Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren adı Milli Eğitim olan bir bakanlığımız var. O dönem bakanlıklar oluşturulurken özellikle birkaç bakanlığın adının önüne Milli sözcüğü konulmuş. Bunlardan birincisi ülkenin yönetimsel olarak durması gereken noktanın MİLLİ unsurlardan oluşan bir kadroyla yönetilmesini ve bu doğrultuda insan iş gücü yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Milli olmayan bir eğitim sistemi ile insanlarınızı vatana ve millete bağımlı kılamazsınız.
İkinci unsur ise; Millî Savunma Bakanlığı olmuştur. Buradan da hedefin şu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle ülkemizde bu mekanizma zorunlu ve gönüllü insan unsurlarıyla, milli duyguları olan yerel halk tarafından oluşmalıdır. Çünkü milli ve yerli olmayan bir askeri güç içerisinde ülkeyi koruma ve kollama gibi derin duygu oluşmaz. Bu nedenle de ülke vatandaşının bu işi üstlenmesi ve adının önüne MİLLİ sözcüğü konulmuştur.
Eğer ki bir ülkeyi ele geçirmek, yıkmak ya da bölmek istiyorsanız Milli olan kurumlarını zaafa uğratmanız gerekiyor. Yani Milli Eğitimini ve Milli Savunmasını ele geçirmelisiniz. Neyse ben şimdi Milli Eğitim de gerçekleştirilmeye çalışılan yöntemleri ve bunlarının ülkenin geleceğine yansımalarını irdelemeye çalışacağım.
Yerli ve milli bir ülke istiyorsak ve gerçekten ülkenin eğitim sistemini Millileştirmek istiyorsak şunları yapmalıyız.
1-Yeni hazırlandığı ve adının “Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli Müfredatı” olduğu söylenen modelin Milli bir duruşu yansıtmadığını söylüyorum. Bir kere Türkiye Yüzyılı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılıdır. Adının da “Yeni Milli Eğitim Müfredatı” olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca buna karar verecek olan da bir bakan ya da bakanlık bürokratları değil, ülkenin tüm eğitim bileşenleri olmalıdır, diye düşünüyorum. Ülkemizde yüzlerce Eğitim Fakülteleri ve bu okullarda görev alan binlerce Eğitim Bilimci, Sendikalar, işin mutfağında çalışan öğretmenler, muhatap ı-olan öğrenciler ve hatta veliler ile birlikte bir çalıştay sonucunda ortaya çıkması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü şimdiye kadar her bakan ve her iktidar döneminde dışarıdan, yabancı ülke modellerinden bir yarar sağlayamadık ve bünyemize uyduramadık. O halde kendi milli modelimizi oluşturmalıyız.
2-Yeni müfredatta özellikle sözel-sayısal, sosyal bilime, matematik bilim dalına, sosyal ve kültürel alanların etkinliğine ve akıl ve mantığa dayalı müfredat içeriklerine ağırlık verilmesi gerektiğini hatta ve hatta Türkçe dilinin çok daha fazla ağırlıklı yer alması gerektiğini düşünmekteyim. Neredeyse müfredatın yüzde ellisini teşkil eden Din Bilimleri ağırlığına gerek olmadığını, eski müfredata göre de zaten bunu okulların her kademesinde yeterince aldıklarını düşünüyorum.
3-Müfredatta seyreltilmiş olan neredeyse yok denecek kadar azaltılan ve benim en önemli MİLLİ UNSUR olarak gördüğüm ve ülkenin temel taşı olan kurucu irade ve yönetim şekli olan, Cumhuriyet ve Atatürkçülük konularının daha fazla yer alması gerektiğini düşünmekteyim.
4-ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) diye adlandırılan, adının çok çekici ve ilgilenilmesi gereken bir ad gibi durduğu ancak içerik ve uygulamasının doğru olmadığını düşündüğüm projenin akıl ve bilimden uzaklaşma ve sadece ve sadece din eğitimine dayalı bir proje olarak karşımızda durduğunu görmekteyiz. Oysa ki, okul bilimsel bir eğitim yuvasıdır.
Bu proje ile okulla cami iç içe geçmiş, altı-on sekiz yaş aralığındaki çocukların aklının karıştırıldığı, düşünebilme ve seçebilme şanslarının olmadığı, öğretmen ile cami imamı arasında tercih yapması gerektiği gibi bir durumun da ortaya çıktığını anlamaktayım. Oysa ki çocuklar din eğitimlerini ilkokuldan itibaren eğitimin her kademesinde yeterince aldıklarını düşünmekteyim. Bu projenin ülkenin yerli ve milli eğitimine de katkı değil zarar vereceğini düşünmekteyim. Çünkü bilimsel ders saatlerinin sayısı oldukça azaltılmıştır. Oysa, bu ülkenin geleceği için sizin, bilim insanlarına gereksiniminiz var.
5-MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) adı altında açılan ve özellikle de meslek liselerinde okuyan çocuklarımızın eğitimlerine katkı sunmak ve Avrupa normlarında ara eleman yetiştirme konusunda destek olmayı hedefleyen bir proje olarak hayatımıza girmiştir. Meslek liselerinde bu uygulama zaten stajyer öğrenciler olarak vardı. Hatta çıraklık eğitim merkezleri üzerinden de yürütülmektedir.
Bu durumda olan öğrencilerin iş kanunlarına göre güvenlik sorunları, işe başlama ile birlikte sigortalanma ve prim ödeme sorunları, staj yerlerini kendilerinin arama ve bulma sorunları, özellikle iş olarak tehlike arz eden yerlerde iş güvenliği sorunları gibi birçok sorunun çözümlenmesi gerektiği konusunda bilgilendirmelerin olduğunu açıklıyorlar. Bu durumun daha dikkatli ve özenli yapılması gerektiğini ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın sıkı denetimler yapması gerektiğini düşünmekteyim. Çocuk işçiliğin önünü açan uygulama gibi algılanmasının önüne geçecek tedbirlerin alınması gerektiğini düşünmekteyim.
6-Milli eğitimin ana unsuru olan öğretmenlerin kadrolu, sözleşmeli, ücretli vb. gibi farklılık içeren ve eşitsizlik yaratan uygulamalardan acilen vaz geçilmeli. Ülkenin en önemli meslek kolu olan öğretmenlerin ülkenin her köşesinde bulunan insanlarımızın olduğu tüm köy okullarının açık tutulmasını sağlamak ve bu uygulama sonucunda ihtiyaç olan yaklaşık yüz bin öğretmenin acilen atamalarının yapılmasının sağlanması gerekmektedir ki işte o zaman Yerli ev Milli Eğitimden söz edebiliriz.
7-Eğitimin asıl unsuru olan öğretmen yetiştirme programları ve fakültelerinin yeniden yapılandırılması, eğitim fakülteleri içerisinde yetiştirdiği öğretmen branşlarına göre o kademelerde butik staj okullarının açılmasının zorunlu hale getirilmesi, buralarda beş yıl içerisinde hem okul hem stajyer öğretmen olarak yetişen öğretmenin de uzman öğretmen kadrosuyla, yazılı sınav puanı esas alınmalı ve mülakatsız bir şekilde okullara atamalarının yapılması gerektiğini düşünüyorum.
8-Millî Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli dernek, vakıf, cemaat ve diyanet gibi kurumlarla işbirliği yapma ve oralara para harcama yerine öğrencilere ve öğretmenlerine günlük bir öğün sağlıklı yemek yedirme gibi bir proje geliştirmesini ve bunun maliyetinin koskoca Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlete çok büyük bir maliyetinin olmayacağını düşünmekteyim.
Siz yetiştireceğiniz yerli ve milli unsurlarınıza yerli, milli ve sağlıklı besin yedirmek gibi bir yükümlülüğünüz de olmalıdır. Onun parası zaten yukarıda belirttiğim yerlere yapılan harcama ve ödemeler kesildiğinde karşılanmış olur.
Yaşar GELER