Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 38. Olağan Kurultayında “değişim” vurgusuyla yeni Genel Başkan olarak seçilen Özgür Özel, yerel seçim sınavında da başarılı oldu.
Bu başarı ile CHP, 31 Mart yerel seçimlerinde pek çok il ve ilçe belediyesi el değiştirmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi 14 büyükşehir, 21 il ve 337 ilçe belediyesini kazanarak bir başarıya imza atmıştır. Yine CHP bu seçimde, toplam geçerli oyun yüzde 37.76’sına karşılık gelen 17 milyon 391 bin 548 seçmenin oyunu almayı başararak seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır.
Türkiye genelinde 2019 seçim sonuçlarıyla karşılaştırıldığında diğer partilerden 164 belediyeyi CHP almıştır. Burada altını özellikle çizmek istiyorum, seçmenin Erdoğan’a olan öfkesi, sandığa gitmeyen AKP seçmeni ve sandığa gidenlerin de Yeniden Refah Partisine yönelmeleri CHP’yi birinci parti yaptığı gerçeğini göz ardı etmeyelim. AJP seçmeni partisine anlamlı bir uyarı yapmış, CHP’ye de önemli bir kredi açmıştır.
Seçim sonrası 1 Nisandan başlamak üzere, CHP tarafından devralınan belediyelerin borçluluk durumları ve bugün itibarıyla hâlâ borç açıklıyor olması ülke gündeminin ana konusu haline gelmiştir. Akıl ve mantık sınırlarını zorlayan bu borçluluk hali, önceki dönem yönetimlerinin hukuki sorumluluklarının kapsamının ne olduğu hakkında soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir.
Belediyeler kamuya hizmet etmek amacıyla var olan ve maddi kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak halktan temin eden kurumlardır. Daha basit bir sözle açıklayacak olursak: “Belediyelerin parası halkın parasıdır ve sadece halka hizmet gayesiyle kullanılmalıdır!” Bu amaçtan saparak kendisine veya çevresine çıkar sağlamak amacıyla hukuka ve ahlaka aykırı davranan belediye yöneticilerinin ise yargılanması ve hesap vermesi gerekmektedir. Bu durum hukuk devleti olmanın da bir gerekliliğidir.
Bu noktada CHP, Türkiye Cumhuriyet’inin kurucu partisi ve hukuk devleti ilkesinin en büyük savunucusu olarak, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve yolsuzlukla mücadelede sıfır tolerans ilkesini benimsemelidir.
CHP NE YAPILMALI?
Halkın seçimiyle göreve gelen belediye başkanları, öncelikle liyakatli ve alanında uzman kişileri göreve getirerek önceki dönemin mali denetimini yaptırmalı, gerekirse bu alanda uzman kuruluşlardan destek almalıdır. Bununla birlikte tüm belediyelerde rücu ve denetleme komisyonlarının kurulması zorunluluktur. Bu kişiler tarafından yapılacak mali denetim sonrası belediyeye Sayıştay’dan denetçi ve İçişleri Bakanlığı’ndan müfettiş talep edilmelidir. Bu süreçte yapılan ayrıntılı araştırma ve soruşturmalarla ortaya çıkacak raporda, önceki dönem belediye yetkililerinin yaptıkları işlemlerden dolayı kamuyu zarara uğrattığının tespit edilmesi durumunda, bu raporun yargıya intikal ettirilmesi gerekir. Böyle bir durumda hukuka aykırı işlemle bağlantılı olan kişilerin Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen ve yolsuzluk suçları olarak sınıflandırılan; “ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, kamu kurumu dolandırıcılığı, rüşvet, zimmet, denetim görevinin ihmali, nüfuz ticareti ve kamu görevlisinin ticareti” gibi suçlar kapsamına alınarak gereği yapılmalıdır.
Kesinlikle, bu ifade, belediyelerin mali kaynaklarının nasıl kullanılması gerektiği hakkında güçlü bir görüşü yansıtıyor. Belediyelerin parasının, halkın vergileri ve diğer katkılarından oluştuğu ve bu nedenle doğrudan halkın yararına hizmet etmesi gerektiği fikri genel bir ilke olarak kabul edilir. Yani, belediyelerin harcamaları ve projeleri, halkın katkılarına dayanır. Bu nedenle, belediyelerin kullanacağı kaynaklar dikkatli ve şeffaf bir şekilde yönetilmelidir.