TEMEL DEMİRER
“Bakarken kıyamamak mı?
Yoksa baktıkça doyamamak mıdır aşk?”[1]
Marcel Proust’un, “Hayata hak ettiği görkemi tekrar veren insanlar,” ifadesi, belki de en çok şairler için geçerlidir.
“Teşekkürler Hayat!” (s.152) yani “Gracias a La Vida!” diyen bir şairin şiirine dair yazmak hiç de kolay değil. Kimi zaman düz bir cümle kurmakta bile zorlanılırken, derin anlamlar içeren aşk şiiri yazmak kolay olabilir mi? Hem de hepimize, “Nullis amor est sanabilis herbis/ Aşkın ilâcı yoktur,” gerçeğini bir kere daha anımsatırken.
Evet, ‘Uzaktan Sevmeler Ustası’ndan;[2] “Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” sorusuna “Hayır şart değil! ‘Karşılıksız sevmenin erdemine ulaşmış biri”nden, Esme Sarıtaş’ından söz ediyorum…
“Seni uzaktan sevmek” (s.20) vurguyla O; Honoré de Balzac’ın, “Aşık olduğumuz için aşığızdır”; Abbé Prevost’un, “Platonik aşk, etkin olmayan bir yanardağa benzer,” saptamalarının da altını çizer sanki
Kolay mı? Ona göre, “Aşk, hayatımızda bir azmettiricidir. Yapmam dediğiniz şeyleri yaptırır. Olmam dediğiniz kişiye dönüştürür. Şanslıysanız, körleşmemişseniz uğruna çektiğiniz acı sizi olgunlaştırır. Özünüze döndürür. Tatlıdır, ağlatırken bile tebessüm ettirir. Ateştir, yakar, kavurur, yine de yanmak istersiniz. Aşk tutkudur. Aşık maşukunu sevse de tutkuyla bağlı olduğu şey aşkın kendisidir. Sevgiden daha yoğun hissedilir. Dönüşür, dönüştürür,”[3] der ve “Kişi mi şiiri seçer, yoksa şiir mi kişiyi?” sorusunu “Bence aşkları karşılıklı. Şiir onsuz o da şiirsiz yapamaz,” diye yanıtlar.
* * * * *
Şiir şairin aşkı, aşk da şairin şiirine dönüşmüşken; meselesi olan her insan gibi var oluşa eşitlenmişti: “Bir bak! İçim ısınsın…/ Bir gül! Yolum aydınlansın…/ Bir söz söyle! Dünyam değişsin…” (s.19)
“Nedir bu ötekiler berikiler,// Hepimiz aynı değil miyiz?” (s.40) dizelerindeki gibi; Jean Cocteau’nun, “Ne masayı anlatacağım diye masa sözcüğünü kullanacaksınız; ne kuşu anlatacağım diye kuş sözcüğünü; ne de aşkı anlatacağım diye aşk sözcüğünü,” sözlerini anımsatırcasına…
Şiirlerindeki baskın öğe “insan(lık)”, “özgürlük”, “eşitlik” ve ‘Ş’ gibiyim/ ‘A’klım ile ‘K’albim arasına sıkışan,” (s.50) dizelerindeki Aşk’tır.
Aşk Onun açısından bir bütündür ve yaşıyor olmaktan kaynaklanan büyük coşkunun yansımasıdır.
Edgar Morin’in, aşkın, şiirin ve bilgeliğin birbirinin nedeni, türevi ve sonucu olduğunu öne sürdüğü gibi şiirin, aşkın dili olduğunu söyler[4] Esme Sarıtaş da.
Gerçekten de aşk ilişkisine giren bir insan, tıpkı şiirde olduğu gibi, kendi dışında referansı olmayan bir ilişki içerisine girer. Onun dilini kendisi üretir. Aşıkların, aşklarını anlatırken, “Söyleyecek söz bulamıyorum” demelerinin nedeni de budur galiba. Bu yüzden şiire sığınırlar. Aşkı yaşayan insan, o ilişkinin bilgisini dile dönüştürürken, bilgedir.
İnsan olmanın en temel ve en derin koşullarından biri olan aşkın ne olduğu sorusu binlerce yıldır birçok filozofun ilgisini çektiği düzlemde Gilles Deleuze için birine âşık olmak onu kalabalığın içinden çekip çıkarmak, çokluğun içinde tek kılmak ve sonra aynı hızla teklik içindeki çokluğu keşfetmektir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’ye göre ise aşk bir buluşma yeri değildir. Çünkü âşıklar en başından beri birbirlerinin içindedir.
Bunlar böyle olunca da elbette şiirin lirizmini içeren her şey aşka dahildir ve Konstantinos Kavafis de şiir için “Şiir bir esin perisidir ve esin perisi gelip kapında onu alman için beklemez. Sen onu bulursun,” der ki, aşk da böyledir.
Özetle aşk şiir olmadan üşürken; şiir de, aşk gibi aykırı olana mündemiçtir. Çünkü şiir de, aşk da yasa dışıdır. Cemal Süreya’nın, “Şiir Anayasaya aykırıdır,” ifadesindeki üzere; ve de aşk şiirde saklı, şiir de aşka içkindir. Her ikisi de birbirinin kolunda yürür, birbirinin ayakucunda yatar.
* * * * *
Ve nihayet Onun, “Acılar duvar örse de yolumuza/ Ey gönül vazgeçme sen,/ Uyma bana/ Yık duvarları,/ Sarıl umuda…/ Toprak aşkla sulandı,/ Canla beslendi./ Yeşeriyor, aydınlık yarınlar…” (s.60) dizelerindeki umutla beslenen aşk imgesi Johann Wolfgang von Goethe’nin, “İnsan kalbinde ne taşıyorsa dünyayı öyle görür,” deyişiyle betimlenebilir…
Özetin özeti: Sokrates’in öğretmeni Mantinealı Diotima’ya göre, “Sevgi ölümlü ile ölümsüz arasında bir şey”ken; Esme Sarıtaş’ın dizeleri okuyana John Steinbeck’in, “Aşk, insanın başına gelebilecek en iyi şeydir”…
Sabahattin Ali’nin, “Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum… Kalbini sağlam tut”…
Halil Cibran’ın, “Yalnızca sevgi ve ölüm her şeyi değiştirebilir”…
Carl Gustav Jung’un, “Sevgi üzerine ne kadar konuşulsa insan daha fazlasını duymak istiyor”…
Federico García Lorca’nın, “Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez”…
Paulo Coelho’nun, “Aşk biri gelip ona anlam yükleyene dek sadece bir kelimedir”…
Gabriel Pacheco’nun, “Kalpleri değiş tokuş etmektir aşk”…
William Shakespeare’in, “Ölçülebilen sevgi, zavallı bir sevgidir”…
Zygmunt Bauman’ın, “Sevgi esas itibariyle almak değil vermektir,” saptamalarını anımsatan bir zenginliği bağrında taşır. Ve son bir ek de Nâzım Hikmet ustadan:
“Seviyorum seni;/ yaşıyoruz çok şükür der gibi.”
23 Ekim 2023 11:54:23, İstanbul.
N O T L A R
[*] Kaldıraç Dergisi, No:268, Kasım 2023…
[1] Özdemir Asaf.
[2] Esme Sarıtaş, Uzaktan Sevmeler Ustası, Ayrıkotu Kitap, 2022, 159 Sahife.
[3] “Esme Sarıtaş ile İlk Kitabı, Uzaktan Sevmeler Ustası’nı Konuştuk”, 8 Ekim 2022… https://www.yazi-yorum.net/2022/10/08/esme-saritas-ile-ilk-kitabi-uzaktan-sevmeler-ustasini-konustuk/
[4] Edgar Morin, Aşk Şiir Bilgelik, çev: Haldun Bayrı, Palet Yay., 2017.