Dr. Öğr. Üyesi Girayalp Karakuş
Bilindiği üzere VI. Mehmed Vahdettin birilerine göre gerçek bir vatansever başkalarına göre ise vatan hainidir. Özellikle mütedeyyin çevrelerin aydınları Milli Mücadele ve İstanbul arasında danışıklı döğüş olduğunu iddia etmektedir. Bu tezlerini de Vahdettin’in Atatürk’ü Anadolu’ya belli miktarda para vererek göndermesine bağlamaktadır. Bir insan hem Vahdettin’i hem de Atatürk’ü sevebilir mi sorusunun cevabı bu makalededir. Makaleyi kaleme almadan önce Murat Bardakçı Bey’in “Şahbaba” adlı kitabındaki resmi belgelerden yararlandığımı ifade etmeliyim. Her ne kadar Murat Bey Vahdettin’in hain olmadığını savunsa da sunduğu belgeler Vahdettin’in ciddi biçimde acziyet ve teslimiyetçi bir psikolojide olduğunu okuyuculara göstermektedir. Ne yazık ki bizim gibi Ortadoğulu toplumlarda “şeyh uçmaz, mürit uçurur” tarzında bir anlayış olduğu için Osmanlı padişahlarının hepsini evliya olarak gören sıradan vatandaşlar olduğu gibi akademide de bu safsatalara inanan akademisyenler vardır. Hatta Atatürk İngiliz ajanıydı, deccaldi veyahut Milli Mücadele hiç olmamıştır şeklinde absürt iddialarda bulunan akademisyenlere bile rastladığımı söylemem gerekir. O yüzden konu hassastır. Kimsenin kutsalına saygısızlık yapmak gibi bir niyetim yoktur ama gerçekleri de biz (tarihçiler) söylemek zorundayız.
Vahdettin’in Milli Kurtuluş konusunda tek bir stratejisi vardı. İngiltere ve Fransa ile iyi geçinerek zaman kazanmaktır. Kızı Sabiha Sultan’da babasının Sultan Abdülhamid’in politikasından gitmeye çalıştığını ifade etmiştir. (1) Örneğin Vahdettin, İngiliz Daily Mail Gazetesine verdiği demeçte ülkeyi bu hale getirenlerin sorumluluğunu İttihatçılara bağlamıştır. (2) Vahdettin daima bekle-gör taktiği uygulamıştır. İzmir’in işgal edilmesinde dahi sesini çıkarmamıştır. Ona göre; Osmanlı Devleti için İngilizlerden başka dost devlet yoktur. Onun için en önemli unsur İstanbul’un kaybedilmemesi idi. Yani kendi saltanatından başka bir şey düşünmüyordu. Oysa Lord Curzon İstanbul’un Türklerden temizlenmesine dair memorandumda bulunmuştu. (3) Bu proseste Vahdettin Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi vasıtasıyla Atatürk ve silah arkadaşları aleyhine fetvalar yayınlamıştır. Bu stratejinin tek amacı ise İngilizlere şirin gözükmektir. Vahdettin halka saygı duyan biri de değildi. Halkı koyun sürüsü kendisini de çoban gören ifadeleri vardır. (4) Vahdettin’in teslimiyetçilik belgelerinden birisi de Vahdettin adına İngilizlerle görüşen Damat Ferit Paşa’nın gizli tasarısıdır. Bu tasarıya göre; Osmanlı İngilizlerin himayesinde bulunacak ama Halife ile İstanbul’a dokunulmayacaktı. Yani bu bir manda anlaşması idi. (5) Vahdettin’in tek amacı var o da kendi saltanatını korumaktır. Vahdettin açıkçası İngilizlerden ne taviz koparabilirsek kârdır anlayışı ile hareket etmiştir. Vahdettin hakkında daha birçok iddia vardır. Anadolu hükümeti kurulduktan sonra isyanları desteklediği hatta Cumhuriyet ilan edildikten sonra Şeyh Sait isyanını desteklemesi gibi.
Sonuç olarak Atatürk ve Vahdettin arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Hem Vahdettin hem de Atatürk’ün sevilmesi doğru bir yaklaşım değildir. İki farklı dünya görüşünden ve mücadeleden bahsetmekteyim. Vahdettin’e göre; Atatürk kendisine ihanet etmiştir. Bu absürt bir iddiadır. Atatürk, İngilizler ve Fransızlardan Vahdettin gibi medet umma yerine mücadele yolunu seçmiştir. Aslında Vahdettin’in önemli olması onun son Osmanlı padişahı olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa Vahdettin ne iyi bir halife ne de iyi bir siyasetçidir. Hayatında tek bir siyasi başarısı yoktur. Son kertede bir aileden Fatih Sultan Mehmet gibi dâhilerde, Vahdettin gibi pasifistler de çıkabilir.
Kaynakça
- Murat Bardakçı, Şahbaba, Everest Yayınları, İstanbul, 2015, s. 97.
- Age, s. 97.
- Age, s.102.
- Age, s. 121.
- Age, s. 151-152.