Cezmi Doğaner
Avrupalı olmak kurallar içinde yaşamayı özümsemek demektir. Kural dışılığı kurallaştırmaya girişmemektir. Bir Avrupalı, iyilik yapabilendir Çünkü o, iyilik yapabilmeyi bile örgütlemiştir. Avrupalı insan çıkarlarını kurnazlık yoluyla değil uzun erimli akıl kullanarak korumayı bilen insandır. Orada beş kişi bir araya gelince bir örgüt kurar bizler beşimiz bir araya gelince üç klik oluştururuz.
Avrupalı adamın davranış biçimi, doğduğu günden beri kendine güvenmenin eğitiminden geçerek geliştirilmiştir. O yüzden kendi ayakları üzerinde durmayı ve yardıma gereksinim duymadan yürümeyi öğrenmektedir. Avrupalı insan çalışma ile eğlenme arasındaki dengeyi de kurmuştur. O nedenle oralarda insanı, uzun süre oyalayan kandıran siyasal iktidarlara rastlanamaz. Onların ülkesinde siyaset adamları abuk-sabuk konuşamazlar. Devlet adamları TV ekranlarıyla yüz göz olmamıştır. O ülkelerde bir bakan çıkıp ta varlığını vergi kaçırarak sağladığını söyleyemez ve kırk gün kırk gece sünnet düğünü düzenlediği zaman sokağa çıkarsa giysilerini kuru temizlikçiye göndermek zorunda kalır, çürük yumurta ve domates lekelerinin çıkması için.
Topluma yalan söyleyen siyaset adamlarını o ülkelerde alkışlayan tek bir kişiye rastlayamazsınız.
Avrupa sistemini kurmuştur ve siyasal iktidarlar değiştiği zaman devlet deprem geçirmez, üst kat bürokratlar kimin hangi makama atanacağının hesabını yapamaz ve kulislerde boy gösterip lacivert giysiler içinde el-etek öpmeye yeltenemez.
Bir Avrupalıyı kurnazlığınızla kandıramazsınız ama bilim ve akıl yoluyla ikna edebilirsiniz ve çoğu zaman ikna olmakla da yetinmez onun düşüncesini değiştirmeniz için o düşünce ya da davranışın yanlış olduğunu ispat etmeniz gerekir. Aklınızı ne ölçüde kullanıyorsanız, o kadar Avrupalı olabilirsiniz.
Ama bir gerçeğin de altını çizmekte yarar var: Anadolu insanı birey olarak duyarlı, sevecen , iyi yürekli, dayanaklı ve adildir ama, Avrupalının kurduğu sistemi kurmadığı için, bu niteliklerinden yarar sağlayamamaktadır.
İnsan haklarını bizim insanımız adına Avrupa gereksinim duyduğu için. Oysa siyasal iktidarlarımız halkımıza saygı duyarak halkımız istediği için temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan yasaları ve ona dayalı uygulamaları, kararları ortadan kaldırmalıydı. AB istiyor diye razı olmaları, boyun eğmeleri erdemsizliğin ürünüdür.
Ama yine de Türkiye’deki kutsal devlet mantığının önüne insan haklarını yerleştirmenin güçlüklerini yaşayacağız ve bu güçlükler AB’ ye uyum süresinin uzamasına neden olacak..
Türkiye’nin Görünüşü
Türkler Ahlaki değerlerimizi mi yitirdik? Hayır, böyle bir iddiada bulunamayız; çünkü büyük çoğunluk düzgün bir yaşam sürmeye özen gösteriyor. Bununla birlikte insanların başkaların adına karar verdiği kamusal alanda, ahlakın erezyona uğradığını görüyoruz. Toplumumuzun dört bir yanında, bugüne kadar görülmemiş ölçüde başkalarını hiçe sayan bir bencilik, kendisinden başkasını düşünmeme , açgözlülük yayılmaktadır.
Pek çok insan Hukukun, sosyal adaletin egemen olduğu özgürlükçü bir açık toplumda yaşadığı konusunda güvenini yitirmiş bulunmaktadır. Eğer geleceğe yeterince güvenle bakamazsak, pek çok insan ahlaki açıdan her türlü çöküşü yaşayabilir.
Politik sorumluluk taşıyan herkes için en başta gelen ödevlerden biri, bu çöküşü durdurmak olmalıdır.
Toplum olarak ekonomik ve sosyal sorunlarımızı çözebilmek için cesur olmalıyız. Kamusal ahlakı yaşama geçirmek için daha da cesur olmalıyız.
Öte yandan, 2000 yıllarından başından itibaren, ağırlık kazanmaya başlayan tutuculaşma eğilimi, 2010 yılından itibaren büsbütün yaygınlaşıp keskinleşti. Kimi çevrelerin iyimser bir tanımlamayla “yeni sağ”, “ yeni muhafazarkarlık” diye adlandırmak istediği bu eğilim, bir tür “yeni faşizm”e dönüşmüştür.
Avrupa Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı