üretmezler, sadece canlı emeğin daha fazla değer üretmesini gerçekleştirebilirler; o kadar!

Karl Marx, ‘Grundrisse’de canlı emeğin üretimin içsel öğesi olmaktan çıkmaya başladığını, yerini makinelere bıraktığını yazarken; teknolojik yeniliklerin üretimde kullanımın kâr oranlarının düşme eğilimine yol açacağını ifade edip; bunun da kaçınılmaz olarak krizleri beraberinde getireceğini vurguluyordu.

Özetle ve nihai kertede makineler artı-değer üretemez; üretim sürecinde işçi sınıfının/ proletaryanın rolünü azaltamazlar; üretim teknolojisi ve yapay zekâ uygulamaları işçi sınıfının yerine ikame edilemez; ve nihayet, proletaryanın “orta sınıf”a dönüştüğü iddiaları saçmadır!

Bununla bağlantılı olarak, sınıf savaşı bitmez; devrim ihtiyacının yerini reformlar, “radikal demokrasi” varsayımları ikame edilemez!

Daniel Bel’in “İdeolojiler öldü”; André Gorz’un “Elveda proletarya”, Antonio Negri’nin “Çoklu çözüm”; Guy Standing’in “Proletaryadan prekarya’ya geçiş” yaygaralarını yaşam defalarca tekzip ederken; “Teknoloji kimin için kimden yana?” soru eşliğinde “Bilim ve Teknoloji Fetişizmi”ni[3] mahkûm edip; Jacques Ellul’un, “Teknolojinin İhaneti”[4] tespitini ciddiye almalıyız.

Yeri geldi; aktarmadan geçmek ol(a)maz:

“İnternet her yere henüz yeni sızdığında, ilerleme, yani hâkim olma ve iktidar itkisi yeni bir umutla dünya değiştiricilerinin bir kısmını da sardı. İlerlemenin kutsadığı dünyada demokrasi, sanal dünyanın hızlı iletişimi ile gerçekleşebilecekti artık. Horizontal-yatay dünya bir tık kadar yakındı artık. İlk başta çok küçük bir yere ama merkeze hâkim olmasına rağmen, bu sanal iyimserlik modern dünyanın zirvesinde olduğu için, her zaman olduğu gibi bütün dünya için geçerli addedildi hemen. Özne olmak artık bir tık kadar yakındı ve her sabah pijamalarımızla yapacağımız bir oylama ile bir demokrasi yatak odamızdaydı artık.

Gerçek dünya ise başka türlü gelişti. Merkezdeki sanal etki, daha doğrusu hegemonya gittikçe yaygınlaştı ama bunun baskın tarafı demokratikleşme değil monopolleşme yönündeydi. (…) İnternet her yere yeni sızdığında dünyaya demokrasinin geleceği düşünüldü. Ancak farklılığın, az olanın, başka olanın gittikçe yok olduğu bir dünya kitlesiydi ortaya çıkan. Yeni tür bir kitleselleşme yeni tür bir faşizmin temel organına dönüştü,”[5] diyen Metin Yeğin haksız mı?

Özetin özeti “Dijital Devrimler Çağı” söylenceleri sınıf devrimlerini “es” geçmenin bir yolu; dünyanın gidişatı karşısında tümüyle çaresiz bırakılmışların, dünyanın ‘efendileri’ne hayranlık duymalarını sağlayan bir retorik aracından ibaret… Tam da burada sözü, “Yapay zekâya kafa yormadan önce doğal aptallığa çare bulmamız gerekmektedir,” diyen Steve Polyak’a bırakmakta yarar var.

Çünkü… Yeni kuşaklara (neden “Z Kuşağı” deniliyor ki? Ondan sonraki kuşağa ne isim vereceğiz?) yaşamak zorunda bırakıldıkları hakikâti, gelecek(sizliğ)i anlatmalıyız…

Örneğin ‘Freedom House’a göre, otoriterlik tüm dünyada yükselişte. XXI. yüzyıla baskı, çalkantılar, demokratik kurumların erozyonu damgasını vuruyor…[6]

Küresel çapta bir ankette insanların dörtte üçü yaşamlarının iyiye gitmediğini söylüyor…

244 milyon çocuk ve genç okula gidemiyor. Yoksul ülkelerde 10 yaşına gelen her 10 çocuktan 7’si basit bir öyküyü okuyup anlama yetisinden uzakta…

2020’de 160 milyon çocuk çalıştırılıyordu. Bunların 50 milyon kadarı modern köle konumundaydı. Bu rakamların 2016’ya göre 8 milyon ve 2.7 milyon artmış olması, işlerin kötüye gittiğini gösteriyor…

Milyonlarca insan güvenli ve sağlıklı olmayan koşullarda çalışıyor. Her yıl iş kazaları ve meslek hastalıklarından 2 milyon dolayında işçinin hayatı kaybettiği tahmin ediliyor. İstihdam sahibi her beş kişinden birinin işyerinde fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddet ve tacize uğradığı biliniyor…

Her beş gençten biri, ne eğitimde, ne istihdamda, ne de stajda. Dünya istihdamının yüzde 60’ı kayıt dışı ekonomide çalışıyor. Parça başı, geçici, kısmi zamanlı işler toplam istihdamda giderek yaygınlaşıyor…

İşgücü piyasasında toplumsal cinsiyet ayrımcılığı da çok yaygın. Eşit işlerde kadınlar erkeklerin yüzde 20 altında kazanıyor. Gelişmiş ülkelerde göçmen kadınlar ile ülkenin yurttaşı erkekler arasındaki ücret farkı ise yüzde 21’e ulaşıyor…

2022’de 205 milyonu işsiz, 268 milyonu ise işsiz sayılmasa da istediği tarzda bir işte çalışamayan, örneğin tam zamanlı çalışmak isteyip ancak kısmi zamanlı işlerle yetinmek zorunda kalan insanların toplamı yarım milyara yaklaşmıştı…

Dünyada 4 milyar kişi sosyal koruma ağlarının dışında kalıyor. Herkesin yaşamı boyunca kapsamlı, yeterli ve sürdürülebilir sosyal koruma olanağı altında bulunması ilkesinden giderek uzaklaşılıyor…[7]

John Berger’in, “Önceleri emperyalizm ucuz ham madde, emek sömürüsü ve denetlenebilir bir dünya pazarı istiyordu. Bugünse hiçbir değeri olmayan bir insanlık istiyor”; Yuval Noah Harari’nin, “Daha da tedirgin edici olanı, en zengin yüz kişinin servetinin en yoksul dört milyar insanın toplam servetinden çok olmasıdır,”[8] betimlemelerine mündemiç eşitsizliğin yaygınlaşarak derinleştiği yerkürede ‘Credit Suisse’in ‘Küresel Refah Raporu’nda yer alan 2022 servet dağılımı istatistiklerine göre Brezilya’da nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 48.4’üne, Hindistan’da ise yüzde 41’ine sahip. Bu oran ABD’de yüzde 34.2, Almanya’da yüzde 30, Çin’de yüzde 31.1, Japonya’da yüzde 18.8. Özetle, servet piramidinin en tepesinde oturan yüzde 1’in aldığı aşırı pay ABD, Çin, Hindistan, pek fark etmiyor.[9]

Bu hâlde ‘Birleşmiş Milletler’ (BM) verilerine göre dünya genelinde, iklim değişikliği ve ekonomik krizler nedeniyle gıda yardımına muhtaç yaşayanların sayısı 2022’de 258 milyona yükseldi.[10]

Ayrıca ‘Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ (UNDP) üç yılda yaşanan şokların kümülatif etkisi nedeniyle 2020 ile 2023 sonu arasında 75 milyon insan aşırı yoksulluğa (günde 2.15 doların altında) düşeceğini ve 90 milyon kişinin de günde 3.65 dolar olan yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda kalacağını öngörüyor.[11]

Bunlara bir de 2022’de Avrupa Birliği’nde (AB) yaklaşık 100 milyon kişinin yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında yaşandığına ilişkin verileri eklemeli.[12]

Özetle BM verilerine göre dünya genelinde gıda yardımına muhtaç olan insan sayısı 2022’de 258 milyona yükseldi. Ancak bu rakam mutlak açlığı ifade etmekte. Yeterli besine ulaşamayan insanların sayısı 2 milyarlara ulaşmış durumda. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 258 milyon rakamının “İnsanlığın açlığı bitirme, gıda güvenliğini sağlama ve herkesin beslenmesini iyileştirme konusundaki beceriksizliğine karşı bir dava” olduğunu dile getirdi. BM, 2021’de, dünya çapında gıda yardımına muhtaç insan sayısını 193 milyon olarak açıklamıştı.

BM’nin açıkladığı veriler, küresel gıda güvensizliğinin üst üste dördüncü yılda da arttığını ortaya koyuyor. Hâlihazırda gıda güvenliğinin en kötü durumda olduğu ülkeler ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya, Afganistan, Nijerya ve Yemen olarak sıralanırken bu ülkelerdeki durumun “kabul edilemez seviyelerde” olduğu vurgulandı. Dünyada açlık çeken insanların yüzde 40’ının bu beş ülkede yaşadığı bilgisinin yer aldığı raporda, 2022’de doğrudan açlık nedeniyle ölüm tehlikesi altında yaşayan insan sayısının ise 376 bin olduğu aktarılıyor.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 26.4 milyon insanın günlük asgari kalori ihtiyacını çok zor koşullar altında karşılayabildiği ya da aşırı yetersiz beslenmeden muzdarip olduğu, raporun sunduğu çarpıcı bilgilerden biri. Bir başka Afrika ülkesi olan Etiyopya’da bu rakamın 23.6 milyon olduğu belirtiliyor. BM raporunda ayrıca açlığın felâket seviyesinde olduğu ülkelerden Somali’de 214 bin, Güney Sudan’da 87 bin, Yemen’de 31 bin ve Afganistan’da 20 bin 300 kişinin açlık nedeniyle ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olduğu aktarılıyor. Haiti, Nijerya ve Burkina Faso’da da binlerce kişinin benzer şartlar içinde hayatta kalmaya çalıştığı belirtiliyor.[13]

Açlığın böylesine devasa ölçeklerde karşımıza dikildiği cinnetin orta yerinde ‘Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ (SIPRI) Direktörü Dan Smith, “Tarihin en tehlikeli dönemlerinden birine sürükleniyoruz,” derken; “Dünyada nükleer silah sahibi 9 ülkenin elinde 12 bin 512 savaş başlığı var!”[14]

SIPRI’ye göre dünyada savunma harcamaları 8 yıldır artıyor; sadece 2022 yılında küresel çapta askeri harcamalar yüzde 3.7 arttı.[15]

Silahlanma çılgınlığına ilişkin olarak SIPRI’nin açıkladığı veriler dünya çapındaki silahlanmanın ne denli tehlikeli boyutlara ulaştığını bir kez gözler önüne seriyor.

Örneğin 2018-2022 zaman diliminde silah ihracatı toplamının yüzde 40’ını ABD, yüzde 16’sını Rusya, yüzde 11’ini Fransa, yüzde 5.2’sini Çin, yüzde 4.2’sini Almanya karşıladı.[16]

Açlık, yoksulluk, çatışmalar artıp, dünya genelinde askeri harcamalar rekor kırarken; küresel askeri harcamaların yüzde 39’unu ABD yaptı.

Askeri harcamalar 2022 yılında 2 trilyon 240 milyar dolarla rekor düzeye yükseldi. Bu rakam, dünyada toplam Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 2.2’sine tekabül ediyor…

Silahlanma listesinde ilk sırada yine ABD yer alırken küresel harcamalar yüzde 3.7 arttı…

Avrupa’da askeri harcamalar yüzde 13 arttı. Bu, Avrupa’da Soğuk Savaş döneminin ardından kaydedilen en büyük yıllık artış oldu…

Ortadoğu ülkeleri askeri harcamalarını yüzde 3.2 artırırken, Asya ve Okyanusya ülkelerinin harcamalarındaki artış yüzde 2.7 oldu…

Ukrayna’nın 2022’deki askeri harcamaları yüzde 640’lık artışla 44 milyar dolar oldu. Bu oran Ukrayna’nın GSYİH’nin yüzde 34’üne denk geliyor…

Ukrayna’yı Suudi Arabistan izledi. Suudi Arabistan’ın 2022’de askeri harcamalarının GSYİH’ye oranı, yüzde 7.4’üne tekabül etti…[17]

Bu kadar da değil; bir de ekolojik felaketin unsurlarıyla yüzleşiyoruz!

Küresel yüzey sıcaklığı yükseliyor;[18] hem de her yerde; topyekûn! Dünya, iklim ve insan(lık) dengesi bozuldu;[19] iklim krizi olanca yakıcılığıyla karşımızda…

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, küresel ısınma çağının sona erdiğini, bunun yerine “küresel kaynama çağının” başladığını ifade etmişken;[20] hayır, hiçbir şeyi abarttığımız yok: Deniz yüzeyi sıcaklıkları 1850’den beri en yüksek seviyeyi gördü. El-Niño’nun etkisiyle 2024’de sıcaklık değerlerinde yeni rekorlar görülebilecek.

Sürdürülemez kapitalizmin küresel sera gazı emisyonlarında yol açtığı artış sonucu meydana gelen iklim krizi nedeniyle gezegende yeryüzü sıcaklığı ve deniz yüzeyi sıcaklıkları hızla artıyor.

‘İngiltere Meteoroloji Kurumu’na (Met Office) analizine göre, 2023 Mayısı’nda deniz yüzeyi sıcaklığındaki artış, referans periyot olan 1961-1990 kesitine göre 1.25 dereceye ulaştı.[21]

Kolay mı? ‘Geophysical Research Letters’ın dikkat çektiği üzere küresel iklim değişikliği, 10 yılda 2 milyar 720 milyon ton buzulun erimesine neden oldu. En çok buzul kaybının yaşandığı Alaska’da erime miktarı 80 bin tonu aştı.[22]

‘Nature Communications’un aktardığı araştırmaya göre, sıcaklıklar mevcut hızda yükselmeye devam ederse, küresel deniz seviyelerinin 2150 yılına kadar 1.4 metre artacağını öngörüyor.[23]

Ayrıca ‘The Science’deki bir araştırma, Paris İklim Anlaşması’nın öngördüğü 1.5 santigrat derecelik sıcaklık artışı hedefi sağlansa dahi dünyadaki buzulların yüzde 49’unun 2100’da erimiş olacağını ortaya koyuyor.

Evet, eğer küresel ısıtma 2.7 santigrat derecede devam ederse, 2100 yılında buzulların yüzde 68’i, kara buzullarının ise yüzde 32’si eriyecek.

Bir şey daha: ‘The Guardian’ın 5 Ocak 2023 tarihli bir araştırmadan aktardığına göre, söz konusu buzul kaybının en az yarısı önümüzdeki 30 yıl içinde olacak.

Araştırmacıların projeksiyonlarına göre, Alpler ve Pireneler’de bulunan dağ buzulları küresel ısıtmadan en çok etkilenecek olanlar arasında. Örneğin, mevcut şartlarda, orta Avrupa’da yer alan Alplerdeki buzulların yüzde 70’inin 2050 yılında erimiş olması bekleniyor.[24]

Antarktika’daki deniz buzu seviyesinde, küresel ısınma nedeniyle 2023’de “rekor seviyede” erime görüldü ve Arjantin büyüklüğünde kayıp yaşandı.[25]

İngiltere, Hollanda ve ABD’den bilim insanları, iklim değişikliği nedeniyle 2023 Temmuz’unda Avrupa’da yaşanan sıcak hava dalgasının 2.5 derece, Kuzey Amerika’da 2 derece ve Çin’de 1 derece daha fazla olduğunu belirledi.[26]

Verileri çoğaltmak mümkün!

Ancak uzatmadan belirtelim: Küresel ısınma, sürdürülemez kapitalist yıkımla/ tüketimle doğrudan ilişkili bir Uygarlık Krizi’dir.

Örneğin yine İngiltere’deki bir diğer araştırmaya göre en fazla uçuşun gerçekleştiği rotaların başında gelen Kuzey Atlantik’te 1979’da yıllık 17.7 saat olan şiddetli türbülans süresi, 2020’de 27.4 saate yükselerek yaklaşık yüzde 55 artış gösterirken; havadaki türbülans süresi küresel ısınmayla artıyor.[27]

Öyleyse iklim eylemcisi Greta Thunberg’un, “İklim krizi karşısında işgal ve boykottan başka şansımız yok” tutumu üzerine bir kez daha kafa yorulmalıdır.[28]

Nihayetinde olanı Karl Marx, “Kapitalizm iki zenginlik kaynağını yok etme eğilimindedir: doğa ve insan”…

“Kapitalizm; doğanın en büyük düşmanıdır. Kapitalizmde insan sevgisi yoktur. İnsanı mekanik bir böcek gibi görür. Kapitalizm vatan sevgisi, barış istemez. Yozlaşmış, çıkarcı, cahil, beynine tecavüz edilmiş uysal köleler ister”…

“Açıklanması gereken ya da tarihî bir sürecin sonucu olan şey, canlı ve eylemli insanın doğa ile metabolik alışverişinin ve dolayısıyla doğayı mülk edinişinin doğal, inorganik koşullarıyla birlik hâlinde olması değildir. Açıklanması gereken, eylemli insanla, bu insanın varlığının inorganik koşullarının birbirinden ayrılmasıdır; ve bu ayrılış, bu kopuş, tam anlamıyla ilk kez ücretli emek-sermaye ilişkisinde vazedilmiştir,”[29] biçiminde formüle ederken; Friedrich Engels de ekliyordu:

“Bilinmelidir ki; doğal varlıklar üzerinde kazandığımızı zannettiğimiz her zafer için doğa bizden öcünü alır…

İnsan olarak doğa üzerinde kurduğumuz egemenlik, onun yasalarını tanıma ve doğru olarak uygulayabilme üstünlüğüne sahip olabilmemizden öteye gitmemelidir.”[30]

Soru(n) sadece yerkürenin aşırı ısınıp doğal kaynaklarını yitirmesinden kaynaklanmıyor, yaşayan insanların refahını da tehdit ediyor.

Dünyamız ağır hasta; sorumlusu sürdürülemez kapitalist yıkım: Bir çalışma yeryüzünün bilimsel olarak tespit edilmiş 8 güvenlik sınırının 7’sinin aşılarak “tehlikeli bölgeye” adım atıldığını gösteriyor.[31]

Kapitalist tüketim çılgınlığı koşullarında insan(lık)a 1.75 dünya lazım[32] ki; bu da mümkün değil!

Özetin özeti: Charlie Chaplin’in, “Makinelerden çok, insanlığa ihtiyacımız var,” uyarısı eşliğinde insan(lar)a kapitalist barbarlığı, yıkımı, yabancılaşmayı anlatacağız; “Gerçeğe ulaşmak, artık ölümden korkmamak demektir. Her ikisiyle de yüz yüze gelmek büyük bir cesaret gerektirdiğinden, ölümle gerçek birbirlerine benzer. Gerçekler de insanı öldürdüğü için, ölüm gibidir,” ifadesiyle Nevâl El Seddavi’nin…

Ayrıca yanıtın sosyalizm olduğunu da hatırlatacağız; Ursula K. Le Guin’in, “Zor zamanlar geliyor bana kalırsa. Özgürlüğü hatırlayabilen yazarlara ihtiyacımız olacak. Şairlere, hayalperestlere, daha büyük bir gerçekliğin gerçekçilerine,” saptamasındaki üzere…

 

– SY (Sibel Hoca için): Kadın ve ekoloji hareketi günümüzde sosyalist mücadeleye nasıl bir katkı sunuyor?

SÖ: Kadınların, ekoloji hareketinin ve diğer toplumsal hareketlerin mevcut sisteme kendi konumlarından itirazları, çok önemli olduğu, bir vakı’a. Ama bunların antikapitalist bir perspektife, dünyayı emekten, özgürlükten, eşitlikten, yaşanabilirlikten yana dönüştürmeye dayalı bir iradeye sahip olmaları de aynı ölçüde önemli… Çünkü kapitalizm, kendi muarızları dâhil, kendisiyle doğrudan ve kararlı bir karşıtlığı göze almayan her şeyi temellük edebilme yetisine sahip bir sistem. İktidara ortak olup sömürü savaşlarını destekleyen, silah şirketlerinden hisse alan “Yeşil parti”leri de gördük, Ivanka Trump’ların, Theresa May’lerin, hatta TÜSİAD’ın kendilerini “feminist” ilan ettiği garip feminizm varyantlarını da…

Bu anlamda, kadın hareket(ler)i ve de ekolojik hareket(ler)in bağımsız itiraz alanlarını koruyup sosyalist mücadele içinde uyarıcı/eleştirel pozisyonlarını sürdürmeleri olduğu kadar, dünyayı (parçalı olarak değil) topyekun değiştirme kararlılığında olmaları önemli, diye düşünüyorum.

 

– SY: Kürt sorununa dair tanıklıklarınız çok fazlasıyla var. Bugün itibariyle sorunun derinliği, dahilikler ve çözümü hakkında nasıl bir değerlendirmede bulunuyorsunuz? Zamanla ne değişti?

SÖ-TD: Karl Marx’ın, “Özgürlük ancak her ezilen grubun dayanışma içinde kendi mücadele biçimlerini yaratmalarıyla gerçekleşebilir,”[33] ifadesinden hareketle; sözü edilen konuda sadece kanaatlerimiz olabilir…

Bunu da -yine görmezden gelinen!- “… ‘Özeleştiri’nin Eleştirisi”[34] başlıklı yazımızda ifade ettik.

Ama yine de birkaç şeyin altını çizelim.

“Ne değişti” mi? Çok şey elbette; ancak “başkalaşıma” denk düşen “değişimler” her zaman pozitif olmaz…

Yaşanılan süreçlerden çıkartılacak en önemli ders, sınıf hareketi, ulusal hareket ve toplumsal hareketlerin, kendi gündemlerini, perspektiflerini ve hedeflerini feda etmeksizin, yanyana durmayı öğrenmeleri gerektiğidir, bizcileyin.

David Hume’ün, “Reddetme özgürlüğü olmadığı sürece seçme özgürlüğü diye bir şey yoktur,” saptaması eşliğinde; Turgut Uyar’ın, “neyi değiştirir arzuların yerli yerinde olması…/ kalkmak iyidir,/ taşmak iyidir,/ akarsu iyidir,” dizelerini terennüm ederken; “Hayatınızı, zaferleri kutlayarak değil yenilgilerin üstesinden gelerek yaşayın,”[35] diyen Ernesto Che Guevara’nın “Gerçekçi Ol İmkânsızı İste” duruşunu Cengiz Çandar’ların liberalizmine, Chantal Mouffe-Ernesto Laclau’ları “radikal demokrasi” açmazına kurban etmemek gerek.

 

– SY: Bir seçimi geride bıraktık, (kritik) bir yerel seçimler geliyor. Demokrasi güçlerine ne öneriyorsunuz ve süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?

SÖ-TD: “Demokrasi güçleri”yle kastedilen ne? Kimilerinin oy verdikleri “Altılı Masa”yı da içeriyor mu?

Biz bu işte yokuz; hiç olmadık; “reel politiker”liği yadsıyan tavrımız da çok nettir![36]

“Nasıl” mı?

“Seçim diye bir şey yoktur! Çünkü siz onları seçmiyorsunuz; onlar kendilerini size seçtiriyorlar!” vurgusuyla Franz Kafka ekler: “Kabul görenden değil, doğru olandan başla.”[37]

Ne pahasına olursa olsun, doğru olandan başlamalıyız; Palmiro Togliatti’nin ifadesindeki üzere: “İşçi sınıfının güçlerini bir araya getirmek ve yönlendirmek, kapitalist rejimi desteklemek ya da sağlamlaştırmak değil, devrimci sınıf faaliyeti yoluyla onun yıkılmasını hazırlamak ve hızlandırmaktır.”

Duyuyor musunuz? Konuştuğumuz mesele de yüzyıllar öncesinden Jean-Jacques Rousseau, “Meyvelerin herkese ait olduğunu ve toprağın hiç kimseye ait olmadığını unutursanız bittiniz demektir,” diye haykırırken ekliyor Louis Blanc da: “Eşitlik olmayan bir yerde, özgürlük bir yalandır.”

El-özet: Kendini seçim süreçleri ve sonuçlarıyla sınırlayan, bugün insanlık için topyekûn bir yıkım makinesine dönüşmüş kapitalizme karşı mücadeleyi es geçen, işçi-emekçi-ezilen yığınlar içinde, sosyalizm hedefli örgütlenme çabasından vaz geçmiş bir “demokrasi mücadelesi”nde yokuz.

 

– SY: HDP ve Yeşil Sol Parti yeniden yapılanıyor. Tarihsel deneyimleriniz ışığında neler tavsiye etmek istersiniz?

SÖ-TD: Kimseye tavsiye haddimize değil; kanaatlerimiz söz konusu olabilir; olsa olsa… Bunları da yukarıdaki dipnotta kaynağını belirttiğimiz pek çok yazıda belirttik.

Hadi John Berger’in, “Düzyazı şiirden daha çok güven verir, ama şiir kanayan yaraya seslenir,” ifadesinden hareketle dizelere müracaat edelim:

Arkadaş Zekai Özger’den: “Yırtarak geçiyor kalbimizden/ hayatı da törpüleyen zaman/ şuramızda bir şey var/ acıya benzer umuda benzer/ böyle günlerde her şey/hem acıya, hem umuda benzer”…

Edip Cansever’den: “Biz/ Aykırıya/ Ayrıntıya/ Ayrıksıya/ Azınlığa tutkunuz”…

Bertolt Brecht’ten: “Bize öyle geliyor ki karşı çıkmak en iyisi/ Ve en küçük bir sevinçten bile vazgeçmemek/ Ve kovmak yeryüzünden acıyı yaratanları/ Ve sonunda yaşanır hâle getirmek dünyayı”…

Orhan Kotan’dan: “yeni bir dünya için/ kardeşler yeni bir dünya için bu kavga/ bu kan/ bu zulüm…/ yeni bir dünya için kardeşler/ yeni bir dünya için/ bu sabır/ bu kin/ bu sancı”…

Nâzım Hikmet’ten: “Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim./ Yaşamak: seni sevmek gibi ciddi bir iştir”…

Hasan Hüseyin Korkmazgil’den: “Üç nokta koyup yeniden başlamalıyız/ Bu yozluk bir gün yıkılacak, bir başka gülecek bu sokaklar!”…

Turgut Uyar’dan “Artık kat’iyen biliyoruz;/ Halk adına dökülen kan/ Sapı güldalı güzelliğinde bir bıçaktır/ Dişlerin arasında…/ İspanya’da ve her yerde”…

Bu dizelerden aldığımız güçle, HDP/YSP’deki kardeşlerimize başarı dileyip “yolunuz açık olsun” demekten başka bir şey düşmez bize.

 

– SY: Şu an zamanı nasıl geçiriyorsunuz, ne okuyorsunuz ve yazdığınız bir şey var mı?

SÖ-TD: Toprağı çapalıyoruz; nefes alsın diye; hem fiilen hem de mecazen…

Sibel geç kapitalizmin toplumsal muhalefet hareketleri üzerindeki kötürümleştirici etkileri üzerine kafa yoruyor. En son “neoliberal feminizm” üzerine bir yazıyı tamamladı.

Temel de bugünlerde, “Felsefe bize konuşmayı değil, davranmayı öğretir,”[38] diyen Lucius Annaeus Seneca’nın ‘Ahlâk Mektupları-Epistulae Morales’i okuyor ve tamamlanamayan başkaldırılar (Sudan, Sri Lanka, Nepal vd’leri) konusuna çalışıyor.

 

– SY (Temel Hocama): Yanlış hatırlamıyorsam şair yanınız da var. Bize bir şiir armağan edin. (Sibel Hocama da yazmış olabilirsiniz)

TD: Jean Luc Godard “Geceyi neyin aydınlattığını biliyor musunuz? Şiir,” tespitine sonuna dek katılsam da ne yazık ki şair değilim; keşke olabilseydim; bunun için neler feda etmezdim ki?!

Sibel de dahil, aşık olduğum/ sevdalandığım kadınlar bana, her daim Turgut Uyar’ın, “Bana seni hatırlatan,/ kıyıda köşede kalmış/ kimsesiz bir Fransız şarkısıdır,” dizelerini terennüm ettirdi; Müzeyyen Senar ile özdeşleşmiş “Benzemez Kimse Sana” şarkısı eşliğinde…

 

– SY: Sınıf mücadelesine dair eleştiri ve önerilerinizi sıralar mısınız?

SÖ-TD: Cecelia Ahern’in, “Davranışlar sözlerden daha çok şey ifade eder,” uyarısı eşliğinde; “görünen ile gerçek arasındaki ayrım”da öne çıkan görüngünün gerçek olmadığını ve de V. İ. Lenin’in, “Eğer bir toplumda, devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa, ama bu toplumsal değişimi gerçekleştirecek bir güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar,” tespitini kulağımıza küpe etmek gerek…

Malum işçi sınıfı üretim sürecindeki konumu itibariyle tarihsel açıdan yegâne devrimci sınıftır; güncel hâli ne olursa olsun.

Kolay mı?

“Bugünkü toplumda emek araçları kapitalistler sınıfının tekelindedir; işçi sınıfının bu durumdan kaynaklanan bağımlılığı, tüm biçimleriyle sefaletin ve köleliğin nedenidir.”[39]

Karl Marx’ın ifade ettiği gibi, “Kapitalistleri iktidarda tutan sihir, işçiler arasındaki bölünme”yken; “Proletarya, toplumun, geçim araçlarını herhangi bir sermayeden elde edilen kârdan değil, tamamıyla ve yalnızca kendi emeğinin satışından sağlayan; sevinci ve üzüntüsü, yaşaması ve ölmesi, tüm varlığı emek talebine, dolayısıyla işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirlerinin yerini almasına, sınırsız rekabetten doğan dalgalanmalara dayanan sınıfıdır.”[40]

“Burjuvazi kendisine ölüm getiren silahları yaratmakla kalmamış; bu silahları kullanacak insanları da var etmiştir: Modern işçi sınıfını ve proleterleri!”[41]

Bu noktada V. İ. Lenin’in şu saptaması çok önemlidir: “Eğer işçiler, somut ve güncel politik olaylar ve olgular temelinde diğer toplumsal sınıfların her birini entelektüel, moral ve politik yaşamlarının bütün tezahürleri içinde gözlemlemeyi öğrenmezlerse; nüfusun bütün sınıf, katman ve gruplarının yaşam ve faaliyetlerinin bütün yönlerinin materyalist tahlil ve materyalist değerlendirmesini pratikte uygulamayı öğrenmezlerse, işçi kitlelerinin bilinci gerçek bir sınıf bilinci olmaz. (…) Çünkü işçi sınıfının kendisini tanıması, onun modern toplumun bütün sınıfları arasındaki karşılıklı ilişkilere dair yalnızca teorik düşüncelerle değil, daha doğrusu teorik olmaktan çok, politik yaşamın deneyimleri temelinde edinilmiş düşüncelerle kopmaz biçimde bağlıdır.”[42]

Özetle işçi sınıfı örgütlü ise her şey, örgütsüzse hiçtir.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) ‘2023 Küresel Haklar Endeksi Raporu’na göre, Türkiye 148 ülke içinde işçi hakları konusunda en kötü 10 ülkeden biriyken;[43] ‘Küresel Modern Kölelik Endeksi’nde ise dünyada beşinci, Avrupa’da birinci sırada[44] olması elbette örgütsüzlüğü kadar öndersizliğinden ve dolayısıyla burjuva fraksiyonlardan birine yedeklenmekten kaynaklanıyor!

“Nasıl” mı?

Mesela Araştırmacı-yazar Zafer Aydın’ın, “Giden gidecek belli, yani AKP’nin iktidarda kalma olasılığı neredeyse kalmadı. AKP giderken arkasında büyük bir enkaz bırakacak. AKP’yi gönderirken yeni dönemin sorunlarına ve mücadelesine de hazırlık yapmak gerekiyor”![45]

DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu’nun, halkın geleceğe dair umudunu alanlara taşıyacakları ve bunun sandığa yansıyacağı açıklamasında dile getirildiği gibi![46]

Sosyalistlerin işçi sınıfıyla bütünleştiği, işçi sınıfına ise sosyalistlerin önderlik ettiği birleşik emek cephesi, şimdilerde her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaçtır ve ihtiyaç sınıf mücadelesi eksenin de organlarını yaratacaktır…

17 Eylül 2023 20:48:14, Çeşme Köyü

N O T L A R

[*] Görüş, Ekim 2023…

[1] Behçet Aysan.

[2] Aleksandra Kollontai, Marksizm ve Cinsel Devrim, çev: Aysem Göztok, Bilgi Yay., 1974.

[3] Fikret Başkaya “Bilim ve Teknoloji Fetişizmine Dair Kısa Notlar”, Kaldıraç, No:254, Eylül 2022, s.72-73.

[4] “Jacques Ellul: Teknolojinin İhaneti-1”, 19 Nisan 2018… https://dunyalilar.org/jacques-ellul-teknolojinin-ihaneti-1.html/… “Jacques Ellul: Teknolojinin İhaneti-2”, 20 Nisan 2018… https://dunyalilar.org/jacques-ellul-teknolojinin-ihaneti-2.html/… “Jacques Ellul: Teknolojinin İhaneti – 3”, 20 Nisan 2018… https://dunyalilar.org/jacques-ellul-teknolojinin-ihaneti-3.html/

[5] Metin Yeğin, “Sanal Alem Kitlesi”, 27 Ağustos 2023… https://artigercek.com/makale/sanal-alem-kitlesi-263036

[6] Özlem Yüzüak, “Demokratik Kapitalizm Krizde… Başka Yol Peki?”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2023, s.11.

[7] ILO Advancing social, justice, International Labour Conference 111th Session, 2023.

[8] Yuval Noah Harari, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders, çev: Selin Sirat, Kolektif Kitap, 2018.

[9] Hayri Kozanoğlu, “Türkiye’de ve Dünyada Servet Adaletsizliği”, 20 Ağustos 2023… https://www.birgun.net/makale/turkiyede-ve-dunyada-servet-adaletsizligi-462189

[10] “BM: 258 Milyon Kişi Ekmeğe Muhtaç”, 6 Mayıs 2023… https://kolektifmucadele.org/2023/05/04/bm-258-milyon-kisi-ekmege-muhtac/

[11] “BM: Üç Yıllık Krizde 165 Milyon Kişi Yoksulluğa İtildi”, 15 Temmuz 2023… https://www.avrupademokrat2.com/bm-uc-yillik-krizde-165-milyon-kisi-yoksulluga-itildi/

[12] “100 Milyona Yakın Avrupalı Yoksulluk Riskiyle Karşı Karşıya”, 22 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/100-milyona-yakin-avrupali-yoksulluk-riskiyle-karsi-karsiya/

[13] “Dünyada 258 Milyon Mutlak Açlık”, Yeni Yaşam, 5 Mayıs 2023, s.12.

[14] “Sermaye Nükleer Savaşa”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2023, s.7.

[15] “Küresel Askeri Harcamalar Rekor Düzeye Yükseldi”, Cumhuriyet, 25 Nisan 2023, s.7.

[16] Murat Çakır, “Karadeniz Isınırken”, Yeni Yaşam, 19 Mart 2023, s.10.

[17] “Halktan Çaldılar, Silaha Yatırdılar”, Birgün, 25 Nisan 2023, s.11.

[18] “Küresel Yüzey Sıcaklığı Yükseliyor”, Evrensel, 15 Mayıs 2023, s.10.

[19] Ganime Gülmez, “Dünya, İklim ve İnsan”, Güney Dergisi, No: 103, Ocak-Şubat-Mart 2023, s.32-35.

[20] “Küresel Kaynama Çağı Başladı”, 29 Temmuz 2023… https://sonhaber.ch/kuresel-kaynama-cagi-basladi/

[21] “Deniz Yüzeyi Sıcaklıkları 1850’den Beri En Yüksek Seviyeyi Gördü”, 17 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/deniz-yuzeyi-sicakliklari-1850den-beri-en-yuksek-seviyeyi-gordu/

[22] “İklim Değişikliği Nedeniyle 10 Yılda Buzulların Yüzde 2’si Eridi”, 3 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/iklim-degisikligi-nedeniyle-10-yilda-buzullarin-yuzde-2si-eridi/

[23] “Küresel Deniz Seviyeleri 2150 Yılına Kadar 1.4 Metre Artacak”, 15 Şubat 2023… https://www.avrupademokrat2.com/kuresel-deniz-seviyeleri-2150-yilina-kadar-1-4-metre-artacak/

[24] “2100’de Buzulların Yüzde 68’i Eriyecek”, 6 Ocak 2023… https://gazeddakibris.com/kuresel-isinma-boyle-devam-ederse-2100de-buzullarin-yuzde-68i-eriyecek/

[25] “Antarktika’da Arjantin Büyüklüğünde Deniz Buzu Eridi”, 31 Temmuz 2023… https://www.dokuz8haber.net/antarktikada-arjantin-buyuklugunde-deniz-buzu-eridi

[26] “İklim Değişikliği Olmasaydı Sıcak Hava Dalgalarının Yaşanması Neredeyse İmkânsızdı”, 30 Temmuz 2023… https://www.avrupademokrat2.com/iklim-degisikligi-olmasaydi-sicak-hava-dalgalarinin-yasanmasi-neredeyse-imkânsizdi/

[27] “Havadaki Türbülans Süresi Küresel Isınmayla Artıyor”, 27 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/havadaki-turbulans-suresi-kuresel-isinmayla-artiyor

[28] “İklim Krizi Karşısında İşgal ve Boykottan Başka Şansımız Yok”, Atılım, Yıl:2, No:89, 18 Kasım 2022, s.20.

[29] Karl Marx, Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, çev: Sevan Nişanyan, İletişim Yay., 4. baskı, 2014.

[30] Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, çev: Arif Gelen, Sol Yay., 1970.

[31] Reyhan Oksay, “Dünyamız Ağır Hasta”, Cumhuriyet, 22 Temmuz 2023, s.14.

[32] “İnsanlara 1.75 Dünya Lazım”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2023, s.7.

[33] Karl Marx, Yıldız Silier, Özgürlük Yanılsaması Rousseau ve Marx, çev. Yıldız Silier, Yordam Kitap, 2007, s.43.

[34] Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Özeleştiri’nin Eleştirisi”, Kaldıraç Dergisi, No:266, Eylül 2023.

[35] Ernesto Che Guevara, Gerçekçi Ol İmkânsızı İste, çev: Ceren Alay, Zeplin Yay., 2019.

[36] i) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inin Eleştirel Hikâyesi”, Kaldıraç Dergisi, No:264, Temmuz 2023… ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Seçim Tavrı(mız): Oyumuz Devrime!”, Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023… iii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Yolun Kendisi Olmak veya Seçim(ler)e Dair Uyarı(lar)”, Newroz, Mart 2023… https://temeldemirer.wordpress.com/2023/03/16/yolun-kendisi-olmak-veya-secimlere-dair-uyarilar/ iv) Temel Demirer, “Zaman Ancak Karar Vermek İçin Var”, Sosyalist Mezopotamya, No:13, Aralık 2022… v) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Öncesi ve Sonrasıyla Süreklilik İçinde Kopuş: 2015’in ‘Bugün’ü”, Newroz, Şubat 2022… https://temeldemirer.wordpress.com/2022/02/13/oncesi-ve-sonrasiyla-sureklilik-icinde-kopus-2015in-bugunu/ vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘İttifak İzah(at)ları” Üzerine”, Kaldıraç, No: 246, Ocak 2022… vii) Temel Demirer, “Tarihin Sıkıştığı Andayız: Özgürlük ve Emek Cepheleri Birleşmeli”, Kadir Güney, Mezopotamya Ajansı, 11 Kasım 2021… https://temeldemirer.wordpress.com/2021/11/12/tarihin-sikistigi-andayiz-ozgurluk-ve-emek-cepheleri-birlesmeli1/ viii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Lüzum’ Üzere: Bir Kez Daha İstanbul Seçimi”, Newroz, Temmuz 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/07/07/luzum-uzere-bir-kez-daha-istanbul-secimi/ ix) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “istanbul Seçimi-Bir Değerlendirme”, Newroz, Haziran 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/06/30/istanbul-secimi-bir-degerlendirme/ x) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Seçim Sonuçları: ‘Demokrasi Güçlerinin Zaferi’ mi?”, Newroz, Nisan 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/04/04/secim-sonuclari-demokrasi-guclerinin-zaferi-mi/ xi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Var Olandan Kopmak İçin Yerel Seçim ve Soru(n)ları”, 22 Ocak 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/01/24/var-olandan-kopmak-icin-yerel-secim-ve-sorunlari/ xii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “24 Haziran Seçim(ler)i ve Tavır(ımız)”, Newroz, Haziran 2018… https://temeldemirer.wordpress.com/2018/06/17/24-haziran-secimleri-ve-tavirimiz/ xiv) Temel Demirer, “Alayına İsyan, Hepsine ‘Hayır’!”, Kaldıraç Dergi, No:188, Mart 2017… xv) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Bir Milat: Referandum ve Sonrası”, Newroz, Ağustos 2017… https://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/1945/bir-milat-referandum-ve-sonrasi xvi) Temel Demirer, “Alayına İsyan: ‘Evet’in Referandumu’nda ‘Hayır’!”, Newroz, Nisan 2017… https://temeldemirer.wordpress.com/2017/04/02/referandumlarinin-evetine-hayir/ xvii) Temel Demirer, “Syrıza: Neydi? N’Oldu?!”, Newroz, Ağustos 2016… https://temeldemirer.wordpress.com/2016/08/04/syriza-neydi-noldu/ xviii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “7 Haziran’dan 1 Kasım’a HDP Notları”, 13 Ekim 2015… https://temeldemirer.wordpress.com/2015/10/25/7-hazirandan-1-kasima-hdp-notlari/ xix) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Açık Sözlü Olmak İyidir! (7 Haziran Sonrasına Dair Değerlendirme)”, Almanak 2015 Analizleri, SAV Yay., 2015… https://temeldemirer.wordpress.com/2015/07/06/acik-sozlu-olmak-iyidir-7-haziran-sonrasina-dair-degerlendirme/ xx) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “7 Haziran 2015 Seçimleri’ne Dair -Gerekçeli- Tavrımız”, 10 Nisan 2015… https://temeldemirer.wordpress.com/2015/04/11/7-haziran-2015-secimlerine-dair-gerekceli-tavrimiz/ xxi) Temel Demirer, “12 Haziran Seçiminin Aslı Astarı”, Kaldıraç, No: 123, Temmuz 2011…

[37] Franz Kafka, Aforizmalar çev: Gözde Karalök, Aylak Adam Yay., 2018.

[38] Lucius Annaeus Seneca, Ahlâk Mektupları – Epistulae Morales, çev: Türkân Uzel, Jaguar Kitap, 2018.

[39] Karl Marx-Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, çev: M. Kabagil, Sol Yay., 1969.

[40] Friedrich Engels, Komünizmin İlkeleri, çev: Süleyman Ege, Bilim ve Sosyalizm Yay., 2002.

[41] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.

[42] V. İ. Lenin, Ne Yapmalı, çev: İsmail Yarkın, İnter Yay., 1997, s.77-78.

[43] “Türkiye En Kötü İşçi Hakları Sıralamasında Yine İlk 10’da!”, Yeni Yaşam, 19 Temmuz 2023, s.4.

[44] “Türkiye, Modern Kölelik Endeksi’nde Dünyada Beşinci”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2023, s.7.

[45] Zafer Aydın, “İşçiler Seçim Sonrasına Hazırlanmalı”, Birgün, 26 Nisan 2023, s.5.

[46] Dilan Esen, “1 Mayıs’ın Heyecanı Sandığa Yansıyacak”, Birgün, 3 Mayıs 2023, s.5.

 

İçeriden Sorulara, Dışardan “Yanıt”lar[*]
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin