Emekçilerin temel gereksinmelerini karşılayabilmeleri için gerekli olan “bedeli” belirleyen “siyasi istenç”, insanların “bedelde artış yap” dediğini sanıyor! Bu büyük bir yanılgı, büyük bir aldatış! Asgari ücreti otuz/ kırkbin, emekli aylığını belirtilen asgari ücret kadar yapsanız ne olacak ki? Et üçe, süt beşe, katlandıktan sonra! Rakamlar büyütülerek olmuyor! Çünkü rakamlar büyüdükçe, daha çoğu da temel gereksinmelere yansıyor! Aylıklar, bir ay öncesinin “alım gücünün” gerisinde kalıyor!
Daha geçtiğimiz ay yaşanan Kurban Bayramı’nı anımsayın! Ne asgari ücretli, ne emekli, ne dargelirli bayram sevinci yaşayamadı! Kentlerin belirlenen alanlarında, her yıl gibi kurbanlıklarını getiren besilerin çoğu alıcı bulamadan ayrıldılar! Bayrama küstürüldüler! Geçtiğimiz yıl bir önceki yıldan zordu, bu yıl geçtiğimiz yıldan, böyle giderse gelecek yıl bu yıldan daha da ağır geçecek!
***
Haziran ayı için tüketici fiyatlarının yüzde 1,64 olarak açıklanmasının ardından belli olan emekli aylıkları “iktidar” dışında kimseyi sevindirdiğini sanmıyorum! Aylar sonra “en düşük enflasyon” diye adlandırıldı! Marketteki, pazardaki ürün bedellerinden “iktidarın” haberi yok büyük olasılıkla, ya da etin/ sütün/ peynirin/ mevsimsel ürünlerin kimlerin sofralarında yer almadığını bilmiyor olmalılar!
“İktidara” yakın isimlerden Metin Külünk, “yirmi yıldır bizi omuzlarında taşıyan insanların derdine çare olamıyorsak, halk sonuna dek haklıdır” derken, Bülent Arınç “bir yıl önce yetmiş liraya doldurduğun poşeti şimdi yüzyetmiş liraya dolduramadım” derken, Bakan Şimşek’in “emekliyi enflasyona ezdirmedik” sözünü nasıl değerlendirmemiz gerektiğini bilmeden olmuyor!
***
Yirmiiki yıldır “iktidarda” olan/ halkın omuzladığı bir partinin “en büyük sorunumuz hayat pahalılığı” deme özgürlüğü var mı? Ülkenin “işleyişinde” domino taşı olan, pahalılıktan üretimsizliğe değin tüm kurumlarını “baştan” oluşturma olanağı ellerinizdeyken “neden yapmadınız, neden iyi yönetmediniz, neden üretimi artırıcı özendirmeler ortaya koymadınız, neden ülkenin varsıllıklarını boş yere kullandınız, neden belli bir katmanının şatafatına önem verdiniz, neden nüfusun büyük çoğunluğunu açlıkla sınadınız, neden bu yurdun topla uğraşan üreticilerin küstürdünüz” diye sorulmaz mı?
Ülkenin “başında” kimse yok, herkes bildiğini yapıyor, fiyatlar “serbest piyasa ekonomisinin” kancalarına tutuşturulmuş, “tüketiciyi koruma yasası” diye bir oluşum yerle bir olmuş, tüketicinin aylık yaşadığı yüzde beşleri/ onları bulmasına karşın Tüik 1,64 olarak açıklamış sanki! “En büyük sorunumuz hayat pahalılığı” deniyor ya; ellerini tutan var sanki, işiniz çözmek değil mi?
***
Asgari ücretliler, emekliler, dargelirliler “açız, geçinemiyoruz” dedikçe kendi yaşam şatafatlarını artıran, buna da sevinen, üstelik çeyrek yüzyıla yakın zamandır “iktidarı” olan dünyada bir başka ülke var mıdır bilmiyorum! Emekliye de, asgari ücretliye de “yaşamlarını” sürdürmeleri için belirlenen aylıklar ortada! “İktidarın” içinde olan bazı isimler bile “böyle süremeyeceğini” dillendiriyor! Arınç, fiyatların son bir yılda birbuçuk kat arttığını, Külünk halkın sorunlarına çözüm üretmek zorunda olduklarını söylerken, “istenci” ellerinde bulunduranlar “kimseyi enflasyona ezdirmedik” diyebiliyor!
Yurttaşın istediği, aldıkları aylıkla “bir ay boyunca zorunlu gereksinimlerini” karşılamak! Etini, sütünü, ekmeğini, sebze/ meyvesini alabilmek, ev kirasını ödeyebilmek, “yaşıyorum” diyebilmek… Yirmiiki yıldır “iktidarı” omzundan taşıyan yurttaşın istediği çok şey mi? 060724