Bağımlılık…/ 1
Bağımlılık tanımlanırken, “bir maddenin ya da davranışın bireyin yaşamı üzerinde kontrol sahibi olmaya başlaması” sözü kullanılır. Bu öylesine bir “teslimiyet” ki, olumsuz sonuçlar doğurmasına karşın kişinin uzaklaşmamasıdır! Fiziksel sonuçları olduğunca, psikolojik boyutları da ortaya çıkar! Bağımlılığın ortaya çıkmasında birçok etmenden söz edilir. Bu etmenler arasında genetik yatkınlık, çevresel etmenler, psikolojik faktörler ve sosyal etmenler sayılabilir.
İki gün önce gerçekleşen Adana Anakent Belediyesi ile Yeşilay buluşması anlamlıydı. Her gün biraz daha artan kaygıların önüne geçmek için uyuşturucu ile bağımlılığa karşı mücadele kararı alıp, basın önünde protokol imzaladılar. Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile Dr. Yunus Emre Yıldırım’ın katılımıyla gerçekleşen protokol imza töreninde, uyuşturucu ile bağımlılığa karşı neler yapılacağı, günümüzdeki boyutu konuşulurken toplumun yaşamını, içinde bulunduğu koşulları/ çıkmazları düşündüm. Yerel yönetimle Yeşilay bir şeyler yapmak istiyordu, toplumun kanayan yarasını dindirmek istiyorlardı, çözüm üretmeyi amaçlıyorlardı; ya istemeyenler, ya insanların bu denli kaygılarını kazanca dönüştürenler, bunlar üzerindeki “iktidarın” etkisi, yapmak istedikleri… “Kim dinler ki bağımlılığın etmenlerini” diyenler olsa da, bu çıkmazdan kurtulmak isteyenler de var!
***
İnsanlar yoksullaştıkça, toplumdan kendilerini soyutlar! Yetmeyen gelirini, karşılayamadığı gereksinimini, gerek duyulması gereken toplumsallaşmasını herkese göstermek yerine “dört beton duvar” arasını “yaşam alanı” saymasına neden olur! Çoğu zaman “neden” saklandığını da bilmez! En çok “akran” karşılaştırması yapar, eldekiyle “yetinmeyi” salık verenlerden kaçar, eldekiyle “yaşamsızlığı” göstermek istese de denememe bağımlısıdır!
İçe kapanır! Bugün evler “gençlerle” dolu! Herkesin elinde bir akıllı telefon! Aslında “en ucuz” eğlence! Düşünebiliyor musunuz, bir kafede/ bir saat oturma bedeline/ bir ay boyunca sanal takılmak olası! Dokunamasa da, kokusunu alamasa da, birlikte eğleniyorlar, hoşça zaman geçirebiliyorlar! Sanal dünya kendinden bir şey de istemiyor, yeter ki internet ağında olmanın bedelini ödesin! Saatlerce birlikte olabiliyor, sorduğunun yanıtını alabiliyor, eylemlerine karşılık verebiliyor/ kendi karşılık alabiliyor… Bunun adı sanal bağımlılık!
***
Milenyuma kadar, gençler arkadaşlarıyla birlikte oturacak, söyleşirken iki bira içecek ekonomik güçleri vardı! Bir/ iki arkadaşın yediğinin/ içtiğinin bedelini bir kişi karşılayabilirdi! Amaç sarhoş olmak, ortalığı dağıtmaktan öte; hoşça birkaç saat geçirmekti! İnsanlar içsinler, yollara dökülsünler, ne yaptıklarını bilmesinler, demiyorum! Eğer kimseye zarar vermeden, kırmadan/ dökmeden eğlenerek sosyalleşmelerine katkı sağlıyorsa “kimi/ ne” ilgilendirir! İlgilendirmemeli!
Önce insanlar yoksullaştırıldı, ardından içecekleri bir bira/ bir sigara/ bir rakı yanına yaklaşılmaz duruma getirildi! Birçok insanın yaşamını yitirmesine neden olan “kaçak içki” konusunda araştırma yapan oldu mu? Ya da tekel ürünleri kadar “kaçak sigara” tüketilmesinin “nedeni” sorgulandı mı? Daha özü; insanların neden “kayıt dışı” olan ürünlere yöneldiği, marketlerde/ pazarlarda ucuz ürüne koştuğu üzerinde durulmadı! Neden?
***
İnsanlar içkiyi eğlenmek, sigarayı bazı duyguları bastırmak için içerler! Günümüzün gençleri eğlenmeyi unuttu; kederden/ acıdan ya da yaşadıklarını unutmak için kendini ya sanal bağımlılıkla ya da uyuşturucu bağımlılığıyla avutmaya çalışıyor! Tekel ürünlerini çoğu kez tüketmekte zorlanıyor! Daha ucuz/ daha elde/ avuçta görülmeyen, daha uzun süre kendini yaşadıklarından uzaklaştıracak “ne” bulursa onu denemek istiyor! Adları her neyse; şimdi her yerde olduğu ileri sürülüyor!
İlkokul çağındaki birçok çocuk sabahın karanlığında okullara aç gönderiliyor! Sınıfta sayıları parmakla gösterilenlerin dışında kalan çocuklar “açlığı” daha ilkokul sıralarında yaşıyor! Ortaokulda, lisede “yoksullukları” daha da derinleşirken, ailenin gelirinin giderine yetmeyişine birçok yerde tanık oluyor! Üniversite daha başka… Birçoğu yaşamlarında hiç görmedikleri bir kentte, görmedikleri yüzlerle bir arada yaşarken çok şeyi öğreniyor! Hem doyacaklar hem barınacaklar hem de eğitimlerini sürdürecekler!
Sürecek
Bağımlılık…/ 2
Bir aile içinde ötelenen için, bir ülkede gençliklerini yaşayamayanlar için, yaşamlarını yoluna koyamayanlar için “tetikte” bekleyen fırsatçılar hep vardır! Ancak insanların yoksullaştırıldığı, gelirlerin gideri karşılayamaz olduğu sistemler bu “fırsatçılar” için en büyük gelir kaynaklarıdır! Önce kafelerin karanlık köşelerini zapt ettiklerini söylediler, ardından üniversite bahçelerini, sonra lise kapıları derken günümüzde ortaokul girişlerini uyuşturucu satmak için kullandıkları ileri sürülüyor!
Kimi zaman yollarda gördüğümüz oluyor! Daha onbeş/ onaltı yaşlarında, daha önünde büyük umutların var olması gereken, daha çocuk denilecek yaşlarında sanki “dünyanın” yükü omuzlarında! O yükün ağırlığını unutmak için, ne bulabilmişse/ neye gücü yetmişse kullanmış! Ayakta duracak durumları yok! Yürürken ayakları üzerinde kıvrılıyorlar! Yanlarında biri olmasa düşecek durumdalar! Uyuşturucunun bağımlısı durumundalar!
***
Önceki dönem Chp milletvekili Gürsel Tekin bir paylaşımında “Türkiye’de uyuşturucu ile kimyasal madde kullanımı korkunç bir hızla artıyor. Gençlerimiz göz göre göre yok oluyor, evler yuvalar dağılıyor. Analar, babalar evlatlarından korkar hale geldi; şiddet görüyor, katlediliyor” sözlerine vermişti. Benzerlerini yer yer medyada da duyuyoruz! Bu adına “madde bağımlığı” mı denir, yoksa “uyuşturucu bağımlılığı” mı; ne ad verilirse verilsin her geçen gün mantar gibi çoğalıyor! Üstelik yaşama yansıması, gelecek kuşaklar adına öylesine kaygılara gebe ki…
Adanalı gazeteci/ yazar Murat Ağırel’in yapıtlarından Havala’da, yurdun gencecik yurttaşları bağımlılığa sürüklenirken, uyuşturucu kaçakçılığının nasıl yürüdüğünü, nasıl gerçekleştirildiğini, gelirlerin nasıl aklandığını, uyuşturucu ticaretinden gelen kara paranın nasıl yurtdışına çıkarıldığını okurken, özellikle işsizlikte/ yoksullukta en düşündürücü konumda bulunan Adana/ Mersin üzerinde “neden” yoğunlaşıldığını daha iyi anlamak olası…
***
Adana Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar, yapılan çalışmalara ilişkin geçmiş yıllara dayalı bilgiler verdi. Ardından da “çok sayıda yerde madde bağımlılığıyla ilgili, çok değerli akademisyenlerin katılımıyla seminerler, çalıştaylar, toplantılar düzenledik. Madde bağımlısı vatandaşlarımızın ailelerini de toplayarak geniş katılımlı çalışmalar gerçekleştirdik, benzer çok sayıda faaliyet yaptık. Bugün imzaladığımız protokolle Yeşilay’la birlikte uyuşturucu ve bağımlılıkla mücadelede elimizden ne geliyorsa yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Seminerler, çalıştaylar, toplantılar, rehabilitasyon merkezleri, katılımcıları eğitici izlenceler… Bir belediyenin bundan başka yapacağı da olamaz! En önemlisi de asıl ondan sonra başlıyor! Merkezden çıkan, iyileştirme süreleri dolanlar yeniden toplum içine girdiklerinde yaşamlarını nasıl sürdürecekler, temel gereksinmelerini karşılamak için ne yapacaklar, yeniden “bağımlılıkla” karşılaşmamak için kendilerini nasıl koruyacaklar? Bunların “iktidarın” temel ödevi!
***
Toplumu bağımlıklardan kurtarmak için başta “iktidarın” buna elverişli alan açması gerekir! Öncelikle insanların, özellikle de gençlerin gereksinmelerini karışılacak biçimde çalışacakları bir işlerinin olması zorunludur! Son yıllarda aile içi tartışmaların/ şiddetin nedenlerinin başında “geçimsizlik” gelir! Elde edilen gelirle geçinememe, çocuğuna iş bulamama, temel gereksinmelerini karşılayamama gibi…
Bağımlılığı “oyalanmak” olarak algılayan bazı çokbilmişler, sorunun bireysel terapi/ grup terapisi/ ilaç tedavisi/ rehabilitasyon izlenceleri sonuca ulaşmakta eksik kalacaktır! Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filminde bir sahne vardı… Köyde, turistler yarı çıplak köylü çocuklarının fotoğrafını çekerken, Cemil Azem’e “çektirmeyelim, engel olalım” deyince, Azem “biz yoksulluğumuza engel olmadıkça hep birileri fotoğraf çekecektir, yoksulluğa engel olmak gerek” diye yanıt verir! Bağımlılığın “temel etmenlerini” çözmedikçe de ortaya konan “emek” hep yarım kalacaktır! Ücretli çalışanlara doymayacak aylık, emekliye “aç kal” maaşı, gençlere “git evinde bekle” denerek olmaz bu! 070325