Dr. Girayalp Karakuş
Faşizm 20. yüzyıl ideolojisidir. Bir döneme damga vuran bu düşünce akımı sadece Almanya ve İtalya’da etkili olmamış Japonya ve diğer Avrupa ülkelerini de ciddi biçimde etkilemiştir. “En güçlü gücünü hak, boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadıkça hep egemen kalacak kadar güçlü değildir. Güçlünün hakkı işte buradan gelir.” (1) demişti Rouseau. Bilindiği üzere faşizmin ekonomi-politik açıdan eklektik diyebileceğimiz bir ekonomik formasyonundan bahsetsek de siyasi hegemonya açısından kitleleri mobilize edebilecek mottoları vardı. Birincisi; milliyetçilik, ikincisi; lidere tam bağlılık. Üstün ırk olma iddiasıyla mankurtlaşan kitleler kendi milletleri için her türlü saldırganlığı yapmayı kendilerine hak görüyordu. Nitekim Hitler’in üstün ırk teorisine körü körüne inanmış Alman halkı liderinin bir işareti ile Moskova önlerine kadar gitmişti. Apriori olarak Rouseau’nun dediğine geliyoruz. En güçlü (Hitler) gücünü hak, boyun eğmeyi de Alman halkına ödev olarak göstermeyi başarmıştı. Uyuşturulmuş kitleler Sovyet tankları Berlin’e girdiğinde savaşı kaybettiklerini anlamıştı. Berker Bank’a göre; “Tarihsel ve düşünsel kökleri Fransız Devrimi’ne kadar uzanan usdışılık ve dirimselcilik (vitalizm) şeklindeki felsefi akımlar, faşizm koşullarında gelişen emperyalist yayılmacılığa ideolojik düzlemde önemli ölçüde dayanak oluşturmuştur. Örneğin, Schelling, Schopenhauer, Kierkegaard’ın usdışılığı (Lukâcs, 2006a); Diltley, Simmel, Spengler, Scheler, Klages, Jünger, Rosenberg’in dirimselciliği (2006b) faşist ideolojinin felsefi dayanaklarını oluşturması açısından önemli bir yere sahiptir.” (2) Faşizmin panzehiri ise; bana göre içselleştirilmiş demokrasidir. Ancak hangi demokrasi ideali uygundur? İşçi sınıfının iktidarı tabii ki de benim hayalimdir. Serbest seçimler demokrasinin olmazsa olmazıdır ama bazen halk kendisinden beklenmeyen davranışlar sergileyebiliyor. Örneğin; Bolşevik Partisi iktidarı aldıktan üç hafta sonra 1917 Kasım ayında yapılan Genel Seçimlerde partilerin oy dağılımı şöyle olmuştur:
1) Bolşevikler (%25)
2) Küçük burjuva partileri (Sosyalist Devrimciler, Menşevikler) (%62)
3) Toprak ağaları ve burjuva partileri (Kadetler) (%13) (3)
Bolşevikler zor kullanarak iktidarı almasaydı devrim çöpe gidecekti. Bu proseste faşizm ve komünizmin benzer özelliği göze çarpmaktadır. İkisi de iktidarı zor kullanarak elde etmeye çalışmaktadır. Ancak amaçlar burada ön plana çıkmaktadır. Sosyalistler halk iktidarını kurmak için proleter şiddet kullanırken, faşistler sapkın üstün ırk teorilerini diğer milletlere kabul ettirmek için şiddete başvurmaktadır. Şiddet kullanımının ahlaki olup olmadığı ise tartışmalı bir konudur. (Amaç ne olursa olsun.) Subjektif olarak müzakere ve rızaya dayalı bir sosyalizmin kurulması bütün sosyalist devrimcilerin özlemidir ancak ne yazık ki sistem buna müsaade etmemektedir. Yani kapitalizm ve emperyalizm devrimcilere başka bir yol bırakmamaktadır.
David Beetham ve Kevin Boyle faşizmin temel unsuru olan milliyetçiliğe şöyle eleştiri getirmiştir: “Milliyetçilik dışlayıcı olma eğiliminde iken demokrasi kapsayıcıdır. Bir bölgede yerleşmiş kişilerin çoğunlukla aynı dili, inancı, etnik kökeni paylaşmadıklarından dolayı vatandaşlık haklarının reddedilmesi durumunda bu dışlayıcılık açıkça anti-demokratik olmaktadır. Eğer bütün devletler tek homojen bir milletten (ulustan) oluşmuş olsalar idi problem söz konusu olmayacaktı. Ancak pratikte yüz yıllardır deva eden fetih ve göç, dünya insanlarını o denli karıştırmıştır ki bugün tek bir ulusun veya etnik grubun evi olan bir ulus devlete hiçbir yerde rastlanmaz.” (4)
Faşist ideolojilerin ustalıkla yaptığı işlerden birisi de sürekli yeni düşman yaratmaktır. Meksikalı faşistler gibi, Hitler de kendi propagandasına inandı ve eylemlerini Yahudi düşmanlığı üzerine oturttu. Benzer şekilde Arjantinli faşistler de Yahudi düşmanlıklarını Tanrı ile gerekçelendirdiler. Yahudilikle ilgili bir takım olumsuz söylentiler yaydılar ve tüm dünyada Yahudileri şeytan şeklinde tasvir edilmesine yol açtılar. Onlara göre; Yahudiler vatanı olmayan birer istilacı idiler. (5)
Faşistlerin kendilerine düşman olarak kabul ettikleri uluslara yaklaşımları Machiavelli’nin “Ortayolcu tedbirler işe yaramaz” başlığında anlattığı gibidir:
“İnsanlar kendilerine ağır zarar verenlerden değil hafif zarar verenlerden intikam alırlar; bu yüzden kişiye verilen bir zarar, intikama yol açmayacak şekilde olmalıdır, dolayısıyla bu bağlamda şunu görmekteyiz ki, insanlara karşı ya cömert davranmalı, ya da onları YOK ETMELİ.” (6)
Kaynakça
- J. Rouseau, Toplum Sözleşmesi, Adam Yayınları, İstanbul, 1982, s. 17.
- Berker Bank, “Klasik Faşizm Üzerine Marksist Tartışmalar”, Sosyal Bilimler Dergisi, C: IX, S:2, Ekim 2016, s. 23.
- Haydar Ersöz, Mülkiyet Devlet Parti, Günışığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 144.
- David Beetham-Kevin Boyle, Demokrasinin Temelleri, Liberte Yayınları, Ankara, 1998, s. 27.
- Federico Finchelstein, Faşist Yalanların Kısa Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021, s. 51.
- Machiavelli, Prens, Say Yayınları, İstanbul, 2015, s. 20.