Türkiye’de ANAP döneminde kamu mallarının hız kazanan özelleştirmesi, AKP hükümetleri döneminde doruk noktasına ulaştığı gibi: “Babalar gibi satma ve özelleştirme” deyimi de böylece literatürümüzde oluşmuş oldu.
ATATÜRK döneminde kurulan, sayılarının resmi kayıtlarda 42 olduğu yazılıp söylenen, kamu kurum ve işletmeler satılıp, yaklaşık 62 milyar dolar gelir elde edilmiş olduğu bilinir.
ATATÜRK’ün kurduğu bu işletmelerin satılması iki amaca yönelik idi.
Birincisi; hükümetlerin keyfi harcamaları için gelir elde etmek.
İkincisi ise; bu tür bir yolla da olsa, ülkeden ATATÜRK’ün adını silip, unutturmak.
Artık satılacak veya iyi gelir getirecek işletme kalmadığından olacak ki; merkezi Edremit’te bulunan Zeytin Vakfının yaklaşık 165 bin zeytin ağacı sıraya alınmış.
83 yıldan bu yana Vakıfkar Genel Müdürlüğüne bağlı Zeytin Vakfına satılma sırasının geldiğini ve de Vakıfkar Genel Müdürlüğü’ne üretimden elini çektirilmiş olduğunu, Mesut Parlak’ın Sözcü gazetesinde yayınlanan yazısından öğrenmiş bulunuyoruz.
Vakıf zeytinliklerine yörede, Evkaf zeytinliği de denir.
Zeytin toplama işi, Kasım ayı ortalarında başlar, var yılı da ise ve hava şartları da iyi gittiğinde, Şubat ayına kadar devam ettiği olur.
1980’lı yıllarda Vakıf Zeytinlerinde çalışanlar sigortalı yapılmaya da başlanır.
Daha ilkokul çağlarında değildim. Annem anlatırdı. Babasının evinde iken, babası Edremit’in Araplar köyüne (yeni adı Yolören) zeytin toplama işi için, yatılı tayfa götürmüş.
Gündüzler kısa olduğu için olacak, bir çuval zeytin toplayan, o gün bir yevmiye kazandırmış.
Annem yaşıtı olan teyzesinin kızı ile bir günde 2 çuval zeytin toplayıp, çift yevmiye kazanırlarmış.
Zeytin toplarken, ellerini soğuktan, çalı çarpı parçalarından korumak için de, kendilerine parmakları açık eldiven dikerlermiş.
Hatırlıyorum; köyümüzden zeytin toplamaya gidenlerle annem sele zeytinleri, Ayvalık’a zeytin fabrikalarına yağ sıkma işine gidenlere de bir teneke zeytin yağı ısmarlardı.
Ben genellikle sofrada, az buruşuk zeytinleri seçerdim.
Annem, buruşuk zeytinlerin acı suyunun boşalması nedeni ile buruşuk olduklarını söylemişti.
Vakıf Zeytinliklerinin bazı yıllarda sayılarının arttığı da bilinir.
Nedeni ise; varisi olmayan zeytin sahiplerinin zeytinlikleri, Zeytin Vakfına bağışlandığındandır.
Bu zeytinlikleri gezdiğinizde, 500 yaşını aşmış pek çok zeytin ağaçına rastladığınız da olur.
Eyalet Parlamento Başkanlığına bağlı Halkla İlişkiler Müdürlüğünün İsrail ve Filistin için düzenlediği ve benim de katıldığım bir kültür ve eğitim gezisinde, Kudüs’ün doğusunda bulunan ve Falih Rıfkı Atay’ın hatırat ve romanını yazdığı Zeytin Dağı’ndan Kudüs’e inerken, etrafı demir parmaklıklarla güvence altına alınmış olup, Hz. İsa’nın son gecesini dibinde geçirdiği söylenen, delik deşik olmuş, dantel gibi, bir taraftan öbür tarafı görebileceğiniz bir zeytin ağacı gördüm.
Ayvalık ilçesinin Babadere köyünün düzlük alanında, çınar ağaçları yüksekliğinde olan zeytin ağaçlarını sorduğumda, bir zeytin tarlası sahibi arkadaşım şunları anlatır.
Yörede yük taşıma aracı olarak kullanılan develer, başı boş olarak araziye salındığında, zeytinleri yemesinler diye, o yörede zeytin ağaçları 5 metre yukarıdan aşılanırmış.
Sadece zenginleri sevdiğini söyleyen eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ağırlık verdiği özelleştirmeye kılıf bulup, genellikle, satılacak işletmeler hakkında, “Arpalık oldular. …. Zarar ediyorlar” haberleri ayyuka çıkarılmıştı.
Zarar ediyor iddiaları ise; işletmeyi satmaya kafaya koymuş iktidar çevreleri, bilançolarını da ona göre kendileri hazırlıyor olmalılar.
Edremit’te bir zeytinci dükkanında, dükkan sahibinin bir Yunanlı zeytin tüccarı ile pazarlık sohbetlerine tesadüf etmiştim.
Yunanlı zeytin tüccarının ayrılmasından sonra, dükkan sahibi olan yağ tüccarımız ile sohbet ettik.
Türkiye’nin tek taraflı 1996 yılında girdiği ve baş belamız olan GB (Gümrük Birliği) nedeni ile bizim ürünlerimiz AB ülkelerine gümrüklü giriyor.
Oysa AB ülkeleri ürünleri Türkiye’ye gümrüksüz girip, pazarlarımızda yerini alıyor.
Sadece bu nedenle Türkiye’nin yılda yaklaşık 10 milyar Euro zarar ettiği bilinir.
Bu nedenle, Edremit yöresinde üretilen zeytin yağlarına Yunanlı tüccarlar alıcı oluyorlar.
Ve de bizim yağlarımız, AB ülkelerinin gıda market raflarında Yunanistan markası ile tüketicilere sunuluyor.
Artık, dağlarımız, ovalarımız, yayla, ırmak ve derelerimiz gibi tabii varlıklarımızdan sonra, halkımızın ucuz ürünlerini ve yağını yiyebildiği, binlerce insanımızın bakım, hasat ve sıkım zamanı çalışıp geçimine katkıda bulunduğu, maden ve santralleri için kesemedikleri zeytin ağaçlarımızı, şimdi de satmak için sıranın gelmiş olduğunu görüyoruz.
Zeytin ağacının kutsal olduğu bilinir.
Bu nedenle de olsa, zeytin ağaçlarına sahip çıkıp, hükümetin bu özelleştirme planlarına karşı çıkmak gerekir.
Remzi Uysal
Lübeck, 18.11.2023