Jojobetsahabet girişholiganbet girişGrandbettinggüncel girişmatbet güncel girişholiganbet güncel girişGrandpashabetgrandpashabetgrandpashabetbetwoonartemisbet güncel girişcasibom twitterimajbet girişjojobet girişroyalbetmarsbahis giriş günceljojobetotobetonwin girişBETTURKEYsahabet girişmatbet güncel girişromabetHoliganbet Girişmadridbetataşehir escortbetebettempobettarafbetpusulabetbets10mobilbahismarsbahisonwinsahabetsekabetonwinjojobetimajbetlunabetultrabetbetkanyonmarsbahiscasibomsahabetbets10nakitbahiskralbetdinamobetbahiscomtempobetjojobetmarsbahisfixbetsavoybettingtempobetultrabetmatbetcasibommatbetsuperbetingrandbettingjasminbetonwinvevobahisholiganbetjojobetsekabetdinamobetjojobetholiganbetmatbetimajbetbets10meritbetholiganbetjojobet güncel girişkralbetnakitbahisholiganbetmatbetMatbetSahabetOnwinonwinsahabetjojobet giriş güncelmatbetimajbetsuperbetin girişMarsbahisgrandpashabetultrabetbayconti girişBetsatmatbetjojobetmarsbahisjojobetjojobetjojobetbetexpermeritkingmeritking girişjojobetpusulabetJojobet girişartemisbet güncel girişbets10ganobethttps://canlicasino.shorthandstories.com/https://canlicasino.shorthandstories.com/casino sitelericratosroyalbetdeneme bonusudeneme bonusujojobetjojobetcasibom girişcasibomgamdomholiganbet girişYalova escortzbahisjojobetdenneme bonussu betebetbetbigoAğva escortbetexperjojobetjojobettipobet girişAğva escortİznik Escortjojobetkingroyalistanbul escort taksicasibom girişholiganbetbetebetHoliganbet otobetsahabettipobetjojobetbuca Escortjojobet
Oktay EROL

Bayramdı…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bayramdı… “Çocuklar şeker yiyebilsin” de dendi! Alış-veriş mağazaları kazanç beklentisindeydi! Hep bir ağızdan yönetenlerin değişmez kutlaması “dilekler” oldu! Ağız tadını bozanlar kimdi, şekerin tadını acıtan kimdi, ekmeği küçülten kimdi, gülmeye/ sevmeye kilit takan kimdi ki? “Dilekler” uçuştu sosyal medyada, tene “bir dokunan” olmadı yine! Bayramdı…

Görünmez eller mi çekiyor ipleri, alışılmış bir gösterinin izleyicisi miyiz yoksa? Bayramlarda ortaya konan gülücükler, süslü vitrinlerle bol renkli şekerlerle örtülmeye çalışılan başka bir gerçeği gizliyor gibi… Çocukların coşkusunda bile eksik bir şey var; bir zamanlar yürekten gelen, içten bir bağdan yoksun bırakılmış gibi. Şimdi çocuklar şeker toplarken, büyüklere düşen görev yiteni bulmak olmalı belki de… Belki de bayramlar, yalnızca bir gün değil, yitirilen özü yeniden anımsama fırsatı olmalı…

***

Gözlerimizi “doymaz” kalabalıkların arasından ayırıp, gerçeğin sessiz çığlıklarına bakma zamanı gelmedi mi? “Doymazların”, kafelerin camlı duvarlarına yaslanarak aldıkları tadın “bayramla” özde buluştukları yer yok! Ama öyle anlatılıyor, öyle varsaydırılıyor, öyle bilinsin isteniyor! Kolay mı? Kağıt bardakta kalkan kafelerin “tadı” olmamalı gelecek…

Bayramlar, yalnızca geçmişin tatlı anılarını değil, geleceğin umut dolu tohumlarını da serpmeli öznesini yitirmiş kalabalığın üzerine. Belki de yitirdiğimizi geri kazanmanın yolu, paylaşmayı, içtenliği anımsamaktan geçiyordur. Bayramı yalnızca tüketimin değil, bir araya gelmenin, yitirilen bağları yeniden kurmanın bir kibrit çakımı yalımın ışığı olmalıydı! “Yaşıyorum” demenin gereği olmalıydı…

***

Sokağa çıktığınızda, karşılaştıklarınız “yaşıyorum” diyebiliyor mu? Oysa bayramın unutulan yüzünü anımsamalı, anımsatmalı fırsat buldukça! Kalabalığın yalnızlaşan çığlıklarını duymak, bir gülümseyebilmenin oluşturacağı “umudu” görmek için geç mi yoksa? İnsanlar “yaşayamadığı” kadar “doymuyor” da; aslında yaşamasına/ doymasına izin verilmiyor… Yaşamda yüreğe dokunabilmek, ‘buradayım’ diyebilmek de anlamlı olmalıydı…

Açık söylemek gerekirse bayrama, büyüyen “açlık sınırıyla” girdik! Sevincin, mutluluğun üzerine kuşku/ kaygı abandı yine! İnsanlar birçok temel gereksinmelerine biraz daha uzak! Bayram sofraları biraz daha zor kuruluyor artık! Çocukların şekerle yüzlerini güldürmek bir yana, bir parça ekmek edinebilmek için bile büyük çaba gerek! Gereksinmelere ulaşabilmenin bir adalet arayışı olmalıydı, hak aramanın “doymuyorum/ yaşayamıyorum” demenin hukuksal savunması olmalıydı! Var mı?

***

Yönetenlerin değişmez kutlaması “dilekler” ah bir gerçek olsaydı, ya da yönetenler “dileklerini” gerçekleştirmek için uğraş verselerdi… İşte o zaman “her gün bayram” olurdu herkese, herkes doyar, herkes “yaşıyorum” diyebilirdi! Asıl sorun “yönetenler” öyleyse… Yurttaş çalışır, primini/ vergisini öder, peki karşılığında “doyar” mı? Demek ki “bayramı” bayram olmaktan çıkaran da “yönetenler”! Sıkça düşülen bir “bilmezlik” var; sakının “sen seçmedin mi” diye sormayın! Çünkü biz seçmedik, kendileri sıralandılar; alanlarda konuşmalarını dinledik, verdikleri sözlere inandık/ güvendik; hepsi bu!

Bayramdı… “Çocuklar şeker yiyebilsin” dendi; yiyemedi! Yalnızca “dilekler” kaldı geriye, bir sonraki bayramda “yenilenerek” yineleneceği güne dek! Birçok yönden güvenin kırıldığı bir toplum olduk görsenize! Artık eskisi kadar kapılar çalmıyor, eskisi kadar dost sofraları kurulmuyor, birlikte “eşkıya dünyaya hakim olamaz” şarkısı söylenmiyor! Kimselerin, kimsecikleştiği bayram bugün!

 

Bayramdı… Kimselerin kimsecikleştiği bir bayram… “Kimse”, nasıl kimsecikleşir, demeyin! Üç günlük dinlencenin nasıl dokuz güne çıkarıldığını düşündünüz mü hiç? Çalışmaktan çok yorulduk ya; taş kırıyorduk dağ yollarında, zemheri soğukta kaldık çatısız/ sobasız, ne bileyim işte “zordaydık” kim bilir? Ama doğru yorgunduk/ yorulduk! Bir şey yapmamaktan, bir şeyi değiştirmek için çaba harcayamamaktan, yönetenlerin “şükrüne/ sabrına” sığınmaktan yorulduk! Bu nasıl bir “yorgunluk” desenize! Bayramın ilk günü pazar, ardından pazartesi/ salı günleriyle tamamlanıyordu dinlence! “İktidarın” iyi yanına geldi; çarşambayı, perşembeyi, cumayı da dinlenceye kattı nedense… “Dinlenceyi uzattık” diye sevinenler oldu, bu sürede “ne yiyip ne içeceğiz” diyenler duyulmadı!

İnsanların “kimsecikleşmesi” ne demek bilir misiniz? Yalnızlaşmasıdır, kalabalığın arasında yitip gitmesidir, canının istediğini yiyememesidir, bayramda çocuğundan ayrılmasıdır, çocuğuna bayramlık alamamasıdır, bayramda eş/ dost buluşmalarına katılamamasıdır, bayramın sıcacık sarmasını yaşamamasıdır! Ücretlinin ya da emeklinin aldığı aylıkla, çocuklarından ayrılmış analarla/ babalarla dinlencenin dokuz gün olmasına nasıl sevinebilirseniz sevinin artık…

***

Bir yalnızlık çöküyor bayramların üstüne; görmüyor musunuz? Yurttaş gibi, bayramın suçu değil bunlar; yönetenlerin “dilek” tutarak savsaklamasının sonucu… Ekmeğe bakarak, dünden bugüne bakarak soruyorum; hani, sözünü verdiğiniz “neleri” iyileştirdiniz? Haydi “iyileştirmeleri” bir yana bırakalım, “nelerin” yerinde kalmasını sağladınız?

Bayramın ikinci günüydü. Fırından ekmek almak için sıradaydım. Bir anne iki çocuğu ile gelmiş, ön sıralarda bekliyordu! Fırıncının, ekmek uzattığı açık alanın önüne “nedenini” bilmediğim renkli sakız, renkli çikolata, renkli şeker kutuları koymuşlardı. Çocuklar görünce ellerini uzattılar! Anneleri “onu alacak paramız yok” diyerek çocukları azarladı! Ekmeği alıp, çocukların kolundan çekiştirerek uzaklaştılar! Bugün “bayramdı”! Anaya “savaş alanı” olmalı…

***

Vitrinin gerisinde her şey var, ama “gereksinmen” olmasına karşın birçoğuna ulaşamıyorsun! Bu olgu “kimsecikleşmeye” götürmez mi toplumu? Gereksinim ile “tüketimi” aynı anlamda düşünmüyorum son zamanlarda nedense; “gereksinim” yaşam için gerek olandır, “tüketim” doymazların bitiremeyip/ masada bırakıp çöpe attıklarıdır! “Gereksinim” doymak için, “tüketim” topluma yabancılaşmanın bir biçimidir! “Gereksinimin” yerini “tüketim”, söyleşmenin yerini ekran başındaki sessizlik aldığında neler yaşandığının bilincinde değil miyiz? Yan yana, küs gibiyiz!

Buradan “eski bayramlara özlem” duyduğum anlaşılmasın… “Eskiyle” uğraşmak değil amaç, amaç “eskiyi” iyileştirerek ileriye taşımak… Bilim gibi… Bilim, günümüzde birçok şeye ulaşımı kolaylaştırdı. Eskiden günlerce gidilen yollar birkaç saatte alınırken, bugün yakınlaştı! Önemli olan, kazanılan zamanın en iyi kullanılması, insana yararlı duruma getirilmesi! Yoksa, istediğince yolları kısalt/ istediğince hızlı trenleri yaparak zaman kazan; insanın “bayram” yapması sağlanamıyorsa, anne/ baba çocuğuna şeker alamıyorsa, gereksindiklerini alamıyorsa, birbirine sarılamıyorsa ne” önemi var ki?

***

“Bayramdı”, unutmayalım… Bayramları, uzun “dinlence günleri” gibi göstererek toplumsal kaygıları/ doyumsuzlukları kamçılamaya hiç gerek yok! Bilmiyorum, gelişmiş olarak bildiğimiz ülkelerde bizim kadar “dinlence” yapar mı yurttaşlar? Üstelik kapitalizmin doymazlığı uğruna, daha çok “tükettirmek” uğruna, gözden “ırak” dursunlar uğruna… Oysa yurttaşa “bayram” yaşatmanın yolu “doymasını” sağlamaktan geçer; çeyrek yüzyıllık “iktidarın” bunu anlamış olması gerekir artık! Bayramın öncesinde açıklanan “açlık sınırı” ekmeği küçültürken, “fahiş fiyat” için önlemlerin alınması geciktirilirken, iki şekeri çocuğuna almakta zorlanan anneler varken; dokuz günlük dinlenceyi sorun kendinize, kapitalist sistemin “tüketim” odaklı dayatmasından başka nedir?

Bayram… Uzun dinlence günlerinin yaşandığı bir süreç değil, toplumun “insan olma” bağlarının korunması, birbirini anlaması, acıyı/ tatlıyı üleşebilmesi içindir! “İnsanım” demesi içindir!

 

Bayramdı…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.