Ülkemizin her alanında olduğu gibi sağlık alanında da tek yanlı, keyfi, yalnızca sağlık ticareti yapanların, müteahhitlerin, aracıların çıkarları doğrultusunda yön verilen, halk ve toplum sağlığını gözardı eden, çalışanların, seksen beş milyonun sağlığı için ter dökenlerin, gecesini gündüzüne katanların hiçbir konuda düşüncelerinin sorulmadığı bir yönetim anlayışı hâkim. Cumhuriyet kuruluşunda yalnızca halkını ve toplum sağlığını düşünen özverili bilim insanları olan yöneticilerin yerini sağlığın ticaretini yapan büyük hastane sahipleri aldı. Bu zihniyetin yönettiği bir alanda bebekleri öldürerek para kazanan çetelerin çıkıyor olması asla sürpriz değildir. Ülkemiz her alanda bir avuç insanın el üstünde tutulup ülkenin kaymağını yediği, çalışanların, halkı ve toplumu için onlarca yıl emek vermiş, ter dökmüş emeklilerin günden güne yoksullaştığı, yaşam koşullarının yıldan yıla kötüleştiği bir bataklığa döndürülmek isteniyor.
Güzel ülkemiz doğa harikası Kaz Dağları’nda orman kesiminden İliç’te milyonlarca ton toprağın ülke evlatları üstüne dökülmesi gibi, dünyanın hiçbir yöresinde görülmeyecek ölçüde pervasızca bir sömürü ve soygunun kıskacı altında. Emperyalizm, 2. Dünya Savaşı bitiminden sonra, ülkemiz besleme finans kapitali ve Cumhuriyet’in dişe diş dövüşerek susturduğu düşmanla işbirliği yapmış tefeci bezirgân zümresinin daveti ile geldiği güzel coğrafyamızın ve halkımızın anasını ağlatıyor.
Türkiyemiz, ABD emperyalizminin Brzezinsky ve Samuel Huntington gibi akıl hocaları ve saldırgan politikacıları marifetiyle, özellikle 1977 yılından sonra Orta Doğu ve Orta Çağ karanlığına götürülmek üzere çok kanlı oyunlara sahne kılındı. 12 Eylül 1980 faşist darbesi bu planın bir parçasıdır; Ergenekon, Balyoz kumpas davaları, cemaat-tarikat-beyinsiz aydınlar işbirliği ile Türkiye’nin Orta Doğu’daki kardeş kavgalarına aracı durumuna getirilmesi de bu plan gereği uygulamaya konmuştur.
Sağlık alanında yaşananlar en çok canımızı yakıyor. Hekimlerimize, sağlık çalışanlarımıza yönelik keyfi uygulamalar, “giderlerse gitsinler” yollu meydan okumalar, onlarca milyon insanımızın sağlığa ulaşma ve sağlıklı kalabilme hakkını elinden almaya doğru bir gidişi kışkırtıyor. Hastanelerde çalışanlarımız gün ışığının girmediği insanlık dışı koşullarda, her türlü sosyal ilişkiden mahrum olarak çalışıyor. Karabük’teki genel cerrahlık yıllarımda yorgun, uykusuz geceli gündüzlü çalışırdım ama telefon numarasından ötürü 205 dediğimiz, hekimlerin aralarda beş on dakika da olsa uğrayıp sohbet edebildiği, iş koşullarımızı da konuştuğumuz, insanca dinlenip çay içebildiğimiz bir odamız vardı. Bugün, müteahhitlere ve sağlık patronlarımıza hizmet eden devasa hastanelerde hekimlerin ve sağlık çalışanlarının zerre kadar insanca soluk alabilme hakkı yok.
Aile Sağlığı Merkezleri benim de başlangıçta alkışladığım, koruyucu hekimlik hizmetinden uzak olmakla birlikte, 1. Basamakta halka yakın ve hızlı hizmet gören bir uygulamaydı. Gün geçtikçe hem ücretler bakımından hem hekimlik ve iş onuru bakımından dayanılmaz duruma gelen keyfi uygulamalara, hekimin eğitimini, bilgisini, onurunu hiçe sayan buyruklara sahne oldu. Halktan sağlığından yana olumlu katkıları olan bu uygulamayı da iyice baltalamak, sağlık alanındaki vurgunda özel kuruluşların önünü daha da açmak için inatla oyunlar oynanıyor.
Kütüphanemi düzeltirken, bir genel cerrahi uzmanı olarak çalıştığım yıllarda şişirilmiş bir tv programında saldırıya uğramış SSK hekimleri için yazdığım bir yazıyı buldum. Cumhuriyet Gazetesi’nin ikinci sayfasında yayınlanan yazıdan sonra tüm Türkiye çağında meslektaşlarım imzalar toplayarak bana destek verdiler. Şimdi aramızda olmayan Prof. Dr. Naki Selmanpakoğlu gibi değerli hocalardan göz yaşartan mektuplar aldım. O günleri yaşamış, çalışan bir hekimin duygularını bugüne taşıyabilmek için yazının fotoğrafını paylaşayım dedim.
Sağlık alanında yaşanan olumsuzluklara karşı hekimler ve sağlık çalışanları sesini duyurmaya çalışıyor. Ülkeyi yönetenlerin kamu paralarını, halktan toplanan vergi gelirlerini kullanarak satın aldığı televizyon kanallarında birçok gerçek halka yansıtılmıyor. Bu alanda da bilinçli insanlarımıza, tüm aydınlarımıza çok görev düşüyor.
Sol-sosyalist aydınlarımız derebeylik çağlarından kalma kendi şişkin egolarını, her toplumsal olayda milletin gözüne sokmaya çalıştıkları parti ve grup pankartlarını bir kenara bırakıp an geçirmeksizin bir araya gelmeliler.
Sosyal demokrat ana muhalefet partimiz büyük fotoğrafı görüp, emperyalizmden, Batı kapitalizminden medet uman politikalarından hemen sıyrılmalıdır.
Bu ülkede Cumhuriyet, “Batı’ya rağmen çağdaşlaşma amacıyla” kuruldu; “emperyalizme ve kapitalizme karşı” bilincini diri tutabildiği ölçüde ileriye doğru yol alabildi, halkla bütünleşebildi.
Sağlık alanında yaşanan olumsuzlukları, halk ve toplum sağlığını olumsuz etkileyen soygun ve sömürü politikalarını el birliği ile sokak sokak, mahalle mahalle, köy köy anlatıp çözüm önerilerini tartışmak, güçlerimizi birleştirmek, leş kargalarını ülkemiz semalarından ve topraklarından kovmak zorundayız.
Selam olsun halk sağlığı ve ülkenin aydınlık geleceği için mücadele edenlere.
Gününüz aydın olsun…
08 Ocak 2025, Alper Akçam