Hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler, bir toplumun temel taşlarıdır. Ancak, hukuksuz ve siyasi operasyonlar bu değerleri tehdit ederek bireylerin haklarını ve özgürlüklerini zedeleyebilir. Bu tür operasyonlar, yalnızca adalet sistemine olan güveni sarsmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun genel huzurunu ve istikrarını da tehlikeye atar.
Son yıllarda, Türkiye’deki AKP iktidarının her geçen gün otoriterleştiği, zaman zaman anayasayı ihlal ettiği ve hatta Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını bile tanımadığı gözlemlenmektedir. Bu durum, hukukun üstünlüğü ilkesini zedeleyerek demokratik süreçlerin işleyişini engellemektedir. Özellikle hukuksuz yargı süreçleri ve baskıcı uygulamalar, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini açıkça tehdit etmektedir.
Bir haftalık süreç, toplumda mevcut otoriter tek adam rejimine karşı ciddi bir memnuniyetsizlik, tepki ve öfke olduğunu göstermiştir. Gençler, kadınlar, emekçiler ve emekliler, “yetti artık” diyerek bu duruma karşı seslerini yükseltmektedir. İktidar, meşruiyetini ve toplumsal desteğini kaybetmiş durumda olup, iktidarını sürdürmek için her türlü hukuksuz uygulamayı, baskı ve sindirme politikasını devreye sokmaktadır. Önünde engel olarak gördüğü her direnç noktasını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bunun sonucunda, toplumda derinleşen kutuplaşma ve gerilim, çözüm arayışını daha da acil hale getirmiştir.
Bu bağlamda, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde toplumun farklı kesimlerinin üzerinde uzlaşabileceği bir figür olan Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyon ve tutuklama, halkın tepkisini, kızgınlığını ve öfkesini sokaklara taşırmıştır. Sokağa çıkma ve protesto hakkı, anayasal ve demokratik bir hak olarak tanınmaktadır ve bu hak, bireylerin seslerini duyurabilmesi için hayati bir araçtır. İfade özgürlüğü ve gösteri hakkının korunması, demokrasinin temel taşlarından biridir ve bu değerlerin korunmaması, toplumun haklı tepkisini daha da artırmaktadır.
Ancak, bu süreçte CHP’nin tek başına yetersiz kaldığı ve kalacağı açıktır. Bu nedenle, CHP’nin merkezinde olacağı, bütün muhalefet güçlerinin ortak bir demokratik program ve talepler etrafında bir araya gelmesi gerekmektedir. Böyle bir birliktelik, yalnızca bireylerin haklarını korumak için değil, aynı zamanda otoriter bir rejimden kurtulmak ve demokratik bir geleceği inşa etmek için de kritik önemdedir.
Sonuç olarak, hukuksuz ve siyasi operasyonların durdurulması, adaletin ve demokrasinin gerekliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumun farklı kesimlerinin bir araya gelerek ortak bir demokratik program oluşturması, bu mücadelede kritik bir adım olacaktır. Unutulmamalıdır ki, adalet ve demokrasi, yalnızca bireylerin değil, bir toplumun ortak geleceğinin teminatıdır.