Aşkım TAN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Duymuyorlar!

Duymuyorlar!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İstanbul Sözleşmesi yaşatır” dedik ama 6284 sayılı kanunu kaldırdılar.
Ölüyoruz, öldürülüyoruz gün be gün…
Birini yaralayan suç makineleri, anında serbest bırakılıyor, gidip başka birinin canını yakıyorlar.
Ceza alacaklarını anladıkları zaman mağduru tehdit edip, korkutup şikâyetlerini geri almasını sağlıyor, halkın can ve mal güvenliğini tehdit etmeye devam ediyorlar.
Acilen silah, bıçak, kesici-delici alet vb. şeyler ile yapılan yaralamalar için yasa değişikliği yapılmasını istedik, DUYMADILAR!

Sokaktaki canlarımıza dokunmayın” dedik, “asla taviz yok” dediler ve DUYMADILAR!

Mülteci istemiyoruz” dedik, DUYMADILAR!
Üstüne vatandaşlık verdiler, maaş bağladılar, kendi vatandaşınızdan daha iyi şartlar ve ayrıcalıklar sağladılar.
Bizlere emanet edilen laik Cumhuriyetinize neden saldırıldığını, gitgide neden Araplaştırıldığımız” sorularına hala yanıt arıyoruz.

Sağlık sektörüne bakacak olursak…
Ana yurtlarında haklarının iyileştirilmesini isteyen doktorların hak arayışları DUYMAZDAN gelindi ve kendilerine “giderlerse gitsinler” denildi.
Bu da yetmezmiş gibi, sağlık sisteminin çökmesine seyirci kalındığı gibi “SGK’dan yoğun bakımda yattığı gün başına para alınması için, özel hastanelerle anlaşmalı hasta getiren bazı 112 personellerinin olması ve göz göre göre ölümlerine neden olan Yenidoğan çetesi skandalına neden sessiz kalındığı” sorusunu da DUYMADILAR!

Türkiye’nin çağdaş dünyadan, akıl ve bilimden koptuğu neden AÇIKLAMMIYOR?
Okullarda ağır gelen(!) müfredat (hafifletildi) değiştirildi, din dersleri arttırıldı, çocuklarımıza eğitimde geriletme yoluna gidildi.
Bizim neslimizin ilkokulda sahip olduğu bilgilere neredeyse lise çağındaki bir çocuk sahip değilken “eğitim neden sadeleştirilir?” sorusu DUYMAZDAN gelindi.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk, “eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin” dememiş miydi?

Pahalılığın önüne geçilemediği gibi, dünyanın en yüksek enflasyonunu görüyoruz.
Üreticimiz mutsuz, tüketicimiz umutsuz, geçinemeyen vatandaş -akşam vakti bile- pazara gidemiyor ve artan işsizlikten dolayı borçlar ödenemez hale geldi.
Sorunlarının çözülmesini, yoksullukla savaşıp, umudu paylaşmak isteyen halkın sesini, sandıkta oy verenleri ve vermeyenleri neden DUYUMUYORLAR?

Yaklaşık olarak 14 milyon insanı doğrudan etkileyen ve 110 bin 578 km karelik alanı kapsayan 6 Şubat depremindeki feryatları DUYMADILAR!
Deprem mağdurları hala sokaklarda, konteyner kentlerde yaşıyor ve nefes almaktan utanan kayıp yakınları depremin ikinci yıldönümünde saat 04:17’de kayıplarını reyhan kokulu mezarlarında anmak istediler, anamadılar!

21 Ocak’ta Bolu Kartalkaya’da bulunan 17 bin metre karelik alan içindeki Grand Kartal Otel’de çıkan yangında 78 kişi cayır cayır yandı!
İçişleri Bakanı yangın faciasının yaşandığı gün ne demişti?
Kimler sorumluysa adaletten kaçamayacak” demişti.
Adalet Bakanı da, “Kimin kusuru varsa hesap vermeli” demişti.
İster bakanlığın hatası olsun, ister belediyenin hatası olsun, turistik bir tesiste yangın çıkıyor ve onlarca can bir faciaya kurban gidiyor.
Bu olay dünyada nerede olursa olsun ilgili bakanlığın en üst mertebesinin istifasını doğurur.
Peki, İçişleri ve Adalet Bakanlarının ifadelerini kimse DUYMADI mı, neyi bekliyoruz?

Bilgi arama ve bilgi edinme hakkını içeren ifade özgürlüğü hakkının bir parçası olan özgür basın, çoğulcu bir toplumun olmazsa olmazı olarak tarif edilir.
Ancak Türkiye’de gazeteciler yazdıkları veya söyledikleri nedeniyle cezaevinde tutuluyor. Gazeteciler özgürlüğünü yitirirken toplumumuz haber alma hakkını, ülkemiz de demokrasisini gün be gün kaybediyor.
Diğer yanda ise yandaşın sorduğu soruyu muhalif gazetecilerimiz sorduğunda neden hoş görülmeyip, gözaltına alındığını ve savunmalarının neden DİNLENMEDİĞİNİ bilmek istiyoruz.
Yine bu bağlamda halk tarafından söylenmemesi halinde direkt tutuklanacakken, Sayın Devlet Bahçeli’nin bebek katili, terör örgütü lideri Öcalan’ı meclise davet etmesine neden tepkisiz kalındığını bilmiyor, bunun olası erken seçim için bir yatırım amacı olduğunu düşünmek istemiyoruz.

Cumhuriyetimizin kurucusunun askerlerinin gelenekselleşmiş yeminleri suç sayıldı, savunmaları DUYMAZDAN gelindi ve teğmenlerimiz ihraç edildi.
Oysa 2024 yılı mezuniyetlerinde, Kara, Deniz ve Hava Harp Okulundan birincilikle mezun olan öğrencilerin üçünün de kadın olması ile ülke olarak gurur duymamış mıydık?
Bu haklı gurur karşısında Mustafa Kemal‘in ordusunda “Mustafa Kemal’in Askeriyiz” demek neden suç, neden ordudan atılmayı gerektirecek “yüz kızartıcı” suç oldu?

Oysa tarihimizi kısaca hatırlayacak olursak;
Yıl 1905
Mustafa Kemal, Harp Akademisi’ni beşinci olarak bitirmişti.
Artık Kurmay Yüzbaşı’ydı ve atama haberini bekliyordu.
Bir ihbar üzerine yakalanıp ve hapsedilmişti.
Mustafa Kemal’in ve arkadaşlarının tutuklanma sebepleri ise “okulda gazete çıkarmak ve zararlı fikirleri yaymak, Abdülhamit’in arabasına bomba atmak, Sirkeci’deki evde gizli toplantılar yapmak, gizli örgüt kurmak” olduğu söyleniyordu.
Bu suçlamaları doğrudan ispatlayacak bir delil yoktu, yalnızca muhbirin dedikleri vardı.
Önce Taşkışla’da hücrelere kapatılırlar, daha sonra da Yıldız Sarayı’nda sorgulanırlar.
Mustafa Kemal, sorgulama sırasında epey hırpalanır.
Arkadaşı Ali Fuat ise protokole göre sultanın üniformasını giyen bir subaya “sultandan daha aşağı rütbeli birinin el kaldıramayacağını” söyleyerek kurtulur.
Sonraları Mustafa Kemal, Ali Fuat’ın bu akıllıca hareketini öğrenince tecrübesizliğine acı acı gülmüştür.
Yıldız Sarayı’ndaki sorgulamanın ardından Bekirağa Bölüğü’nde tutuklanıp hapsedilirler.
Bekirağa Bölüğü, Sultan Abdülhamit muhaliflerinin sürgün edildiği yerdir.
Mustafa Kemal, Bekirağa’da gün yüzü görmeyen, soğuk ve küçük bir hücreye atılır.
Duvar dibinde eski bir ranza, üzeri küflenmiş eski bir yatak, odanın her tarafını sarmış rutubet kokusu içerisindedir.
Ali Fuat yirmi gün hapislikten sonra serbest bırakılır ancak lider olarak görülen Mustafa Kemal ise iki ay Bekirağa’da hapis tutulur.
Sonuçta “Sultan Abdülhamite suikast” suçlaması asılsız çıkar.
Gazete çıkarmak, evde gizli toplantılar yapmak” ise ordudan atılma cezasıdır.
Ancak harp akademisi müdürü Ali Rıza Paşa’nın devreye girmesiyle bu ceza sürgüne dönüştürülür.
Ali Fuat ve Mustafa Kemal, Şam’daki 5. Ordu’ya tayin edilir.
Bu süreçte, Arap yarımadasında isyanlar vardır ve Arap kabileleri Osmanlı‘ya karşı ayaklanarak tek tek özgürlüklerini ilan ediyorlardı..
Mustafa Kemal‘in gönderiliş amacı da gidip de gelmemesidir.
Yani “burada cezaevine atacağımıza gitsin de orada ölsün” mantığıyla Şam‘a sürgün edildi…

Mustafa Kemal, kaderine razı olur:
Pekâlâ,” der “biz bu çöle gider ve orada yeni bir devlet kurarız.”
Hikâyenin gerisi ise hepimizin malumudur…
Öldürmeyen her yara Mustafa Kemal‘i daha da güçlendirdi, o devleti çölde kuramasa da Ankara‘da kurdu ve o devlet, 102 yıldır bir ateş çemberinin tam ortasında olmasına rağmen dimdik ayakta…

En başta Ebru Eroğlu olmak üzere teğmenlerin kendileri ve yakınlarına demek isterim ki;
Sizler şerefli Türk milletinin şerefli insanlarısınız. Başınız hiç öne eğilmesin. Kendinizi asla çaresiz ve ümitsiz hissetmeyin…
Emin olun, benim gibi toplumun pek çok ferdinin kalbi sizinle birlikte atıyor
.”

Teğmen Ebru‘nun dediği gibi; “Şimdilik omzunuzdaki rütbeyi alabilirler ama göğsünüzdeki harp okulu brövesini alamazlar!

Alman kökenli Amerikalı bilim adamı Hans Albert Einstein, dünyanın en zeki insanlarından biriydi ve bir röportajında kendisine yöneltilen sorulara şu şekilde yanıtlar vermiştir:
Delilik nedir?
-Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuç beklemektir
.
-Sizce dünya nasıl yönetiliyor?
-Dünyayı ahmaklık, salaklık, korku ve açgözlülük yönetir.
-Dünyada yaşam nasıldır?
-Dünyamızda üst sınıf yaşar, orta sınıf şikâyet eder, alt sınıf şükreder.
-Ya inanç durumu?

Kıssadan hisse:
Dünyada üç sınıf insan vardır. Zengin olan üst sınıf insanlar güzel yaşarlar ve paraya taparlar. Orta sınıf insanlar sürekli şikâyet ederler ve liderlere taparlar. En fakir olan alt sınıf insanlar ise şükür eder ve Tanrı’ya taparlar, çünkü onlara böyle öğretilmiştir.

1900’lü yıllarla günümüz arasındaki farka yorum yapacak olan varsa beri gelsin.

Aşkım Tan
06.02.2025 – Ankara
askimtan@gmail.com

Duymuyorlar!
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin