Özge DEMİR
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Çağla Tuğaltay: 24 Yılın Esrarengiz Sarmalı

Çağla Tuğaltay: 24 Yılın Esrarengiz Sarmalı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
5 Haziran 2000, sıradan bir yaz günü olabilirdi. Ancak İstanbul’un Şişli ilçesinde, Fulya’daki Narçiçeği Sokak’ta bulunan Çiğdem Apartmanı’nda o gün bir ailenin hayatı sonsuza dek değişti. 15 yaşındaki lise öğrencisi Çağla Tuğaltay, okuldan eve döndüğünde, en güvenli sığınağı olması gereken evinde vahşice katledildi. Boğazı kesilerek öldürülen Çağla’nın cesedi, ağabeyinin odasında, okul üniforması henüz üzerinde, cansız bir halde bulundu. Aradan tam 24 yıl geçti, ama katil ya da katiller hâlâ bulunamadı. Bu cinayet, Türkiye’nin en uzun süredir çözülemeyen faili meçhul davalarından biri olarak adaletin tozlu raflarında bekliyor.

Olayın detayları, hem yürek burkuyor hem de akılda onlarca soru işareti bırakıyor. Kapıda zorlama yok, evden çalınan bir eşya yok, Çağla’nın yardım çığlıkları duyulmamış. Katil, mutfakta ellerini yıkayıp sakin adımlarla evden ayrılmış. Çağla’nın tırnaklarında bulunan bir erkek DNA’sı, apartman koridorundaki kan lekesi ve mutfakta tespit edilen parmak izleri, yıllardır bir isimle eşleştirilemedi. Bu deliller, adeta bir bulmacanın eksik parçaları gibi, çözümü işaret ediyor ama resmi tamamlayamıyor. Soru şu: 24 yıl, bir katili bulmak için neden yeterli olmadı?

Çağla’nın annesi Gülnur Tuğaltay, o günü şöyle anlatıyor : “Doktor randevum uzayınca Çağla’yı aradım, cevap alamayınca komşumuza rica ettim. Eve girdiğinde çığlıklar yükseldi.” 24 yıl boyunca, televizyon programları yapıldı, ihbarlar toplandı, DNA’lar karşılaştırıldı. 2020’de, dosyanın zaman aşımına uğramasına saatler kala savcılık, soruşturmanın devam ettiği gerekçesiyle süreyi durdurdu. Bu, Çağla için bir umut ışığıydı, ama o ışık henüz bir sonuca dönüşmedi.

Bu cinayet, sadece bir ailenin trajedisi değil, aynı zamanda bir sistemin eksikliklerinin aynası. Olay yeri inceleme uzmanı Naci Bayburt’un dediği gibi, “Türkiye’de DNA bankası olsaydı, bu tür davalar faili meçhul kalmazdı.” Teknolojinin sınırlı olduğu 2000’lerde toplanan deliller, bugünün imkanlarıyla yeniden inceleniyor. SNP testiyle katilin saç, göz ve ten rengi gibi özellikleri belirlenebilir hale geldi. Peki, bu neden hâlâ bir isme ulaşmadı? Belki de cevap, delillerin ötesinde, insan faktöründe yatıyor.İhbarların yeterince ciddiye alınmaması, şüphelilerin eksik sorgulanması ya da bürokratik hantallık.

Sosyal medya çağında, Çağla’nın hikayesi yeniden gündeme geliyor. Gençler, “Kız kardeşimiz” diyerek onun için adalet talep ediyor. Ancak bu ilgi, bazen spekülasyonlarla gölgeleniyor. Çağla, masum bir çocuktu ve katili, büyük ihtimalle onu tanıyan biriydi. Kapının zorlanmamış olması, evdeki rahat hareketleri, bu tezi güçlendiriyor.

24 yıl, bir ömür demek. Çağla bugün yaşasaydı, belki hayalini kurduğu çocuk yuvasını açmış, kendi çocuklarını büyütüyordu. Ama o, 15 yaşında, evinde, en güvenli yerde susturuldu. Bu cinayet çözülmezse, hepimiz kaybedeceğiz. Çünkü adalet, bir toplumun vicdanıdır. Çağla Tuğaltay dosyası, tozlu raflarda unutulmayı değil, hak ettiği çözümü bekliyor. Belki bir gün, bir ihbar, bir eşleşme, bu sessiz çığlığı duyurur. O güne kadar, Çağla’yı unutmayalım; çünkü unutmak, katili affetmek demektir.

Çağla Tuğaltay: 24 Yılın Esrarengiz Sarmalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.