Dr. Öğr. Üyesi Girayalp Karakuş
AKP’nin iktidara gelmesiyle kültürel hegemonya kurmak isteyen bazı kesimler Cumhuriyet dönemini ve Atatürk’ü eleştirmeyi aydın olmanın gereği olarak görmeye başlamıştır. Bugün Dücane Cündioğlu’nun “Tarih ve Siyaset’e Dair” adlı kitabını dişlerimi sıka sıka okudum. Kitapta Dücane Cündioğlu Türkçe ezan, Türkçe ibadet, Cumhuriyet dönemi yapılan toplum mühendisliğini ve laiklik olgularını eleştirmiştir. Bu yazımda Dücane Cündioğlu’na bilimsel anlamda cevap vermekten ziyade yaptığımız devrimlerin arkasında durduğumuzu anlatmak istemekteyim…
Dücane Cündioğlu Türkçe ezan ve Türkçe ibadeti “dinin Türkçüleştirilmesi, dinin millileştirilmesi” olarak görmüştür.
Evet yaptık Dücane… Zira mezhep imamın Ebu Hanife’nin bu konudaki görüşlerini oku…
Türkiye’de laikliğin halkına sırtına döndüğünden bahsedilmiş…
Mustafa Kemal Atatürk laikliği din düşmanlığı yapmak için değil, halkı hurafelerle kandıran din adamlarını toplumdan soyutlamak için getirmiştir. Senin de kitapta dediğin gibi Alman modernleşmesini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Almanlar’da Luther ile birlikte İncil’i Latinceden Almanca’ya çevirmiş ve Latince’nin etkisini kırarak din adamlarını toplumdan soyutlamıştır. Atatürk’te toplumda ayrıcalıklı bir sınıf olan şeyhleri, hocaları pasivize etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçek İslâm’ın yaşanması için de Kuran’ı Arapça’dan Türkçe’ye tercüme ettirmiştir.
Devletlerin dini olmaz fertlerin dini olur lafzı eleştirilmiştir…
Evet Dücane… Sözümüzün arkasındayız. Devletin dini adalettir. Bireyleri toplum sözleşmesi kapsamında hukuk önünde eşit görüyoruz. Milleti Müslim-Gayri-müslim diye ayırmıyoruz.
Başörtüsü üzerinden ve geçmişte okunan bir şiir yüzünden mağdur edebiyatı yapmıyoruz. Dört ay yatıp kırk sene anlatmıyoruz. Zira bu ülkede en büyük eziyeti sosyalistler çekmiştir.
Başörtüsü krizinde Müslüman kızlar ve erkekler ellerinde gitar şarkı söyleyip oynadılar denilmiş… Bunu yapanlar sosyalistlerdi Dücane… Yiğidi öldür hakkını yeme…
Son zamanlarda Müslümanlar defileler düzenlemeye başladılar. Beş yıldızlı oteller açıldı diye soru sorulmuş sana kitapta. Dücane bu değirmenin suyu nerden gelmektedir?
Kitapta kadını ev hanımlığına hapsetmek istenilmiş. Kadınlar böyle bir hayatı istemediği için de eleştirilmiş. Dücane’nin beğenmediği Cumhuriyet Devrimleri kadınları insan yerine koymuştur. Bu zihniyet ile Türkiye Cumhuriyeti hiçbir yere varamaz. Zira biz kadınların mutfaktan çıkıp sosyal hayata entegre olmasına inanmış insanlarız. Devrimler kadın olmadan olamaz.
Kitapta Abdülhamit ve Vahdettin’in İngiliz-Fransız dostluğu politikasını övülmüş. İttihatçıların bu devletleri düşman sayması ise devleti felakete götüren bir faktör olduğunu ifade edilmiştir.
Evet. Biz İngiliz-Fransız emperyalizmine karşıyız. Çünkü bu iki ülke Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda ülkemin topraklarını gasp etmek istemiştir.
Harf İnkılâbı’nı tarihten kopuş olarak değerlendirilmiş. Bu devrim tarihten kopuş değil, öze dönüştür. Evet bunu da yaptık…
Türk Müslümanlığı inşa edilmek istenmiş denilmiştir.
Doğrudur… Bunu da yaptık. Çünkü biz Arap kültür emperyalizmine karşıyız…
Siyasal İslâm diye bir kavram yoktur çünkü İslâm’ın kendisi siyasidir denilmiş. Bizce İslâm siyasi değil, ahlak kitabıdır. Dönemin koşullarına uyan Kuran’ı Kerim günümüz meselelerine cevap verememektedir. Dolayısıyla şeriata uygun bir devlet yapısı kurmak imkânsızdır. 7-8. yüzyılda yaşamıyoruz.
Bütün bunların yanında Dücane’ye katıldığım yönler de mevcut. Örneğin; İslâmcıların sağcılaşması ve geçmişinden utanmaları gibi. Günümüzde İslâmcılar daha pragmatisttir. Dücane’nin değişiyle sağcılık muhafazadır; İslâmcılık ise muhayyel geleceği muhafaza…
Son olarak Cumhuriyet devrimlerini tepeden inme olarak değerlendirilmiştir…
Evet tepeden inme yaptık zira devrimler karanfillerle olamaz…