Advert
Dr. Alper AKÇAM
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Selam Olsun 68 Kuşağına…

Selam Olsun 68 Kuşağına…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Aradan yarım yüzyıldan çok zaman geçmiş. Ankara Tıp 68 kuşağından kalanlar olarak, gelebilenlerle, Pamukkale’de toplandık. Üç gün anılarımızı tazeledik, akşamları Ruhi Koç ve Kürşat Ozaner’in çaldığı bağlamalar eşliğinde türküler söyledik.

Her buluşmada sayılar azalıyor, her buluşmada bedensel rahatsızlıkları nedeniyle katılamayanlar çıkıyor. Değişmeyen ortak duygu, bir davaya adanmış olarak yaşamış olmanın verdiği onur ve geçmişte bırakılmış o güzel anılar. Bu duyguları en güzel yansıtan, kolayca paylaşılmasına yardımcı olan iletişim aracı ise, o bildik güzel türküler.

Ankara Tıp’ın kantin havası taşındı sanki Pamukkale’deki o belki de ucuzluğu ve seçeneksizlik nedeniyle yeğlenmiş bakımsız otelin kötü yağ kokulu yemekhanesine. Ne o koku kaldı, ne kullanılan ilaçlar, ne günlük ülke siyaseti. Birlikte başka bir dünyaya geçtik sanki. En çok katılımla söylenen türkülerimiz bellidir; “Drama Köprüsü”, “Bilmem Şu Feleğin Bende Nesi Var”, “Aldırma Gönül Aldırma”, “İşte gidiyorum Çeşmi Siyahım”. Bu arada ben de bir ara boşluktan yararlanıp Ruhi Su’yu andırmaya çalışan tarzımla “Aha Yine Tuttu Gâvur Dağı Boranı” diyerek Dadaloğlu’nun “İskân Türküsü”nü patlattım ve o güzel anımı paylaştım dostlarımla.

Yıl 2001 olmalı… Bursa’da Edebiyat Günleri düzenleniyor: ben de yeni emekli olmuş, o düzenleme ekibine katılmışım. Dursun Akçam’ı da çağırdık konuk olarak. Akşam belediyenin ev sahipliği yaptığı bir yemekteyiz. Anımsadığım kadarıyla İnci Aral, Tahsin Yücel var konuklar arasında. Bir de “ince saz” ekibi çağırmışlar. Bir başladı en ağır “Yalelli” havaları, bir daha bitmek bilmiyor. Çok büyük bir masanın bir ucuna ben düşmüşüm, diğer ucuna babam… Onun da hiç sevmediğini bilirim o divân kültürü artığı ağır müzik tarzını. Uzaktan görebildiğim kadarıyla, patladı patlayacak kıvranıp duruyor. Konuklar durumdan hoşnut, kimileri şarkılara da katılıyor ama ben de babam da çok sıkılmışız. Nice zaman sonra şöyle küçük bir suskunluk ânını yakaladım, patlattım en yüksek sesle “Ağlayı ağlayı Dadalım söyler / Vefasız dünyada bu insan beyler” dörtlüğüyle biten o güzel türküyü. Sonuna yakın gözlerimi de yummuş olmalıyım, avazım çıktığı kadar yüksek sesle söylüyorum. Çıt yok salonda. Türkü bitince birisi arkamdan omuzlarıma vurdu, kolumdan tutup döndürdü beni, sımsıkı sarılırken babamın şaşırmış yüzünü gördüm; “Benim oğlummuş yahu” dedi. Yalelliyi kesip türküyü patlatanı kutlamaya gelmiş!

68 kuşağı çok farklı bir kuşaktır, art niyetsiz, kimselerin kendilerini kullanmasına izin vermeden, kendini adadığı halktan kopmadan, gereksiz zortlama ve patlatmalara kapılmadan yaşadı o kuşak. Aralarından çok az kaypak çıktı, çok az finans oligarşisine hizmet eden çıktı. Türkiye’deki 68 Kuşağı dünyadaki diğer çağdaşlarından da farklıdır.

Yıldan yıla sayımız azaldı; Erkan Dirik, Lütfi Dokuzoğlu gibi can yoldaşlarımızın, abilerimizin güzel anıları kaldı yalnızca.

Birçoğunun yaşam hikâyesini yeni öğreniyorum. Çok sıkıntılar çekti o insanlar, çok eziyet edildi onlara; tutuklandılar, işkenceye çekildiler; sudan bahanelerle okullardan atıldılar, belge verildi. Hemen tümü de çok başarılı, parlak öğrencilerdi oysa. Kara Harp Okulu birincisi olarak tıp fakültesine girmiş Seçim Yıldırım altı yıl yerine dokuz yılda bitirebildi okulu. Ruhi’nun, Kürşat’ın başına gelenler de hiç farklı değildi. O günlerin “milliyetçi” geçinen tetikçilerinin aramızdaki temsilcileri bakan oldular, milletvekili oldular, meclis doktoru oldular, karşı devrimci oldukları için gerici iktidarlar tarafından ödüllendirildiler.

Ama onlar Drama Köprüsü’nü, “Aldırma Gönül Aldırma”yı söylerken bizim kadar duygulu olamazlar, bizim kadar erememişlerdir yaşamın sırrına, bir ömrü mücadele ederek yaşamış olmanın hazzını bilemezler.

İyilerle kötülerin, ikiyüzlülerle içi dışı bir olanların, hırsızlar, bezirgânlar ile helal ekmek yiyenlerin, çıkar için her kılığa girenlerle kendisini yurduna ve insanına adamış olanların mücadelesi bugün de var.

1968 yılında girdiğim Ankara Tıp Fakültesi’nde devrimci öğrenci hareketi karşılamıştı beni. Önderlerinden birçoğu Askeri Tıbbiyeli idi. Okula girer girmez Sosyalist Fikir Kulübü yöneticisi, öğrenci cemiyetinde sınıf temsilcisi oldum. Tutuklandım da, ceza aldım, bursum kesildi, hekimlik yaşamımda da izlendim, açığa alındım, sürüldüm ama hep onur duydum 68 kuşağının bir bireyi olmaktan, onur duydum bir davaya adanmış olarak yaşamaktan.

Selam olsun 68 Kuşağına, Selam olsun yurt ve insan sevgisiyle yaşayanlara, selam olsun yârin yanağından başka her şeyin kardeşçe üleşileceği o günler için mücadeleyi sürdürenlere.

Gününüz aydın olsun değerli dostlar…

 

20 Mayıs 2024, Alper Akçam

Selam Olsun 68 Kuşağına…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin