Haber:
Atilla Yüceak
Irkçılık ve Devlet Suçu !..
Cumhuriyet tarihi boyunca bütün devlet şiddeti;
kaynağı olan ırkçılık ve kafatasçılık hem devlet politikası haline gelmesi,
hem de toplum tarafından içselleştirilmesinden almıştır.
Yozlaşma/ötekileştirme;
Irkçılığı/kafatasçılığı besler!
Irkçılık yapmadan halkları inkar edemezsiniz,
halkınızı da buna inandırmadan inkar ve imha etmeye de devam edemezsiniz.
Bu yüzden ülkemiz de ırkçılık serbesttir.
Bu anlamda örgütlü kötülük en büyük kötülüktür bu halka yapılan,
Her dönem devlet suç işleme hakkına sahip görmektedir.
Haziran/Gezi direnişinde de,
Berkin Elvan’ın cenazesinde de duyduğum heyecan ve yürek kabarmasına karışan bir duygu daha vardı içimizde.
Karanlığa isyan!
Esas olarak sisteme ve zulme karşı odaklanılmıştı.
Osmanlı’dan başlayarak tüm Cumhuriyet döneminde devam eden,
bin hükümet değişse de değişmeden kalan,
devlet aklına ve geleneğine değil.
Sevgili Hrant Dink’in cenazesinde de aynı şeyi hissetmiştim.
Hrant Dink’te,
Gezi’de ve Berkin’de,
o kalabalıkları meydana getiren insanlara,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ruhuna itiraz etmenin kriteri niteliğinde sorular soracak olsak,
nasıl bir profil çıkardı ortaya?
Söylemeye gerek var mı,
Hrant Dink’in,
Berkin Elvan’ın cenazesinde ki kalabalık beni de iliklerime kadar titretti,
boğazım düğümlendi ve gurur duydum.
Ama demokrasi mücadelesinin ivmesinin hızla arttığı,
15 yaşındaki evladımızı toprağa verdiğimiz bu dönem,
Hrant Dink’i ölüme götüren süreçte başrolü oynayan;
Ergenekoncu karanlık dehlizlerin adamı Veli Küçük’lerin,
Kerinçsiz’lerin,
Arif Doğan,
Hizbullah gibi örgütçü mafya bozuntusu katil ve çakalların serbest bırakıldığı,
her yerden halka karşı linç girişimleri haberlerinin geldiği,
ırkçılığın sokakta kol gezdiği bu günlerde,
o kalabalık kendimi,
kendimizi,
Kürtleri,
Alevileri,
LGTB’lileri,
Ermenileri,
Süryanileri,
Yahudileri,
Rumları ve diğer ötekileri güvende hissetmeme neden olamıyor.
Güvende hissedebilirdik.
Eğer kalabalıklar,
bugünün hırsızlıklarının, kurucu aklın bizleri öteleyerek yetim bırakılmamız ile başlatılan büyük soygunla bağını, bugünün Cumhuriyet’in kuruluşunda ve sonrasında iktidarda olan devlet şiddetiyle bağını görebilseydi…
Bu bağı görüp,
sorunun bireylerden çok Türkiye Cumhuriyeti devletinin ruhundan da kaynaklandığı bilinci kitleselleşebilseydi…
Halkımıza yapılanların Gezi’dekinin hem süre,
hem de şiddet açısından katmerlisi olduğunu,
ülkemde yaşayan,
Küçük Asya’nın yerli Hristiyan halklarının fiilen,
tüm tarihi mirasıyla birlikte yok edildiğini,
böyle bir haksızlık üzerine kurulu bir ülkede yaşadığımızı,
İzmir’deki,
İstanbul’daki,
Ankara’daki insanlar içlerinde hissedip isyan edebilselerdi…
İşte kalabalıklar o zaman gerçekten kalabalık olur ve aşağıdan gelen dev bir dalga ile yalnızca bu siyasal islamcı iktidarı değil,
ırkçı/kafatasçı imhacı,
inkarcı sistemi temelinden sarsabilirdi.
Yine de;
Çok yakın olmayan bir gelecekte böyle bir umut ışığını görebilmekteyim.
Ama bu satırların yazarının bile kendine yakıştıramayacak kadar geç bir yaşta öğrendiği ve bilincine vardığı gerçeği;
İğneyle kuyu kazar gibi,
tek tek insanlara anlattıkça bir umut doğacağına inanmaktayım.
Sevgili Hrant Dink’i saygı ve özlemle anıyoruz.
Unutmayınız;
Bütün büyük zulümler,
biz arkamızı dönüp susmayı tercih ettiğimiz için yaşanıyor!..
Şiir Sevdanın Militanıdır!
Aşk Örgütlenmektir!
Dinleyelim mi!