Advert
Dr. Alper AKÇAM
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Ardahan’dan İstanbul’a…

Ardahan’dan İstanbul’a…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Ülkemizde bunca karışık olay yaşanırken, çevre coğrafyalarda kardeş kavgaları, büyük değişiklikler olurken, bu vakıf toplantısı, bu buluşma da nereden çıktı diye soracaklar olabilir…

Tam da yaşadığımız gündemin ana sorunu olan, dünya egemeni güçlerin ve onlarla birlikte hareket eden çıkar çevrelerinin üzerimize uğrattığı karanlık ve kötü günler için yakılmış bir ışık, tutulması gereken yolları gösteren bir haritadır bu toplantı; bu toplantıyı düzenleyen vakıf…

Bugün yeryüzünde kendi öz kültürü ile, kendi içinden çıkıp geldiği insan ilişkileri ile ayakta durmayı, kendisi olarak var olmayı başaramayan, küçük çıkarlar ve kolay kazançlar için yalpalayan, iç karışıklıklara uğrayan toplumlar hallaç pamuğu gibi atılıyor. Kendi kültürünü, kendi yerel çevresini örgütleyememiş coğrafyalara inanç istismarcısı, emperyalizm uzantılı cemaatler giriyor ve arkasından post kavgaları başlıyor.

Amin Maalouf 1970li yılların Orta Doğusunu anlatırken şunları söylüyor: “Hartum Üniversitesi’nde, Musul’un bahçelerinde veya Halep kahvelerinde Gramsci’nin kitaplarıyla; Berthold Breht piyesleriyle, Nazım Hikmet veya Paul Elaurd şiirleriyle, devrimci şarkılarıyla yaşayan, Vietnam Savaşı’na, Lumumba’nın öldürülmesine Mandela’nın hapse atılmasına karşı gösteriler yapan öğrenciler, onların arasında Afgan ve Yemenli kızların ışıldayan gülümsemeleri…” (Uygarlıkların Batışı, s 64)

Hele de o Afganlı ve Yemenli kızların ışıldayan gülümsemeleri.

20. yüzyıl başında ülkesini parçalayıp işgale çıkmış emperyalizmle, onların desteklediği yabancı güçlerle ve onlarla işbirliği yapmış saltanat- hilafet ihanetçileriyle dişle tırnakla mücadele ederek bütün dünyanın saygı duyduğu onurlu bir Cumhuriyet kurmuş Türkiye’nin bugün geldiği yer çok tartışılır bir durumdadır. Gelişmiş ülkeler ve onlarla işbirliği yapan şirketlerin ülkenin her tarafında orman keserek, dağları insanların üstüne devirerek altın aradığı, kıyıların yağmalandığı, ekmek kapısı fabrikaların satılıp kapatıldığı, emekçi ve emekli yığınların aldıkları karın doyurmaya bile yetmeyecek ücretlerin çok görüldüğü, halkın günden güne yoksullaştığı bir ülkede, ilk yapılması gereken, kendi özüne, öz varlığına sahip çıkabilmektir, tepeden aşağı yağdırılan yalan ve talan havasını yırtabilmektir.

20. Yüzyıl başında Kuzeydoğu Anadolu coğrafyasında on bir doğum yapıp altısını yaşatabilmiş, emperyalizmin kışkırttığı halklar kavgasında bir çift kara lastik ve yırtık yün çorapla, önündeki öküzün hurcunda bir çocuğu, kucağında yeni doğmuş bebeği buz tutmuş Kür vadilerinde günlerce yol alarak canını kurtarabilmiş bir anadan doğma, köyünü basan Ermeni çetelerine karşı elindeki çakaralmazla karşı çıkmış “deli” diye anılan bir babadan olma çarıklı bir çocuğun yaşam mücadelesini kendimize kılavuz tuttuk. Dilenci sanısıyla okul kapılarından kovulmuş o çarıklı çocuk, halkı için girdiği mücadelede adı ansiklopedilere geçmiş, ödüller almış bir yazar, militan bir sendikacı, gerçekleri savunan bir gazeteci olmayı başarmış, tutuklanıp cezaevlerinde yatmış, faşist darbeler nedeniyle uzun süre yurtdışında sığınmacı olarak yaşamak zorunda kalmış ve o yıllarda yaptığı çalışmalar nedeniyle Kuzey Buz Denizi’nin Hamburg kıyısında bir yere adı verilmiş Dursun Akçam’dır.

Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı, onun sonsuzluğa göçüşünden sonra kuruldu. Yirmi yıldır Ardahan’da kültür sanat günleri yapıyor; o vakfın Kültürevi’nde sineması olmayan Ardahanlılar için ücretsiz film gösterimleri sağlanıyor, gençler tiyatro oynuyor, öğrenciler kütüphanesinde ders çalışıp kitap okuyor; her yıl ülkenin dört bir yanından gelen konuklar Dursun Akçam Ormanı’na fidan dikiyor. …

Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı onun çocukları tarafından kurulup yürütülmüştü. İki yıl önce alınan bir mahkeme kararı ve vakıf senedi değişikliği ile dışarıdan da üye kabul ediyor. İki yıl içinde Ardahan’dan Ankara, İzmir ve İstanbul’a, Devrek’ten Karabük’e, Sinop’tan Milas’a, Fransa’ya, Almanya’ya, İsviçre’ye kadar uzanan coğrafyalarda sayıları 104 olmuş üyesi var. Üyelerinin destek ve katkısıyla vakıf bugün çok daha güçlü, çok daha dirençli bir durumda.

Vakıf üyeleri ve dostları 19 Ocak 2025 Pazar günü İstanbul Kartal’da, Yakacık Kültür Merkezi’nde toplanıyor.

Dursun Akçam’ın köylüsü ve öğrencisi Arslan Aktaş’tan baba armağanı, üç gün susuz bırakılıp tuz yalatılmış kara koyunu sürüldüğü derede suya ağız vurmadan karşıya geçiren kavalın o kadim sesini dinleyeceğiz. Vakıf üyesi değerli sanatçılarımız konser verecek, vakıf üyeleri ve dostları yapılanlarla ilgili düşüncelerini söyleyecek, varsa eleştiri ve önerilerini getirecekler…

Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı’nın yolu açık, onun serüvenini okuyanların günü aydın olsun…

18 Ocak 2025, Alper Akçam

KÜLTÜREVİ 2021 01 15.jpg2025 01 19 TANITIM.jpg

 

Ardahan’dan İstanbul’a…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin