Getting your Trinity Audio player ready... |
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı’nın (TİHAK) düzenlediği
- “Meşru Direnme Hakkı; Tarihsel, Hukuksal, Ekonomik, Toplumsal Boyutları”
adlı panel ve forumda konuşmacılar; direnme hakkının insanca bir yaşama ulaşmak ve hukuk düzeninin oluşmasında meşru bir hak olduğunu vurgulayarak, iktidarın Türkiye’de hukuk üstünlüğü ile hak ve özgürlükleri hiçe saydığını söyledi.

Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı (TİHAK), Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde dün “Meşru Direnme Hakkı; Tarihsel, Hukuksal, Ekonomik, Toplumsal Boyutları” adlı panel ve forum düzenledi. İki oturum şeklinde düzenlenen panelde 6 konuşmacı 15 dakika süreyle söz hakkı aldı.
Konuşmacılar; direnme hakkının “1776 Amerika Bağımsızlık Bildirisi” ile “1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nde evrensel bir hak olduğu ve uygarlığın ilerlemesinde önemli bir hak olduğunu vurguladı. Devrimsel mücadele direnme hakkının bir ödev olduğunu da belirten Konuşmacılar, direnme hakkını Türkiye Cumhuriyeti tarihinde nasıl işlediğini de anlattı.
‘2015’TE İKTİDAR DEĞİŞMİŞTİ’
Erkinliğin onur konuğu olan iktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav sağlık sorunları nedeniyle etkinlikte yer alamadığı için salona görüntülü bir ileti gönderdi. Görüntülü iletisinde Boratav; Türk anayasa tarihinde direnme hakkının 1961 Anayasası’yla şekillendiğini vurgulayarak, “Darbe yapan ekip, direnme hakkı mücadelesine katılmak ve eylemselliğe getirme amacındaydı. İktidardaki Demokrat Parti’nin yaptığı yasal işlerle iktidarı devretmek istemediği anlaşılmıştı.
Geçirdikleri kanunla, Meclis’te kurulan bir komisyona yargı devri sağlandı. Ama. milletvekilleri dahil, muhalefeti yargıyla susturmaktı. O dönem bizleri de harekete geçiren durum buydu; çünkü ipin ucu kaçmıştı. Bu da halkta direnme hakkını doğurdu” dedi. AKP döneminde toplumun direnme hakkını kullandığını belirten Boratav; “2007’de Cumhuriyet Mitingleri ve 2013 Gezi Parkı Eylemlerinde halk direnme hakkını kullandı. Ancak bu hak iktidara o dönem değil, biraz geç olarak 2015’te geldi. 2015’te iktidar aslında değişmişti; ancak iktidar yasal siyasete uymayarak koalisyon görüşmelerini kesti” ifadelerini kullandı.
‘HALKI BİLİNÇLENDİRMELİYİZ’
Açılış konuşmasının ardından panelde ilk olarak tıpçı-hukukçu ve gazetemiz Cumhuriyet’in yazarı Prof. Dr. Ahmet Saltık konuştu. Direnme hakkının meşru bir hak olduğunu vurgulayan Saltık;
- “Bu hak kadim Artisto’ya ve Platon’a kadar gidiyor. 2 bin 500 yıl öncesine kadar giden bu hak, dinamik bir hukuku tanımlıyor.” dedi.
Osmanlı Devleti’nin Sevr Anlaşması’yla kendi toplumunun haklarını sattığını belirten Saltık;
- “Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa çıkıp, barışı getirdi. Şu an ise Karşı Devrim son adımlarını atmak üzere… 2017’den bu yana tek adam Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları meşru değildir.
- Meşru bir zeminde yaşamıyoruz.
- ‘Yeni Türkiye’ Atatürk Türkiye’sine karşı sürdürülen bir söylemdir” diye konuştu.
- “Bilinçli bir şekilde halk yoksullaştırıldı. Kurgulu yoksullaştırmayla halk çürütüldü,
aç karnının gurultusundan kaynaklı hak seslerini duyamaz oldu” diyen Saltık; - “TBMM felç oldu. Bunlar meşruluk zemininin dışına çıkarılan siyasal bir portreyi gösteriyor.
- Bize düşen halkı bilinçlendirecek ve harekete geçirecek örgütlenmeyi sağlayarak,
bu çürümüş düzene karşı çıkmak.” ifadelerini kullandı.
‘ÜLKE 20 SENEDİR YÖNETİMSEL DARBELERLE YAŞIYOR’
İkinci konuşmacı Av. Salim Şen insanlık tarihinin hak ve hukuk mücadelesi olduğunu söyledi. Şen, “Hukuk adaleti tesis etmektir. Adalet ise hakkı olana hakkını vermektir. Yaşadığınız her an hak davasıdır.” diye konuştu. İktidarın bireyi yok saydığı, özgürlüklerin ve hakların tek bir kişinin iradesine bağlı hale getirdiğini söyleyen Şen, “Bu ülke bizim; ama işgal edilmiş durumda. Yoksullaşıyorsak bunun sebebi yolsuzluktur, yolsuzluğun temeli de hukuksuzluktur.”
“Hukukun üstünlüğünü sağlamak zorundayız. Hukukun üstünlüğü ise ülkeyi yöneten kadroların da yönetilenlerle aynı kural ve yasaklara tabi olmasıdır. Ülke 20 senedir yönetimsel darbelerle yaşıyor. İçimizde bulunduğumuz durum, özgürlüklerin sınırlarını belirleyen ve milli iradeyi oluşturan hukuk, tek bir kişinin iradesini sağlamaya dönüştürüldü.
Ya örgütlü mücadele edeceğiz ya da yok olacağız” değerlendirmesini yaptı.
‘EGEMENLİĞİMİZ GASP EDİLMİŞTİR’
Direnmenin hakkının salt hak değil, devrimsel bir ödev olduğunu da vurgulayan diğer konuşmacı Av. Muhammed Aybars Akdoğan da
- “2017 Anayasa Referandumu, bir anayasa değişimi değil, darbedir.
Bugün egemenliğimiz gasp edilmiştir.
Doğru teşhisi koymadan ve düşünsel zemini kurmadan eylemlerimizi belirleyemeyiz.” dedi.
Çağrımız şöyleydi :
***
“Biz değilsek kim? Şimdi değilse ne zaman?”
Değerli yurttaşımız ,
15 Mart 2025 Cumartesi günü saat 12:00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde gerçekleştireceğimiz
“Meşru Direnme Hakkı: Tarihsel, Hukuksal, Ekonomik, Toplumsal Boyutları”
konulu panel ve foruma ilişkin çağrıyı sizinle paylaşıyoruz.
Katılımınız ve bu çağrıyı yaymanız bize güç verecektir.
Saygılarımızla.
***
Sonuç bildirgesi taslağına yazdıklarımız şöyleydi :
DİRENME HAKKININ TARİHÇESİ ve ULUSLARARASI ÖRNEKLERİ
Direnme hakkı, kişilerin veya toplulukların, baskıcı veya hukuksuz yönetimlere karşı koyma hakkını anlatır. Bu hak, tarih boyunca çeşitli felsefi, hukuksal ve siyasal temellere dayanarak gelişmiştir. Kökeni Antik Çağ‘a uzanır. Platon ve Aristoteles, kötü yönetimlere karşı halkın direnişini ahlaksal bir zorunluluk görmüştür. Roma Hukuku da despotik yönetime karşı direnişe yer vermiştir. Ortaçağ’da Thomas Aquinas, adaletsiz yasaların bağlayıcı olmadığını ve halkın bu tür yasalara karşı direnme hakkı olduğunu savunmuştur. Modern anlamda direnme hakkı, Magna Carta (1215) ile İngiltere’de ilk kez hukuksal çerçevede tartışılmıştır. 16-17. yy’da, Reform hareketleri ve İngiliz Devrimi (1642-51) bağlamında bu hak güçlenmiştir. John Locke, hükümet halkın haklarını çiğnerse (ihlal ederse) direnme hakkını savunmuştur. Bu fikir Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776) ve Fransız Devrimine (1789) önemli katkı sağlamıştır.
- Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776): Thomas Jefferson, halkın baskıcı yönetime karşı direnme hakkını meşru bir hak olarak belirtmiştir.
- Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (1789): “Her toplumda, insan haklarını güvence altına almayan bir hükümetin meşruiyeti yoktur.” ilkesi yer almıştır.
- Sevr Andlaşmasına ve Saltanata karşı Türk ulusunun Atatürk önderliğinde verdiği bağımsızlık savaşı da H.H. Dinamo ve kimi düşünürlerce “Kutsal İsyan” olarak nitelenmiştir.
- BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948): Kişilerin baskıya karşı direnişinin, insan haklarının korunması için gerekli olduğu vurgulanmıştır.
- Alman Anayasası (1949): Demokratik düzene tehdit oluşturan yönetimlere karşı halkın
direnme hakkını tanımaktadır (m.20). - Arap Baharı (2010-2012): Tunus, Mısır ve öbür ülkelerde halk, otoriter (baskıcı) rejimlere karşı direniş hakkını kullanarak önemli kazanımlar edinmiştir.
Direnme hakkı tarih boyunca meşru bir hak olarak savunulmuş, anayasalar güvence altına almıştır (Örn. 1961 Anayasası Başlangıç bölümü). Günümüzde bu hak; demokrasi, insan hak ve özgürlükleri için yerleşik, temel bir ilke olarak kabul görmektedir.
Dr. Ahmet SALTIK
***
Genel sonuç bildirgesi, 7 konuşmacının ve açıkoturum (panel) sonrası Forum’da dile getirilen düşünceleri yansıtmak üzere önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Sevgi ve saygı ile. 16 Mart 2025, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak – Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim – Hukukçu – Siyaset Bilimci
http://www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X (Twitter) : @profsaltik