Advert
Dr. Alper AKÇAM
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Yurttaş Sesleniyor! Hakkımızı Alacağız!

Yurttaş Sesleniyor! Hakkımızı Alacağız!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dün Ankara’da onlarca dernek ve sendikanın, meslek kuruluşunun bir arada düzenlediği bir miting vardı. “Yurttaş Sesleniyor! Hakkımızı Alacağız!” diyen pankartlar asmışlardı. Kendi yaşamından da içinde bulunduğu toplumdan da sorumlu, yurdunu ve insanını seven bir yurttaş olarak iki elim kanda olsa katılmam gereken bir toplantıydı; seve seve katıldım.

Öncelikle, yaşadığı toplumsal yapıdan, ülkede üretilenlerden aldığı paydan, genel gidişten hoşnut olmayanların ilk yapması gereken buydu. Hem bir kenarda otur, olup biteni izle, hem de sızlanıp yakınıp hem kendinin, hem çevrenin moralini boz, umutsuzluk kaynağı ol… Ne yazık ki, çoğunluğun yaptığı budur ve bu tür etkinliklere, örgütlenmelere katılmayanların yakınma hakkı bulunmamaktadır.

Toplantıda ilk göze çarpan durum, emeklilerin ezici bir çoğunlukta oluşu ve aynı amaçla kurulmuş örgütlerdeki bölünmüşlük, parçalanmışlık idi. En az yedi sekiz ayrı emekli sendikası ve derneği vardı. Bazı örgütler bir pankartı taşıyan iki kişi ile gelmişlerdi.

Çalışanlardan yana olan sol siyasetteki parçalanmışlığın ve dükkâncı anlayışın durumu da içler acısıydı. Adı çok cafcaflı bir kuruluş, bir biçimde çatısı altına alabildiği birkaç gencin eline pankartlarını tutuşturmuş, bir de bildiri basıp vermiş. Gençler yolu kesmiş, gelen geçenin eline burnundan kıl aldırmayan büyük önderlerinin yazıp ellerine verdiği bildirileri dağıtıyordu. Yanlarına yaklaştım, pırıl pırıl yüzlü iki güzel gence, “Ben 68 kuşağından bir devrimciyim” dedim. “Bu yaptığınız yanlış; kendi dükkânınızın reklâmınızı yaparak, pankartlarınızı birilerinin gözüne sokarak, tanıtım bildirileri dağıtarak bir yere varamazsınız. Birleşmenin, bir arada mücadele etmenin yollarını aramalısınız.” Onlar söyleyecek bir şeyler düşünürken orada ayaküstü tartışmanın bir anlamı olmayacağını bilerek uzaklaştım.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bir tır içinde gönderdiği “Seyyar Tuvalet” çok işe yaradı doğrusu. Tuvalet aracının arkasında yüzlerce yaşlı erkek sıraya girmişti. O soğukta, bir kısmı bastonla, bir kısmı iki büklüm o mitinge gelmiş, kendilerinin de var olduğunu ve itiraz ettiklerini duyurmak için meydanlara çıkmışlardı, aynı zamanda prostat sorunları vardı. Helal olsun emeklilerimize, yuh olsun onların yakınmalarını ve çok sıkıntılı yaşamlarını kendi şişirilmiş egolarına oyuncak gibi kullanan kimi siyaset erbaplarına…

Asgari ücrete gülünç denecek bir zam yapıldı; yıllık fiyat artışının en iyimser hesapla yüzde yetmişe yakın olduğu bir ülkede çalışanların çoğunluğunu oluşturan asgari ücretlilere yapılan yüzde otuzluk zammı alkışlayanların hangi aldatılmışlık ya da çıkar çarkına kapılmış olduğunu uzun uzun düşünmeye hiç gerek yok…

Geçen yaz yirmi yıl aradan sonra yeniden ziyarete gittiğim ata yurdu Ahıska’da, Gürcü Lari’sinin bizim TL karşısında on kat değer kazanmış olduğunu görmüştüm. Bu açık bir biçimde bizim büyük bir yoksullaşma içinde olduğumuzun, toplum çoğunluğu olarak yaşam ölçülerinde büyük bir gerileme içinde bulunduğumuzun en açık göstergesiydi. Özellikle son üç dört yıldır büyük bir çöküş ve yoksullaşma yaşıyoruz. Paranın gücü sayılarla değil, satın alma kapasitesi ile ölçülür. Yirmi yıl önce, üç yıl önce asgari ücretle ya da emekli aylığıyla neler alabiliyorduk, şimdi neler alabiliyoruz, buna bakmamız gerek.

Ülke kaynakları bir avuç uyanık müteahhitin, ihale cambazının ve onlara avadanlık yaparak çıkar sağlayan politika erbabının cebine ve kasasına giriyor. Yurttaşın ekmek ve su hakkı, kültür hakkı, ulaşım hakkı, sofrasına koyabildiği lokma hakkı, saray ve saltanat masraflarıyla, siyaset alanında iktidara yandaş duran diyanet savurganlıklarıyla, hiç gereksiz yere bulaştığımız dış politika oyunlarıyla, ülkeyi dolduran sığınmacılara ayrılan kaynaklarla çarçur ediliyor. Emperyalist Batı ülkelerinden sığınmacılar için alınan paralar da ülkeyi yönetenler için ayrı bir kazanç kapısı oldu.

Bir yanda en şatafatlı bir hayatın içinde, rezidanslarda, yabancı adlı restoranlarda, kıyıları yağmalamış lüks otellerde keyif süren, çocukları lüks araçlarda yarışan bir harami tayfası, bir tarafta pazarcı esnafından, marketlerden gıdım gıdım alışveriş yaparken eli ve yüreği sıkışan ülkenin gerçek hak sahibi üreticiler, onlarca yılını bu ülke için ter dökerek geçirmiş gariban emekliler…

Bu tablonun en büyük sorumlusu, halkından ayrı havalarda bağırıp çağıran, girdiği hamamda kendi sesine hayran olma hastalığından kurtulamayan aydın zümredir; ülkesinin geleceğini, insan sevgisini kendi kişisel hırsının önüne çıkarmayı başaramamış, halkın yanında yeterince yer alamamış siyaset bezirgânlarıdır.

Uzun uzun yakınarak, sızlanarak bir yere varamayız. Bilinçli yurttaşlar olarak, çevre semtlerden, mahallelerden, köylerden, kasabalardan başlayarak varlığımızı göstermeliyiz. Birleşmeli, derlenip toparlanmalı, hayatın her alanında etkili bir güç durumuna gelmeliyiz.

Bir zamanların o güzel sloganı hâlâ yaşamsal bir önem taşıyor: “Anarşi Yok, Büyük Derleniş!”

Gününüz aydın olsun değerli dostlar!

 

29 Aralık 2024, Alper Akçam

Yurttaş Sesleniyor! Hakkımızı Alacağız!
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin