İsterseniz düşünmeyin, isterseniz gelecek için kaygılanmayın; yalnız izlemekle yetinin! Bu yaşananların yansımasını göremeyen ülkeler daha çok “şey” yaşayacak! Sıra “susana/ sessiz kalana/ umursamaz davranana” da gelecek! İnsanların yanı başlarında gelişen olaylara bu denli yabancılaşması, be denli “bana değmeyen yılan bin yaşasın” denmesi “yaşanılası” dünyanın bozulduğunu da gösteriyor!
Geçtiğimiz haftalarda özellikle “iktidara” yakın medyanın günlerce konuştuğu, “her şeyi bilenleriyle” uzun uzun tartıştığı Narin olayında “nereye” gelindi, “hangi adımlar” atıldı, toplumda nasıl bir “iyileştirme” sağlandı düşünün! Sondan başlayarak ongün/ yirmi gün öncesine giderek konunun “anlaşılmasını” zorlaştırmaktan başka ne yaptılar söyleyin! Bir ayı aşkın zaman geçmesine karşın “aydınlatılmış” ne var, “kim/ neden” böyle bir olaya girilmiş, Narin’in katledilmesindeki amaç neymiş, bugüne değin “yaşananı” gizleyenler “neden” böyle gizemli bir algıya bütünmüş, “iktidarın” bu ya da benzeri olayların yaşanmaması için aldığı kararlar neler; bilen var mı?
***
Narin olayı ya da benzerlerinin yaşanmaması için “iktidarın” aldığı hiçbir karar yok! Siz bakmayın, olayın tüm ayrıntılarına ulaşılmış gibi yapılan yayınlara, gece/ gündüz soluk soluğa anlatılanlara; bir yandan “algıdan”, bir yandan yurttaşın büyüyen “açlığını” gözden ıraklaştırmaktan başka bir şey yapılmadı! Narin için bugüne değin kaç kişi dinlendi, kaç kişiden neler öğrenildi, “şüphelilerin” anlattıklarında ortaya çıkan “çelişkiler” nelerdi? Buradan yola çıkarak “yaşananlara” ulaşmak olası olmadı mı?
Şimdi “şüphelilerden” biri “Bir oda hariç tüm odaların kapıları kapalıydı. Salim beni odalardan birine götürdüğünde Narin’in yerde hareketsiz yatar vaziyette olduğunu gördüm. Hatırladığım kadarıyla Narin’in ağzında köpük şeklinde bir sıvı vardı. Salim bana, ‘Yüksel’le birlikte olduğumuzu kız gördüğü için bu kızı ben öldürdüm, artık sen de benim suç ortağımsın’” dedi, diyor! O andan beri kimsenin ağzını bıçak açmıyor! Cansız bedendeki yara berelerin, kırıkların, parçalanmışlıkların “ayrıntılarına” girilmedi bile!
***
Narinler, Ahmetler, Ayşeler, Fatmalar, Leylalar birer birer yaşamdan sökülürken hangi “iyileştirmeler” yapılması için girişimde bulunulduğunu anlatın; var mı? Tekirdağ’da, hastaneye götürülen iki yaşındaki bebeğin vücudunda dayak izlerine rastlandığı, beyin kanaması geçirdiği, yoğun bakıma alındığı belirtilirken cinsel saldırıya uğradığı da ortaya çıkmıştı! Yine birkaç gün önce Edirne’de, yirmiyedi yaşındaki bir gencin, ellisekiz yaşındaki babasını dört parçaya ayırarak dere yatağına attığı haberleri yayıldı!
Medya haberi yapıyor geçiyor, adalet suçluyu buluyor cezalandırıyor, peki yirmiüç yıldır “iktidar” olan güç ne yapıyor, hangi önlemleri alıyor, eğitimde “nasıl” bir değişim yaparak bu “vahşeti” önemeye çalışıyor?
Biliyorsunuz, çıkıp “eğitimde korkuyu” savunanlar oldu! “Korkunun” aslının kendileri olduğunun üstünü örterek… Yirmiüç yıldır verdiğiniz eğitim, verdiğiniz ahlak, verdiğiniz “yaşam” dersi bugünleri getirdi; unutmayın! Sokaklar eskisi gibi güvenli değil, okullar/ parklar/ sokak/ yaşam alanınız daha gizemli şimdi! Şimdi “ne bu kaygı” diyen de var biliyorum! Düşünmemekte haksızsınız! Şu an yaşananlara susup, “benden uzak olsun” denerek, “sıranın” başkalarından/ size gelmesini kolaylaştırıyorsunuz! Unutmayın! 230924