KUVAYI MİLLİYE RUHU HALKÇILIK ESASINA DAYANIYORDU
“Misak-ı Milli ve Ondan Sonrası:
Misak-ı Milli, barış yapmak için en akla yatkın ve en düşük şartlarımızı ortaya koyan bir programdır. Barışa ulaşmak için merkez tutacağımız esasları içine alır. Fakat memleket ve milleti kurtarmak için barış yapmak yeterli değildir. Milletin gerçek kurtuluşu için yapılacak çalışma ondan sonra başlayacaktır. Barıştan sonraki çalışmada başarılı olabilmek, milletin bağımsızlıgının korunmasına bağlıdır. Misak-ı Milli’nin hedefi onu sağlamaktır. Memleket ve milletin geleceğinden asıl emin olabilmesi, bir defa halkçılık esasına dayanan idari teşkilatının hakkıyla yayılması ve şekillendirilmesi ve uygulanmasıyla birlikte, ekonomik durumumuzun, milli güvencemizi sağlayacak biçim- de iyileştirilmesine ve canlandırılmasına bağlıdır. Bu gerçekleri milli amaç tanıyarak koruyabilecek bir toplum olabilmemiz için de eğitimimizi tamamen pratik ve gerçek gereksinmelerimize uygun bir program içinde canlandırmak lazımdır. Bu nok- talarda başarı sayesinde memleket imar edilebilecek ve millet zenginleştirilebilecektir.” (6)
BİZ BİZE BENZERİZ
Atatürk’e Büyük Millet Meclisi Hükümetinin sosyal karakterini soruyorlardı. Atatürk 1 Aralık 1921 de Milli Mücadele Hükümetinin sosyal karakterini şöyle ilan ediyordu:
“Bu hükümet demokrat bir hükümet midir, sosyalist bir hükümet midir, yani şimdiye kadar okuduğumuz kitaplarda ismi geçen hükümetlerden hangisidir diye soruyorlar. Efendiler, bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir. Ve gerçekten kitaplarda mevcut olan hükümetlerin, ilmi mahiyeti itibarı ile hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. Fakat milli iradeyi yegane tecelli ettiren bir hükümettir. Bu mahiyette bir hükümetin sosyoloji ilmi yönünden bizim hükümetimizi ifade etmek gerekirse “halk hükümeti” deriz. Sosyal doktrin itibarı ile biz hayatını, istiklalini kurtarmak için çalışan işçileriz, zavallı bir halkız. Binaenaleyh, her birimizin hakkı vardır. Yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı elde ederiz. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını çalışmaktan uzak olarak geçirmek isteyen insanların bizim sosyal bünyemiz içinde yeri yoktur, hakkı yoktur. O halde ifade ediniz efendiler. Halkçılık, sosyal düzenini emeğine, hukuken dayatmak isteyen sosyal bir doktrindir efendiler. Biz bu hakkımızı mahfuz bulundurmak, istiklalimizi emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücadeleyi caiz gören bir doktrini takip eden insanlarız. Binaenaleyh bu ve bu gibi teşviklerle ve açıklamalarla hükümetimizin dayandığı esasın, sosyoloji ilmine müstenit bir esas olduğunu açık bir surette görürüz. Fakat ne yapalım ki demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş. Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz. Çünkü biz bize benziyoruz efendiler.”
Kuvay-ı Milliye’nin ruhu işte buydu ve doğrudan doğruya halkçılığa, çalışanların hak ve hukukuna, emperyalizm ve kapitalizm düşmanlığına dayanıyordu. O devrin Hâkimiyeti Milliye gazetesi ve bütün Anadolu gazeteleri bu fikirleri halk kitlelerine yayıyorlardı. Zamanla bu ruh söndürüldü ve halkın ferdi menfaatler uğruna sömürülmesi nihayet Türkiye’yi bugünkü duruma getirdi.
Atatürk ilkelerine ihanet edildiği ölçüde Türkiye çıkmazlara girdi.