Milli demekle milli olunmaz. Milli olmanın olmazsa olmaz koşullarını yerine getirmekle milli olunur. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk, milli devlet olmanın gereğini yaparak stratejik kurumları bedelini ödeyerek devletleştirdi. Ancak, günümüze baktığımızda, Adnan Menderes ile başlayarak tüm iktidarlar stratejik kurumları, yer altı ve yer üstü kaynakları özelleştirerek yabancı sermayeye teslim etti. Bu süreci ve örnekleri detaylı bir şekilde inceleyelim.
Atatürk Dönemi ve Devletleştirme
Mustafa Kemal Atatürk, milli devlet olmanın gereğini yaparak stratejik kurumları devletleştirdi. Bu dönemde, ekonomik bağımsızlık ve milli kalkınma ön plandaydı. Şeker fabrikaları, demir yolları, elektrik santralleri ve daha birçok stratejik kurum devletin kontrolüne geçti. Bu sayede, milli kaynaklar ve stratejik sektörler yabancı sermayeden korunarak milli ekonomi oluşturuldu.
Menderes Dönemi ve Özelleştirme Başlangıcı
Adnan Menderes dönemi, Türkiye’de özelleştirme sürecinin başlangıcı olarak kabul edilir. 1950’lerde başlayan bu süreçte, devletin kontrolünde olan birçok stratejik kurum ve kaynak özelleştirilerek yabancı sermayeye açıldı. Bu dönemde, tarım ve sanayi alanında devlet yatırımları azaltıldı ve özel sektörün ön plana çıkması teşvik edildi. Bu politika, milli ekonominin zayıflamasına ve yabancı sermayenin etkisinin artmasına neden oldu.
1980’ler ve 1990’lar: Özelleştirmenin Hızlanması
1980’ler ve 1990’lar, Türkiye’de özelleştirmenin hızlandığı dönemlerdir. Turgut Özal hükümeti, özelleştirme politikalarını agresif bir şekilde uygulayarak birçok devlet kurumunu ve stratejik kaynağı yabancı sermayeye açtı. Örneğin, Türkiye’deki en büyük çimento fabrikaları, demir çelik tesisleri, elektrik dağıtım şirketleri ve limanlar özelleştirildi. Bu süreçte, Türkiye’nin stratejik kaynakları ve kurumları büyük ölçüde yabancı sermayenin kontrolüne geçti.
2000’ler ve Günümüz: Özelleştirmenin Devamı
2000’ler ve sonrasında da özelleştirme politikaları devam etti. AKP hükümetleri döneminde, Türk Telekom, Tüpraş, Petkim, TEKEL gibi büyük ve stratejik şirketler özelleştirildi. Ayrıca, enerji sektöründe yapılan özelleştirmelerle, elektrik üretim ve dağıtım şirketleri de yabancı sermayeye devredildi. Bu süreç, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının daha da zayıflamasına ve stratejik kaynaklarının yabancı sermayenin kontrolüne geçmesine neden oldu.
Sonuç olarak AKP-MHP koalisyonu liderleri Erdoğan ve Bahçeli’nin “tek devlet,tek bayrak ” demeleriyle milli olduklarını okuyucularımızın taktirine bırakıyorum,
Milli Devlet Olmanın Gereklilikleri
Milli devlet olmanın gereklilikleri, stratejik kurumların ve kaynakların devletin kontrolünde olmasıdır. Yabancı sermayeye bağımlılık, ekonomik bağımsızlığı zedeler ve milli devlet olmanın önünde engel teşkil eder. Milli olmanın olmazsa olmaz koşulları şunlardır:
- Stratejik Kurumların Devletleştirilmesi: Şeker fabrikaları, demir yolları, elektrik santralleri gibi stratejik kurumlar devletin kontrolünde olmalıdır.
- Yer Altı ve Yer Üstü Kaynaklarının Devlet Kontrolünde Olması: Madenler, enerji kaynakları ve diğer doğal kaynaklar devlet tarafından işletilmeli ve yabancı sermayeye teslim edilmemelidir.
- Ekonomik Bağımsızlık ve Milli Kalkınma: Ekonomik bağımsızlık sağlanmalı ve milli kalkınma stratejileri uygulanmalıdır. Bu sayede, dışa bağımlılık azaltılarak milli ekonomi güçlendirilir.
- Yabancı Sermaye Kontrolünün Azaltılması: Yabancı sermayenin stratejik sektörlerdeki etkisi azaltılmalı