Advert
Aysel YENİDOĞANAY
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Gündem
  4. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet

Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

                                                                    Aysel Yenidoğanay

 

Konu başlığımız “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet”

Ben özellikle “şiddet” konusunu ele alacağım ama cinsiyet eşitsizliği üzerine birkaç cümle söylemek istiyorum.

 

Ülkemiz; cinsiyet eşitsizliği konusunda 146 ülke arasından 124. sırada yer alıyor.

Cinsiyet eşitsizliği sorununun ortadan kalkabilmesi için; 132 yıla ihtiyacımız var!

132 yıl daha bekleyecek miyiz?

Beklemeyelim.

Çünkü cinsiyet eşitsizliği aile içinde başlıyor.

Bunun içindir ki toplumsal cinsiyet eşitliği’ni evimizden başlayarak gerçekleştirmek için harekete geçmeliyiz.

Nasıl mı?
Erkek evlatlarını kızlarından daha çok seven anne-babalaradır sözüm.

Onları kız-erkek ayırımı yapmadan sevin.

Onlara birey olarak davranın ve insan olmanın bilincini aşılayın. Toplumsal rollerimizi kadın ve erkek olarak oynasak da, insan olmanın anlamını oturup yeniden düşünmeliyiz.

Bizler insan olma dersini iyi kavrayamadığımız için sınıfta kaldık. Bundandır cinsiyet eşitsizliğinin yaşamın her alanında devam etmesi ve bundandır şiddetin önlenemez yükselişi.

Özellikle kadına yönelik şiddet toplumun kanayan yarası.

Ne acıdır ki bu yara hiç kapanmıyor.

 

Yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her yerinde yüzlerce, binlerce, milyonlarca kadın, her gün ama her gün şiddet görüyor, taciz ve tecavüze uğruyor ve sonunda öldürülüyor.

Çoğu zaman da bunu yapan kadının en yakınındaki kişi oluyor. Kimi abisinin tecavüzüne uğruyor, kimi kayınbabasının. Kimi babası yaşındaki birine berdel olarak veriliyor, kim de babasının/ kocasının şiddetine maruz kalıyor.

Ve hepsinin ortak özellikleri psikolojik şiddet görmeleri.

Uygulanan şiddetin türü ne olursa olsun, altında yatan neden kadını edilgin konuma getirmek.

Şiddeti uygulayan kişi; “sahibin benim ve ben ne dersem o olacak” mantığıyla hareket ediyor.

“Keşke hiç yaşanmasa bu tür olaylar” diyoruz değil mi?

Diyoruz demesine de bireysel olarak avazımız çıktığı kadar bağırmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.

Güçlerimizi birleştirsek de egemen güçler set çekiyor önümüze.

Katilimiz her defasında, zeytinyağı gibi üste çıkıyor.

Egemen güç her nasılsa hep onu haklı buluyor.

Ve neredeyse öldürülen kadın mezardan çıkartılıp yargılanacak konuma geliyor.

Katil kendinden emin bir şekilde çıkıyor mahkemeye.

İyi halden indirim alıyor.

Pişmanım diyor, indirim alıyor.

Beni kışkırttı diyor, indirim alıyor.

Kravat takıyor, indirim alıyor.

Kasten, tasarlayarak öldüren bile indirimden yararlanıyor.

Ve bu katiller serbestçe dolaşıyor aramızda.

Biz adalete nasıl güveneceğiz?

Hangi yasa koruyacak bizi?

Güvende olmayı herkes hak ediyor.

Nedense biz kendimizi güvende hissetmiyoruz/hissedemiyoruz.

“Bilmek yanmaktır” demiş Fuzuli.

Ben ve benim gibiler her gün ama her gün yanıyoruz.

Herkesten akıllı olduğumuz için değil, her şeyin farkında olduğumuz ve hiçbir şey yapamadığımız için yanıyoruz.

Ve sonra “keşke”leri çoğaltıyoruz yaşamımızda.

Keşke, sevgiye en çok ihtiyaç duydukları dönemde kızlarını öldüren babalar olmasaydı.

Keşke, çocuğunun gözü önünde öldürülen anneler olmasa.

Keşke, boşanma aşamasında olan kadınlar, eski kocalarıyla son buluşmaya gitmese.

Keşke erkek çocuklar anne katili olmasa…

Kadına yönelik şiddet önlenmediği sürece bu keşke’ler uzayıp gider.

 Keşke” dedikçe önümüzü göremiyoruz. İleriye doğru adım atamıyoruz. Karanlığın içinde debelenip duruyoruz.

Eksilmekten bıktık.

İşte bunun için susmuyoruz!

Toplumun bazı kesimlerinde yaygın olan kanı şu: Kadın kadının kurdudur.

Bu çok yanlış bir kanı. İnanıyorum ki kadın kadının yurdudur. Birbirimize yurt olmaya devam ettiğimiz sürece tacize, tecavüze ve erkek şiddetine karşı güçleniriz.

Biz birlikte güzeliz.

Biz güzelleştikçe güleriz.

Ve biz güldükçe dünya güzelleşir.

Eşit, adil ve özgür bir yaşam için, “keşke” dememek için, kadına yönelik şiddete tek yürek olup “hayır”demeliyiz.

Ve bunun içindir ki İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.

 

Çığlığıma Ses Ver kitabımdan bir bölümle bitirmek istiyorum yazımı:

 

tütülerimi çıkarıp geldim

kapımın önünde bıçakladınız beni

kopya çekerken yakaladım sizi

odamda bıçakladınız beni

bir tas sıcak çorba verdim

merdiven boşluğunda bıçakladınız beni

aşk bitti ayrılmak istedim

çocuğumun önünde bıçakladınız beni

 

ellerim bağlı olsun istediniz

gözlerim bantlı olsun istediniz

dilim sus olsun istediniz

sırtımda sopa

karnımda hep sıpa olsun istediniz

sokakta bacı

yatakta baştan çıkarıcı olmamı istediniz

ve en acısı

günahlarınıza ortak olmamı istediniz.

 

yeter! yeter! yeter!

bi (r) bitmediniz

bi (r) bitmediniz

bi (r) bitmediniz

bi (r) bitmedi istekleriniz

bi (r) bitmedi bileyli bıçaklarınız

ama benim sabrım tükendi

ölmek istemiyorum!

ölmek istemiyorum!

ölmek istemiyorum!

 

ellerim özgürlüğe uzanmış

gözlerim aydınlığa

dilim hayır diye haykırıyor

hayır! hayır! hayır!

 

başkaldırdım ataerkil düzene

hazırım insanca sevmeye

 

ve insanca yaşamaya

aşk özgürlüktür

ve özgürlük uğruna ölünür ancak

23.11.2023

Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin