Cezmi Doğaner
AKP’ nin “Türkiye yüzyılı maarif modeli”ne Talim ve Terbiye onay verdi.
Hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan, velilerin ve eğitimcilerin görüş ve düşünceleri alınmadan “maarif” programı yapılıyor!…
Eğitim programları ve ders kitapları Cumhuriyetin temel ilkelerine uymayan, bilimsellikle bağdaşmayan, çağdışı, gerici, şovenizm kokan; barış, özgürlük düşmanı, kin ve nefret tohumları eken bir anlayışı hayata geçirmek için planlanmış ve programlanmıştır.
Toplumumuz kendi çıkarlarına karşı yabancılaştırılmıştır. Yüzyıllar süren kulluk eğitimi, insanımızda kendine güvenme duygusunu zayıflatmıştır.
Halkı sürü olarak gören anlayışın altı yüzyıllık koşullandırması tam olarak kırılamamıştır. Türkiye de gericiliğin, tutuculuğun, yobazlığın kaynağı Osmanlıcık.
Her şeyi başkalarından bekleyen, baştaki ne derse doğru sanan, eldekine razı olan, daha iyiyi araştırmayan, hakkını istemeyen durgun bir doğu toplumu görüntüsündedir. Bu kişilikte insan yetiştiren eğitimi hala sürdürülüyor. Oysa çağdaş insan “başkaldıran” insandır. MEYDAN OKUYANDIR. Ömrü boyunca, “evet, peki, baş üstüne” diyen, beyni buna alıştırılan insan feci şekilde sömürülür. Kendi sorunlarından uzaklaştırılır. Ağır zorbalık baskıları bir yandan, kul etme eğitimi bir yandan…halkımızı yerinden kımıldamaz, yekinemez, gelişemez bir toplum haline getirmiştir.
Eğitimde bir sistem yok, Eğitim Bakanlığı, salt insan yiyen bir makine gibi çalışıyor; atıyor, sürüyor, kuşakları tüketiyor…
Her değişen bakan döneminde, politik etkilerle farklı farklı uygulamalara yönelen bir eğitim yapısı ayakta kalabilir mi? AKP’nin birbirine karşıt ve farklı dünyaların kadroları ile ulusal, çağdaş ve üretici eğitim yapmak olasılığı var mıdır?
Yeni dünyanın insanını, eski dünyanın safsataları ile yetiştirmek ve yönetmek eğitim değildir. Aldatmacadır ve bir oyundur.
DİKTA’nın her çeşidi, eğitimi kendi egemenliğinin sürdürülme¬si, ömrünün uzatılması aracı saydığı içindir ki, faşizmin kurucularından Mussolini: “Okulların ve eğitim ku¬rumlarının görevi, rejime, partiye kısacası devlete sadık, partinin buyruklarını kayıtsız şartsız doğru sayan nesiller yetiştirmektir. Eğitim programlarının hazırlanışında ve uygulanışında olduğu gibi, öğretmenlerin, neyi ne kadar ve hangi biçimde öğreteceklerini tayinde başvurulacak biricik kaynak, partimizin ve dinimizin ortaya koy¬duğu ilâhi hakikatler olacaktır.”
Dikta modellerinde, egemen sınıf ve züm¬reler kendi isteklerinin dışında bir değer yargısı, bir davranış ge¬liştirilmesini kabul etmemektedirler. Buralarda okullar, bir çeşit “beyin yıkama atölyeleri”dir. Öğretmenler, gençleri ve insanları, be¬lirli bir çizgi üzerinde koşmayı öğreten birer “yarış atı tâlimcisi” dir. Gençler, çocuklar ve yetişkinler militan, robot, birer alet niteliğinde görülmektedir.
Diktacı toplum modellerinde; devlet, eğitim kurumu üzerinde bir çeşit “polis”lik görevi yüklenir.
Bugüne kadar uygulamalarda görülmüştür ki, sistemin kendisi iflas etmiştir. Sistem kendi kendine yabancılaşan bir yapı haline gelmiştir. Eğitim programları kendi gerçeğine ters insanlar yetiştirmektedir.
Bugün uygulanan eğitim sistemine “çağdaş, bilimsel” demek olanağı yoktur; tekelci ve tekilci bir anlayış ve o anlayış üzerine kurulmuş bir sistem söz konusudur.
Avrupa Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı