İki kaş, iki göz arasında benimsenen “yeni müfredat” tartışılmadan, tartışılmak istense de/ umursanmadan yürürlüğe girmesinin ardından “yeni eğitim- öğretim” dönemi de başladı! Okula yeni adım atan “okul öncesi” ile ilkokul birinci sınıflar artık okullarındalar! Bugüne gelebilmek için, bakanlıkça “zorunlu bedel alınamayacak” denilmiş olsa bile/ okullarda “kayıt bedeli” adı altında velilerden istenen “zorunlu bedeller”, öğrencilere “bir öğün” yemek veremeyen “eğitim sistemi”, öğrencilerin kırtasiye/ giyim masrafları, servis bedeli, okul temizliği/ güvenliği, kimi okullarda “inatla” çözülmeyen “deprem kalıtlı” hasarlar… Yine de okullar açıldı!
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyahî devlet Başkan Melson Mandela, “dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir” diyor! Yirmiüç yıllık “iktidarın”, geçen sürede kaç kez “müfredat” değiştirdiğini unuttuk bile! En önemlisi de her gelen “yeni bakanın”, bir önceki bakanın ortaya koyduğu “müfredatı” eksik bularak “daha da” çağın ötesinde uygulamalar getirdiğini de unutmamak gerek!
***
Mandela’nın eğitimi “en büyük silah” olarak göstermesi, yetişen kuşağın “sıfırdan” istenildiği gibi eğitilmesine bağlıdır! Yurdumuzun insanının büyük bölümü son yıllarda, “ortadirek” sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor! “İnsanca” yaşayabilmesi, çocuklarına “iyi” bir eğitim aldırabilmesi için ya haksız kazanç yollarını deneyecek, ya da önüne koyulan “müfredatın” kurallarına uyacak! Gerçi hoş, önüne getirilen “müfredat” için bile aşacağı birçok güçlüklerler var!
“İktidarın”, eğitimin gelişmesini istediği söylenemez! Öyle bir “özlemi” olsaydı, daha baştan yapılması gerekenleri saptar, ortaya konan “müfredatın” çağdaş/ laik/ dünya ile uyumlu olmasını sağlar, “iktidar” süreci boyunca da gerçekleştirmek için uğraş verirdi! Elbette başta, öğrencilerin önündeki “öğretmeme” engelini aşardır! Öğrencilerin eğitimleri boyunca giderlerini/ okul masraflarını karşılar, eğitim sürecinin velilerin sırtında bir “yük” olmasının önüne geçer, günün üç öğünü besler, kent dışından gelecek öğrencilerin yurt sorunun çözerdi!
***
İlk, orta dereceli okullarla başlayıp, üniversitelerle süren eğitim yaşamı devletin yurttaşına olan en önemli ödevidir! Her ne denli “eğitimin” evden/ aileden başladığı yönünde “tezler” olsa da, okul öncesiyle başlayan “devlet eğitimi” her şeyi geride koymaya yeter! Çocuk evde ailesinden oturmayı, kalkmayı, konuşmayı, davranmayı, istemeyi öğrenmesine karşın, “devlet eğitiminde” sistemle ilgili kuralları/ koşulları/ yasaları/ nasıl davranılması gerektiği öğretilir; neyin düşünülmesi gerektiği öğretilir! Siz istediğinizce evde “doğru/ yanlış” kavramları üzerine konuşun; okulda yolsuzluk/ hırsızlık/ şiddet/ haksız kazanç/ emek/ bilim/ özgürlükler konusunda bilgi alamadıkça aileden aldığı “eğitimi” de tüketir, toplum için “kötü silah” olmaya yönlenir!
Üniversitelerin, son yıllarda gösterdiği “dünya başarı düzeyi” konusunda aslında söylenecek çok şey yok mu? Sayıları bugünün yarısından da az olduğu yıllarda İlk beşyüzlerde olan üniversitelerimize ne oldu, neden bilimsel “makaleler” yazan akademisyenler azaldı, neden lise mezunları fen derslerinde/ matematikte/ kendi özdilini kullanmakta başarısız?
***
Ülkeyi ikilemlerin içine mi çekmek istiyorsunuz, anlaşmazlıkların/ ayrışmaların/ birbirini anlamamanın doruğa yükseldiği bir sürece mi damga vurmak istiyorsunuz! İşte orada “eğitim en büyük silah”! Eğitimi nüfusun “geliri yüksek” katmanı için albenileştirir, düşük gelirli yurttaşlar için “sorun” durumuna getirirseniz, üstelik yemeğini/ kırtasiyesini/ servisini/ barınmasını/ zorunlu kayıt bedelini eline geçen “açlık sınırı” altındaki “asgari ücretin” içinden kesmeye kalkışırsanız ne olur siz düşünün!
Her şey açık, olay net; iki kaş, iki göz arasında benimsenen “yeni müfredat” da yetmeyecek, öğrencilerin bir arada eğitim görmesine, şekilsel giyim/ kuşamlara sıra gelecek! Açılan onlarca üniversitenin mezunları ya “yeni müfredatın” kurallarına göre devletin birimlerine yerleştirilecek, ya da kendilerini dışarı atmak için “yeni yollar” deneyecek! Başka bir seçenek var mı ki? 030924