SOLMEDYA – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 1 Ekim’de TBMM’de DEM Partili yöneticilerle el sıkıştı. Ardından gazetecilere şöyle dedi:
“Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde de barışı sağlamak lazım.”
TV100 kanalına konuşan Gazeteci Sinan Burhan’a göre MHP lideri, “Beni harekete geçiren Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşmadır” şeklinde bir açıklama daha yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağını” iddia ederek “iç cephenin güçlendirilmesi” çağrısında bulundu.
Aynı gün, 1 Ekim’de DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Anormal bir durum yok. Meclis’te olması gereken bir tabloydu. Hemen yanı başımızda çatışmalar var, savaşlar var, nereye sıçrayacağını bilmiyoruz!” dedi.
İzleyen süreçte MHP lideri, 22 Ekim tarihinde PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşulu ile “umut hakkı” için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşma yapması yolunda çağrı yaptı.
Siyasi partilerde çağrıyla ilgili farklı değerlendirmeler yapılıyor. MHP’liler ise Bahçeli’nin bu çağrısını “milat” olarak nitelendiriyor. Bahçeli’nin MHP Grup toplantısındaki konuşmasının bir bölümü şöyle:
“Bugün kitabın ortasından ve hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak netlikte konuşacağım. Millî birlik ve kardeşlik duygularının üzerine gerilmek istenen yabancı menşeli örtüyü kaldıracağım. Alışıldık söylem kalıplarından az da olsa taşmanın vakti geldiyse, o vakit bu vakittir. Mevcut ve muayyen gerçeklere dayanarak muazzez milletimizin ayak bağlarını kalıcı olarak çözmenin kim bilir belki de ilk adımını atmış olacağım.”
Bahçeli, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle partisinin sitesinde yayınladığı mesajında, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır!” ifadesini kullanıyordu.
5 Kasım 2024 tarihli grup toplantısındaki konuşması da aynı minval üzerineydi. Ünlü Amerikan dergisi haftalık Newsweek’te yayımlanan 11 Temmuz 2024 tarihli söyleşisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı ifadeleri de şöyleydi:
“ABD, Suriye’deki Kürtleri değil, teröristleri destekliyor. Biz, Suriyeli Kürtleri destekliyor ve haklarını koruyoruz. PKK/PYD/YPG terör örgütü, SDG kisvesi altında bölgede terör eylemleri gerçekleştiriyor. Özellikle Suriyeli Kürtlere zulmediyor. Bölgedeki Kürtleri, Arapları ve Türkmenleri tehdit eden ve topraklarından süren ABD’nin desteklediği bu teröristlerdir… Bölgemizde bir terör devleti kurabileceklerini düşünenler için, bu gaye bir hayaldir ve asla gerçekleşmeyecektir.”
Son Kürt açılımı/girişimi münasebetiyle açıklamalar yapan Erdoğan’a göre, “İsrail, bölge ülkeleri ve Türkiye için tehdit/tehlike kaynağıdır. Bölgedeki terör örgütünü destekleyebilir!”
Yukarıda özetlediğimiz ve MHP lideri Bahçeli’nin “Kürt açılımı” yerine “Kardeşlik açılımı” diye nitelediği süreç ile daha önce kamuoyunda “Kürt Açılımı” olarak ünlenen süreç arasındaki farkları değerlendirmek için 2009-2015 yılları arasında sürdürülen “İmralı-Kandil-Ankara” arasındaki mekik diplomasisinden bazı örnekler vermemiz gerekiyor.
Oslo görüşmeleri ve sonrası
Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmelerinin muhtemel başlangıç tarihinin 2009 ortaları olduğu yönünde siyasiler arasında mutabakat bulunuyor. 2009-2015 tarihleri arasındaki başlıca gelişmeleri tekrar hatırlayalım:
2009 yılı
- Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacak. Kürt sorunu Türkiye’nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir” dedi.
- Abdullah Gül, Bağdat’a giderken gazetecilerle sohbetinde Kuzey Irak için “Kürdistan” ifadesini kullandı.
- PKK tek taraflı ateşkesi uzattığını bildirdi.
- Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kürt Açılımı kapsamında, “Bir aylık süre zarfında yaptığım görüşme ve toplantılar süreç açısından son derece olumlu olmuştur” dedi.
- Kürt açılımı kapsamında hükümetçe düzenlenen çalıştayların üçüncüsü gazeteci ve yazarların katılımıyla Polis Akademisi’nde yapıldı.
- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt açılımıyla ilgili DTP lideri Ahmet Türk ile biraraya geldi.
- İngiliz Economist dergisi süreç hakkında “Kürt açılımı cesaret verici” başlıklı bir analiz yayımladı.
- Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 34 PKK üyesi Habur Sınır Kapısı’ndan girip teslim oldu.
- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Millî birlik ve kardeşlik projemiz bir hedeftir. Demokratik açılım süreciyle bu hedefe ulaşacağız” dedi.
2010 yılı
- Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla açıklama yaptı: “Demokratik açılım açısından önemli bir çözüm fırsatı heba edildi; ancak henüz geç değil.”
- Beşir Atalay çözüm süreci doğrultusunda hazırlanan ve 4 ayrı mekanizmadan oluşan “İnsan Hakları Paketi”nin başlıklarını açıkladı. Buna göre cezaevlerinde Kürtçe gibi farklı ve dil lehçelerde görüşme yapılmasına imkan sağlandı. Özel kanalların farklı dil ve lehçelerde 24 saat yayın yapmasına izin verildi. YÖK farklı dil ve lehçelerde enstitü, araştırma merkezi kurulması yönünde karar aldı. Yaşayan Diller Enstitüsü kuruldu. Yol kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının asgari seviyeye indirilmesi yönünde valiliklere genelge gönderildi.
- Başbakan Erdoğan, süreci anlatmak ve destek toplamak için 62 sanatçı ile biraraya gelip “Açılıma omuz verin” dedi.
- MHP lideri Devlet Bahçeli ise “Açılım tuzağına düşmeyin!” uyarısında bulundu.
2011 yılı
- Aysel Tuğluk, aydınlarla daha rahat görüşebilmesi için, Abdullah Öcalan’a ev hapsi istedi.
- Abdullah Öcalan “15 Haziran’dan sonra süreç ya büyük bir anlaşmaya ya da büyük bir savaşa evrilecektir. Eğer büyük bir savaş çıkarsa hükümet 3 ay bile dayanamaz” dedi.
- MİT yetkililerinin, PKK üyeleri ile Oslo’da yaptığı bir görüşmeye ait olduğu iddia edilen ses kaydı internette yayınlandı. Yayınlanan ses kaydında Hakan Fidan, hem Öcalan hem de PKK mensuplarıyla Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ve “özel temsilcisi” sıfatıyla görüştüğünü ifade ediyordu.
- Ses kaydı, PKK görüşlerine yakınlığıyla bilinen Dicle Haber Ajansı’nın sitesinden yayımlandı. Haber ve ses kaydı “Görüşmelerin iç yüzü Erdoğan’ı yakacak” başlığıyla verildi.
- İnternete sızan ses kaydının MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MİT Müsteşar yardımcısı Afet Güneş, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) üyesi Mustafa Karasu, PKK üyesi Sabri Ok, Kongra-Gel Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar ve koordinatör ülke temsilcileri arasında geçtiği iddia edildi.
2013 yılı
- Ahmet Türk ve BDP milletvekili Ayla Akat Ata, İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüştüler.
- Hükümet, ikinci BDP heyetinin İmralı’ya gidip Öcalan ile görüşeceğini duyurdu.
- Erdoğan, MİT ile Öcalan arasındaki görüşmelerin “İmralı Süreci” yerine “Çözüm Süreci” olarak adlandırılmasının daha doğru olacağını açıkladı.
- BDP Grup Başkanı Pervin Buldan, İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır milletvekili Altan Tan, İmralı Adası’na gidip Öcalan ile görüştüler.
- Öcalan, BDP heyetiyle Kandil’e, PKK’nın Avrupa ayağına ve kamuoyuna bir mektup gönderdi.
- TÜSİAD, çözüm sürecine destek vereceklerini açıkladı.
- Milliyet gazetesi BDP heyeti ile Abdullah Öcalan arasında geçen görüşmenin ayrıntılarını “İmralı Zabıtları” başlığıyla Namık Durukan imzalı bir haberle kamuoyuna açıkladı.
- Tutanaklarda Öcalan’ın BDP heyetine “Başarılı olursam ne KCK tutuklusu kalır, ne de başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Yalnız herkes bilmeli ki, ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız!” dediği ifade edildi.
- İçişleri Eski Bakanı ve AK Parti Ordu Milletvekili İdris Naim Şahin konuştu: “Bölücü terör örgütünün unsurlarıyla yürütülen ancak millî vicdan ve haysiyeti inciten ve mevzu hukuku zorlayan sürecin çözüm özelliği—belki istenmeden—çözülme hayalcilerine fırsat ve olanak sağlar bir duruma evrilmiştir.”
2014 yılı
- Mesut Barzani, çözüm sürecinin sonuca ulaşması hâlinde Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılacağını iddia etti.
2015 yılı
- HDP heyeti yeniden Kandil’e gitti. HDP’lilerle görüşen KCK, “AK Parti’nin müzakere sürecinin sorumluluğunu esas alan bir yaklaşımda olmadığını” açıkladı.
- HDP’nin İmralı-Kandil temasları arttı. Kandil, İç Güvenlik Paketi’nin sürece zarar vereceğini açıkladı.
- Öcalan’ın PKK’ya silahsızlanma kongresi için yapacağı çağrının içeriği üzerinde Kandil ve İmralı anlaştı. Geniş bir demokratikleşme programını içeren 10 madde silah bırakmak için ön şart koşulmadı. Bu maddelerin hayata geçirileceğinin garantisi olarak da hükümetin olduğu bir toplantıda okunmasına karar verildi.
- Dolmabahçe Sarayı’nda Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, Öcalan’la görüşmeleri yürüten eski MİT başkan yardımcısı Afet Güneş, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ve İmralı Heyeti’nden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’in olduğu toplantıda Öcalan’ın PKK’ya silahsızlanma kongresi toplama çağrısı Sırrı Süreyya Önder tarafından okundu.
- Aynı tarihte HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş İç Güvenlik Paketi’ni şöyle eleştirdi: “Hükümet, bir yandan pakette ısrar edip bir yandan demokratikleşmede ilerleme sağlıyorum diyemez…Barışa uzaklaşacağım diye çalışmıyoruz, barışı çok arzuluyoruz. Hükümet yürüttüğü politikayla, zerre kadar umut vermiyor, barışa yaklaşmıyor.”
- Yine aynı gün PKK yöneticisi Mustafa Karasu açıklama yaptı: “AKP Hükümeti, Önderliğin ortaya koyduğu 10 başlıkta müzakere edip sorunu çözecek midir, çözmeyecek midir? Bu sorun çözülmeden PKK silah bırakacak, PKK Kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir, aldatmak ve sorunu çarpıtmaktır.”
- Diyarbakır Newroz’unda mektubu okunan Öcalan, PKK örgütüne silahsızlanma kongresi çağrısı yaptı:
“Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihî görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız.”
- Seçimlerden sonra Demirtaş’ın, Öcalan’ın çağrısıyla PKK örgütünün silah bırakabileceği açıklamasına KCK yanıt verdi:
“Şunu açıkça vurgulamalıyız ki, örgütün Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakma konusu ve bunun iradesi tamamen bize aittir. Şunu herkes bilmelidir ki HDP, PKK’nin yasal partisi değildir. Dolayısıyla böyle bir çağrıyı HDP yapamayacağı gibi, mevcut İmralı koşullarında bulunan Abdullah Öcalan’ın da böyle bir çağrı yapması imkansızdır. HDP ile Öcalan’ın ‘silah bırak’ çağrısı yapmasını beklemek ve bu yönlü dayatmalarda bulunmak çözümsüzlükte ısrardır. Bunu da hareketimizin kabul etmesi mümkün değildir. Bu tutumumuz ne Öcalan’ı dinlememek, ne de HDP’nin politika yürütmesinin önünü kesmektir.”
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin askerî müdahalesi tartışmaları üzerine konuştu: “Tüm dünyaya sesleniyorum. Bedeli ne olursa olsun, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz.”
- PKK yetkilisi Murat Karayılan “Açıkça söyleyeyim, eğer onlar Rojava’ya (Kuzey Suriye’deki Kürt bölgesi) müdahale ederlerse biz de onlara müdahale ederiz; o zaman Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür… Biz bu konuda kimseye yalvaracak değiliz. Yaparlarsa Kürt halkı olarak elbette bizim de yapacaklarımız olur” dedi
- Temmuz 2015’de Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde görevli polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar infaz edildi. Fırat Haber Ajansı’nda yer alan HPG Basın İrtibat Merkezi’nden yapılan açıklamada söz konusu eylem üstlenildi.
- BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici’ye açıklamalarda bulunan Kandil’deki KCK Dış İlişkiler Sözcüsü Demhat Agit ise, iki polisin öldüğü saldırıyı PKK’nın yapmadığını iddia etti: “Bize bağlı olmayan, kendi içlerinde örgütlenmiş olan yerel güçlerdir. PKK/HPG olarak yapılan bir eylem varsa bunun izahatı, gerekirse özeleştirisi yapılır.”
Belirtmemiz gerekir: Ceylanpınar ilçesindeki iki polise yönelik cinayetin PKK militanlarınca değil, FETÖ bağlantılı unsurlar tarafından yapıldığı sonradan açığa çıktı. Ancak iktidar, cinayeti bahane ederek fiili olarak savaşı eskisinden daha şiddetli hâle getirdi.
Bugünkü ‘çözüm’ girişimine dair spekülatif iddia ve yorumlar
Devlet yetkilileri ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelere ilişkin ilk haber-yorumu, ara sıra kamuoyunun gündemine oturan değerlendirmeleriyle bilinen gazeteci Amberin Zaman’ın Al-Monitor sitesinde okudum.
İddialarını teyit edecek kaynakları tespit edememekle birlikte haberin satır aralarında şöyle ibareye rastladım: “Öcalan, karşı taraftakilerle konuşması sırasında aniden telefonu kapatmış…” İbareden hareketle izlenimim şu oldu: Muhtemelen ya Amerika’daki birtakım ilgili çevrelerden veya onlarla bağlantılı Türkiye’den kaynaklardan gazeteci Amberin Zaman’a sızdırılmış söz konusu görüşmenin içeriği.
Perde arkası: Birkaç gün sonra gurbette yaşayan bir tanıdıkla söyleşirken, “Irak Kürdistan bölgesinde dolaşan söylentilere bakılırsa, AKP’li eski bir bakan Öcalan’ın 72 maddeyi içeren kapsamlı önerisini KDP’liler (Kürdistan Demokratik Partisi) aracılığıyla Kandil’e ulaştırmış ama oradakiler önerileri kabul etmemişler” mealinde bir bilgi edindim. Tanıdığım zat, bilgi kaynağını söylemedi ancak söz arasında “PKK çevresinden kimseler” ifadesini kullandı.
Erbil merkezli Rûdaw TV sitesinde Türkçe yayımlanan haberlerde, bilhassa Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’nin aniden Ankara’ya gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile buluşmasına ilişkin haberlerin satır aralarında “ziyaret sırasında Öcalan ile görüşme” meselesinin de ele alındığına dair değinmeler vardı.
Bahçeli ile Erdoğan’ın işi resmiyete döküp açıklamalarının ardından MAZLUMDER eski yöneticisi ve Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı (Mardin-Nusaybinli) Abdurrahim Semavi’nin bir söyleşisi 24 Ekim 2024 tarihli Rûdaw sitesinde yayımlandı.
2013-2015 yıllarındaki çözüm süreci döneminde de Akil İnsanlar heyetinde yer alan Semavi’ye göre:
“Kürt sorununun çözümüne yönelik adımlar söz konusu. Mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık var. Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmeyecek. PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak.
Türk hükümetinin 15-16 aydır hazırladığı bu proje sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik değil. Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle ittifak kurulacak…
Proje 5 yıl içinde yapılacak; adım adım ilerleyecek. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje adım adım inşa edilecek… Bu süreçte sadece Kandil’de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönecek ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır.”
Ayrıca Semavi, proje inisiyatifinin AKP iktidarının tekeli ve denetiminde olacağını da ileri sürüyor.
Perspektif: Doğrusu, yukarıdaki iddialar bana ikna edici gelmedi. Daha çok AKP iktidarının soruna ilişkin (eğer varsa) projesinin pazarlaması, reklamı ve propagandası mahiyetinde olup bir çeşit algı yönetimine benziyor.
Semavi’nin, “AKP iktidarının Suriyeli, Iraklı, İranlı ve Türkiyeli Kürtlerle ittifak kuracağı” yolundaki tespiti ise farklı bir anlamda Yeni Osmanlıcılık politikasını hatırlatıyor ki, son süreçte buna benzer bir önerinin ABD’li yetkililer tarafından Türkiye’deki muhataplarına iletildiği bilgisi bende mevcut.
ABD önerisinin özü ise şu: “Bölgede büyük değişiklikler ve altüst oluşlar yaşanacak. Vakit varken Kürt meselesini bir an önce çözmeye bakınız. Böyle yaparsanız bölgedeki Kürtlerin hamisi bir devlet konumuna gelirsiniz. Aksi hâlde başınız beladan kurtulmaz.”
10 maddelik Türkiye-Kürt mutabakatı
Benzer bir iddia, ABD’de yaşayan yazar-akademisyen Prof. Taner Akçam imzasıyla Halil İbrahim isimli bir Kürt politikacıya dayandırılarak ortaya atıldı. Akçam’a göre AKP iktidarı ile Öcalan arasında varılan 10 maddelik mutabakatın içeriğinde şunlar var:
“A. Öcalan Newroz 2025’te serbest bırakılacak. Öcalan, silahlı mücadelenin bittiğini ve PKK örgütünü tasfiye ettiğini açıklayacak. Kendisine belki siyaset yasağı gelecek ve Erbil’e yerleşecek. Üst düzey 88 PKK yöneticisi Türkiye’ye giremeyecek, başka ülkelere gidecekler. Hapiste olanlar ceza indirimleri sonucu salıverilecekler.
Belediyelerde Türkçe ve Kürtçe kullanılacak. Özerklik yerine güçlendirilmiş yerel yönetim kuralı uygulanacak. Okullarda 8. sınıfa kadar Kürtçe okutulacak. Demirtaş, en az 22 yıl hapiste kalacak.
Rojava (Suriye) Kürtleri için Öcalan önerisi, buranın Türkiye tarafından tanınmasıdır. Türkiye ise Mazlum Abdi’nin görevden alınmasını ve Kürt silahlı birimlerinin Suriye yönetimi muhalifi ve Türkiye destekli Milli Suriye Ordusu saflarında yer almasını şart koşuyor.
Rojavalılar bunu kabul etmezlerse, Türkiye garantörlüğünde Suriye’nin resmi ordusuna katılacaklar. Maksat, Kürtlerin ABD denetiminden kurtulmasıdır…”
Mutabakat adı altında sunulan ayrıntılı maddeler, son derece sansasyonel ve spekülatiftir. Mevcut gelişmeler Abdurrahim Semavi, Taner Akçam ve Halil İbrahim’in iddialarını doğrulamadığı gibi, son günlerdeki kayyum atamalarıyla tam tersini kanıtlıyor.
İyimserler, karamsarlar ve şüpheciler
Bahçeli-Erdoğan çıkışlı açıklamalar ilk anlarda şaşkınlık ve ihtiyatlı bir iyimserlik yaratmış olsa da çok geçmeden yerini tedirginliğe ve karamsarlığa bıraktı.
Bahçeli, DEM partisinin terörle bağlarını koparıp geçmiş hatalarından arınmasını, Öcalan’ın ise tövbekar olmasını istiyor. Hatta dayatıyor; zira tersini yaptıklarında tepelerinde demir yumruğu göreceklerini söylüyor.
Erdoğan’a gelince, “Terörle mücadeleden asla taviz vermeden bu süreci götüreceğinde” ısrar ediyor. Son günlerde Irak Kürdistan bölgesiyle Suriye’nin kuzeyindeki özerk Kürt yönetimi altındaki bölgeleri sivil insan-silahlı militan demeden bombalıyor.
Anlaşılan iktidar, kendisine hasım-düşman gördüğü Kürt oluşumlarını iyice ezip etkisiz hâle getirdikten sonra kendince uygun gördüğü bir halletme (güya çözme) sürecinde şiddet ağırlıklı taktiği benimsiyor.
Demokrasi güçlerinin ‘barış’ için ısrarı
Uzun süreli barış faaliyetlerine imza atan Demokrasi İçin Birlik Meclisi (DİB), 24 Ekim’de yaptığı toplantısında bazı kararlar aldı. Özetle:
“Ülkede, bölgede ve dünyada emperyalist paylaşım politikalarının sonucu olan savaşlar, en başta NATO ve Batı destekli İsrail saldırganlığı sürüyor. Barış ihtiyacının büyüdüğü koşullarda toplanan DİB Meclisi, Bahçeli’nin el sıkma hamlesiyle başlayan son süreçte, demokrasi güçlerinin adil, demokratik, onurlu bir barış talebini sahiplenmesi ve bu talebin toplumsallaşması için rol alması gerektiği konusunda görüş birliğine vardı.”
60 kurum temsilcisi ve bireyin katılımıyla toplanan Meclis’in açılış konuşmasını yapan emekli AİHM yargıcı, hukukçu, DİB sözcüsü Rıza Türmen, TUSAŞ’a yapılan saldırıyı kınadı:
“İpliği pazara çıkmış soygun ve talan iktidarının hem ülkede, hem bölgede içine düştüğü sıkışmışlıktan çıkmak ve demokrasi güçlerini parçalamak için bir hamle yaptığından kimse kuşku duymuyor. Gelişmeler ve açıklamalar, AKP-MHP bloğunun, adil ve barışçı bir çözümden yana olmadığını, Kürt sorununu terör ve güvenlik çerçevesinde ele alan anlayışı sürdürdüğünü gösteriyor. İktidar, hem bölgede hem ülkede, içinde bulunduğu sıkışmışlık halinden kurtulmak için halkların barış umuduyla oynayarak demokratik olmayan bir süreç yürütmeye çalışıyor.
İktidarın, iç cephe adı altında muhalefeti parçalamak, Meclis muhalefetini yedeğine almak ve bu iç cephe dışında kalan muhalefeti de düşmanlaştırarak daha güçlü bir baskı kurmak istediği görülüyor. Demokrasi güçlerine daha yoğun bir saldırıya da dönüşebilecek bu sürece, ancak, demokrasi güçlerinin birliğiyle gereken yanıt verilebilir.”
Bahçeli-Erdoğan ikilisinin ilk açıklamalarının ardından CHP, DEM, DEVA, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi samimi ve adil olması şartıyla süreci destekleyeceklerini açıkladılar. Partilerin yaklaşık %80’i barış ve çözümden yana oldular.
Kürt meselesi gibi 150 yıllık bir sorunun çözümü için iyi bir orandı bu. Gelgelelim AKP iktidarı, İstanbul-Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’i gözaltına alıp yerine kayyum atayınca, çözüme ilişkin iyimser hava birden dağıldı. İktidarın samimi davranmadığı kamuoyu önünde gün yüzüne çıktı.
Birkaç gün sonra da Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyım atanması, başta DEM ve CHP olmak üzere muhalif partilerin Cumhur İttifakı’na yönelik eleştirilerini giderek sertleştirdi. Asayiş eksenli siyasi ve toplumsal gerginlik sürecek gibi.
Diyarbakır, Mardin, Siirt ve Van izlenimleri
DİTAM (Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi) isimli araştırma kuruluşu Kürt meselesinin çözümünü tartışmak üzere çok sayıda siyasetçi, akademisyen, basın mensubunu Diyarbakır’a davet etti. Konferansa gelenler arasında—birkaç istisna dışında—AKP-MHP tarafından başlatılan çözüm girişimi samimiyetsiz bulundu.
Eski Diyarbakır Baro Başkanı Av. Ahmet Özmen, görüştüğü yüzlerce Siirt ve Diyarbakırlının bu seferki girişimi şüpheyle karşıladığını vurguladı. DİTAM yöneticileri de aynı kanıdaydılar. Mardin ve Van’dan gelen davetliler de girişimin aldatmaca olduğunu belirttiler. Mesleği icabı geniş çevreler ve kanaat önderleriyle ilişkileri olan gazeteci Mehmet Doğan da bu izlenimleri teyit eden örnekler verdi.
Anlaşılan jeopolitik sıkışmışlıkla yüz yüze gelen AKP iktidarı, “dış ve iç tehlikelere” iç cepheyi tahkim etmek için: a) Muhalefeti bölüp birbirine düşürmek, b) Beka meselesi diyerek parçalı muhalefeti arkasına dizip etkisiz kılmak, c) Yeni anayasa oylaması ve cumhurbaşkanlığı seçimi için Kürtleri yanına çekmek istiyor.
Kürtler ise mevcut bölge denkleminde—hem savunma hem de saldırı—hâllerinde kimin yanında olurlarsa, o tarafın kazanacağını öngörebilmekteler.