“Var olmak, hissetmek ve görebilmektir. Ancak yaşamak için düşünmek de gerekir”. – William Shakespeare
Sözlüğümüz hissetmeyi: Duymak, bir şeyden etkilenmek, bir şeyi sezmek, farkına varmak, anlamak olarak tanımlar. Yaşamı anlamlı kılan tılsımlı sözcüktür. Yaşamın da belirtisidir.
İnsanoğlunun en değerli yetisidir ve yol göstericisidir. Kendin olabilme halidir…Yaşamımıza anlam katandır. Algılamayı, sezmeyi sezinlemeyi de içine alır. Duygularla düşünüştür.
Görmeden, işitmeden, dokunmadan bilebilmektir. İnsanın insan olduğunun kanıtıdır. İnsanı bir yerden başka yerlere taşır. Kimi zaman, sesteki tını, beden dili gözdeki ifadenin anlamlandırılmasıdır.
Kelimelerin söyleyemediklerini duymadır. Yetersiz kaldığı yerde onları anlamlandırmadır. Sözün arka plana düşmesidir. Kimi zamanda adım atmadan yüksek kayaların arasından, derenin kıyısından dolanıştır.
Uyuşan ayağınızı yeniden hissetmektir. Farkındalığı da getirir. Uyarıya düşünsel veya fiziksel reflekslerle yanıt vermedir. Bir olgunun, oluşun zihinsel ya da ruhsal algı sınırları dahilinde yer almasını da kapsar.
Hissetmek, hissedebilmeyi de Kalplere dokunmayı getirir. Müziğin ritminin ruhumuza dokunuşunu ve onu anlamaya çalışmayı, onu benimsemeyi de hatırlatır. Ortamlarda ise önceden bir olay bilindiğinde malum olmanın da adı olur.
“Abdal’a malum olur” sözünü akıllara getirir. Yazımızı bir fıkrayla noktalayalım: Atlantik okyanusu üzerinde seyir halindeki yolcu uçağı, şiddetli bir fırtınaya yakalanır. Bir yanda yağmur gök gürültüsü derken uçağın motorlarının arıza yaptığı anons edilir. Artık herkes son anlarını değerlendirme peşindedir. Ön sıralardan bir kadın ayağa fırlar:- Ben artık dayanamayacağım. Burada sakince oturup ölümü bekleyecek değilim. Madem ki burada öleceğiz; bari kadınlığımı hissederek öleyim. Aranızda bana; son bir kez kadınlığımı hissettirecek bir erkek var mı? Herkesin meraklı bakışları arasında arka sıralardan bir el kalkar. Kadın el kaldıranı göremese de yanına doğru yürür. Bu sırada adam da üzerindeki gömleği bir çırpıda çıkarır. Şiddetli fırtına çakıp duran şimşekler sırasında kadın, el kaldıran genç adamın kaslı, üçgen vücudunu seçer. Sonunda kadın ve adam karşı karşıya gelmişlerdir. İkisinin de solukları hızlanmıştır. Adam kısık bir sesle kadının kulağına fısıldar:- Ölmeden önce sana kadınlığını tattırabilirim. Hala istiyor musun?” Evet!” der kadın dudaklarını ısırarak. Erkek; “Peki öyleyse” deyip elindeki gömleği top şeklinde buruşturup kadının üzerine atar ve bağırarak devam eder:- ÖYLEYSE ÜTÜLE ŞU LANET GÖMLEĞİ.
Özgür Karakaya
ozgur694@hotmail.com