Aysel Yenidoğanay
Konu başlığımız “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet”
Ben özellikle “şiddet” konusunu ele alacağım ama cinsiyet eşitsizliği üzerine birkaç cümle söylemek istiyorum.
Ülkemiz; cinsiyet eşitsizliği konusunda 146 ülke arasından 124. sırada yer alıyor.
Cinsiyet eşitsizliği sorununun ortadan kalkabilmesi için; 132 yıla ihtiyacımız var!
132 yıl daha bekleyecek miyiz?
Beklemeyelim.
Çünkü cinsiyet eşitsizliği aile içinde başlıyor.
Bunun içindir ki toplumsal cinsiyet eşitliği’ni evimizden başlayarak gerçekleştirmek için harekete geçmeliyiz.
Nasıl mı?
Erkek evlatlarını kızlarından daha çok seven anne-babalaradır sözüm.
Onları kız-erkek ayırımı yapmadan sevin.
Onlara birey olarak davranın ve insan olmanın bilincini aşılayın. Toplumsal rollerimizi kadın ve erkek olarak oynasak da, insan olmanın anlamını oturup yeniden düşünmeliyiz.
Bizler insan olma dersini iyi kavrayamadığımız için sınıfta kaldık. Bundandır cinsiyet eşitsizliğinin yaşamın her alanında devam etmesi ve bundandır şiddetin önlenemez yükselişi.
Özellikle kadına yönelik şiddet toplumun kanayan yarası.
Ne acıdır ki bu yara hiç kapanmıyor.
Yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her yerinde yüzlerce, binlerce, milyonlarca kadın, her gün ama her gün şiddet görüyor, taciz ve tecavüze uğruyor ve sonunda öldürülüyor.
Çoğu zaman da bunu yapan kadının en yakınındaki kişi oluyor. Kimi abisinin tecavüzüne uğruyor, kimi kayınbabasının. Kimi babası yaşındaki birine berdel olarak veriliyor, kim de babasının/ kocasının şiddetine maruz kalıyor.
Ve hepsinin ortak özellikleri psikolojik şiddet görmeleri.
Uygulanan şiddetin türü ne olursa olsun, altında yatan neden kadını edilgin konuma getirmek.
Şiddeti uygulayan kişi; “sahibin benim ve ben ne dersem o olacak” mantığıyla hareket ediyor.
“Keşke hiç yaşanmasa bu tür olaylar” diyoruz değil mi?
Diyoruz demesine de bireysel olarak avazımız çıktığı kadar bağırmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.
Güçlerimizi birleştirsek de egemen güçler set çekiyor önümüze.
Katilimiz her defasında, zeytinyağı gibi üste çıkıyor.
Egemen güç her nasılsa hep onu haklı buluyor.
Ve neredeyse öldürülen kadın mezardan çıkartılıp yargılanacak konuma geliyor.
Katil kendinden emin bir şekilde çıkıyor mahkemeye.
İyi halden indirim alıyor.
Pişmanım diyor, indirim alıyor.
Beni kışkırttı diyor, indirim alıyor.
Kravat takıyor, indirim alıyor.
Kasten, tasarlayarak öldüren bile indirimden yararlanıyor.
Ve bu katiller serbestçe dolaşıyor aramızda.
Biz adalete nasıl güveneceğiz?
Hangi yasa koruyacak bizi?
Güvende olmayı herkes hak ediyor.
Nedense biz kendimizi güvende hissetmiyoruz/hissedemiyoruz.
“Bilmek yanmaktır” demiş Fuzuli.
Ben ve benim gibiler her gün ama her gün yanıyoruz.
Herkesten akıllı olduğumuz için değil, her şeyin farkında olduğumuz ve hiçbir şey yapamadığımız için yanıyoruz.
Ve sonra “keşke”leri çoğaltıyoruz yaşamımızda.
Keşke, sevgiye en çok ihtiyaç duydukları dönemde kızlarını öldüren babalar olmasaydı.
Keşke, çocuğunun gözü önünde öldürülen anneler olmasa.
Keşke, boşanma aşamasında olan kadınlar, eski kocalarıyla son buluşmaya gitmese.
Keşke erkek çocuklar anne katili olmasa…
Kadına yönelik şiddet önlenmediği sürece bu keşke’ler uzayıp gider.
Keşke” dedikçe önümüzü göremiyoruz. İleriye doğru adım atamıyoruz. Karanlığın içinde debelenip duruyoruz.
Eksilmekten bıktık.
İşte bunun için susmuyoruz!
Toplumun bazı kesimlerinde yaygın olan kanı şu: Kadın kadının kurdudur.
Bu çok yanlış bir kanı. İnanıyorum ki kadın kadının yurdudur. Birbirimize yurt olmaya devam ettiğimiz sürece tacize, tecavüze ve erkek şiddetine karşı güçleniriz.
Biz birlikte güzeliz.
Biz güzelleştikçe güleriz.
Ve biz güldükçe dünya güzelleşir.
Eşit, adil ve özgür bir yaşam için, “keşke” dememek için, kadına yönelik şiddete tek yürek olup “hayır”demeliyiz.
Ve bunun içindir ki İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.
Çığlığıma Ses Ver kitabımdan bir bölümle bitirmek istiyorum yazımı:
tütülerimi çıkarıp geldim
kapımın önünde bıçakladınız beni
kopya çekerken yakaladım sizi
odamda bıçakladınız beni
bir tas sıcak çorba verdim
merdiven boşluğunda bıçakladınız beni
aşk bitti ayrılmak istedim
çocuğumun önünde bıçakladınız beni
ellerim bağlı olsun istediniz
gözlerim bantlı olsun istediniz
dilim sus olsun istediniz
sırtımda sopa
karnımda hep sıpa olsun istediniz
sokakta bacı
yatakta baştan çıkarıcı olmamı istediniz
ve en acısı
günahlarınıza ortak olmamı istediniz.
yeter! yeter! yeter!
bi (r) bitmediniz
bi (r) bitmediniz
bi (r) bitmediniz
bi (r) bitmedi istekleriniz
bi (r) bitmedi bileyli bıçaklarınız
ama benim sabrım tükendi
ölmek istemiyorum!
ölmek istemiyorum!
ölmek istemiyorum!
ellerim özgürlüğe uzanmış
gözlerim aydınlığa
dilim hayır diye haykırıyor
hayır! hayır! hayır!
başkaldırdım ataerkil düzene
hazırım insanca sevmeye
ve insanca yaşamaya
aşk özgürlüktür
ve özgürlük uğruna ölünür ancak
23.11.2023