Bu güzel ülkenin en önemli sorunu, yüzü ak, alnı açık olamayanların onlarca yıldır iktidar olması, türlü çeşitli siyasi manevralarla halkı aldatarak iktidarda kalabilmesidir.
Bu ülkenin “muhafazakâr-milliyetçi” geçinen siyasi kanadında, eskiden beri çıkar için döndürülen dolaplar, kirli ilişkiler, siyasi komplo ve cinayetler hâkimdir.
Bunca darbeler, aydın öldürmeler, faili meçhul kalmış sabotaj ve saldırılar içinde iki tane ayıp çok açık bir biçimde, o kanadın alnında bir leke olarak kalmış görünüyor. Bu lekeleri temizlemedikçe, alınlarındaki bu karayı silmedikçe, onlar bu utanma duygusundan yoksun politikanın da sürdürümcüsü olacaklardır.
Nurdan Gürbilek’in çok severek okuduğum kitaplarından biridir “Vitrinde Yaşamak”…
Türkiye sağ cephesi için ne mümkündür vitrinde yaşamak; bir an olsun kirli çamaşırlardan sıyrılarak, halkın gözü önünde oldukları gibi vitrine çıkmak da nasip olmayacak onlara.
Bunlardan birisi kırtasiyecisinden sucusuna, bankacısından tatlıcısına kadar her kolu ortaya çıkmış, bugün insanı güldürecek biçimde bayram olarak kutlanan ve oluşumundan epeyce yararlanılan o hain ve kanlı “15 Temmuz Darbesi”nin arkasındaki siyasi ilişkiler, yani siyasi kanat, diğeri de yakın zamanda işlenmiş, gerçek kışkırtıcıları ısrarla gizlenen, yargı utanmazları kullanılarak üç beş tetikçinin sırtına yüklenerek geçiştirilmeye çalışılan “Sinan Ateş Cinayeti”dir.
“15 Temmuz Darbesi”ne gelinceye kadar ne kirli oyunlar oynandı bu ülkede, ne darbeler gerçekleştirildi, ne aydınlar yakıldı, ne kumpas davaları kurulup yurtsever subaylar temizlendi; bu ülkenin en kozmik askeri sırları üzerine ne emperyalist ajanlar gönderildi… O bayram adını verdikleri darbenin arkasında 12 Eylül 2010 Referandumu sırasında ölüleri bile oy vermeye çağıran, bugün halen ABD’de koruma altında yaşayan bir emekli vaizin başında bulunduğu cemaat ile bugün devlet kurumlarını başka cemaatler eliyle yürüten, sağlıktan milli eğitime ülkenin her şeyini benzer cemaatlere teslim edip cemaatler eliyle oy toplayıp tek adam rejimini kurmayı başarmış bir siyasi anlayışın ittifakı vardır.
Öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in eşi, öğretmen Ayşe Ateş, herkesin gözü önünde bir insanlık ve hukuk mücadelesi veriyor. Kendisini kutlamak gerek. Bir övgü de ona sahip çıkmayı başaran ve onun mücadelesine katılan CHP yöneticilerine…
Ayşe Ateş, bu ülkede daha önceleri yüzlerce başka örneği işlenmiş, bilim insanlarına, aydınlara, gazetecilere yönelmiş tetikçi anlayışın arkasındaki siyasi bezirgânlara karşı yiğitçe duruyor…
O sahte milliyetçiler ki, bir zamanlar Alman faşistleriyle kirli ilişkiler kurmuşlar, Kurtuluş Savaşı önderi Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’e de “Selanik …” diyerek hakaret etmişlerdi.
Onlar ki, on yıllardır “din” adına, “milliyetçilik” adına nice günahsız insanı katlettiler, nice Madımak yangınları çıkardılar, nice Maraş kırımları yaşattılar. Bir yandan da uyuşturucu ticareti yaptılar, çeteler kurup çıkar için kan kusturdular millete… Sinan Ateş çarklarına çomak sokmaya kalktı, hayatıyla ödedi karşılığını.
Türkiye halkı, “muhafazakâr-milliyetçi” kanattaki bu ikiyüzlü politikaya oy vermeyi sürdürdükçe, cahil çığlıkları ve hezeyanlarıyla onları meydanlarda alkışladıkça, kendi geleceğini de baltaladığının farkında bile değil…
Hodri meydan, versinler hesabını kirli ve kanlı “15 Temmuz Darbesi”nin, hukuk önünde bütün açıklığıyla ortaya koysunlar Sinan Ateş cinayetinin arkasındaki gerçek güçleri…
Yüzü ak, alnı açık yaşayabilmek herkese nasip olmaz. Onun için gerçek bir yurt sevgisi, gerçek bir halk ve insanlık sevgisi gereklidir.
Selam olsun yüzü ak, alnı açık yaşayabilenlere…
16 Temmuz 2024, Alper Akçam